Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

4 Ocak 2024 Perşembe

Allah'ın Adem'i Sureti Üzere Yaratması - 2 -

 

İkinci Şüphenin Cevabı

Âdem aleyhi's-selâm’ın uzunluğu ve şimdiye kadar neslinin boyunun eksilmeye devam etmesinin şahit olunan gerçeklere, Semud kavminin kalıntılarına aykırı olması iddiasına gelince, bunun cevabı şöyledir:

El-Kurdî bu şüphesinde İbn Hacer’in hadisin metninde bu problemi çözememesine dayanmış, Ehl-i Sünnet’e karşı bundan destek alarak delil getirmiştir. Adnan İbrahim de aynı şekilde hareket etmiştir.[1]

İbn Hacer’in sözleri, hadisin sahih olduğunu kabul etmekle beraber, metnini problemli gördüğü şeklindedir. Âlimin nazarında sıhhat ve problem bir araya geldiğinde bunun zararı yoktur. Problem, batıl olmayı gerektirmez.[2] Akl-ı selim sahibi bir kimse, nassın bir kısmında çözmekten aciz kaldığı problemi diğer kısmını iptal etmek için delil getirmez.

Lakin asıl şaşırtıcı olan şu ki, İbn Haldun (vefatı 808 hicri) haberleri değerlendirme hususunda bu dosdoğru sünnî metoda aykırı hareket ederek bu hadiste bildirilen; önceki insanların boylarına dair bilgiyi inkâr etmiş ve Semud kavminin kalıntılarının durumuna bakarak hadisi kıssacıların hikâyelerinden saymıştır!

 Nitekim hadiste geçen bu özellik hakkında ondan önce İbn Hacer, Semud kalıntılarından dolayı hadisin metnini problemli görmüştü. Ancak ikisinin metodu arasındaki temel fark şudur: İbn Haldun bu metnin inkârı yoluna giderken, İbn Hacer bu ayak kaymasından sakınmıştır.[3]

İbn Hacer’in hadisin metninde problemli gördüğü husus iyi düşünüldüğü zaman inkârcı muasırların dayanağının; İbn Hacer’in bu hadisin metninde problemli gördüğü bazı mukaddimeler olduğu görülür. Bu mukaddimeler özetle şu şekildedir:

Birinci mukaddime: Semud kavmi, zaman olarak Âdem aleyhi's-selâm’a bizden daha yakındır.

İkinci mukaddime: Semud kavmine ait Hicr bölgesinde Arap yarımadasının kuzey batısında, kapıları küçük olan yapılar vardır.

Bu iki mukaddimeden İbn Hacer tek bir sonuç çıkarıyor: Bu da Âdemoğullarının uzunluğunun karar kılmış olması, Semud kavminden kendi zamanına kadar eksilmenin artık durmuş olduğu. Bu sonuç ise hadisin ademoğullarının altmış arşın olduğu zamandan itibaren eksilmeye devam ettiği şeklindeki ifadesine aykırıdır.

İbn Hacer’in probleminin kaynağı Semud kavminin uzunlukları, Adem’in boyu ve bizim boylarımız hakkındaki bu bilgilerin arasını bulamamış olmasıdır!

Semud kavminin binalarında şahit olunan şeyin, onların boylarının bizim boylarımız gibi olduğunu göstermesine gelince, bu bilgide, önceki bilgilerin hatalı olduğunu gösteren delil vardır!

Araştırmacı kimseye gereken şey, önceki mukaddimeleri sabit olma bakımından zayıf görmektir. Bu apaçık bir gerçektir. Lakin İbn Hacer, tenkidinde hadisenin naklinde tarihî nakillerdeki bilgiye asla şüphe etmeden yaklaşmıştır. Onun probleme düşmesinin asıl sebebi de budur! Yani Arap Yarımadasında Semud kavmine has olan mekândaki tarihi kalıntıların kendilerine nispet edildiği insanları tanımamaktadır! 

