Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

22 Ocak 2024 Pazartesi

Kalp Selameti 2

 Âlemlerin rabbi Allah’a hamd olsun. Salat ve selam âlemlere rahmet olarak gönderilen nebîmiz Muhammed’e, âline ve ashabının üzerine olsun.

İslâm, ümmetin fertlerinin kalplerinin birleştirilmesine, kin, haset ve düşmanlıkların giderilmesine şiddetle teşvik eder. Bu yüzden Allah Teâlâ bu büyük nimeti mü’minlere şöyle belirtir:

وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللَّهِ جَمِيعاً وَلا تَفَرَّقُوا وَاذْكُرُوا نِعْمَتَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ كُنْتُمْ أَعْدَاءً فَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَأَصْبَحْتُمْ بِنِعْمَتِهِ إِخْوَاناً

Hep birlikte Allah’ın ipine sarılın, ayrılmayın! Allah’ın üzerinizdeki nimetini de hatırlayın; hani siz düşmanlar idiniz de kalplerinizin arasını böylece birleştirdi. O’nun nimetiyle kardeşler oldunuz.” (Al-i İmran 103)

Nebisi sallallahu aleyhi ve sellem’e de mü’minlerden kalplerini birleştirdiği bir taife bulundurduğunu bildirmiştir:

هُوَ الَّذِي أَيَّدَكَ بِنَصْرِهِ وَبِالْمُؤْمِنِينَ * وَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِهِمْ لَوْ أَنْفَقْتَ مَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعاً مَا أَلَّفْتَ بَيْنَ قُلُوبِهِمْ وَلَكِنَّ اللَّهَ أَلَّفَ بَيْنَهُمْ

O seni yardımıyla ve mü’minlerle destekledi. Onların kalplerinin arasını birleştirdi.” (Enfal 62-63)

Ülfet ve sevginin yayılması gönül selametindendir. Gönül selameti ile kastedilen; kalbin kinden, nefretten, taşkınlıktan ve hasetten temiz olmasıdır. İnsanların çoğu zâhirleriyle meşgul olurken bâtınları ve kalpleri önemsemezler. Hâlbuki Allah dış görünüşlere değil kalplere ve amellere bakar. Allah, kıyamet gününde kurtuluşu kalplerin selametine bağlamıştır:

يَوْمَ لا يَنْفَعُ مَالٌ وَلا بَنُونَ * إلاَّ مَنْ أَتَى اللَّهَ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ

Malın da, çocukların da bir yarar sağlayamadığı bir günde. Allah’a selim kalb ile gelmiş olanlar müstesna” (Şuara 88-89)

Selim kalp; şirkten, kinden, aldatmaktan, hasetten, helak edici şehvetlerden ve şüphelerden salim olan kalptir. Enes b. Malik radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

لاَ تَبَاغَضُوا وَلاَ تَحَاسَدُوا وَلاَ تَدَابَرُوا وَكُونُوا عِبَادَ اللَّهِ إِخْوَانًا وَلاَ يَحِلُّ لِمُسْلِمٍ أَنْ يَهْجُرَ أَخَاهُ فَوْقَ ثَلاَثَةِ أَيَّامٍ

Birbirinize buğzetmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize arka çevirmeyin, Allah’ın kardeş kulları olun. Müslümanın kardeşini üç günden fazla hecr etmesi (dargın kalması) helal olmaz.”[1]

Ebu Hureyre radiyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

خَيْرُكُمْ مَنْ يُرْجَى خَيْرُهُ وَيُؤْمَنُ شَرُّهُ وَشَرُّكُمْ مَنْ لَا يُرْجَى خَيْرُهُ وَلَا يُؤْمَنُ شَرُّهُ

Hayırlılarınız kendisinden hayır umulan ve şerrinden emin olunan kimselerdir. Şerlileriniz ise kendisinden hayır beklenmeyen ve şerrinden emin olunmayan kimselerdir.”[2]

Kalp Selametinin Fazileti ve Allah Katında Değeri:

Abdullah b. Amr radıyallahu anhuma’dan:

قِيلَ لِرَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَيُّ النَّاسِ أَفْضَلُ؟ قَالَ كُلُّ مَخْمُومِ الْقَلْبِ صَدُوقِ اللِّسَانِ قَالُوا صَدُوقُ اللِّسَانِ نَعْرِفُهُ فَمَا مَخْمُومُ الْقَلْبِ؟ قَالَ هُوَ التَّقِيُّ النَّقِيُّ لَا إِثْمَ فِيهِ وَلَا بَغْيَ وَلَا غِلَّ وَلَا حَسَدَ

“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e: “İnsanların hangisi daha faziletlidir?” diye sorul­du. Buyurdu ki:

Kalbi mahmûm (pâk) ve dili çok doğru olan her mü'min kişi.” Dediler ki: “Dili çok doğru olanın ne demek olduğunu bi­liriz. Mahmûm kalb nedir?” Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

Allah'tan sakınan, tertemiz, içinde ne günah, ne zulüm ile yaratıklara kötülük etmek, ne kin ne de hased (çekememezlik) bulunan kalptir.”[3]

Kalp selameti salih amellerin kabulünde en büyük sebeplerdendir. Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

تُعْرَضُ الْأَعْمَالُ فِي ‌كُلَّ ‌يَوْمٍ ‌إِثْنَيْنِ ‌وَخَمِيسٍ فَيَغْفِرُ اللَّهُ عز وجل فِي ذَلِكَ الْيَوْمَيْنِ لِكُلِّ امْرِئٍ لَا يُشْركُ بِاللَّهِ شَيْئًا إِلَّا امْرَأَ كَانَ بَيْنَهُ وَبَيْنَ أَخِيهِ شَحْنَاءُ فَيُقَالُ اتْرُكُوا هَذَيْنِ حَتَّى يَصْطَلِحَا

Ameller her pazartesi ve Perşembe günleri arz edilir, Allah Azze ve Celle o iki günde Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamış herkesi bağışlar. Ancak kardeşiyle arasında kinleşme olan kimse bundan hariçtir. Buyrulur ki: “Bu ikisini barışmalarına kadar bırakın.[4]

Kalp selameti cennete götüren yoldur: Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

أَوَّلُ زُمْرَةٍ تَدْخُلُ الجَنَّةَ عَلَى صُورَةِ القَمَرِ لَيْلَةَ البَدْرِ وَالَّذِينَ عَلَى إِثْرِهِمْ كَأَشَدِّ كَوْكَبٍ إِضَاءَةً قُلُوبُهُمْ عَلَى قَلْبِ رَجُلٍ وَاحِدٍ لاَ اخْتِلاَفَ بَيْنَهُمْ وَلاَ تَبَاغُضَ

Cennete ilk girecek zümre, dolunay gecesindeki ay suretinde girerler. Onların arkasında en parlak yıldız takip eder gibidir. Kalpleri tek bir adamın kalbi üzereymiş gibidir. Aralarında ihtilaf ve buğzlaşma yoktur…”[5]

