Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

31 Mayıs 2025 Cumartesi

Sabir Meşhur Adlı Sahtekâr Gazetecinin Yalanları Hakkında Uyarı

Sabir Meşhur adında, çoğu hadis inkârcısı zındıklarda görüldüğü üzere suratı bıyıksız ve sakalsız, yani kendisini kadınlara ve kâfirlere benzeterek laneti hak etmiş, çok yalancı bir sahtekâr Mısır’lı gazetecinin Mehdi hadislerinin sıhhati üzerinde şaibe dolu çarpıtmalarla dolu bir videosu Türkçe’ye de çevrilmiş ve bu videonun altına bazı asalaklar da beğeni ifade etmişler.

Sabir Meşhur adlı deccal, özetle Mehdî hadislerinin hiçbirinin sahih olmadığını, bunun Yahudilik’ten geçen bir inanç olduğunu, Şiilerin ve Selefîlerin hurafeye inandıklarını, önceki İslam devletlerinin yıkılmasının sebebinin de Mehdi’nin geleceğine inanmak olduğunu, her fırkanın kendi itikadına göre Mehdî hadisleri uydurduğunu vs. bir dolu ipe sapa gelmez, gerçek dışı yorumlar ve saçma sapan sözde siyasi analizler (!) yapıyor. Sonra Mehdi hadislerine inanmanın Türkiyedeki zalim hükümetin de yıkılmasına zemin oluşturacağını iddia ederek, iktidar yanlılarının duygusal sempatisini kazanmaya çalışıyor!

Ehl-i Sünnet’in mehdî konusunda delil aldıkları hadislerden sadece bir iki tanesini örnek veriyor, sonra bu hadislerin isnad zincirinde yer alan bazı raviler hakkında kasıtlı çarpıtmalarla dolu nakillerde bulunuyor. Yine özetle, bu hadisleri sadece şii ravilerin rivayet ettiği yalanını söylüyor, Zir b. Hubeyş rahimehullah’ın Yahudi dönmesi Abdullah b. Sebe ile irtibatı olabileceği ihtimalinden hareketle, bu hadisleri sadece Zir b. Hubeyş’in uydurmuş olduğunu iddia ediyor.

O kadar çok yalan söylüyor ve göz göre göre öyle çarpıtmalar yapıyor ki, bilmeyenler, bu adamın doğru söylediği, üstelik kaynak da gösterdiği zannına kapılıyorlar! Aslında Arap dünyasında Sabir Meşhur adlı bu sahtekârın yalanları defalarca ortaya konmuş ve ipliği pazara çıkarılmıştır. Lakin Türkçe’ye çevirilen videolarındaki sahtekârlıklarını ortaya koyalım ki, Arapça da bilmeyen Türkler aldanmasınlar!

Daha önce yayınladığım yazılarda Mehdi hakkında sabit olan birçok sahih tarikten hadisler zikretmiştim. Suyuti’nin el-Urfu’l-Verdi Fi Ahbari’l-Mehdî adlı risalesine yapmış olduğum terceme ve tahkikte de bu konuda gelen rivayetlerin sahih ya da zayıf sıhhat derecelerini tespit etmiştim. Burada sadece Sabir Meşhur denen deccalin apaçık söylediği yalanları ortaya koymakla yetineceğim:

Sabir Meşhur’un zikrettiği ve bütün uyduruk tezlerini üzerine bina ettiği hadis, Ebû Dâvûd’un Sunen’inde (no:4282) rivayet ettiği şu hadistir:

 4282 - حَدَّثَنَا مُسَدَّدٌ أَنَّ عُمَرَ بْنَ عُبَيْدٍ حَدَّثَهُمْ ح وحَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْعَلَاءِ حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرٍ يَعْنِي ابْنَ عَيَّاشٍ ح وحَدَّثَنَا مُسَدَّدٌ حَدَّثَنَا يَحْيَى عَنْ سُفْيَانَ ح وحَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ حَدَّثَنَا عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ مُوسَى أَخْبَرَنَا زَائِدَةُ ح وحَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ حَدَّثَنِي عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ مُوسَى عَنْ فِطْرٍ الْمَعْنَى وَاحِدٌ كُلُّهُمْ عَنْ عَاصِمٍ عَنْ زِرٍّ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ لَوْ لَمْ يَبْقَ مِنَ الدُّنْيَا إِلَّا يَوْمٌ قَالَ زَائِدَةُ فِي حَدِيثِهِ لَطَوَّلَ اللَّهُ ذَلِكَ الْيَوْمَ ثُمَّ اتَّفَقُوا - حَتَّى يَبْعَثَ فِيهِ رَجُلًا مِنِّي- أَوْ مِنْ أَهْلِ بَيْتِي - يُوَاطِئُ اسْمُهُ اسْمِي وَاسْمُ أَبِيهِ اسْمُ أَبِي زَادَ فِي حَدِيثِ فِطْرٍ يَمْلَأُ الْأَرْضَ قِسْطًا وَعَدْلًا كَمَا مُلِئَتْ ظُلْمًا وَجَوْرًا وَقَالَ فِي حَدِيثِ سُفْيَانَ لَا تَذْهَبُ أَوْ لَا تَنْقَضِي الدُّنْيَا حَتَّى يَمْلِكَ الْعَرَبَ رَجُلٌ مِنْ أَهْلِ بَيْتِي، يُوَاطِئُ اسْمُهُ اسْمِي قَالَ أَبُو دَاوُدَ لَفْظُ عُمَرَ وَأَبِي بَكْرٍ بِمَعْنَى سُفْيَانَ

4282- Bize Musedded tahdis etti, o Ömer b. Ubeyd’den tahdis etti;

* ikinci yol: Bize Muhammed b. el-A’lâ tahdis etti, dedi ki: bize Ebu Bekr yani İbn Ayyaş tahdis etti:

* üçüncü yol: Bize Musedded tahdis etti, dedi ki: bize Yahya tahdis etti, o Süfyan’dan rivayet etti:

* dördüncü yol: bize Ahmed b. İbrahim tahdis etti, dedi ki: bize Ubeydullah b. Musa tahdis etti, dedi ki bize Zaide haber verdi:

* beşinci yol: bize Ahmed b. İbrahim tahdis etti, dedi ki bana Ubeydullah b. Musa, Fıtr (b. Halife)’den aynı manada rivayet etti

Bunların hepsi Asım (b. Behdele)’den, o Zirr (b. Hubeyş)’ten, o Abdullah (b. Mes’ud) radıyallahu anh’den, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etti:

Dünyanın sadece bir günü kalsa bile” – Zaide’nin rivayetinde şöyledir:

Muhakkak Allah o günü uzatır” – sonra hepsi ittifakla şu lafızla rivayet etti:

O günde Allah benden (veya Ehl-i Beytimden) bir adamı gönderir ki onun ismi benim ismime, babasının ismi babamın ismine uyar” Fıtr’ın rivayetinde şu ziyade vardır:

Öncesinde yeryüzü zulüm ve haksızlıklarla dolmuş olduğu gibi yeryüzünü adalet ve hakkaniyetle doldurur.” Sufyan’ın rivayetinde şu şekildedir:

Ehli Beytim’den, ismi benim ismime uyan bir adam araplara hükümdar olmadıkça dünya sona ermez

Ebû Dâvûd dedi ki: Ömer (b. Ubeyd) ve Ebu Bekr (b. Ayyaş)’ın rivayetleri de Sufyan’ın rivayetiyle aynı manadadır.”

Evet, Ebû Dâvûd’un ilgili rivayeti bu şekildedir ve Ebû Dâvûd bu hadisi görüldüğü gibi beş ayrı tarikten rivayet etmiştir.