İlk mukaddimede İbn Hacer’in şu sözü vardır: “Semud kavmiyle Adem aleyhi's-selâm arasındaki zaman, bu ümmetin ilkleriyle arasındaki zamandan daha eskidir.”[4]

Bunu kitabının başka bir yerinde[5] delil olarak zikrediyor: “Salih aleyhi's-selâm, Semud’a dedi ki:

وَاذْكُرُوا إِذْ جَعَلَكُمْ خُلَفَاءَ مِن بَعْدِ عَادٍ

Düşünün ki Ad’dan sonra sizi halifeler yaptı.” (A’raf 74) Ad kavminin tufandan sonra ilk halife olan kavimlerden olduğu bilinmektedir. Nitekim nebileri Hud aleyhi's-selâm onlara şöyle demiştir:

وَاذكُرُوا إِذْ جَعَلَكُمْ خُلَفَاءَ مِن بَعْدِ قَوْمِ نُوحٍ

Düşünün ki O sizi Nuh kavminden sonra halifeler kıldı.” (A’raf 69)

Onun bu istidlali sahihtir, bu mukaddimede bir sorun yoktur.

İkinci mukaddimeye gelince, Semud kavminin binalarının çok uzun olmadığına şahit olunmasıdır. Buna şöyle cevap verilir:

Bu bilgi, Hicr veya Diyaru Salih denilen, Arap Yarımadasının kuzeyinde bulunan bu eski diyarın Semud’a nispetinin doğru kabul edilmesine dayanmaktadır. Hakikatte ise bu mıntıkadaki yontma evlerin Semud kavminin meskenleri olduğuna dair kesin bir delil sabit olamamıştır!

Tarihçi ve Arkeologlardan bazıları bu şehirlerdeki binaların Nabatlar gibi başka kavimlere ait olduğunu söylemektedirler. Nabatlar Hicr şehrini Petra şehrinden sonra ikinci başkentleri yapmışlardır. Petra şehrinde yaptıklarını buradada yapmış olmaları ve kapılar açmış olmaları uzak ihtimal değildir.[6]

 Bu mıntıka Nabatlılardan önce Dedan krallığı, sonra Lihyan krallığı tarafından imar edilmiştir.[7] Bu da mimarisinde değişiklikler meydana geldiği ihtimalini artırmaktadır.

Kısaca; Arap Yarımadasının kuzey batısında yer alan, kayalardan oyulmuş bu yapıların Semud kavminin yapıları olduğu kesin değildir. Geçen uzun zamanlar boyunca bu yapılarda farklı medeniyetler de yerleşmiş ve değiştirmeler yapmışlardır.

Bu meselede ilmin vardığı sonuç zandan ibarettir. Zannî olan bu bilgiye dayanarak, ümmetin sıhhatini kabul ettikleri hadisi inkâr etmek bir yana, problemli görmek bile doğru değildir!

Âdemoğullarının uzunluğunun eksilmesi konusunda tek şer’î delil Ebu Hureyre radıyallahu anh’ın rivayet ettiği bu hadis değildir. Âdem aleyhi's-selâm’ın boyu ve ondan sonra gelen toplulukların boyları hakkında Allah Teâlâ’nın kitabında buna işaret eden delil bulunduğu gibi, biyolojik ve arkeolojik keşiflerde de bunu destekleyen bilgiler vardır.

Önceki ümmetlerin ömürlerinin uzunluğu şer’î delillerle sabit olmuştur.[8] Nuh aleyhi's-selâm’ın kavmi arasında 950 sene kaldığı (Ankebut 14) bildirilmiştir.

Bu durumun Nuh aleyhi's-selâm’a has bir ayrıcalık olmadığı malumdur. Bilakis önceki insanların genel özelliğidir. Bu özellik Âdem aleyhi's-selâm ile başlamış, sonra oğullarına geçmiştir. Ebu Hureyre ve İbn Abbas radıyallahu anhum’den gelen rivayette şöyle geçer:

أنَّ الله تعالى كتب لآدم ألف سنةٍ ثمَّ وأنَّه وَهَب لداود عليه السلام مِن عمرِه أربعين سنةً ..

