Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

6 Ocak 2024 Cumartesi

Deccâlle İlgili Hadislere İtirazlar ve Cevapları

 Deccal ile ilgili olarak gelen hadisler şunları ifade etmektedir:

1- Mesih Deccal olgusunun varlığı.

2- Deccal’in çıkışı Allah’ın nebilerinin kendisinden sakındırdığı en büyük fitnedir. Nebiler, Deccal’in özelliklerini ve ondan nasıl korunulacağını açıklamışlardır. Bunlardan birisi de nebimiz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’dir.

3- Deccal’in çıkışı kıyametin yaklaştığının en büyük delillerinden ve alametlerindendir.

Deccal hakkında rivayet edilen bu hadisler sayılan bu hususları manevi tevatür olarak ifade etmektedir. Birçok ilim ehli bu hadisleri toplamışlar ve sabit olduğunu kesin olarak belirtmişlerdir.[1]

Ebu’l-Abbas el-Kurtubî şöyle demiştir: “Şuna iman etmek gerekir: Muhakkak ki Deccal çıkıp ilahlık iddia edecektir. Birçok sahih hadislerde geldiği gibi,  O çok yalancıdır, tek gözlü şaşıdır. Bu konuda kesin ilim meydana gelmiştir.”[2] 

Ebu’l-Hasen el-Eşarî[3], İbn Kayyim el-Cevziyye[4] ve İbn Kesir ed-Dimeşkî[5] Deccal hadislerinin mütevatir olduğuna hükmetmişlerdir.

Deccal hadislerinin sabit olması ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e nispeti kesin olmasından dolayı ilim ehli, bu hadislere iman etmeyi, akide esaslarından saymışlardır.[6]

İmam Ahmed b. Hanbel rahimehullah şöyle demiştir:

وَالْإِيمَانُ أَنَّ الْمَسِيحَ الدَّجَّالَ خَارِجٌ مَكْتُوبٌ بَيْنَ عَيْنَيْهِ كَافِرٌ وَالْأَحَادِيثُ الَّتِي جَاءَتْ فِيهِ وَالْإِيمَانُ بِأَنَّ ذَلِكَ كَائِنٌ وَأَنَّ عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ يَنْزِلُ فَيَقْتُلُهُ بِبَابِ لُدٍّ

“Mesih Deccal’in çıkacağına, iki gözünün arasında kâfir yazılı olacağına iman edilir. Bu konuda hadisler gelmiştir. Bunların olacağına iman etmek gerekir. Şüphesiz Meryem oğlu İsa aleyhisselam, nüzul ederek Deccal’i Lüd kapısında öldürecektir.”[7]

Ehl-i Sünnet’in icmaı, bu mutevatir haberlerin gerektirdiği mana üzere akdolmuştur. Nitekim İbn Abdilber Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat akidesini takririnde Sufyan b. Uyeyne’ye ulaşan isnadla şöyle dediğini nakletmiştir:

“İman; söz, amel ve niyettir. İman artar ve eksilir. Havza, şefaate ve Deccal’e iman etmek gerekir.” İbn Abdilber dedi ki: “Zikrettiğimiz fırkalar (Hariciler, Cehmiyye ve Mu’tezile) dışında müslümanlar cemaati bu akide üzerindedir. Zira o fırkalar şefaati, havzı ve Deccal’i tasdik etmezler.”[8]

Ebu Muhammed İbn Hazm da Deccal hadislerini inkâr edenlere işaret ederek şöyle demiştir: “Dırar b. Amr ve diğer Hariciler Deccal’i tamamen inkâr ediyorlar. Bu konuda nasıl bir ayet olsun?!”[9]

Kadı Iyad şöyle demiştir: “Muslim’in Deccal kıssası hakkında zikrettiği bu hadisler, Decal’in varlığı, onun belirli bir şahıs olduğu, Allah’ın kullarına müptela edeceği, habis ile tayyibi ayırmak için onu bazı işlere kadir kılacağı konusunda hak ehlinin hüccetidir… Bu Ehl-i Sünnet’in, fıkıh ve hadis ehlinden bir cemaatin mezhebidir.”[10]

Bunun benzerini Ebu’l-Abbas el-Kurtubi de söylemiştir.[11]

İtirazlar ve Cevapları

Muhalifler Deccal’in hakikati ve sünnette sabit olan özellikleriyle ilgili çeşitli aklî şüpheler ortaya atmışlardır. Bu şüpheler özet olarak şu altı itirazı içermektedir:

Birinci İtiraz:

Reşid Rıza şöyle diyor: “Deccal hadisleri Kur’ân’ın insanları kıyametin ansızın geleceğiyle ilgili uyarısındaki hikmete aykırıdır. Müslümanlar kıyametin alametleri olduğunu bildiklerine göre kıyamet aşamalar halinde meydana gelecek demektir. Hâlbuki her zaman onun ansızın geleceğine iman etmektedirler. Ancak kıyametten önce Deccal, Mehdî, İsa aleyhi's-selâm, Ye’cüc ve Me’cüc’ün zuhurunu bekliyorlar![12]

Cevap

Bu iddia yanlıştır. Zira kıyametin ansızın geleceğinin bildirilmesi ile kıyametin alametlerinin bildirilmesi arasında bir çelişki yoktur. Müslümanların âlimleri kıyamet alametleri hakkındaki haberlerin sıhhatini kesin olarak bildirmişlerdir. Bununla beraber kıyametin tam vaktinin bilgisi Allah’a has olan gaybdendir.

Reşid Rıza, kıyamet alametlerinin sırayla gelmesini, kıyametin ansızın gelmesine aykırı zannettiğinden böyle bir mugalataya düşmüştür. Şüphesiz bu hatalı bir anlayıştır.

