Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

7 Nisan 2025 Pazartesi

Vergi İşlerinde Görev Alan Memurlar! Ateşe Koşmaktan Vazgeçin!

Devletin müslümandan vergi almasının caiz olmadığı bilinen bir husustur. Yıllardır bu zulüm müslümanlara karşı icra edilmektedir. Son günlerde ise zulmün dozu iyice artırılarak yöneticiler, bakanlar, maliyeciler, memurlar, hızla ateşe koşmaktadırlar. Bu vergilerin uygulanması işinde yer alan herkesi ağır ifadelerle tehdit eden naslar Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den, ashabından ve ümmetin salih selefinden sabit olmuştur. Bunlardan sahih olarak gelenlerin bazıları şu şekildedir. Umulur ki sakınırlar da ilgililer derhal bu zulme son verir, memurlar da bu haram görevlerden istifa etmeyi ertemelezler:

1- Ukbe b. Amir radıyallahu anh’den: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim:

لَا يَدْخُلُ الْجَنَّةَ صَاحِبُ مَكْسٍ

Vergici cennete giremez.”[1]

2- Ebu’l-Hayr rahimehullah dedi ki:

عَرَضَ مَسْلَمَةُ بْنُ مُخَلَّدٍ وَكَانَ أَمِيرًا عَلَى مِصْرَ عَلَى رُوَيْفِعِ بْنِ ثَابِتٍ أَنْ يُوَلِّيَهُ الْعُشُورَ فَقَالَ إِنِّي سَمِعْتُ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ إِنَّ صَاحِبَ الْمَكْسِ فِي النَّارِ

“Mesleme b. Mahled Mısır valisi idi. Ruveyfi b. Sabit radıyallahu anh’ı vergi memuru tayin etmek isteyince o dedi ki: “Muhakkak ki ben Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim:

Muhakkak ki vergici cehennemdedir.”[2]

3- Osman b. Ebi’l-As es-Sekafî radıyallahu anh’den: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

تُفْتَحُ أَبْوَابُ السَّمَاءِ نِصْفَ اللَّيْلِ فَيُنَادِي مُنَادٍ هَلْ مِنْ دَاعٍ فَيُسْتَجَابَ لَهُ؟ هَلْ مِنْ سَائِلٍ فَيُعْطَى؟ هَلْ مِنْ مَكْرُوبٍ فَيُفَرَّجَ عَنْهُ؟، فَلَا يَبْقَى مُسْلِمٌ يَدْعُو بِدَعْوَةٍ إِلَّا اسْتَجَابَ اللهُ لَهُ إِلَّا زَانِيَةٌ تَسْعَى بِفَرْجِهَا أَوْ عَشَّارٌ

Gece ortasında sema kapıları açılır ve bir münadi şöyle seslenir: “Dua eden var mı, ona icabet edilsin! İsteyen var mı, ona istediği verilsin. Sıkıntıda olan var mı, sıkıntısı giderilsin.” Dua eden hiçbir müslüman kalmaz, Allah onun duasına icabet eder. Ancak cinsel organıyla çalışan zinâkar ve vergici bundan hariçtir.”[3]

4- Abdullah b. Amr radıyallahu anhuma dedi ki:

إِنَّ صَاحِبَ الْمَكْسِ لَا يُسْأَلُ عَنْ شَيْءٍ يُؤْخَذُ كَمَا هُوَ فَيُرْمَى بِهِ فِي النَّارِ

“Muhakkak ki vergiciye bir şey sorulmadan tutulur ve cehenneme atılır.”[4]

5- Mesruk b. Ecda rahimehullah şöyle demiştir:

وَاللَّهِ مَا عَلِمْتُ عَمَلًا أَخْوَفَ عِنْدِي أَنْ يُدْخِلَنِي النَّارَ مِنْ عَمَلِكُمْ هَذَا وَمَا بِي أَنْ أَكُونَ ظَلَمْتُ فِيهِ مُسْلِمًا وَلَا مُعَاهَدًا دِينَارًا وَلَا دِرْهَمًا وَلَكِنِّي لَا أَدْرِي مَا هَذَا الْحَبْلُ الَّذِي لَمْ يَسُنَّهُ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَلَا أَبُو بَكْرٍ وَلَا عُمَرُ قَالُوا فَمَا حَمَلَكَ عَلَى أَنْ دَخَلْتَ فِيهِ؟ قَالَ لَمْ يَدَعْنِي زِيَادٌ وَلَا شُرَيْحٌ وَلَا الشَّيْطَانُ حَتَّى دَخَلْتُ فِيهِ