Muhakkak ki Allah Teâlâ Âdem’e bin sene ömür yazdı. Sonra Âdem aleyhi's-selâm, Davud aleyhi's-selâm’a ömründen kırk sene bağışladı…”[9]

İbn Teymiyye şöyle demiştir: “Âdemoğullarının ömürleri zaman ilerledikçe artmamış, eksilmeye devam etmiştir…” Sonra Âdem ve Nuh aleyhime's-selâm’ın ömürlerini zikretmiş ve şöyle demiştir:

“O zamanda ömürler uzundu. Sonra bu ümmetin ömürleri altmış ile yetmiş yıl arasındadır. Bunu geçen nadirdir.”[10]

İlk insanların uzun ömürleri hakkında bu durum bilindiğine göre, tabî bünyelerin uzmanları katında yeryüzünde uzun süre yaşamak için tahammül edebilecek büyük bedenlere ihtiyaçları vardır. Modern araştırmalar yaşayan varlıkların ömürleri ile hacimleri arasında irtibatı kuvvetli bulmaktadır. Zira uzun hayat, büyük cisim gerektirmektedir.

Sayılamayacak kadar çok araştırmalarda, ömür ile hacim arasında doğru orantılı bağlantı hakkındaki bu düşünce sabit olmuştur. Mesela somon balığının ömrü kısadır, dört seneyi geçmez. Eğri başlı kutup balinası ise iki yüz yıla yakın yaşar.[11]

Şahit olunan bu ilmî deliller, ömürleri yüzlerce sene olan ilk insanların bedenlerinin de bununla doğru orantılı olarak büyük olmasını desteklemektedir. Nitekim bizler yaşlanınca bünyelerimiz zayıflamaya başlamaktadır.

Ebu Hureyre radıyallahu anh’ın bu rivayetine göre Âdem aleyhi's-selâm’ın boyu 60 arşın iken bugünkü insanın boyu ortalama 3.8 arşındır. Yani Âdem aleyhi's-selâm’ın boyu, günümüz insanının 16 katıdır. Şaşırtıcıdır ki, bu oran, Âdem aleyhi's-selâm’ın ömrü ile günümüz insanının ömrünün oranıyla aynı doğrultudadır! Adem aleyhi's-selâm’ın 1000 yıllık ömrü, günümüz insanın yaş ortalaması olan hicri olarak 65’e veya şemsi olarak 63,1’e bölündüğünde yine Adem aleyhi's-selâm’ın ömrünün 16 kat fazla olduğu görülür!

Bu konuda latif haberlerden birisi, İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan rivayet eden şu haberin, insanlığın ömrü kısaldıkça, bedenlerinin de eksilmesini doğruluyor olmasıdır: Mucahid rahimehullah dedi ki: İbn Ömer radıyallahu anhuma şöyle dedi:

هل تَدري كم لَبِثَ نوحٌ في قومِه؟ قلتُ نعم ألفَ سنةٍ إلَّا خمسين عامًا قال فإنَّ النَّاسَ لم يَزدادوا إلَّا نقصًا في لحومِهم وأجسامِهم وأعمارِهم

“Bilir misin Nuh aleyhi's-selâm kavmi arasında kaç sene kaldı?” Dedim ki: “Evet, dokuz yüz elli sene kaldı.” Dedi ki:

“Muhakkak ki insanlar etleriyle, cisimleriyle ve ömürleriyle eksilmeye devam etmişlerdir.”[12]

Ömrün uzunluğu ile boy uzunluğu arasındaki bu bağlantıya el-Makrizi’nin (v.845 hicri) şu sözü de işaret etmektedir: “Geçmiş zamandaki arapların ömürleri uzun ve yaratılışları büyük idi.”[13]

Öncekilerin boylarının uzun olduğuna delalet eden Kur’ân ayetleri de vardır.