Öncelikle “bagtaten” kelimesi lügatte bir şeyin ansızın, birden bire gelmesi demektir.[13] Yani bunun öncesinde belirlenmiş bir vakti yoktur. Ama yakınlaştığını gösteren alamet bulunabilir. Bu alametlerin bilinmesi, onun kesin vaktini tayin etmek demek değildir.

Nitekim Allah Azze ve Celle “bagtaten (ansızın)” kelimesi ile “eşrat (alametler)” kelimesini aynı ayet içinde zikrederek şöyle buyurmuştur:

فَهَلْ يَنْظُرُونَ إِلَّا السَّاعَةَ أَنْ تَأْتِيَهُمْ بَغْتَةً فَقَدْ جَاءَ أَشْرَاطُهَا فَأَنَّى لَهُمْ إِذَا جَاءَتْهُمْ ذِكْرَاهُمْ

Artık onlar kıyametin kendilerine ansızın gelmesinden başkasını mı gözlüyorlar? İşte onun işaretleri gelmiştir. Fakat kendilerine geldikten sonra öğüt alıp düşünmeleri onlara neyi sağlar?” (Muhammed 18)

İbn Cerir et-Taberî de açık bir ifadeyle, kıyamet ve onun büyük alametleri hakkında şöyle demiştir:

“Bunlar hiç kimsenin zamanını bilmediği vakitler olup, Allah Teâlâ’nın bilgisini sadece kendisine has kıldığı için te’vili ancak alametlerinden haber vermekle bilinebilecek olan konulardır… Nebimiz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem bunlardan birinden söz ettiği zaman, vaktini belirtmeksizin onun sadece alametlerine işaret ederdi. Nitekim ondan ashabına Deccal’den söz ettiğinde şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “Ben sizin aranızda iken çıkarsa onun karşısınca durup delil getirecek olan hasım benim. Benden sonra çıkarsa da Allah sizin üzerinizde benim halifemdir.” Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in yılların ve günlerin ölçüleri gibi bu tür şeylerin vakitlerinin bilgisine sahip olmadığını, sadece Allah Teâlâ’nın, onun geleceğinin alametlerini ve delilleriyle vakitlerini bildirdiğine işaret eden buna benzer haberler vardır.”[14]

Reşid Rıza bu önemli lugavî farkı bilmiyor değildir! Lakin yine de Deccal’in çıkmasının kıyamet alameti olarak bildirildiği hadislere itiraz ediyor! Hâlbuki kendisi kitabında, bu itirazı yapmadan biraz önce şöyle diyordu:

Muhakkaki kıyametin kitap ve sünnette sabit olan alametleri vardır… Bunların en büyüğü de nebilerin sonuncusunun gönderilmesidir. Bu, bütün insanlara son ilahî vahiy hidayetidir. Çünkü Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in gönderilmesiyle din kemale erdirilmiştir.”[15]

Reşid Rıza, bu sözlerinde kıyametin alametlerini Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in gönderilmesiyle sınırlıyor! Demek ki ansızın gelecek olan kıyametin alametleri olabiliyor! Şu halde kıyametin ansızın gelecek olmasını öne sürerek, kıyamet alametleri hakkında sabit olan hadislere itiraz etmek boş bir mugalatadır!

Şüphesiz büyük Deccal’in çıkışı da kıyamet alametlerindendir ve bu, kıyametin yaklaştığını gösterir. Kıyametin gerçekleşeceği vakti tayin etmez! Söz konusu itiraz böylece çürütülmüş oldu. Hamd ve minnet Allah’adır.

İkinci İtiraz:

Reşid Rıza diyor ki: “Bu hadisler Deccal’in harikalar göstereceğini ifade etmektedir. Onun elinde meydana geleceği bildirilen şeyler, Allah’ın ulu’l-azm rasulleri desteklediği mucizelere benzemekte hatta ondan daha üstün şeylerdir. Bu hadisleri kabul etmek, nebilerin mucizeleri hakkında şüphe meydana getirir ve onlara güveni sarsar.[16]

Cevap:

Bu şekilde itiraz edenler iki önemli şeyin hakikatinden gaflet ettikleri için hata ediyorlar:

Birincisi: Deccalin kendisi hakkındaki iddiasının hakikatini düşünmekten gaflet etmeleri

Zira Deccal’in yanında bu harikulade haller bulunmakla beraber, nebilik veya rasullük değil, rablik iddia etmektedir! Bu bakımdan bu harikaların nebilerin mucizelerine benziyor olması bir problem teşkil etmez. Nitekim nebilerin mucizeleri, Allah Teâlâ’yı tasdik makamında delillerdir.

İkincisi: Deccal’in durumunu ortaya koyan, iddiasını boşa çıkaran halleri ve özelliklerini düşünmekten gaflet etmeleri.

Deccal’in rablik ve ilahlık davasında yalancı olduğunu ortaya koyan özellik ve alametleri vardır. Onun yanında bulunan harikulade halleri bu durum iptal etmektedir. Böylece mü’minler katında onun yalancılığına dair yakîn artar. Aksi halde Deccal’in durumu hakkında açıklama yapma konusunda Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in diğer rasullerden bir ayrıcalığı olmazdı. Nitekim: “Dikkat edin! Size Deccal hakkında benden önce hiçbir nebinin kavmine söylemediği bir şey söyleyeceğim…[17] buyurmuştur. Yine:

Ben sizin aranızda iken çıkarsa onun karşısınca durup delil getirecek olan hasım benim. Eğer ben aranızda olmadığım halde çıkarsa herkes kendisi karşı dursun” buyurmuştur. “Herkes kendisi karşı dursun” sözünde kastedilen: “Deccal ben sizin aranızda değilken çıkarsa herkes onun hakkında bildirmiş olduğum, onun ilahlık iddiasının yalan olduğuna aklın delalet ettiği özellikleriyle karşı dursun” demektir. Bu, emir kipinde haberdir.[18]

