Devletin müslümandan vergi almasının caiz olmadığı bilinen
bir husustur. Yıllardır bu zulüm müslümanlara karşı icra edilmektedir. Son
günlerde ise zulmün dozu iyice artırılarak yöneticiler, bakanlar, maliyeciler,
memurlar, hızla ateşe koşmaktadırlar. Bu vergilerin uygulanması işinde yer alan
herkesi ağır ifadelerle tehdit eden naslar Rasulullah sallallahu aleyhi ve
sellem’den, ashabından ve ümmetin salih selefinden sabit olmuştur. Bunlardan
sahih olarak gelenlerin bazıları şu şekildedir. Umulur ki sakınırlar da
ilgililer derhal bu zulme son verir, memurlar da bu haram görevlerden istifa
etmeyi ertemelezler:
1- Ukbe b. Amir radıyallahu anh’den: “Rasulullah sallallahu
aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim:
لَا يَدْخُلُ الْجَنَّةَ صَاحِبُ مَكْسٍ
“Vergici cennete giremez.”[1]
2- Ebu’l-Hayr rahimehullah dedi ki:
عَرَضَ مَسْلَمَةُ بْنُ مُخَلَّدٍ وَكَانَ
أَمِيرًا عَلَى مِصْرَ عَلَى رُوَيْفِعِ بْنِ ثَابِتٍ أَنْ يُوَلِّيَهُ الْعُشُورَ
فَقَالَ إِنِّي سَمِعْتُ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ إِنَّ
صَاحِبَ الْمَكْسِ فِي النَّارِ
“Mesleme b. Mahled Mısır valisi idi. Ruveyfi b. Sabit
radıyallahu anh’ı vergi memuru tayin etmek isteyince o dedi ki: “Muhakkak ki
ben Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim:
“Muhakkak ki vergici cehennemdedir.”[2]
3- Osman b. Ebi’l-As es-Sekafî radıyallahu anh’den: “Nebî
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
تُفْتَحُ أَبْوَابُ السَّمَاءِ نِصْفَ اللَّيْلِ
فَيُنَادِي مُنَادٍ هَلْ مِنْ دَاعٍ فَيُسْتَجَابَ لَهُ؟ هَلْ مِنْ سَائِلٍ فَيُعْطَى؟
هَلْ مِنْ مَكْرُوبٍ فَيُفَرَّجَ عَنْهُ؟، فَلَا يَبْقَى مُسْلِمٌ يَدْعُو بِدَعْوَةٍ
إِلَّا اسْتَجَابَ اللهُ لَهُ إِلَّا زَانِيَةٌ تَسْعَى بِفَرْجِهَا أَوْ عَشَّارٌ
“Gece ortasında sema kapıları açılır ve bir münadi şöyle
seslenir: “Dua eden var mı, ona icabet edilsin! İsteyen var mı, ona istediği
verilsin. Sıkıntıda olan var mı, sıkıntısı giderilsin.” Dua eden hiçbir
müslüman kalmaz, Allah onun duasına icabet eder. Ancak cinsel organıyla çalışan
zinâkar ve vergici bundan hariçtir.”[3]
4- Abdullah b. Amr radıyallahu anhuma dedi ki:
إِنَّ صَاحِبَ الْمَكْسِ لَا يُسْأَلُ عَنْ
شَيْءٍ يُؤْخَذُ كَمَا هُوَ فَيُرْمَى بِهِ فِي النَّارِ
“Muhakkak ki vergiciye bir şey sorulmadan tutulur ve
cehenneme atılır.”[4]
5- Mesruk b. Ecda rahimehullah şöyle demiştir:
وَاللَّهِ مَا عَلِمْتُ عَمَلًا أَخْوَفَ
عِنْدِي أَنْ يُدْخِلَنِي النَّارَ مِنْ عَمَلِكُمْ هَذَا وَمَا بِي أَنْ أَكُونَ ظَلَمْتُ
فِيهِ مُسْلِمًا وَلَا مُعَاهَدًا دِينَارًا وَلَا دِرْهَمًا وَلَكِنِّي لَا أَدْرِي
مَا هَذَا الْحَبْلُ الَّذِي لَمْ يَسُنَّهُ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ وَلَا أَبُو بَكْرٍ وَلَا عُمَرُ قَالُوا فَمَا حَمَلَكَ عَلَى أَنْ دَخَلْتَ
فِيهِ؟ قَالَ لَمْ يَدَعْنِي زِيَادٌ وَلَا شُرَيْحٌ وَلَا الشَّيْطَانُ حَتَّى دَخَلْتُ
فِيهِ
“Vallahi bana göre beni cehenneme sokmasından korktuğum şu
işinizden daha korkunç bir amel işlediğimi bilmiyorum. Bu konuda ne bir müslümana ne de
bir anlaşmalıya bir dinar veya dirhem konusunda zulmetmiş olmak istemem. Lakin
ben Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnet olarak koymadığı, Ebu Bekr
radıyallahu anh’ın yapmadığı, Ömer radıyallahu anh’ın yapmadığı bu işe nereden