Allah Teâlâ Ad kavminin helak oldukları zamanki hallerini şöyle anlatmıştır:

تَنْزِعُ النَّاسَ كَأَنَّهُمْ أَعْجَازُ نَخْلٍ مُّنقَعِرٍ

İnsanları kökünden sökülmüş hurma kütükleri gibi koparıp atıyordu.” (Kamer 20)

فَتَرَى الْقَوْمَ فِيهَا صَرْعَى كَأَنَّهُمْ أَعْجَازُ نَخْلٍ خَاوِيَةٍ

Öyle ki, o kavmin orada içi kof hurma kütükleriymiş gibi çarpılıp yere yıkıldığını görürdün” (Hakka 7)

Onların cisimleri kökünden sökülüp atılmış hurma kütüklerine benzetilmiştir.[14]

A’cazu nahl (hurma kütükleri); dalları kesilmiş olan hurma ağaçlarının kök ve gövdeleridir.[15]

Bu iki ayet, Ad kavmi helak edildiği zaman bedenlerinin uzunluk olarak yere atılmış hurma kütükleri gibi olduğunu ifade etmektedir. Zamanımızdaki insanların boyları hakkında bu benzetmenin yapılması uygun düşmeyeceğine göre onların boyları çok daha uzundur. Hurma kütüğünün boyu 80 adım yani 24 metre veya daha fazladır.

Bu uzunluk Âdem aleyhi's-selâm’ın boyu olan 28 metreye yakındır. Âdem aleyhi's-selâm ile Ad kavmi arasındaki insanlığın boyunun kısaldığına da burada delil vardır. Zira Ad kavminin, Nuh kavminin tufanda helak olmasından sonra gelen ilk kavim olduğu bilinmektedir.

İbn Abbas radıyallahu anhuma: “And olsun ki size vermediğimiz imkânları onlara vermiş idik.” (Ahkâf 26) ayetinin tefsirinde şöyle demiştir:

عَادٌ مُكِّنوا في الأرض أفضلَ ممَّا مُكِّنت فيه هذه الأمَّة، وكانوا أطولَ أعمارًا

“Ad kavmi yeryüzünde bu ümmetten daha fazla imkâna sahip kılındı. Onların ömürleri de uzundu.”[16]

 Ömrün uzunluğu oranında insanın cüssesinin büyüklüğü arasındaki bağlantı burada da görülmektedir.

Eğer: “Arkeolojik kazılarda bulunan eski insan bedenlerinin şimdiki insanlardan farkı çok azdır”[17] denilecek olursa buna cevap olarak deriz ki:

Bu arkeolojik araştırmalara dair haberleri verenlerin geneli batılılardır. Lakin onlar araştırmalarıına dair iddialar ve teorileri yayınlıyorlar. Hükümetler, simsarlar veya tarihi eser hırsızlarını dikkate alarak, delillerde tahrif ve aldatma yaparak oynamaları, hoşlarına gitmeyen kalıntıları gizlemeleri de söz konusudur.

Mesela şu örnek bu alandaki bozgunculuğun ne kadar büyük olduğunu göstermeye yeter: AIAA (Amerika Havacılık ve Uzay Enstitüsü), Smithsonian İntitution Müzesine dava açarak Amalika kavmine ait, boyları 2 metre ile 3.6 metre arasında olan binlerce insan cesedini gizlemekle suçlamıştır. Bu, geçtiğimiz asrın başlarında meydana gelmiştir.

Bunu inkâr etmelerine rağmen, James Churcward, AIAA adına, boyu 1.3 metre olan insan uyluğu kemiğinin 1930 yılında müzeden çalındığını söylemiştir. Bunu ölümünden önce itiraf etmiştir.[18]

Fransız yazar David Hatcher Childres Gizli Buluşlar ve Diğer Keşifler adlı kitabında[19] sayfa 215-221'de şunları söyledi:

Vatikan uzun zamandır eski eserleri ve kitapları dış dünyaya erişime izin vermeden geniş mahzenlerinde tutmakla suçlanıyor ve Katolik Kilisesi'nin tarihi ve dini doğası farklı olan bu gizli hazineleri sakladığını iddia ediyor, çünkü kilisenin güvenilirliğine zarar verebilir veya dini metinlerini sorgulayabilir. Ne yazık ki, Smithsonian Enstitüsü'nde benzer bir şeyin olduğuna dair çok sayıda kanıt var.

Smithsonian Enstitüsü, 1829'da James Smithson adlı eksantrik bir İngiliz milyonerin geride 515.169 dolar bırakarak ölmesinden sonra, "İnsanlar arasında bilgiyi artırmayı ve yaymayı" amaçlayan bir kurum oluşturmak için kuruldu. Ne yazık ki, Smithsonian Enstitüsü'nün bilgiyi gizlemek için geçen yüzyıldan daha fazla çaba sarf ettiğine dair kanıtlarımız var.