Mü’minin basireti sebebiyle Allah Teâlâ onu doğrultur, fitne zamanlarında başkalarına açmadığı hakikatleri ona açar, dürüst kimselerin doğruluğunu, iftiracıların iftiralarını ona açık eder. Deccal de mahlukâtın en yalancısıdır ve onun yalanı ortadadır. Yakin sahipleri ona aldanmaz.[19]

Eğer: “Deccal’in yalancı olduğunu gösteren bu özelliklerine rağmen hadislerde onun yanında Allah’ın Deccal’in elinde icra ettireceği harikalar bulunacağı geçiyor. Bu durum fitneye ve onun durumu hakkında şaşkınlığa götürür” denilirse, deriz ki:

Evet, bu doğrudur. Allah’ın onun ellerinde harikalar meydana getirmesi büyük bir fitnedir ve bundan ancak iman ehli olanlar kurtulur. Nitekim Deccal’in öldüreceği, sonra dirilticeği mü’min genç şöyle diyecektir: “Senin hakkında bugün ancak basiretim arttı.” Kalbinde hastalık olanlar, nifak ehli ve kafirlerin ise fitnesi ve şüphesi artacaktır. El-Hattabî şöyle demiştir:

“Allah’ın kullarını bununla imtihan etmesi mümkündür. Nitekim onun iddiasında haklı olmayıp batıl davada bulunduğunu gösteren şeyler de vardır. Deccal, sağ gözü şaşıdır, alnında “kâfir” yazılıdır, onu her Müslüman okur. Onun iddiası, küfür damgasıyla çürümüştür. Gözü kusurludur. Bu ikisi onun rab olmadığına delildir. Şayet o, rab olsaydı gözündeki kusuru giderir ve küfür mührünü silerdi. Nebilerin mucizeleri ise bu gibi çelişkilerden uzaktır. Bu ikisi birbirine benzemez. Hamd Allah’adır.”[20]

Üçüncü İtiraz:

Deccal’in iki gözü arasında “Kâfir” yazısı hakiki bir yazı ise ve bunu mü’min de, kâfir de okuyabilir. Bu idrak yalnızca mü’minlere tahsis edilmemiş, sonra okuma yazma bilen ve bilmeyen hatta kör olan da dâhil, her mü’minin okuyabileceği belirtilmiştir. Bu idrak nasıl olacaktır?

Bu şüpheyi öne süren Hasen Hanefi bu konuda gelen sahih hadislerle dalga geçerek diyor ki: “Şaşı olan gözü ile kör olan gözü arasında kafir yazılı olacakmış! Sanki onun alnı bir yazı tahtası ya da kağıt! Bu yazı hangi renkte olacak? Hangi dilde olacak? Büyüklüğü ne kadar olacak? Okuma veya dil bilmeyen mü’min yahut kör olan mü’min ne yapacak?”[21]

Cevap:

Akıl bunları imkânsız görmez. Akıl sahipleri bilirler ki Rab Tebarek ve Teâlâ kâfirleri, Deccal’in alnındaki bu yazıyı idrak etmekten engelleyebilir. Yine Allah Subhanehu okuma yazma bilmeyen veya kör olan mü’mine bu yazıyı idrak ettirebilir.

Bu iki husus, ne şekilde gerçekleşeceğini bilemeyeceğimiz gaybî işlerdendir.

1- Allah Teâlâ kâfiri Deccal’in alnında bulunan yazıyı idrak etmekten engeller. Özellikle bu zamanda âdetin dışında birçok harikalar meydana gelmiştir. Bu da bunlardan biri olabilir. Nitekim hadisin bazı yollarında: “Onu okuma yazması olan ve olmayan her mü’min okuyabilir…” buyrulmuştur. Okuma yazma bilmeyenin okuması da bu harikulade hallerdendir.

2- Mü’min, Deccal hakkındaki kötü zannından ve onun fitnesinden korkmasından dolayı, bu yazıyı ancak işini sağlam yapması ve uyanıklığı ile idrak edebilecektir. O her halinde ileri görüşlüdür. Deccal’in yalancılığı hakkında basiretini artırır, onun durumunun ayrıntılarına dikkat eder, onun küfrünü ve sapıklığını okur ve bu yazının yerini bilir.

Kâfir ise cehalet ve gafletinden dolayı bütün bunlardan alıkonulur. Nitekim Deccal’in gözündeki kusuru ve acizliğinin delillerini de idrak edememiştir. Aynı şekilde küfrünün rumuzu olan satırları okumaktan da engellenir.”[22]

İlim ehlinden muhakkikler şöyle derler: “Zikredilen yazı hakikidir. Allah onu Deccal’i yalanlamak için kesin bir alamet kılmıştır. Allah bunu mü’minlere izhar eder, hidayetini dilemediği kimselere de gizler.”[23]

Kadı Iyad bazılarının bu yazının mecaz olduğunu söylediklerini nakletse de[24] bu zayıf bir görüştür.