Allah Teâlâ cennetlikleri şöyle nitelemiştir:

وَنَزَعْنَا مَا فِي صُدُورِهِمْ مِنْ غِلٍّ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهِمُ الأَنْهَارُ

Biz onların sinelerinde kinden her ne varsa söküp atmışızdır. Altlarından nehirler akar.” (A’raf 43)

وَنَزَعْنَا مَا فِي صُدُورِهِمْ مِنْ غِلٍّ إِخْوَاناً عَلَى سُرُرٍ مُتَقَابِلِينَ

Biz, onların gönüllerindeki kini söküp attık; onlar artık köşkler üzerinde karşı karşıya oturan kardeşler olacaklar” (Hicr 47)

Allah onları şöyle över:

وَالَّذِينَ تَبَوَّأُوا الدَّارَ وَالإِيمَانَ مِنْ قَبْلِهِمْ يُحِبُّونَ مَنْ هَاجَرَ إِلَيْهِمْ وَلا يَجِدُونَ فِي صُدُورِهِمْ حَاجَةً مِمَّا أُوتُوا وَيُؤْثِرُونَ عَلَى أَنْفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٌ وَمَنْ يُوقَ شُحَّ نَفْسِهِ فَأُولَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ * وَالَّذِينَ جَاءُوا مِنْ بَعْدِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا وَلِإِخْوَانِنَا الَّذِينَ سَبَقُونَا بِالْإِيمَانِ وَلا تَجْعَلْ فِي قُلُوبِنَا غِلّاً لِلَّذِينَ آمَنُوا رَبَّنَا إِنَّكَ رَؤُوفٌ رَحِيمٌ

Ve bir de daha önce orayı kendilerine yurt edinip imanı yerleştirenlere ki hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı içlerinde bir haset duymazlar. Kendileri fakirlik içinde bulunsalar dahi öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin tamahkârlığından korunmuşsa, işte onlar kurtuluşa erenlerin kendileridir. Bir de onlardan sonra gelenlere aittir ki onlar: “Rabbimiz, bizi ve bizden önce iman etmiş kardeşlerimizi bağışla ve kalplerimizde iman edenlere karşı bir kin bırakma! Rabimiz gerçekten sen Rauf’sun, Rahim’sin” derler.” (Haşr 9-10)

Ömer b. el-Hattab radiyallahu anh’den: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir gün namazı kıldırdıktan sonra yüzünü insanlara döndü ve şöyle buyurdu:

إِنَّ مِنْ عِبَادِ اللَّهِ لَأُنَاسًا مَا هُمْ بِأَنْبِيَاءَ وَلَا شُهَدَاءَ يَغْبِطُهُمُ الْأَنْبِيَاءُ وَالشُّهَدَاءُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ بِمَكَانِهِمْ مِنَ اللَّهِ تَعَالَى قَالُوا يَا رَسُولَ اللَّهِ تُخْبِرُنَا مَنْ هُمْ قَالَ هُمْ قَوْمٌ تَحَابُّوا بِرُوحِ اللَّهِ عَلَى غَيْرِ أَرْحَامٍ بَيْنَهُمْ وَلَا أَمْوَالٍ يَتَعَاطَوْنَهَا فَوَاللَّهِ إِنَّ وُجُوهَهُمْ لَنُورٌ وَإِنَّهُمْ عَلَى نُورٍ لَا يَخَافُونَ إِذَا خَافَ النَّاسُ وَلَا يَحْزَنُونَ إِذَا حَزِنَ النَّاسُ وَقَرَأَ هَذِهِ الْآيَةَ {أَلَا إِنَّ أَوْلِيَاءَ اللَّهِ لَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ}

Allah’ın nebi ve şehitlerden olmadıkları halde, kıyamet günündeki meclislerinden ve Allah’a yakınlıklarından dolayı nebilerin ve şehitlerin kendilerine gıpta ettikleri kulları vardır.” Dediler ki:

“Ey Allah’ın rasulü! Bize onların kimler olduklarını haber ver.” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Onlar Allah için samimi olan, aralarında akrabalık veya mal alışverişi olmadığı halde birbirlerini Allah için seven kimselerdir. Yüzleri nurdur. Onlar nur üzerindedirler. İnsanlar korktuklarında onlara korku yoktur. İnsanlar mahzun olduklarında onlar mahzun olmazlar.” Sonra şu ayeti okudu:

Haberiniz olsun; şüphesiz Allah’ın velilerine hiçbir korku yoktur, onlar kederlenecek de değillerdir.” (Yunus 62)”[6]

Kalp Selametinin Fert Ve Topluma Etkisi:

Selim kalp sahibi olan kimse hadiste geçen faziletleri elde ettiği gibi, tasadan, gamdan uzak olur, düşmanlıklardan sakınır. Bunun topluma katkısı ise sevgi ve kardeşlik konusunda birbirlerine kenetlenmelerini sağlamasıdır.

En-Nu’man b. Beşîr radiyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

تَرَى المُؤْمِنِينَ فِي تَرَاحُمِهِمْ وَتَوَادِّهِمْ وَتَعَاطُفِهِمْ كَمَثَلِ الجَسَدِ إِذَا اشْتَكَى عُضْوًا تَدَاعَى لَهُ سَائِرُ جَسَدِهِ بِالسَّهَرِ وَالحُمَّى

Birbirlerini sevmede, acımada ve şefkat etmede müminlerin misali, cesed misali gibidir, ondan bir aza şikayetlense cesedin diğer kısımları uykusuzluk ve ateş ile ona (yardıma) koşar.”[7]

 Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

إِنْ تَمْسَسْكُمْ حَسَنَةٌ تَسُؤْهُمْ وَإِنْ تُصِبْكُمْ سَيِّئَةٌ يَفْرَحُوا بِهَا وَإِنْ تَصْبِرُوا وَتَتَّقُوا لا يَضُرُّكُمْ كَيْدُهُمْ شَيْئاً إِنَّ اللَّهَ بِمَا يَعْمَلُونَ مُحِيطٌ

Size bir iyilik gelirse onları tasalandırır. Size bir kötülük isabet ederse onunla sevinirler. Eğer sabreder ve sakınırsanız onların hileleri size hiçbir şeyle zarar veremez. Doğrusu Allah yaptıklarını kuşatıcıdır.” (Al-i İmran 120)

وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَلا تَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَتَذْهَبَ رِيحُكُمْ وَاصْبِرُوا

Allah’a da rasûlüne de itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin; o takdirde korkuya düşersiniz de rüzgârınız gider. Sabredin...” (Enfal 46)

Salihlerin Hayatlarından Örnekler:

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:

Aişe radiyallahu anha’dan:Dedim ki: Ey Allah'ın rasulü! Uhud gününden da­ha çetin ve üzücü bir günle karşılaştın mı?” Şöyle buyurdu:

لَقَدْ لَقِيتُ مِنْ قَوْمِكِ مَا لَقِيتُ وَكَانَ أَشَدَّ مَا لَقِيتُ مِنْهُمْ يَوْمَ العَقَبَةِ إِذْ عَرَضْتُ نَفْسِي عَلَى ابْنِ عَبْدِ يَالِيلَ بْنِ عَبْدِ كُلاَلٍ فَلَمْ يُجِبْنِي إِلَى مَا أَرَدْتُ فَانْطَلَقْتُ وَأَنَا مَهْمُومٌ عَلَى وَجْهِي فَلَمْ أَسْتَفِقْ إِلَّا وَأَنَا بِقَرْنِ الثَّعَالِبِ فَرَفَعْتُ رَأْسِي فَإِذَا أَنَا بِسَحَابَةٍ قَدْ أَظَلَّتْنِي فَنَظَرْتُ فَإِذَا فِيهَا جِبْرِيلُ فَنَادَانِي فَقَالَ إِنَّ اللَّهَ قَدْ سَمِعَ قَوْلَ قَوْمِكَ لَكَ وَمَا رَدُّوا عَلَيْكَ وَقَدْ بَعَثَ إِلَيْكَ مَلَكَ الجِبَالِ لِتَأْمُرَهُ بِمَا شِئْتَ فِيهِمْ فَنَادَانِي مَلَكُ الجِبَالِ فَسَلَّمَ عَلَيَّ ثُمَّ قَالَ يَا مُحَمَّدُ فَقَالَ ذَلِكَ فِيمَا شِئْتَ إِنْ شِئْتَ أَنْ أُطْبِقَ عَلَيْهِمُ الأَخْشَبَيْنِ؟ فَقَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بَلْ أَرْجُو أَنْ يُخْرِجَ اللَّهُ مِنْ أَصْلاَبِهِمْ مَنْ يَعْبُدُ اللَّهَ وَحْدَهُ لاَ يُشْرِكُ بِهِ شَيْئًا

Senin kavminden (Kureyş'ten) gördüğüm en şiddetli ve üzücü davranışı Akabe günü gördüm. Kendimi İbn Abdi Yâlil b. Abdi Külâl'e arz ettim (hayatımı korumasını istedim); bana cevap vermedi, istediğimi yerine getir­medi. Son derece üzgün bir halde döndüm. Ancak Karnu's-Seâlib'de kendime geldim. Ba­şımı yere koyar koymaz beni gölgelendiren bir bulutla yüz yüze geldim, baktım Cibril'in için­de olduğunu gördüm bana şöyle seslendi:

“Şüphesiz Allah kavminin sözünü ve seni korumayı reddedişlerini de duydu. O, sana dağların meleğini gönderdi, onlar hakkında ona istediğini emredebilirsin.” Çok geçmeden dağlar meleği bana seslendi, selâm verdikten sonra şöyle dedi:

“Ey Muhammed! Allah kav­minin sana karşı söylediklerini duydu ve ben dağların meleğiyim. Rabbin beni sana gön­derdi ve emrine amade etti. İstediğini emret, bu dağları onların başına geçireyim!” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şu cevabı verdi:

Aksine ben Allah'tan; onların sulblerinden, yalnız Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmadan ibadet edecek olan bir nesli çıkartmasını umarım.”[8]

Allah Azze ve Celle şöyle haber vermiştir:

وَإِذْ يَمْكُرُ بِكَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِيُثْبِتُوكَ أَوْ يَقْتُلُوكَ أَوْ يُخْرِجُوكَ وَيَمْكُرُونَ وَيَمْكُرُ اللَّهُ وَاللَّهُ خَيْرُ الْمَاكِرِينَ

Hani bir zaman kâfirler seni hapsetmek, ya da öldürmek yahut seni sürgün etmek için tuzak kuruyorlardı. Onlar düzen kurarlardı ama Allah da düzen kuruyordu. Şüphesiz Allah düzen kuranların en hayırlısıdır.” (Enfal 30)

Allah kendisine imkân verip de Mekke’yi feth ederek girdiği zaman kavminden intikam almamış, onlara eziyet etmemiş, bilakis şöyle buyurmuştur:

لَا تَثْرِيب عَلَيْكُم الْيَوْم

Bugün size sorgulama yoktur.”[9]

Yusuf Aleyhi's-selâm:

Yusuf aleyhi's-selâm’ın kendisini kuyuya atarak babasından ayrılmasına, sonra hapse girmesine sebep olan kardeşleriyle olan kıssası, kalp selametine en güzel örneklerdendir. Allah onu Mısır hazinelerinin başına getirmiş, kardeşleri ona gelip tanıdıkları zaman şöyle demişlerdir:

تَاللَّهِ لَقَدْ آثَرَكَ اللَّهُ عَلَيْنَا وَإِنْ كُنَّا لَخَاطِئِينَ

Allah’a and olsun ki, Allah seni gerçekten bizden üstün kılmıştır. Doğrusu biz hata işlemiştik” (Yusuf 91) Yusuf aleyhi's-selâm ise onlara sadece şöyle demiştir:

لا تَثْرِيبَ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَ يَغْفِرُ اللَّهُ لَكُمْ وَهُوَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِين

Bugün size karşı sorgulama, kınama yoktur. Allah size mağfiret buyursun. O, merhamet edenlerin en merhametlisidir.” (Yusuf 92)

Sonra babası kardeşleriyle beraber gelince:

وَرَفَعَ أَبَوَيْهِ عَلَى الْعَرْشِ وَخَرُّوا لَهُ سُجَّداً وَقَالَ يَا أَبَتِ هَذَا تَأْوِيلُ رُؤْيايَ مِنْ قَبْلُ قَدْ جَعَلَهَا رَبِّي حَقّاً وَقَدْ أَحْسَنَ بِي إِذْ أَخْرَجَنِي مِنَ السِّجْنِ وَجَاءَ بِكُمْ مِنَ الْبَدْوِ مِنْ بَعْدِ أَنْ نَزَغَ الشَّيْطَانُ بَيْنِي وَبَيْنَ إِخْوَتِي إِنَّ رَبِّي لَطِيفٌ لِمَا يَشَاءُ إِنَّهُ هُوَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ

Babasını ve annesini tahtın üzerine çıkartıp oturttu. Hepsi onun için secde ettiler. Dedi ki: “Ey babacığım! İşte bu önceleri gördüğüm rüyanın gerçekleşmesidir. Rabbim onu gerçek kıldı. Çünkü beni zindandan çıkardı. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını açtıktan sonra, çölden sizi getirdi. Şüphesiz benim rabbim dilediği şeye karşı Latîf’dir. Şüphesiz O Alîmdir, Hakîmdir.” (Yusuf 100)

Ebu Bekr es-Sıddık Radıyallahu anh:

Aişe radiyallahu anha’dan: “…Ebû Bekr radiyallahu anh akrabalık ve fakirli­ğinden dolayı Mistah b. Usase’ye nafaka verirdi. Allah Teâlâ benim beraatime dair ayeti indirdikten sonra şöyle dedi:

“Vallahi Âişe hakkında söylediği lâkırdılardan sonra artık ona ebediyen bir şey vermem!” Bunun üzerine Allah Azze ve Celle şu ayeti indirdi:

وَلا يَأْتَلِ أُولُو الْفَضْلِ مِنْكُمْ وَالسَّعَةِ أَنْ يُؤْتُوا أُولِي الْقُرْبَى وَالْمَسَاكِينَ وَالْمُهَاجِرِينَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَلْيَعْفُوا وَلْيَصْفَحُوا أَلا تُحِبُّونَ أَنْ يَغْفِرَ اللَّهُ لَكُمْ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ

İçinizden faziletli ve servet sahibi kimseler akrabaya, yoksullara, Allah yolunda hicret edenlere (vermeyeceklerine) yemin etmesinler; bağışlasınlar; feragat göstersinler. Allah'ın sizi bağışlamasını arzulamaz mısınız? Allah çok bağışlayandır, çok merhametlidir.” (Nur 22) Ebû Bekr radiyallahu anh:

“Vallahi ben Allah'ın beni bağışlamasını dilerim” dedi ve Mistah'a evvelce vermekte olduğu nafakayı tekrar vermeye baş­ladı ve: “Bunu ondan ebediyyen kesmem” dedi.”[10]

Hâlid b. el-Velid Radıyallahu anh:

Halid b. el-Velid radıyallahu anh ordu komutanı olarak zaferler kazanmıştı. Ömer radıyallahu anh’ın kendisini görevden aldığına dair haber gelince hiçbir öfke sözü söylememiş ve savaşmaktan da geri durmamıştır. Bilakis Müslümanların ordusunda bir asker olarak cihada devam etmiştir.

Alkame b. Kays en-Nehaî rahimehullah’tan: “Halid b. el-Velid radiyallahu anh dedi ki: “Benimle Ammar radiyallahu anh arasında bir tartışma vardı ve ona ağır bir söz söyledim. Ammar gidip beni Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e şikâyet etti.” Halid b. el-Velid radiyallahu anh de onu Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e şikâyet etti ve konuştukça sözlerinin ağırlığını artırdı. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem bir şey söylemeden sükût ediyor, Ammar radiyallahu anh de ağlıyordu. Dedi ki:

“Ey Allah’ın rasulü! Onu görmüyor musun?” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem başını kaldırdı ve buyurdu ki:

مَنْ عَادَى عَمَّارًا عَادَاهُ اللَّهُ وَمَنْ أَبْغَضَ عَمَّارًا أَبْغَضَهُ اللَّهُ

Kim Ammar’a düşmanlık ederse Allah da ona düşmanlık eder. Kim Ammar’a buğzederse Allah da ona buğzeder.” Halid radiyallahu anh dedi ki:

“Oradan ayrıldığımda benim için Ammar’ın memnuniyetinden daha sevimli bir şey yoktu. Onunla karşılaştım ve onu razı ettim.”[11]

İbn Abbas Radıyallahu anhuma:

Abdullah b. Burayde rahimehullah şöyle dedi:

شَتَمَ رَجُلٌ ابْنَ عَبَّاسٍ فَقَالَ ابْنُ عَبَّاسٍ إِنَّكَ لَتَشْتُمُنِي وَفِيَّ ثَلَاثُ خِصَالٍ إِنِّي لَآتِي عَلَى الْآيَةِ مِنْ كِتَابِ اللهِ عز وجل فَلَوَدِدْتُ أَنَّ جَمِيعَ النَّاسِ يَعْلَمُونَ مِنْهَا مَا أَعْلَمُ مِنْهَا وَإِنِّي لَأَسْمَعُ بِالْحَاكِمِ مِنْ حُكَّامِ الْمُسْلِمِينَ ‌يَعْدِلُ ‌فِي ‌حُكْمِهِ ‌فَأَفْرَحُ بِهِ وَلِعَلِّي لَا أُقاضِي إِلَيْهِ أَبَدًا وَإِنِّي لَأَسْمَعُ بِالْغَيْثِ قَدْ أَصَابَ الْبَلَدَ مِنْ بِلَادِ الْمُسْلِمِينَ فَأَفْرَحُ وَمَا لِي بِهِ مِنِ سَائِمَةٍ

“Bir adam İbn Abbas radıyallahu anhuma’ya sövdü. İbn Abbas radıyallahu anhuma ona dedi ki:

“Ben de şu üç haslet olduğu halde sen bana sövüyorsun: Allah Azze ve Celle’nin kitabından bir âyete geldiğimde onu ben bilmesem dahi bütün insanların bilmelerini arzu ederim. Ben müslümanların yöneticilerinden birinin adaletle hüküm verdiğini işittiğimde sevinirim. Hâlbuki o yöneticiye hiç muhakeme olmamışımdır. Müslümanların beldelerinden birine yağmur isabet ettiğinde sevinirim. Hâlbuki benim otlayan hayvanım yoktur.”[12]

Ebû Ducane Radıyallahu anh:

Zeyd b. Eslem rahimehullah dedi ki:

دُخِلَ عَلَى أَبي دُجانَةَ وهوَ مَريضٌ وكانَ وجهُهُ يَتَهَلَّلُ فَقيلَ لَهُ ما لِوَجهكَ يَتَهَلَّلُ؟ فَقالَ ما مِن عَمَلي شَيءٌ أَوثَقُ عِندي مِنَ اثنَتَينِ أَمّا إِحداهُما فَكُنتُ لاَ أَتَكَلَّمُ فيما لاَ يَعنيني وأَمّا الأُخرَى فَكانَ قَلبي لِلمُسلِمينَ سَليمًا

“Ebu Ducane radıyallahu anh hasta iken ziyaretçileri onun yanına girdiklerinde yüzünün parlak olduğunu gördüler ve: “Yüzün neden parlak?” dediler. Dedi ki:

“Şu iki şey kadar güvendiğim bir amelim yoktur. Birincisi; beni ilgilendirmeyen konuda konuşmam. İkincisi de kalbimin müslümanlara karşı selim olmasıdır.”[13]

Ulbe b. Zeyd Radıyallahu anh:

Ebu Abs b. Cebr rahimehullah’tan:

حَضَّ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَلَى الصَّدَقَةِ فَقَالَ عُلْبَةُ بْنُ زَيْدٍ رَجُلٌ مِنَ الْأَنْصَارِ اللَّهُمَّ إِنَّهُ لَيْسَ لِي مَالٌ أَتَصَدَّقُ بِهِ فَأَيُّمَا رَجُلٍ مِنَ الْمُسْلِمِينَ نَالَ مِنْ عِرْضِي شَيْئًا فَهُوَ عَلَيْهِ صَدَقَةٌ فَلَمَّا كَانَ مِنَ الْغَدِ جَاءَ النَّاسُ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَجَاءَ كُلُّ رَجُلٍ بِمَا قَدَرَ عَلَيْهِ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَيْنَ الْمُتَصَدِّقُ بِعِرْضِهِ الْبَارِحَةَ قَالَ فَقَامَ عُلْبَةُ فَقَالَ أَنَا يَا رَسُولَ اللَّهِ قَالَ قَدْ قَبِلَ اللَّهُ صَدَقَتَكَ

“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem sadaka vermeye teşvik edince Ensar’dan biri olan Ulbe b. Zeyd radıyallahu anh dedi ki:

“Allah’ım! Benim sadaka verecek bir malım yok! Müslümanlardan bir kimse benim şerefime dil uzatırsa bu ona sadaka olsun.” Ertesi gün insanlar yanlarında sadaka verecekleri şeylerle Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e geldiler. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

Dün gece şerefini sadaka olarak veren kişi nerede?” Bunun üzerine Ulbe radıyallahu anh kalktı ve: “Benim ey Allah’ın rasulü!” dedi. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

Allah sadakanı kabul etti!”[14]

İmam Ahmed b. Hanbel Rahimehullah

İmam Ahmed rahimehullah el-Mu’tasım tarafından dövülmüş ve işkence edilmiştir. İbn Hibban dedi ki: “İshak b. Ahmed el-Kattan el-Bağdadî’den Tüster’de şöyle anlattığını işittim:

 “Bizim Bağdad’da Tabibu’l-Kurrâ diye adlandırdığımız bir komşumuz vardı. Salihleri ziyaret ederdi. Bana dedi ki: “Bir gün Ahmed b. Hanbel rahimehullah’ın yanına girdim. Hüzünlü ve düşünceli idi. Dedim ki: “Neyin var ey Ebu Abdillah?” Dedi ki:

“Hayır” Ben: “Hayır nedir?” dedim. Dedi ki:

“Şu Mihne olayında imtihan edildim, dayak yedim. Sonra beni tedavi ettiler, iyileştim. Ancak sırtımda ağrı veren bir yer kaldı. Vurulan dayaktan daha fazla acımaktadır.” Dedim ki:

“Sırtını bana aç.” O da açtı, baktım, dayak izi dışında bir iz göremedim. Dedim ki: “Bunu bilemedim ama araştıracağım.” Sonra onun yanından çıkıp gardiyana gittim. Onunla aramızda bir tanışıklık vardı. Ona dedim ki:

“Bir işim için zindana gireceğim.” O da: “Gir” dedi. Oraya girdim ve gençleri topladım. Yanımda birkaç dirhem vardı. Benimle ünsiyet etmeleri için bu dirhemleri onlara taksim ettim ve konuştum. Sonra dedim ki:

“En fazla dayak yiyeniniz hanginiz?” Bunun üzerine övünerek anlatmaya başladılar. Onlardan en çok dayak yiyen ve en sabırlı olan kimse hakkında söz birliği ettiler. Ona dedim ki:

“Sana bir şey soracağım.” O da: “Sor” dedi. Dedim ki: “İşi sizin işiniz gibi olmayan zayıf bir ihtiyar aç karna ölmesine ramak kalacak kadar kamçı yedi. Ona tedavi uyguladılar ama sırtında sabredemediği bir ağrıyan yeri kaldı.” Genç güldü. Dedim ki:

“Neden gülüyorsun?” Dedi ki: “Onu tedavi eden kişi dokumacı mıydı?” Ben: “Durum nedir?” dedim. Dedi ki:

“Sırtında ölü bir doku parçası kalmış.” Dedim ki: “Çözüm nedir?” Dedi ki:

“Sırtını deşip o ölü dokuyu kesmek ve atmak gerekir. Eğer o halde kalırsa çürüme kalbine doğru ilerler ve onu öldürür.” Bunun üzerine zindandan çıktım ve Ahmed b. Hanbel rahimehullah’ın yanına geldim. Onu aynı durumda buldum ve durumu anlattım. Dedi ki:

“Kim deşecek?” Ben de: “Ben yaparım” dedim. “Yapabilir misin?” dedi. “Evet” dedim. Kalktı ve odasına girdi. Sonra elinde iki yastık ve omuzunda havlu ile çıktı. Yastıklardan birini benim için, diğerini kendisi için koydu. Sonra üzerine oturdu. Dedi ki:

“Allah’tan hayırlısını iste.” Havluyu sırtından kaldırdım ve dedim ki: “Bana ağrıyan yeri göster.” Dedi ki: “Parmağını oraya koy, sana ağrıyan yeri haber vereceğim.” Ben de parmağımı koydum ve: “Ağrıyan yer burası mı?” dedim. “Verdiği afiyetten dolayı Allah’a hamd olsun orası iyidir” dedi. Ben: “Şurası mı?” dedim. “Verdiği afiyetten dolayı Allah’a hamd olsun, orası iyidir” dedi. “Burası mı?” dedim. Dedi ki: “Allah’tan afiyet dilerim.” Böylece ağrıyan yerin orası olduğunu anladım. Üzerine neşteri koydum. Neşterin sıcaklığını hissedince elini başına koydu ve şöyle demeye başladı:

اللهم اغفر للمعتصم

“Allah’ım! Mu’tasım’ı bağışla!” Sonunda ölü dokuyu kesip aldım ve attım. Yaranın üzerine sargı bağladım. O ise: “Allah’ım! Mu’tasım’ı bağışla” sözünden başka bir şey demiyordu. Sonra sakinleşti. Sonra dedi ki:

“Sanki ben asılıydım da çözülmüş gibi oldum.” Dedim ki: “Ey Ebu Abdillah! İnsanlar Mihne olayında imtihan edildikleri zaman kendilerine zulmedenlere beddua ediyorlardı. Senin Mu’tasım için dua ettiğini gördüm.” Dedi ki:

إني أفكرت فيما تقول وهو ابن عم رَسُول اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فكرهت أن آتي يوم القيامة وبيني وبين أحد من قرابته خصومة هو مني في حل

“Söylediklerini düşündüm, o Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in amcasının oğludur. Kıyamet gününde benimle Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in akrabalarından birisi arasında bir dava olduğu halde getirilmek istemedim. Benden yana hakkım helal olsun.”[15]

Bu kıssa İmam Ahmed'in Cehmîlerden muayyen kimseleri tekfir etmediğini de göstermektedir.