Smithsonian, o sırada Kızılderili Savaşları'nda yok edilen Yerli Amerikalıların gelişmiş uygarlıkların torunları olduğu ve saygı ve korumayı hak ettiği fikrini teşvik ederek başladı. Ayrıca, gemi trafiği ve ticareti ile temasları yoluyla tarih boyunca farklı insanlar arasında yaygın kültürel ve medeniyet yayılımına inanan bir düşünce okulu olan kültürel yayılma okuluna herhangi bir güvenilirlik kazandıran herhangi bir arkeolojik kanıtı gizlemek için bir program başlattı.

Ancak Smithsonian Enstitüsü, medeniyetlerin birbirlerinden izole edildiğini ve aralarında, özellikle de su kütleleriyle ayrılanlar arasında çok az temas olduğunu savunan bir okul olan diğer sözde izolasyonist okulu tercih etti.

Amerika'nın Ortabatısında bulunan birçok antik tepenin ve piramidin içeriğini incelediğimde, Mississippi Nehri Vadisi'nin tarihinin, Avrupa ve diğer bölgelerle temas halinde olan eski ve sofistike bir uygarlığa kadar uzandığı bulundu, sadece bu değil, aynı zamanda bazıları yedi fit veya sekiz fit boyunda, kılıçlarıyla tamamen zırh giymiş ve bazen de büyük hazinelere sahip devasa adamların mezarları.

Bazı insanlar için Smithsonian Enstitüsü'nün değerli arkeolojik buluntuları sakladığı fikrini kabul etmek zor olabilir, ancak ne yazık ki, önemli kalıntıları kasıtlı olarak gizlediklerine veya "boşa harcadıklarına" dair çok sayıda kanıt var.

Dikkatli okuyucunun, "Smithsonian Enstitüsü skandalı" için kanıtların bir kısmı doğruysa, bunun en kutsal arkeoloji kurumumuzun kanıtları, gelişmiş Amerikan uygarlıklarının, çeşitli uygarlıkların Kuzey Amerika'ya yaptığı eski yolculukların, olağanüstü uzunluktaki devlerin, harika eserlerin ve Kuzey Amerika tarihinin resmi anlatısını çürütebilecek kanıtların kanıtlarını kasıtlı olarak gizlediği anlamına geleceğini anlayacağına inanıyorum.

"Örtbas ettiğiniz" şeylere, Alaska'da bulunan dev iskeletlere girmeyeceğiz, ama şunu bilmeliyiz ki, eğer böyle bir alanda dünyanın en büyük kurumu bununla ilgili entelektüel nedenlerle kanıtları örtbas edebiliyorsa, o zaman laik dünyanın diğer kanıtları saklaması mümkün olmaz mı? Özellikle de geçmişte devlerin var olduğu fikriyle güçlü bir şekilde çatışan Darwinizm'i savunduğu için!”

Evet, Darwinistler bu gibi gerçeklere ait bulguları gizlemektedirler!

1934 ve 1939 yıllarında Çin’in Hong Kong şehri yakınlarında insana ait çok büyük öğütücü dişler bulunmuştur. Bu dişlerin büyüklüğü bugünkü insanın altı katı büyük idi. Hatta Amerika’lı doğa bilimci Dr. Faid Naraych bu dişlerin sahibinin Amalika insanına ait olduğunu kabul etmiştir.[20]

Hatta yakın zamanlarda Arkeolojik çalışma yapan uzmanlar Ekvador ve Biro’da Amazon sahilleri yakınında boyları üç metreye yakın insanlara ait kabirler ve kemikler bulmuşlardır.[21]

Amalika kavmine ait bulunan ceset kalıntıları, bizim zamanımızdan öncesine ait haberlerdir. Bu haberleri müslümanların âlimleri tarihlerinde derlemişlerdir.[22]