Bu konuda İbn Hacer şöyle demiştir: “Onu okuma yazması olan ve olmayan her mü’min okuyabilir…” sözü, bu yazının hakikî bir yazı olmadığını gerektirmez. Bilakis Allah okuma yazma bilmeyeni de idrak ettirmeye ve okumasını sağlamaya kadirdir. Sanki okuma yazma bilen ve bilmeyenin okuması hakkında burada latif bir sır var gibidir: Deccal’in tek gözlü şaşı olmasından dolayı onu görenler bunu idrak ederler.”[25]

Muhammed Abduh[26], Muhammed Esed[27] ve Musatafa Mahmud, Deccal’in alnındaki yazının, Deccal’in hurafelerine işaret eden bir işaret ve rumuz olduğu şeklinde yorumlamışlardır. Said Nursi de Şualar kitabına buna benzer zahirden sapmış birçok yorumlarda bulunmuştur. Bu te’viller şu açılardan batıldır:

1- Bu yorumlar Deccal hakkındaki hadisleri kabul edip teslim olmamak için tamamen akla dayanılarak yapılmış yorumlardır.

2- Bu yorumlar Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in tebliğine leke sürmektir. Çünkü Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in samimi nasihatçi olması, muhataplarının en kolay anlayabileceği lafızlarla hitap etmesini gerektirir. Nasihat ve uyarıda bulunmak istemeyen ise sözün zahirinde neyi kasttetiği kapalı olan ifadeler kullanarak muhatabının şaşkınlığa düşmesine sebep olur. Şüphesiz Nebî sallallahu aleyhi ve sellem bundan beridir.

Yahut Deccal hadislerini ve benzerlerini zahirine aykırı şekilde yorumlayanlar, bu naslardan yüz çevirmek istemektedirler. Ya da bu kimseler Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in tebliğ vasfına dil uzatmaktadırlar!

3- Hiçbir karine olmadan, bu hadislerin Deccal’in şahsı manevî olduğu, çıkışının da rumuz olduğu şeklinde yorumlanması ve zahirden sapılmasını hiçbir aklî ve dinî zorunluluk gerektirmemektedir!

Böylesi yorum kapılarını zorlamak, bu hadislere bakan kimsenin aklını bozan şüpheler oluşturur ve dinin bütün sözlerinde böyle yorumlara girişmesine yol açar. Hiçbir haber güven vermez ve kalp bir dine inanmaz. Bu da sapmanın, dini yıkmanın ta kendisidir. Deizm gibi küfürlerin yaygınlaşmasının sebeplerinden biri de bu bozuk yoldur.

Dördüncü İtiraz:

Mesih Deccal hadisleri arasında, Deccal’in şahsını belirleme, çıkacağı zaman, çıkacağı mekân ve yanında bulunan harikalar hususunda birçok çelişkiler vardır. Bu çelişkiler bu hadislerin yok sayılmasını gerektirir.

Bu çelişkileri Reşid Rıza Tefsir’inde detaylandırmış ve şöyle demiştir: “Bu çelişkilerin çokluğu bunların yok sayılmasını gerektirir. Bu çelişkilerden birisi Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in Medine Yahudilerinden olan İbn Sayyad’ın Deccal olduğundan şüphe etmiş olmasıdır. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem Deccal’i, İbn Sayyad’a uymayan özelliklerle zikretmiştir. Nitekim İbn Sayyad bunları Ebu Said el-Hudrî radıyallahu anh’e söylemiştir.[28]

Cevap:

Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in Deccal’i onda bulunmayan özelliklerle nitelemesine rağmen İbn Sayyad’ın Deccal olduğundan şüphe etmesine gelince, Deccal şeytanlardan bir şeytandır ve değişik suretlerde görünebilir. Ahir zamanda ise hadislerde bildirilen haliyle zuhur edecektir. Adalardan birinde zincire bağlı olan aslî şeklidir, İbn Sayyad suretinde de görünmüştür.

İbn Hacer şöyle demiştir: “İbn Sayyad, Temim ed-Dari’nin adada bağlı olarak gördüğü Deccal’in kendisidir. Deccal bir müddet İbn Sayyad’ın suretinde görünmüş olan bir şeytandır…”[29]

Şeyh Allame Muhaddis Abdurrahman b. Yahya el-Muallimî rahimehullah, Temim ed-Dari radiyallahu anh’ın Cessase hakkındaki hadisi ile ilgili olarak şöyle demiştir:

“Cessase bir şeytandır. Deccal’e gelince bazıları onun da bir şeytan olduğunu söylemişlerdir. Buna göre ortada bir çelişki yoktur. Allah Teâlâ Temim radiyallahu anh ve arkadaşlarına onu açmış ve Deccal ile Cessase’yi görmüşler, onlarla konuşmuşlardır. Sonra onları şeytanî tabiatlerine döndürüp gizlemiştir. Şayet Deccal bir insan olsaydı ancak şeytanın deccal suretinde görünmüş olduğunu söyleyebilirdik. Çünkü Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

Ne dersiniz şu gecenize! Muhakkak ki yüz senenin başında yeryüzünde bulunanlardan hiçbir kimse kalmayacaktır.” Bunu Buhârî rivayet etmiştir…”[30]

Muhammed b. el-Munkedir rahimehullah şöyle demiştir:

رَأَيْتُ جَابِرَ بْنَ عَبْدِ اللهِ يَحْلِفُ بِاللهِ أَنَّ ابْنَ صَائِدٍ الدَّجَّالُ فَقُلْتُ أَتَحْلِفُ بِاللهِ؟ قَالَ إِنِّي سَمِعْتُ عُمَرَ يَحْلِفُ عَلَى ذَلِكَ عِنْدَ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَلَمْ يُنْكِرْهُ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ

“Ben Cabir b. Abdillah radiyallahu anhuma’yı, İbn Sayyad’ın Deccal olduğuna dair yemin ettiğini gördüm. Ve ona:

“Bu konuda Allah’a yemin mi ediyorsun?” dedim. Cabir radiyallahu anh dedi ki:

“Ben Ömer radiyallahu anh’ı bu konuda Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında yemin ederken işittim. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ona bir şey söylemedi” dedi.”[31]