 Abdulaziz İbn Baz Rahimehullah

Şeyh İbn Baz Medine’de vergiler konusunda bir kadılık görevine getirilmişti. Davasını gördüğü bir adam İbn Baz rahimehullah’a sövdü. Bu haber Medine’de yayıldı. İbn Baz hac yapmak için çıktığı zaman bu adam hastalandı ve öldü. Cenazesini getirildiği zaman imam bu adamın İbn Baz’a sövmüş olması sebebiyle cenaze namazını kıldırmak istemedi. Bunun üzerine onun cenaze namazını başkası kıldırdı. İbn Baz hacdan dönünce bu durumu kendisine haber verdiler. İbn Baz, imamı azarladı ve adamın kabrinin nerede olduğunu sordu. Sonra kabrine gidip cenaze namazı kıldı ve onun için dua etti.

Kalp Selametini Sağlayacak Sebepler:

1- Duâ: Şeddad b. Evs radıyallahu anh’den: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

إِذَا كَنَزَ النَّاسُ الذَّهَبَ وَالْفِضَّةَ فَاكْنِزُوا هَؤُلَاءِ الْكَلِمَاتِ اللهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ الثَّبَاتَ فِي الْأَمْرِ وَالْعَزِيمَةَ عَلَى الرُّشْدِ وَأَسْأَلُكَ شُكْرَ نِعْمَتِكَ وَأَسْأَلُكَ حُسْنَ عِبَادَتِكَ وَأَسْأَلُكَ قَلْبًا سَلِيمًا وَأَسْأَلُكَ لِسَانًا صَادِقًا وَأَسْأَلُكَ مِنْ خَيْرِ مَا تَعْلَمُ وَأَعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّ مَا تَعْلَمُ وَأَسْتَغْفِرُكَ لِمَا تَعْلَمُ إِنَّكَ أَنْتَ عَلَّامُ الْغُيُوبِ

 İnsanlar altın ve gümüş biriktirdiklerinde siz şu sözleri biriktirin: “Allah’ım! Senden işte sağlamlık, doğrulukta azimet dilerim. Senden nimetine şükretmeyi dilerim. Senden Sana ibadeti güzel yapabilmeyi dilerim. Senden selim bir kalp, doğru bir dil dilerim. Senden bilmekte olduğun hayrı dilerim ve bilmekte olduğun şerden sana sığınırım. Bildiğin şeyler hakkında senden bağışlanma dilerim. Muhakkak ki sen gizlilikleri en iyi bilensin.”[16]

2- Güzel zanda bulunmak ve sözleri en hayırlı olan manaya yormak:

Ömer radıyallahu anh şöyle demiştir:

لَا تَظُنُّ بِكَلِمَةٍ خَرَجَتْ مِنْ فِيِّ مُسْلِمٍ شَرًّا وَأَنْتَ ‌تَجِدُ ‌لَهَا ‌فِي ‌الْخَيْرِ ‌مَحْمَلًا

“Müslümandan çıkan söz hakkında kötü zanda bulunma. O sözü hayra yoracak bir açıklama bulabilirsin.”[17]

İmam Şafii rahimehullah şöyle demiştir:

من أراد أن يقضي له الله بخير فليحسن ظنه بالناس

“Allah’ın kendisi hakkında hayırla hükmetmesini dileyen kimse insanlara zannını güzelleştirsin.”

3- Mazeretleri gözetmek, kusurları görmezden gelmek:

Enes b. Malik radiyallahu anh’den: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

مَنْ كَفَّ غَضَبَهُ كَفَّ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ عَنْهُ عَذَابَهُ وَمَنْ خَزَنَ لِسَانَهُ سَتَرَ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ عَوْرَتَهُ وَمَنِ اعْتَذَرَ إِلَى اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ قَبِلَ اللَّهُ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عُذْرَهُ

Kim öfkesini engellerse Allah Azze ve Celle de ondan azabını engeller. Kim dilini korursa Allah Azze ve Celle de onun kusurunu örter. Kim mazereti kabul ederse Allah Subhanehu ve Teâlâ da onun mazeretini kabul eder.”[18]

İbn Sirin rahimehullah şöyle demiştir:

إِذَا بَلَغَكَ عَنْ أَخِيكَ شَيْءٌ ‌فَالْتَمِسْ ‌لَهُ ‌عُذْرًا فَإِنْ لَمْ تَجِدْ لَهُ عُذْرًا فَقُلْ لَعَلَّ لَهُ عُذْرًا لا أعرفه

“Kardeşinden sana bir şey ulaşırsa onun için mazeret ara. Eğer mazeret bulamazsan de ki: “Belki de benim bilmediğim bir mazereti vardır.”[19]

4- Kötülüğe iyilikle karşılık vermek:

Bu acizlik değil bilakis kuvvet ve zekâdandır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

وَلا تَسْتَوِي الْحَسَنَةُ وَلا السَّيِّئَةُ ادْفَعْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ فَإِذَا الَّذِي بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَأَنَّهُ وَلِيٌّ حَمِيمٌ

İyilikle kötülük bir olmaz, Sen en güzel bir şekilde önle. O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki candan bir dost olur.” (Fussilet 34)

İbn Abbas radiyallahu anhuma’dan: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

أَسْمِحْ يُسْمَحْ لَكَ

Musamaha göster ki, sana da musamahalı olunsun.”[20]

Munzir es-Sevrî rahimehullah’tan: “Muhammed b. el-Hanefiyye radiyallahu anh dedi ki:

لَيْسَ بِحَكِيمٍ مَنْ لَمْ يُعَاشِرْ بِالْمَعْرُوفِ مَنْ لَمْ يَجِدْ مِنْ مُعَاشَرَتِهِ بُدًّا حَتَّى يَجْعَلَ اللَّهُ لَهُ فَرَجًا أَوْ قَالَ مَخْرَجًا

“Arkadaşlarından bir çare bulamayan kimse, Al­lah kendisine bir genişlik veya bir çıkış yolu yaratıncaya kadar iyilikle muamele etmezse hikmet sahibi değildir.”[21]

5- Gıybetten, laf taşımaktan ve çok mizah yapmaktan uzak durmak.

6- Laf taşıyana hak ettiği şekilde davranmak: Laf taşıyan kimse bir fasıktır ve şeytanın postacısıdır.

Enes radiyallahu anh’den: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

مَنْ نَصَرَ أَخَاهُ بِالْغَيْبِ نَصَرَهُ اللهُ فِي الدُّنْيَا والآخرةِ

Kim kardeşini gıyabında desteklerse Allah da onu dünyada ve ahirette destekler.”[22]

7- Hediyeleşmek ve mal ile gönül almak.