bulaştım bilmiyorum!” Dediler ki: “Seni bu işe girmeye sürükleyen nedir?” Dedi
ki:
“Beni bu işe bulaşana kadar ne Ziyad, ne Şureyh, ne de
Şeytan rahat bıraktı!”[5]
6- Ömer b. Abdilaziz rahimehullah, Abdullah b. Avf el-Kari’ye
şöyle yazdı:
أَنِ ارْكَبْ إِلَى الْبَيْتِ الَّذِي بِرَفَحَ
الَّذِي يُقَالَ لَهُ بَيْتُ الْمَكْسِ فَاهْدِمْهُ ثُمَّ احْمِلْهُ إِلَى الْبُورِ
فَانْسِفْهُ فِيهِ نَسْفًا
“Bineğine bin ve Refah’ta bulunan “Beytu’l-Meks” (vergi
dairesi/gümrük kapısı) denilen binaya git, onu yıktıktan sonra (molozlarını) denize taşıyıp
oraya savur.”[6]
Ebu Ubeyd Kasım b. Sellam rahimehullah şöyle demiştir: “Bu
hadislerde zikredilen vergici, kötülenen ve hakkında ağır ifadeler gelen meks;
cahiliyyede arap ve acem krallarının yaptıkları şeydir. Onların adeti ülkelerine
gelen tüccarların mallarından onda bir vergi almaları idi. Bunu Nebî sallallahu
aleyhi ve sellem’in Sakif, Bahreyn, Dumetu Cendel ve başka büyük şehirlerden
müslüman olan halklara yazdıkları açıklığa kavuşturmaktadır. Zira onlar
toplanmıyorlar ve onlardan öşür alınmıyordu. Bunu öğrendiğimize göre hakkında
birçok hadisler gelen vergi, Cahiliyedeki adetler hakkındadır. Allah bu
adetleri Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ile iptal etmiş, her iki yüz
dirhemde beş dirhem olmak üzere kırkta bir zekâtı farz kılmıştır. Farz olan zekâtı
toplayan memur âşir (vergici) değildir. Çünkü o onda bir (öşür) değil, kırkta bir almaktadır.”
El-Hattabi
Mealimu’s-Sunen’de şöyle açıklamıştır: “Sahibu’l-Meks: Müslümanların
mallarından öşür alan, tüccarlardan, memlekete girip çıkanlardan öşür adı
altında vergi alan kimsedir. Burada zekâtları toplama işinde çalışan memurlar
kastedilmemektedir. Nitekim Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in zamanında ve
sonrasında da sahabenin büyükleri ve faziletlileri de zekat memurluğu
yapmışlardır. Meks’in aslı eksiltme demektir. Yapılan alış verişlerde eksiltme
yapmak, bundan dolayı bir ücret (vergi) belirlemek de böyledir.”
İbn Esir en-Nihaye’de hadiste geçen “meks/vergi” kelimesi hakkında dedi ki: “Meks tahsildarların
halktan toplamış oldukları bir vergidir.
Genellikle bu vergiler haksız yere toplanmış ve halk için bir zulüm
olmuştur. Bu bakımdan İslâm dışı olan bu vergiyi halktan toplatan bir idareci
cehennemlik olmayı hak ettiği gibi, bu verginin toplanmasına hizmet eden
tahsildarlar da bu zulme yardımcı oldukları için cehennemlik olurlar.”
Kamus mütercimi Asım
Efendi “meks” kelimesini açıklarken şöyle diyor: “Meks, bir adamın satılık
malına muamele ederken gadr ve cinayet eylemek yani değerinden eksik fiyatla
almaktır. Eksiltmek ve zulmetmek manâlarına da gelir. Bir de “meks” cahiliyye
döneminde bir mal satan adamdan sattığı mala göre aldıkları bir vergi anlamına
gelir ki, günümüzde buna “bâc” denilmektedir. İslâm diyarında cahiliye
döneminden kalan bu vergi hala yolculardan ve tüccardan alınmakta ve varlığını
korumaktadır. Bazı Türk memleketlerinde bu vergi köprübaşlarında ve
derbendlerde barınan kimselerden zorla alınmaktadır. Öşür toplayan memurların,
meşru olan öşrü aldıktan sonra keyfi olarak aldıkları paraya da meks denir.”