“Vallahi bana göre beni cehenneme sokmasından korktuğum şu işinizden daha korkunç bir amel işlediğimi bilmiyorum. Bu konuda ne bir müslümana ne de bir anlaşmalıya bir dinar veya dirhem konusunda zulmetmiş olmak istemem. Lakin ben Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnet olarak koymadığı, Ebu Bekr radıyallahu anh’ın yapmadığı, Ömer radıyallahu anh’ın yapmadığı bu işe nereden bulaştım bilmiyorum!” Dediler ki: “Seni bu işe girmeye sürükleyen nedir?” Dedi ki:

“Beni bu işe bulaşana kadar ne Ziyad, ne Şureyh, ne de Şeytan rahat bıraktı!”[5]

6- Ömer b. Abdilaziz rahimehullah, Abdullah b. Avf el-Kari’ye şöyle yazdı:

أَنِ ارْكَبْ إِلَى الْبَيْتِ الَّذِي بِرَفَحَ الَّذِي يُقَالَ لَهُ بَيْتُ الْمَكْسِ فَاهْدِمْهُ ثُمَّ احْمِلْهُ إِلَى الْبُورِ فَانْسِفْهُ فِيهِ نَسْفًا

“Bineğine bin ve Refah’ta bulunan “Beytu’l-Meks” (vergi dairesi/gümrük kapısı) denilen binaya git, onu yıktıktan sonra (molozlarını) denize taşıyıp oraya savur.”[6]

Ebu Ubeyd Kasım b. Sellam rahimehullah şöyle demiştir: “Bu hadislerde zikredilen vergici, kötülenen ve hakkında ağır ifadeler gelen meks; cahiliyyede arap ve acem krallarının yaptıkları şeydir. Onların adeti ülkelerine gelen tüccarların mallarından onda bir vergi almaları idi. Bunu Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in Sakif, Bahreyn, Dumetu Cendel ve başka büyük şehirlerden müslüman olan halklara yazdıkları açıklığa kavuşturmaktadır. Zira onlar toplanmıyorlar ve onlardan öşür alınmıyordu. Bunu öğrendiğimize göre hakkında birçok hadisler gelen vergi, Cahiliyedeki adetler hakkındadır. Allah bu adetleri Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ile iptal etmiş, her iki yüz dirhemde beş dirhem olmak üzere kırkta bir zekâtı farz kılmıştır. Farz olan zekâtı toplayan memur âşir (vergici) değildir. Çünkü o onda bir (öşür)  değil, kırkta bir almaktadır.”

El-Hattabi Mealimu’s-Sunen’de şöyle açıklamıştır: “Sahibu’l-Meks: Müslümanların mallarından öşür alan, tüccarlardan, memlekete girip çıkanlardan öşür adı altında vergi alan kimsedir. Burada zekâtları toplama işinde çalışan memurlar kastedilmemektedir. Nitekim Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in zamanında ve sonrasında da sahabenin büyükleri ve faziletlileri de zekat memurluğu yapmışlardır. Meks’in aslı eksiltme demektir. Yapılan alış verişlerde eksiltme yapmak, bundan dolayı bir ücret (vergi) belirlemek de böyledir.”

İbn Esir en-Nihaye’de hadiste geçen “meks/vergi” kelimesi hakkında dedi ki: “Meks tahsildarların halktan toplamış oldukları bir vergidir.  Genellikle bu vergiler haksız yere toplanmış ve halk için bir zulüm olmuştur. Bu ba­kımdan İslâm dışı olan bu vergiyi halktan toplatan bir idareci cehennemlik olmayı hak ettiği gibi, bu verginin toplanmasına hizmet eden tahsildarlar da bu zulme yardımcı oldukları için cehennemlik olurlar.”

Kamus mütercimi Asım Efendi “meks” kelimesini açıklarken şöyle diyor: “Meks, bir ada­mın satılık malına muamele ederken gadr ve cinayet eylemek yani değerin­den eksik fiyatla almaktır. Eksiltmek ve zulmetmek manâlarına da gelir. Bir de “meks” cahiliyye döneminde bir mal satan adamdan sattığı mala göre aldıkları bir vergi anlamına gelir ki, günümüzde buna “bâc” denilmektedir. İslâm diyarında cahiliye döneminden kalan bu vergi hala yolculardan ve tüc­cardan alınmakta ve varlığını korumaktadır. Bazı Türk memleketlerinde bu vergi köprübaşlarında ve derbendlerde barınan kimselerden zorla alın­maktadır. Öşür toplayan memurların, meşru olan öşrü aldıktan sonra keyfi ola­rak aldıkları paraya da meks denir.”