Yine Cabir radiyallahu anh şöyle demiştir:

فَقَدْنَا ابْنَ صَيَّادٍ يَوْمَ الْحَرَّةِ

“İbn Sayyad’ı Harre olayında kaybettik.”[32]

İbn Hacer bu sözün doğru olduğunu, onun Medine’de öldüğü, yüzünün açılıp cenaze namazının kılındığı sözünün ise yanlış olduğunu savunmuştur.[33] 

Nâfi’ rahimehullah şöyle demiştir: “İbn Ömer radiyallahu anhuma şöyle diyordu:

وَاللَّهِ مَا أَشُكُّ أَنَّ الْمَسِيحَ الدَّجَّالَ ابْنُ صَيَّادٍ

“Vallahi, İbn Sayyad’ın Deccal olduğunda bir şüphem yok.”[34]

İbn Hacer dedi ki: “Bazıları Fatıma bt. Kays radiyallahu anha’nın bu hadisi tek başına rivayet ettiği yanılgısına düşmüşlerdir. Bu doğru değildir. Bu hadisi onunla birlikte Ebu Hureyre, Aîşe ve Cabir radiyallahu anhum de rivayet etmişlerdir.”[35]

Kurtubî dedi ki: “Buraya kadar geçen hadisler İbn Sayyad’ın Deccal olduğunu gösterir. O vakitte onun Arap yarımadasında olması veya başka bir zamanda da sahabe arasında gözükmesi uzak değildir”[36]

Nevevi dedi ki: “İbn Sayyad, Deccal olmakla itham edilmesine karşı kendisinin müslüman olduğunu, Deccal’in ise kâfir olduğunu, Deccal’in çocuğunun olmayacağı, kendisinin ise çocuğunun olduğu, Deccal’in Mekke ve Medine’ye giremeyeceğini kendisinin ise Medine’ye girdiği ve Mekke’ye gitmekte olduğunu söyleyerek savunmasında bir delil yoktur. Zira Nebî sallallahu aleyhi ve sellem ancak Deccal’in yeryüzünde ortaya çıkıp fitnesi meydana geldiği zamandaki özelliklerini haber vermiştir.”[37]

‌‌Reşid Rıza diyor ki: “Yine bazı rivayetlerde Deccal’in yanında ekmek dağı veya dağları, su ve baldan nehir veya nehirler bulunacağının bildirilmesi de bu çelişkilerdendir… Buhârî ve Muslim’in rivayetlerinde – lafız Buhârî’nindir – Mugira b. Şu’be radıyallahu anh şöyle demiştir: “Dedim ki: “Deccal’in yanında ekmek dağı ve su nehri olduğunu söylüyorlar.” Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Bilakis o Allah katında bundan daha aşağılıktır.”[38]

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in: Bilakis o Allah katında bundan daha aşağılıktır[39] sözünün iki manaya ihtimali vardır:

Birincisi: Deccal, Allah’ın onun elinde bu harikaları icra etmesinden daha aşağılıktır. Onun işi yalnızca hayal ettirmek ve insanların gözlerini büyülemektir.

Tahavî bu manayı tercih etmiş ve Deccal’in gösterdiği şeylerin hakikati olmayan hayaller olduğunu söylemiştir.[40] Bu konuda Ebu’z-Zubeyr’in Cabir radıyallahu anh’den merfu olarak rivayet ettiği şu hadisi delil getirmiştir:

ثمَّ يأمرُ السَّماءَ فتُمطر فيما يَرى النَّاس ويقتلُ نفسًا ثمَّ يحييها فيما يَرى النَّاس

Sonra semaya emreder ve insanlara yağmur yağıyormuş gibi gösterir. Bir kimseyi öldürür ve insanlara onu diriltmiş gibi gösterir…[41]

İbn Hibban da aynı şekilde açıklamıştır.[42]

İkincisi: O, kendisinin ellerinde Allah’ın mü’minleri saptıracak ve yakin sahiplerini şüpheye düşürecek bir şey yaratmasından daha aşağılıktır.

Kadı Iyad dedi ki: “Bunun manası; Allah, onun elinde mü'minleri saptıracak, yakın sahibi kalplere şüphe verecek şeyler yaratmasından daha aşağılıktır. Bilakis bunlar iman edenlerin imanını artırır, kalplerinde maraz olanları saptırır. Kâfirlere, münafıklara ve benzerlerinin aleyhine birer hüccet olur. Bu söz; onun öldürdüğü kişinin söylediği şu söz gibidir; "Senin bu işinden dolayı, ancak basiretim arttı." Yoksa bu söz onun yanında hiçbir şey olmayacağı manasına gelmez. Bilakis murad; "O, bu yaptığı şeylerden daha aşağılıktır, onun Deccal olduğunu ortaya koyan açık alametler, onun yalancılığını gösterir, okuyan onun küfrünü okur, okuma bilmeyen dahi onu okur. Konuştuklarındaki yalanına, kusurları fazladan birer şahittir."[43]

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bu sözü bu iki manaya ihtimal taşımaktadır.

Reşid Rıza diyor ki: “Yine Deccal’in çıkacağı yer hakkındaki rivayetlerin ihtilaf etmesi de çelişkilerdendir. Bazı rivayetlerde onun doğu tarafından çıkacağı geçer. Muslim’in rivayet ettiği En-Nevvas b. Sem’an radıyallahu anh hadisinde onun Esbehan’dan çıkacağı bildirilirken, Cessase hadisinde onun Şam denizindeki bir adada bulunan kalede hapsedilmiş olduğu geçer. Yani kuzeydeki denizde yahut güneyde bulunan Yemen denizinden çıkacaktır.”[44]

Deccal’in doğudan çıkacağı tek bir sözdür. Bu konudaki birçok hadisler buna işaret etmektedir. Sonra Horasan’dan çıkacağı rivayet edilmiştir. Bunu Ahmed ve Hakim, Ebu Bekr radıyallahu anh’den rivayet etmişlerdir. Muslim’in rivayet ettiği diğer bir hadiste ise Esbehan’dan çıkacağı gelmiştir. Bu rivayetler arasında bir çelişki yoktur. Çünkü Esbehan, Horasan beldelerinin bir parçasıdır. Horasan da Arap Yarımadası’nın doğusunda yer almaktadır.