Ürdün’de Kerk şehrinde Nuh aleyhi's-selâm’a ait olduğunu zannettikleri büyük bir kabir vardır. Burada bulunan kemikler oldukça büyüktür. İbn Teymiyye bu konuda şöyle demiştir:

“Bana buranın halkından güvenilir birisi, babalarının şöyle anlattığını aktardı: Onlar burada ziraat yapılmadan önce büyük kemikler görmüş ve şahit olmuşlar. Yine buraya yakın kabirlere şahit olan güvenilir kimselerden biri bana orada, bu kemiklere uygun, çok büyük kafatası kemiği gördüğünü anlattı. Bu ve benzerlerinin eski zamanda yaşamış olan Amalika insanlarına ait kemikler olduğu anlaşılmaktadır.”[23]



[1] Adnan İbrahim Youtube’da “Sahihu’l-Buhariyle Problemim” başlıklı meşhur videosunun 58-67. Dakikaları arasında buna değinir.

[2] El-Muallimi el-Envaru’l-Kaşife (s.293)

[3] Bkz.: İbn Haldun Mukaddime (2/24)

[4] Fethu’l-Bari (6/367)

[5] Fethu’l-Bari (6/381)

[6] Bkz.: Dr. Muhammed Ali el-Harbî, Nakatu Salih Haira başlıklı makale, Ceridetu’l-Ukaz, Suudi Arabistan, sayı 3659, Tarih 24/6/2011

[7] Dedan veya Lihyan krallıkları Arap Yarımadasının kuzey batısında milattan önce 7. Asırda kurulmuştur. Dedan ülkesi milattan önce birinci asra kadar devam etmiştir. Bu memlekette Nabatlılar 106-150 yılları arasında hüküm sürdükten sonra devletleri yıkılmış, sonra Lihyan adını almıştır. Bkz: Dr. Abdulaziz Salih Tarihu’l-Cezireti’l-Arabiyye Fi Usuriha’l-Kadime (s.143)

[8] İmam Malik Muvatta’da (1/321 no:15) belagan şöyle zikreder: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e kendisinden önceki insanların ömürleri gösterildi, sanki ümmetinin ömürlerini kısa bulmuştu…”

[9] Sahih. Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: Tirmizî (3368) İbn Hibban (6167)

* İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan: Ahmed (2269, 2714, 3519)

[10] Minhacu’s-Sunne (4/92-93)

[11] Bu konuda yayınlanan İngilizce araştırmalar için bkz.: Prof. Dr. Joana Costa ve Prof Dr. George Church; An Analysis Of The Relationship Between Metabolism and Longetivy Using Phylogenetic, Developmental Schedules, İndependent Contrasts (2) p:17

Bu araştırmalar birçok elektronik ortamda yayınlanmıştır.

[12] Sahih mevkuf. İbnu’l-Ca’d Musned (274) Nuaym b. Hammad el-Fiten (2/703 no:1986) İbn Ebî Hâtim Tefsir (9/3041) Ebû Nuaym Hilyetu'l-Evliyâ (3/280)

[13] Makrisi Dav’u’s-Sari (s.29)

[14] Bkz.: Taberî Tefsir (10/278, 22/138) Zeccac Meani’l-Kur’an (5/89)

[15] Bkz: Begavi Mealimu’t-Tenzil (7/430)

[16] Suyuti Durru’l-Mensur (7/451)

[17] El-Kurdi Tef’ilu Kavaidi Nakdi Metni’l-Hadis (s.183)

[19] Bu kitap, Kaliforniya Üniversitesi'nde çalışan bir biyolog olan Jonathan Essne tarafından derlenen makalelerden oluşmaktadır.

[20] Bkz.: Dr. Hasen Ziynu et-Tatavvur ve’l-İnsan (s.91-92)

[21] Rusya Uzay Ajansı bunu resmi sitesinde 20 Ocak 2016 tarihinde yayınlamıştır. Bu insan kalıntıları Almanya’da bulunmaktadır ve uzmanlar tarafından incelenmektedir.

[22] Bkz: Kazvini Asaru’l-Bilad ve Ahbaru’l-İbad (1/252) Kazvini Acaibu’l-Mahlukat (7/340)

[23] Mecmuu’l-Fetava (27/62)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)