Ebu Temime el-Huceymî, kavminden bir adamdan bildiriyor: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

لَا تَحْقِرَنَّ مِنَ الْمَعْرُوفِ شَيْئًا وَلَوْ أَنْ تُعْطِيَ صِلَةَ الْحَبْلِ وَلَوْ أَنْ تُعْطِيَ شِسْعَ النَّعْلِ وَلَوْ أَنْ تُفْرِغَ مِنْ دَلْوِكَ فِي إِنَاءِ الْمُسْتَسْقِي وَلَوْ أَنْ تُنَحِّيَ الشَّيْءَ مِنْ طَرِيقِ النَّاسِ يُؤْذِيهِمْ وَلَوْ أَنْ تَلْقَى أَخَاكَ وَوَجْهُكَ إِلَيْهِ منبسط وَلَوْ أَنْ تُؤْنِسَ الْوَحْشَانَ بنفسك وَإِنْ سَبَّكَ رَجُلٌ بِشَيْءٍ يَعْلَمُهُ فِيكَ وَأَنْتَ تعرف منه نَحْوَهُ فَلَا تَسُبَّهُ يكن لَكَ أجر ذلك وَعَلَيْهِ وِزْرُهُ وَمَا سَرَّ أُذُنَكَ أَنْ تَسْمَعَهُ فَاعْمَلْ بِهِ وَمَا سَاءَ أُذُنَكَ أَنْ تَسْمَعَهُ فَاجْتَنِبْهُ

 Yapacağın hiçbir iyiliği küçümseme. Bir ip parçası veriyor olsan bile. Bir ayakkabı bağı veriyor olsan bile. Bu iyilik, kovandaki suyu içecek birinin kabına boşaltmak olsa bile. Bu iyilik, insanları rahatsız edecek bir şeyi yoldan kaldırmak olsa bile. Müslüman kardeşinle buluştuğunda güler yüz göstermek olsa bile. Bu iyilik, kimsesiz kalan birini teselli etmek olsa bile. Eğer biri sana söver ve sende olduğunu bildiği bir şeyden dolayı sana sövecek olursa, sen de onda olduğunu bildiğin bir şeyden dolayı ona sövme. Bu şekilde sevabı senin, günahı ise onun olur. Kulağının duymak istediği bir şeyi sen başkasına duyur. Duymak istemediğin bir şeyi de sen başkasına duyurma.”[23]

8- Kadere iman etmek:

Zira kul herkese rızıklarının takdir edilmiş olduğuna iman ederse kendisine nasip edilene razı olur ve kalbinde Allah’ın kendilerine ihsanda bulunduğu insanlardan hiç kimseye haset taşımaz.

İbn Mes’ud radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

إِنَّ اللَّهُ قَسَمَ بَيْنَكُمْ أَخْلَاقَكُمْ كَمَا قَسَمَ بَيْنَكُمْ أَرْزَاقَكُمْ وَإِنَّ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ يُعْطِي الْمَالَ مَنْ يُحِبُّ وَمَنْ لَا يُحِبُّ وَلَا يُعْطِي الْإِيمَانَ إِلَّا مَنْ يُحِبُّ

Allah rızıkları aranızda paylaştırdığı gibi ahlakınızı da öyle paylaştırmıştır. Muhakkak ki Allah Azze ve Celle malı hem sevdiği, hem de sevmediği kullarına verir. Ancak imanı sadece sevdiği kullara verir.[24]

9- İhtilaf ve tartışmalardan kaçınmak:

Ebû Umâme radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

أَنَا زَعِيمٌ بِبَيْتٍ فِي رَبَضِ الْجَنَّةِ لِمَنْ تَرَكَ الْمِرَاءَ وَإِنْ كَانَ مُحِقًّا وَبِبَيْتٍ فِي وَسَطِ الْجَنَّةِ لِمَنْ تَرَكَ الْكَذِبَ وَإِنْ كَانَ مَازِحًا وَبِبَيْتٍ فِي أَعْلَى الْجَنَّةِ لِمَنْ حَسَّنَ خُلُقَهُ

Haklı dahi olsa, tartışmayı terk eden kimse için ben cennetin kenarında bir eve kefilim. Şakayla da olsa yalanı terk eden kimse için cennetin ortasında bir eve kefilim. Ahlakını güzelleştiren kimse için ise cennetin yüksek yerinde bir eve kefilim.”[25]

Iyaz b. Himar radiyallahu anh dedi ki:

قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ الرَّجُلُ مِنْ قَوْمِي يَشْتُمُنِي وَهُوَ دُونِي؟ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ الْمُسْتَبَّانِ شَيْطَانَانِ يَتَهَاتَرَانِ وَيَتَكَاذَبَانِ فَمَا قَالَا فَهُوَ عَلَى الْبَادِئِ حَتَّى يَعْتَدِيَ الْمَظْلُومُ

“Ben dedim ki: “Ey Allah’ın rasulü! Kavmimden bir adam bana açıktan sövüyor, ben sövmüyorum.” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

Birbirilerine açıktan söven iki kişi, birbirleri aleyhine boş iddiada bulunup yalan söyleyen iki şeytandır. Mazlum olan taşkınlık yapmadığı sürece her ikisinin de söyledikleri ilk başlatanın üzerine olur.”[26]



[1] Sahih. Buhârî (6065, 6076) Muslim (2559)

[2] Muslim'in şartına göre sahih. Kudâî Musnedu’ş-Şihab (1247) İbn Hibbân (2/285, 286) Ahmed (2/368, 378) Tirmizî (2263) Beyhakî Şuab (7/539) Mukbil b. Hadi Sahihu’l-Musned (1423)

[3] Sahih. İbn Mace (4216) Taberani Musnedu’ş-Şamiyyin (1218) Ebû Nuaym Hilyetu'l-Evliyâ (1/183, 6/69) Haraiti Mekarimu’l-Ahlak (45) İbn Asakir Tarih (59/451)

[4] Sahih. Muslim (2565) Humeydi (1005) Buhârî Edebu’l-Mufred (411) Ahmed (2/329, 389) Ebû Dâvûd (4916) İbn Hibban (12/477)

[5] Sahih. Buhârî (3246, 3254)

[6] Sahih. Ebû Dâvûd (3527) Taberî Tefsir (12/211) İbn Ebî Hâtim (10453) Hâkim (4/188) Beyhakî Şuab (4/186) el-Elbani es-Sahiha (3464) Sahihu’t-Tergib (1508)

Ebu Malik el-Eşari radiyallahu anh’den şahidi: Abdullah b. el-Mubarek Zühd (714) İbnu’l-Mubarek Musned (7) Ma’mer Cami (938) Ahmed (5/341, 343) İbn Ebî Hâtim (10452) Ebû Ya'lâ (12/233) Taberânî (3/290) İbn Ebi’d-Dunya el-İhvan (6) Beyhakî el-Esma ve’s-Sifat (976) İbn Asakir (67/195) Hakîm et-Tirmizî (1430)

[7] Sahih. Buhari (6011) Muslim (2586)

[8] Sahih. Buhârî (3231) Muslim (1795)

[9] Nesâî Sunenu’l-Kubra (11234) Beyhakî (9/118)

[10] Sahih. Buhârî (4750) Muslim (2770)

[11] Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih. İbnu’l-Esir Usdu’l-Gâbe (1175) İbn Hibbân (15/557) Hâkim (3/441) Ahmed (4/89) İbn Ebî Şeybe (7/523) Nesâî Sunenu'l-Kubrâ (8269) Ebû Ya'lâ Mu’cem (227) Taberânî (4/113) İbn Asakir Tarih (43/398) Taberânî’nin rivayetinde Alkame, Halid b. Velid radiyallahu anh’den işittiğini tasrih etmiştir.