Cessase hadisinde Nebî sallallahu aleyhi ve sellem Deccal’in Şam denizinden veya Yemen denizinden çıkacağını zikretmiştir. Ancak bu rivayetin sonunda Nebî sallallahu aleyhi ve sellem kendisi bundan dönerek, şöyle buyurmuştur:

Dikkat edin! O Şam denizindedir veya Yemen denizindedir… Hayır! Doğu tarafından. Evet! O, doğu tara­fından! Evet! O, doğu tarafından zuhur edecektir” Eliyle de doğu tarafına işaret etmiştir.[45]

Ebu’l-Abbas el-Kurtubi dedi ki: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem sözüne zan üzere başlamış, sonra tereddüt meydana gelmiş, sonra bunların hepsini nefyederek tahkik etmiş, “Hayır! Doğu tarafından” demiş ve bu sözünü tekrarla pekiştirerek söylemiştir. Bu garipsenecek bir şey değildir. Zira Nebî sallallahu aleyhi ve sellem beşerdir, zanda bulunur, tereddüt eder, yanılır ve unutur, ancak bu durumlar devam etmez, bilakis tahkik gerçekleşir ve en doğru yolu tutar.”[46]

Netice olarak, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem Deccal’in Şam denizinde olduğunu zannetmiştir. Çünkü Temim radıyallahu anh ve beraberindekiler Şam denizine gitmişlerdi. Sonra Şam diyarına yakınlığından dolayı Yemen denizinde olabileceği ihtimalini zikretti. Sonra herşeyi en iyi bilen Allah kendisini haberdar etti ve doğrusunu bildirdi.

Nevvas b. Sem’an radıyallahu anh hadisinde Deccal’in Irak ve Şam arasındaki bir yerden çıkacağının bildirilmesine gelince, Deccal’in birden fazla çıkış yapması muhtemeldir. Çıkışının başlangısı Horasan’dan olacak, sonra Irak ve Şam arasından Hicaz’a doğru çıkış yapacaktır. Bu büyük çıkışı olacak ve bu çıkışıyla İslam’ın kökten kazınmasını amaçlayacaktır.

Beşinci İtiraz:

Mesih Deccal’in şayet bir hakikati olsaydı Kur’ân’da zikredilir ve insanlar onun fitnesinden sakındırılırlardı. Niyazi diyor ki: “Kur’ân’ın hiçbir yerinde Mesih Deccal’e dair bir şey zikredilmemiştir… Bu tamamen kitap ehlinin hurafelerindendir.”[47]

Cevap:

Kur’ân’da kıyamet alametleri mücmel olarak haber verilmiştir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

فَهَلْ يَنْظُرُونَ إِلَّا السَّاعَةَ أَنْ تَأْتِيَهُمْ بَغْتَةً فَقَدْ جَاءَ أَشْرَاطُهَا فَأَنَّى لَهُمْ إِذَا جَاءَتْهُمْ ذِكْرَاهُمْ

Artık onlar kıyametin kendilerine ansızın gelmesinden başkasını mı gözlüyorlar? İşte onun işaretleri gelmiştir. Fakat kendilerine geldikten sonra öğüt alıp düşünmeleri onlara neyi sağlar?” (Muhammed 18)

Şüphesiz Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in vazifelerinden birisi de bu şekilde mücmel olarak verilen haberlerin ayrıntılarını açıklamaktır. Bu ayette zikredilen kıyamet işaretlerine Deccal’in çıkışı da dahildir ve bunu Nebî sallallahu aleyhi ve sellem açıklamıştır. Bu haberlere teslim olmak gerekir.

Deccal’in Kur’ân’da açıkça ifade edilmemesinin hikmetine gelince, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem: "İnsanlar Deccal'i unutmadıkça, imamlar minberlerde Deccal'den bahsetmeyi kesmedikçe, Deccal ortaya çıkmayacaktır" buyrulmuştur. Günümüzde bazılarının, Kur'an'da açıkça zikredilen hükümleri de terk ettikleri halde; "Deccal Kur'an'da geçmiyor, hadislere de güvenemeyiz" gibi laflar ettiklerini işitip duruyoruz.

Allah Teâla’nın hikmeti icabı, böylelerinin telkinlerine aldanılması sebebiyle, Deccal'in ilk safhada inkâr edilmesi, sonra da insanların onu unutması, malum büyük imtihana duçar olmalarına vesile olacaktır. Bu meselede kalbinde hastalık olan bazılarının inkâra/küfre düşmesi suretiyle Allah Azze ve Celle'nin kevnî takdirinin gerçekleşmesi, Deccal’in Kur’an’da açıkça zikredilmeyişinin sebeplerindendir. Zira Kur’ân’da açıkça zikredilseydi bu kimseler deccal’i inkâr etmeye mazeret bulamayacaktı.

Fakat neticede mazeretleri yine geçersizdir. Çünkü Allah Teâla Kur'ân'da Rasulünün sünnetine yönlendirmiş, O'nun (sallallahu aleyhi ve sellem) ancak kendisine bildirilen bir vahiy ile konuştuğunu belirtmiştir. Şüphesiz Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'e gelen vahiy yalnız Kur'ândan ibaret değildir. Sünnet de vahiy kapsamındadır.