Görülüyor ki bu
hadislerde haksız yere alınan bu vergilerin haram olduğunu ve bu vergilerin
gerek devlet, gerekse fertler tarafından toplanmasının büyük günahlardan
olduğu ifade edilmektedir.
Meks hakkında Ömer
Nasuhi Bilmen Hukuku İslamiyye ve Istılahatı Fıkhiyye’de (4/96-97) şöyle diyor:
“Meks: Cahiliyye zamanında bir adamın çarşı ve pazarda sattığı şeylerden alınan
akçeye meks: (bac), bunu alan şahsada “mekkâs” denirdi. Köprübaşlarında, derbendlerden
geçenlerden toprak bastı adıyla alınan akçeye ve tüccar mallarından meşrû
rüsumdan ziyâde olarak tahsil edilen paraya da “meks” (bac) adı verilmiştir ki
bunların bu yolla alınması, dinen caiz değildir. İşte kınanmış olan mekkaslık
da budur ki böyle bir memuriyete kabulden birçok kimseler sakınmışlardır.”
Bundan dolayı
müslümandan alınan haksız vergileri savunmak, bunu helal saymak, hatta bazı
cahillerin söyledikleri gibi vergiyi kutsal saymak, Allah’ın haram kıldığını
helal saymak demektir ve apaçık küfürdür.
Vergi kaçakçılığını
önlemeye çalışmak da hayırlı bir iş değildir! Bilakis müslümanların
kendilerinden haksız olarak alınan vergileri zalim devletten kaçırmaya
çalışmaları, kendi haklarını talep etmeleridir, bunu suç görmek, ne dine, ne
akla, ne de insanlığa sığar!
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem müslümanların devletlerinde
dahi dinden bazı tavizlerin ve hukuksuzlukların yaşandığı dönemlerde devlet görevi
almayı yasaklamıştır. Günümüzde tamamen kâfir sistemlerin hakim olduğu
devletlerde memur olmanın günahını varın siz düşünün!
Ebu Said ve Ebu Hureyre radıyallahu anhuma’dan:
لَيَأْتِيَنَّ عَلَى النَّاسِ زَمَانٌ يَكُونُ
عَلَيْهِمْ أُمَرَاءُ سُفَهَاءُ يُقَدِّمُونَ شِرَارَ النَّاسِ وَيُظْهِرُونَ بِخِيَارِهِمْ
وَيُؤَخِّرُونَ الصَّلَاةَ عَنْ مَوَاقِيتِهَا فَمَنْ أَدْرَكَ مِنْكُمْ فَلَا يَكُونَنَّ
عَرِيفًا وَلَا شُرَطِيًّا وَلَا جَابِيًا وَلَا خَازِنًا
“İnsanlar üzerine bir zaman gelecek, sefihler yöneticileri olacak,
insanların şerlilerini öne geçirecekler ve hayırlılarını geri bırakacaklar.
Namazları da vakitlerinden geciktirecekler. İçinizden kim buna yetişirse arîf
(millet vekili) olmasın, şurtî (polis, asker, zabıta vb.) olmasın, vergi
tahsildarı olmasın ve hazinedar (devlet muhasebecisi, maliyeci) olmasın.”[7]
[1]
Hasen ligayrihi. Ebû Dâvûd (2937) Ahmed
(4/143) İbn Huzeyme (2333) Hâkim (1/562) Dârimî (1666) Ebu Ya’la (3/293) Taberânî
Mu'cemu'l-Kebîr (17/317) Ebu Ubeyd el-Emval (1118) Tahavi Şerhu Meani’l-Asar
(3062) Kasım b. Kutluboğa Musnedu Ukbe b. Amir (57, 60) İsnadında İbn İshak
mudellis olup an’ane ile rivayet etmiştir. bir sonraki rivayet ile hasen olmaktadır. Bkz.: el-Elbani Daifu’l-Cami (6341)
[2]
Hasen. Ahmed (4/109) Taberânî
Mu'cemu'l-Kebîr (5/29) Ebu Nuaym Marife (2705) Ebu Ubeyd el-Emval (1119)
el-Elbani es-Sahiha (3405)
[3]
Sahih. Taberânî Mu'cemu'l-Evsat (2769)
Taberânî Mu'cemu'l-Kebîr (9/59) el-Elbani es-Sahiha (1073)
[4]
Sahih. Ebu Ubeyd el-Emval (1120)
[5]
Sahih. Ebu Ubeyd el-Emval (1129)
[6]
Hasen. Ebu Ubeyd el-Emval (1123)
Fesevi Marife (1/338)
[7]
Hasen. İbn Hibban (10/447) Ebu Ya’la (2/362)
el-Elbani, es-Sahiha (360)