[12] Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih. Taberânî Mu'cemu'l-Kebîr (10/266) İbn Sa’d Tabakat (6/333) Ebû Nuaym Hilyetu'l-Evliyâ (1/322) Mustagfiri Fadailu’l-Kur’ân (321) Şeceri Emali (354)

[13] Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih. İbn Sa’d Tabakat (3/557)

[14] İbn Ebi'd-Dunyâ el-İşraf (s.101) İbn Ebi'd-Dunyâ Mudaratu’n-Nas (9, 10) Beyhakî Şuab (6/262) İsmail el-Esbehani et-Tergib (2406) el-Askeri Tashifatu’l-Muhaddisin (2/834) İbn Asakir Mu’cem (257)

[15] İbn Hibban Ravdatu’l-Ukala (s.164-165)

[16] Hasen. Ahmed (4/123, 125) Hâkim (1/688) Nesâî (1304) Tirmizî (3407) İbn Hibban (5/311) İbn Ebî Şeybe (6/46) Taberânî Mu'cemu'l-Kebîr (7/279, 293) İbn Sa’d Tabakar (6434) Ebû Nuaym Hilyetu'l-Evliyâ (6/77)

* Bera b. Azib radıyallahu anh’den: Taberânî Mu'cemu'l-Kebîr (2/25) Taberânî Mu'cemu'l-Evsat (7408)

[17] Sahih mevkuf. İbn Ebi'd-Dunyâ Mudaratu’n-Nas (45) Mehamili Emali (460) İbn Asakir Tarih (44/360)

[18] Buhârî'nin şartına göre sahih. İbn Bişran Emali (559) Ebû Ya'lâ (7/302) Ziyau’l-Makdisi el-Muhtare (6/81, 82, 7/296) İbn Şahin et-Tergib (394) Beyhakî Şuab (6/315) Hatib el-Muttefak ve’l-Mufterak (550) Acurri es-Semanun (42) İbn Ebi Asım ez-Zuhd (47) Dulabî el-Kuna (1071, 1082, 1353) Haraiti Mesaviu’l-Ahlak (321) İsmail el-İsbehani et-Tergib ve’t-Terhib (790) Hakîm et-Tirmizî Nevadiru’l-Usul (932) Ebu’l-Hasen İbnu’l-Hamami Musannefat (631) Ebu Osman Buhayri Fevaid (160) el-Elbani es-Sahiha (2360)

[19] Ebu’ş-Şeyh et-Tevbih ve’t-Tenbih (100) Beyhakî Şuab (7991) İbn Asakir Tarih (22/149)

[20] Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih. Ebu’l-Hasen Ali es-Sukkerî el-Harbiyyat (32) Ahmed (1/248) Ziyau’l-Makdisi el-Muhtare (11/213) Hadisu Ebi’l-Fadl ez-Zuhri (371) Taberânî Mu’cemu’l-Evsat (5/211) Haris b. Ebi Usame Musned (1081) Temmam Fevaid (718-19) Kudai Musnedu’ş-Şihab (648) Deylemi (1760) Belazuri Ensab (4/52) İbn Asakir Tarih (32/230, 45/118, 351, 63/277-79) Zehebî Mu’cemu’ş-Şuyuh (2/7) el-Elbani es-Sahiha (1456)

[21] Buhârî'nin şartına göre sahih. el-Hasen b. Arafe Cüz (15) Buhârî Edebu’l-Mufred (889) İbn Ebî Şeybe (8/320) İbn Hibbân Ravdatu’l-Ukala (s.70) el-Hattabî el-Uzlet (s.100) İbn Ebi’d-Dunya el-Hilm (108) İbn Ebi’d-Dunya Mudaratu’n-Nas (20) Ebû Nuaym Hilyetu'l-Evliyâ (3/175, 8/162) İbnu’l-Mukri Mu’cem (491) Kadıyu’l-Maristan Meşyeha (509) el-Hannaiyyat (301) Hatib el-Fakih ve’l-Mutefakkih (1023) Belazuri Ensab (3/269) Beyhakî Şuabu’l-İman (6/266) İbn Asakir Tarih (54/335) Zehebi Mu’cemu’ş-Şuyuh (1/361)

[22] Buhârî'nin şartına göre sahih. Ebu Bekr Mukrim el-Bezzaz Fevaid (157) Taberânî Mekarimu’l-Ahlak (136) Ziyau’l-Makdisi el-Muhtare (5/228) ed-Dineveri Mucalese (1412) Beyhakî (8/168) Beyhakî Şuab (6/111) Abdulhalık b. Esed el-Hanefi Mu’cem (251) el-Elbani es-Sahiha (1217)

[23] Buhârî'nin şartına göre sahih. Ebu Ubeyd el-Hutab ve’l-Mevaiz (15) Ahmed (3/482) Ebû Dâvûd (5209) Tirmizî (2721) Nesâî Sunenu'l-Kubrâ (10149-150) Hâkim (2/407) Taberânî (7/65) Begavi Mu’cemu’s-Sahabe (475) İbnu’s-Sunni Amelu’l-Yevm (236) el-Elbani es-Sahiha (1403, 3422)

[24] Muslim'in şartına göre sahih. İbn Merduye Emali (6) İsmaili Mu’cemu’ş-Şuyuh (351) Hâkim (1/88, 4/182) Ahmed (1/387) Taberânî (9/203) Bezzar (5/392) Adenî İman (64) el-Lalekai İtikad (1697) İbn Ebi Şeybe, Musned (344) Ebû Nuaym Hilyetu'l-Evliyâ (4/165, 166) İbn Bişran Emali (358) Beyhakî Şuab (1/425, 4/395) İbn Asakir, Tarih (49/87, 52/319) Rafii et-Tedvin (2/274) el-Elbani es-Sahiha (2714)

[25] Hasen. Ebû Dâvûd (4800) Taberânî (8/98, 186) Ru’yani (1200) Temmam Fevaid (344) İbn Batta el-İbane (2/490) Herevi Zemmu’l-Kelam (144) Beyhakî (10/241) İbn Asakir Tarih (10/128, 131)

[26] Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih. Tayalisi (1176) Buhârî Edebu’l-Mufred (427) Ahmed (4/162, 266) İbn Hibbân (13/34) Bezzar (8/423) Taberânî (17/365) Ebu Nuaym Marife (5429) İbn Ebi Asım el-Ahad ve’l-Mesani (1194) Beyhakî (10/235) Beyhakî Şuab (5/282) Mukbil b. Hadi Sahihu’l-Musned (1055)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)