Hafız İbn Hacer buna üç cevap vermiştir; Birincisi; Şüphesiz o, Allah Teâla’nın şu kavlinde zikredilmiştir;

يَوْمَ يَأْتِي بَعْضُ آيَاتِ رَبِّكَ لَا يَنْفَعُ نَفْسًا إِيمَانُهَا لَمْ تَكُنْ آمَنَتْ مِنْ قَبْلُ أَوْ كَسَبَتْ فِي إِيمَانِهَا خَيْرًا

"Rabbinin bazı ayetleri (alametleri) geldiği gün, önceden iman etmeyene ve imanında hayır kazanmamış olana, (o zaman) imanı bir fayda etmez." (En'am; 158)  Nitekim Tirmizi, sahih kaydıyla Ebu Hureyre radıyallahu anh'den merfuan şu hadisi tahric etmiştir;

ثَلَاثَة إِذَا خَرَجْنَ لَمْ يَنْفَع نَفْسًا إِيمَانهَا لَمْ تَكُنْ آمَنَتْ مِنْ قَبْل : الدَّجَّال وَالدَّابَّة وَطُلُوع الشَّمْس مِنْ مَغْرِبهَا

"Üç şey zuhur ettiğinde daha önceden iman etmeyene ve imanında hayır kazanmamış olana bu imanı fayda etmeyecektir. Bu üç şey; Deccal, Dabbe(tül Arz) ve Güneşin battığı yerden doğmasıdır"[48]

İkincisi; Allahu Teâla şu kavlinde İsa b. Meryem aleyhime’s-selam’ın nüzul edeceğine işaret ediyor;

وَإِنْ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ إِلَّا لَيُؤْمِنَنَّ بِهِ قَبْلَ مَوْتِهِ

"Ehl-i Kitab'dan her biri ölümünden önce O'na muhakkak iman edecektir" (Nisa; 159) ve

وَإِنَّهُ لَعِلْمٌ لِلسَّاعَةِ

"Şüphesiz o, (İsa Aleyhi’s-selâm'ın nüzulü) kıyamet için elbette bir ilimdir (alamettir)" (Zuhruf; 61) ayeti, O'nun Deccal'i öldüreceğini doğrulamaktadır. İki zıtdan birinin zikri ile iktifa edilmiştir. Deccal de İsa aleyhi’s-selam gibi "Mesih" kelimesi ile lakaplanmıştır. Lakin Deccal sapıklık Mesihi, İsa Aleyhi’s-selâm ise hidayet Mesih'idir.

Üçüncüsü; ondan bahsedilmemesinin sebebi, onu hakir etmek içindir. Bu üçüncü kavle; “Ye'cüc ve Me'cüc fitne bakımından Deccal'den aşağı olmadığı halde (Kur'an'da) zikredilmiştir ve Deccal, Ye'cüc ve Me'cüc'den öncedir" diye itiraz edilmiştir.  Bu itiraza imam el-Bulkıni cevap vermiş, demiştir ki:

“Kur'an'da zikredilen fesadçıların hepsi, geçmişte bulunmuş olup, ibret alınması için zikredilmişlerdir. Sonradan gelen kavimler onu görüp işlerinde ona göre hüküm verirler, sonradan gelecek biri onlara zikredilmez." İmam Bulkıni'nin bu kavli reddedilmiştir. Zira sonradan gelecek bozgunculardan oldukları halde Kur'an'da Ye'cüc ve Me'cüc zikredilmiştir. Begavi Tefsir'inde[49] Allahu Teâla’nın şu kavlinde Deccal'in zikredilmiş olduğu kayıtlıdır;

لَخَلْقُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ أَكْبَرُ مِنْ خَلْقِ النَّاسِ

"Göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyüktür." (Mü'min; 57)

Bu ayette "insanların yaratılması" kavlinden kastedilen Deccal ve diğer insan yaratma iddiasında bulunanlardır." Eğer bu cevap sabit olursa, en güzel cevaptır. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'in, beyanıyla kefil olduğu cümledendir. İlim Allah Teâla katındadır."[50]

Altıncı İtiraz:

Mesih Deccal’in özellikleri hakkında gelen hadislerde Allah Teâlâ hakkında tecsim ve mahlûkuna benzetme vardır. Zira bu hadisler Allah’ın iki gözü olmasını gerektirmektedir.

İsmail el-Kurdî diyor ki: “Hadiste büyük bir sorun vardır. İlahlık iddia eden Deccal hakkında şöyle deniliyor: “Muhakkak ki Deccal tek gözlü şaşıdır. Allah ise tek gözlü şaşı değildir.” Bu durum Allah Teâlâ’nın bir veya iki gözü olmasını ifade eder! Şayet Allah Teâlâ hakkında iki göz sabit olmasaydı bu şekilde karşılaştırma yapılmazdı!

Haşeviyye bu kaydı benimsemiş ve bu hadisi Allah’ın iki göz veya gözler sıfatına delil getirmişlerdir. Bundan dolayı kelamcıların övüncü İmam Muhammed b. Ömer er-Razi Esasu’t-Takdis kitabında bu hadisin sıhhatini eleştirmiş ve şöyle demiştir:

“Sahih’te rivayet edilmiş olsa da metni sahih değildir. Çünkü burada Allah Teâlâ hakkında tecsim ve teşbih vardır.”[51]

Cevap

Allah Teâlâ’nın Kur’ân ve sünnette gelen sıfatlarını keyfiyet belirlemeden, mahlûka benzetmeden kabul etmek tecsim ve teşbihi gerektirmez.