Görülüyor ki bu hadislerde haksız yere alınan bu vergilerin haram olduğunu ve bu vergilerin gerek devlet, gerekse fertler tarafından toplanma­sının büyük günahlardan olduğu ifade edilmektedir.

Meks hakkında Ömer Nasuhi Bilmen Hukuku İslamiyye ve Istılahatı Fıkhiyye’de (4/96-97) şöyle diyor: “Meks: Cahiliyye zamanında bir adamın çarşı ve pazarda sattığı şeylerden alınan akçeye meks: (bac), bunu alan şahsada “mekkâs” denirdi. Köprübaşlarında, derbendlerden geçenlerden toprak bastı adıyla alınan akçeye ve tüccar mallarından meşrû rüsumdan ziyâde olarak tahsil edilen paraya da “meks” (bac) adı verilmiştir ki bunların bu yolla alınması, dinen caiz değildir. İşte kınanmış olan mekkaslık da budur ki böyle bir memuriyete kabulden birçok kimseler sakınmışlardır.”

Bundan dolayı müslümandan alınan haksız vergileri savunmak, bunu helal saymak, hatta bazı cahillerin söyledikleri gibi vergiyi kutsal saymak, Allah’ın haram kıldığını helal saymak demektir ve apaçık küfürdür.

Vergi kaçakçılığını önlemeye çalışmak da hayırlı bir iş değildir! Bilakis müslümanların kendilerinden haksız olarak alınan vergileri zalim devletten kaçırmaya çalışmaları, kendi haklarını talep etmeleridir, bunu suç görmek, ne dine, ne akla, ne de insanlığa sığar!

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem müslümanların devletlerinde dahi dinden bazı tavizlerin ve hukuksuzlukların yaşandığı dönemlerde devlet görevi almayı yasaklamıştır. Günümüzde tamamen kâfir sistemlerin hakim olduğu devletlerde memur olmanın günahını varın siz düşünün!

Ebu Said ve Ebu Hureyre radıyallahu anhuma’dan:

لَيَأْتِيَنَّ عَلَى النَّاسِ زَمَانٌ يَكُونُ عَلَيْهِمْ أُمَرَاءُ سُفَهَاءُ يُقَدِّمُونَ شِرَارَ النَّاسِ وَيُظْهِرُونَ بِخِيَارِهِمْ وَيُؤَخِّرُونَ الصَّلَاةَ عَنْ مَوَاقِيتِهَا فَمَنْ أَدْرَكَ مِنْكُمْ فَلَا يَكُونَنَّ عَرِيفًا وَلَا شُرَطِيًّا وَلَا جَابِيًا وَلَا خَازِنًا

İnsanlar üzerine bir zaman gelecek, sefihler yöneticileri olacak, insanların şerlilerini öne geçirecekler ve hayırlılarını geri bırakacaklar. Namazları da vakitlerinden geciktirecekler. İçinizden kim buna yetişirse arîf (millet vekili) olmasın, şurtî (polis, asker, zabıta vb.) olmasın, vergi tahsildarı olmasın ve hazinedar (devlet muhasebecisi, maliyeci) olmasın.”[7]

 



[1] Hasen ligayrihi. Ebû Dâvûd (2937) Ahmed (4/143) İbn Huzeyme (2333) Hâkim (1/562) Dârimî (1666) Ebu Ya’la (3/293) Taberânî Mu'cemu'l-Kebîr (17/317) Ebu Ubeyd el-Emval (1118) Tahavi Şerhu Meani’l-Asar (3062) Kasım b. Kutluboğa Musnedu Ukbe b. Amir (57, 60) İsnadında İbn İshak mudellis olup an’ane ile rivayet etmiştir. bir sonraki rivayet ile hasen olmaktadır. Bkz.: el-Elbani Daifu’l-Cami (6341)

[2] Hasen. Ahmed (4/109) Taberânî Mu'cemu'l-Kebîr (5/29) Ebu Nuaym Marife (2705) Ebu Ubeyd el-Emval (1119) el-Elbani es-Sahiha (3405)

[3] Sahih. Taberânî Mu'cemu'l-Evsat (2769) Taberânî Mu'cemu'l-Kebîr (9/59) el-Elbani es-Sahiha (1073)

[4] Sahih. Ebu Ubeyd el-Emval (1120)

[5] Sahih. Ebu Ubeyd el-Emval (1129)

[6] Hasen. Ebu Ubeyd el-Emval (1123) Fesevi Marife (1/338)

[7] Hasen. İbn Hibban (10/447) Ebu Ya’la (2/362) el-Elbani, es-Sahiha (360)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)