Nitekim Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat, Deccal’in tek gözlü şaşı olması hakkındaki hadisi, Allah Tebarek ve Teâlâ’nın celaline ve azametine yakışır şekilde gözü olduğunu ispat için delil getirmişlerdir. A’ver kelimesi; iki gözle görenin zıddıdır.

Ebu’l-Hasen el-Eş’arî şöyle demiştir: “Ehl-i Sünnet ve Hadis Ashabı derler ki: “(Allah Azze ve Celle) başka şeylere benzemez, Arşı üzerindedir… ve O’nun iki gözü vardır.”[52]

Yine el-İbane kitabında da şöyle der: “Allah Subhanehu’nun keyfiyet (şekil belirleme) sözkonusu olmaksızın iki gözü vardır.”[53]

Böylece Deccal hadislerine yapılan bütün itirazlar giderilmiş oldu. Hamd ve minnet Allah’adır.

‌‌

[1] Bkz.: Muhammed b. Ca’fer el-Kettanî Nazmu’l-Mutenasir Mine’l-Hadisi’l-Mutevatir (s.228)

[2] Kurtubi El-Mufhim (7/265)

[3] El-Eş’arî Risaletun İla Ehli’s-Sugr (s.166)

[4] İbn Kayyım El-Menaru’l-Munif (s.142)

[5] İbn Kesir en-Nihaye Fi’l-Fiten ve’l-Melahim (19/113)

[6] Bkz.: İbn Ebi Asım es-Sunne (1/283) İbn Ebi Zemenin Usulu’s-Sunne (s.188) Acurri eş-Şeria (3/1301) Abdulmelik b. Habib el-Endulusi Eşratu’s-Saa (s.134)

[7] el-Lalekai İtikad (317) Risaletu Abdus (v.2/b) Ahmed b. Hanbel es-Sunne (s.46) İbn Ebi Ya’la Tabakatu’l-Hanabile (1/27, 344)

[8] İbn Abdilber et-Temhid (2/291)

[9] İbn Hazm el-Fasl (1/89)

[10] İkmalu’l-Mu’lim (8/474)

[11] Kurtubi el-Mufhim (7/267)

[12] Tefsiru’l-Menar (9/407)

[13] Ragıb el-İsfehani el-Mufredat (s.135)

[14] Taberî Camiu’l-Beyan (1/68)

[15] Tefsiru’l-Menar (9/403)

[16] Bkz.: Tefsiru’l-Menar (9/489-491)

[17] Sahih. Buhârî (3338) Muslim (2936)

[18] Bkz.: Kurtubi el-Mufhim (7/276-277)

[19] Bkz.: İbn Teymiyye Mecmuu’l-Fetava (20/45)

[20] Hattabi A’lamu’l-Hadis (4/2331)

[21] Hasen Hanefi Mine’l-Akide İle’s-Sevre (4/531)

[22] El-Mufhm (7/268-269)

[23] Nevevi Şerhu Sahihi Muslim (18/60)

[24] İkmalu’l-Mu’lim (8/476)

[25] İbn Hacer Fethu’l-Bari (13/100)

[26] Reşid Rıza el-Menar (3/317)

[27] Mustafa Mahmud Rihleti Mine’ş-Şek İlel’l-İman (s.104) Burada Muhammed Esed’in görüşünü de nakletmektedir.

[28] Tefsiru’l-Menar (9/409-410)

[29] Fethu’l-Bari (13/328)

[30] el-Envaru’l-Kaşife (s.134)

[31] Sahih. Buhari (7355) Muslim (2929)

[32] Sahih mevkuf. Ebu Davud (4332) İbn Ebî Şeybe (7/499)

[33] Fethu’l-Bâri (13/328)

[34] Sahih mevkuf. Ebu Davud (4330) İbn Hacer Fethu’l-Bâri (13/325)

[35] Fethu’l-Bâri (13/328)

[36] Kurtubi et-Tezkira (s.702)

[37] Nevevi Şerhu Sahihi Muslim (18/46)

[38] Tefsiru’l-Menar (9/409-410)

[39] Sahih. Buhari (7122) Muslim (2939) İbn Ebi Şeybe (8/647) Ahmed (4/246, 252) Taberani (20/400-402) İbn Mace (4073) İbn Hibban (15/184, 211) İbn Hazm el-Muhalla (1/49)

[40] Bkz: Tahavi Şerhu Muşkili’l-Asar (2/424)

[41] Tahavi Şerhu Muşkili’l-Asar (5694) Ahmed (14954) Hakim (3/423)

[42] Sahihu İbn Hibban (15/211)

[43] İkmalu’l-Mu’lim (8/492) Bkz.: İbn Hacer Fethu’l-Bari (13/116) Nevevi Şerhu Sahihi Muslim (18/74-75)

[44] Tefsiru’l-Menar (9/409-410)

[45] Muslim (2262)

[46] El-Mufhim (23/132)

[47] Niyazi Dinu’s-Sultan (s.355)

[48] Sahih. Muslim (158) Ahmed (2/445, 446) Tirmizi (3072) Ebu Nuaym Müsnedu’l-Mustahrac (1/221) Ebu Avane (1/100, 107) İshak b. Rahuye (218) Ebu Ya'la (11/31, 33) İbn Asakir Mucem (558)

[49] Begavi Mealimu’t-Tenzil (4/101)

[50] Fethu’l-Bari (13/98) Bkz; İbn Kesir en-Nihaye (1/166-169)

[51] İsmail el-Kurdî Tef’ilu Kavaidi Nakdi Metni’l-Hadis (s.208-209)

[52] Makalatu’l-İslamiyyin (1/168)

[53] El-İbane An Usuli’d-Diyane (s.22)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)