Sabir Meşhur bu rivayet hakkında şu çarpıtmaları yapıyor:

1- Hadisin isnadında geçen Ömer b. Ubeyd, et-Tanafisî’dir ve sika oluşunda ittifak vardır. Ancak Sabir Meşhur burada bir bozukluk ispat edemeyince ravinin adını kasten Amr b. Ubeyd olarak okuyor! Hâlbuki Amr b. Ubeyd tarihen bu tabakanın ravisi de değildir. Amr b. Ubeyd, Hasen el-Basri rahimehullah’ın döneminde yaşamış, metruk, hadis uyduran, Mutezile itikadına sahip bir sapıktır. Sabir Meşhur adlı şarlatan ise, sika bir ravi olan Ömer b. Ubeyd et-Tanafi’nin ismini kasten, Amr b. Ubeyd şeklinde okuyor, et-Tanafisi’den bir zaman önce yaşamış metruk Amr b. Ubeyd’in hal tercemesini biyografi kitaplarından açarak hadisin uydurma olduğunu güya ispatlamaya çalışıyor!

2- Hadisin isnadına geçen Zaide, Zaide b. Kudame’dir ve meşhur sünnet ehli bir imamdır. Fakat Sabir Meşhur adlı şarlatan, bu ravinin biyografisini göstermek için baba isminde benzerlik olan başka bir raviyi; Zekeriya b. Ebi Zaide’nin hal tercemesini kaynaklardan açıyor ve onun hakkında söylenen eleştirilerin altını çiziyor!

Zekeriya b. Ebi Zaide de hakkında zararsız eleştiriler bulunsa da, güvenilir bir ravidir, Buhârî ve Muslim ricalindendir, fakat Sabir Meşhur burada çarpıtma yaparak, Zaide b. Kudame’yi, Zekeriya b. Ebi Zaide gibi lanse etmeye çalışıyor.

Asıl mesele, bu hadisin ravisi olan Zaide b. Kudame’dir ve o asla herhangi bir bid’at ile bilinen hiç kimseden rivayet etmeme konusundaki hassasiyetiyle meşhur, sünnet ehli, ittifakla sika bir imamdır. Lakin bu ravininin böylesine sağlam bir imam oluşu Sabir Meşhur’un işine gelmediği için, Zaide b. Kudame yerine, Zekeriya b. Ebi Zaide’nin biyografisini veriyor!

3- Bu hadisi Fıtr b. Halife’nin de rivayet etmiş olmasını hadisin sıhhatine bir şaibe gibi öne sürüyor!  Fıtr b. Halife, Ali radıyallahu anh’ı Osman radıyallahu anh’den üstün gördüğü için şiilikle itham edilmiş olsa da, muhaddisler tarafından güvenilir birisi olduğu için rivayetleri terk edilmeyecek bir ravi olduğu ifade edilmiştir.

Üstelik bu hadisin rivayetinde Fıtır b. Halife tek kalmış değildir ki, bu hadisi uydurmakla itham edilsin! Kimse Fıtr’ı yalanla da itham etmemiştir, onun sika (güvenilir) ve saduk (dürüst) olduğunu söylemişlerdir!

Ebû Dâvûd’un buradaki rivayetinde Fıtr b. Halife şu ziyadeyle rivayet etmiştir:

Öncesinde yeryüzü zulüm ve haksızlıklarla dolmuş olduğu gibi yeryüzünü adalet ve hakkaniyetle doldurur.”

Fıtr, bu ziyade ile rivayette de tek kalmamıştır. Birçok raviler Abdullah b. Mes’ud radıyallahu anh hadisinde bu ziyadeyi rivayet etmişlerdir. Yine aynı ifade Ebu Said el-Hudri radıyallahu anh hadisinde de sabit olmuştur. Bunlardan bazıları:

Taberani (10/134); Amr b. Abdilgaffar – Şu’be – Asım – Zir – İbn Mes’ud radıyallahu anh yoluyla,

Taberani (10/135) Vasıt b. el-Haris – Asım – Zir – İbn Mes’ud yoluyla,

Taberani (10/136) Muaz b. Hişam – babası – Asım – Zir – İbn Mes’ud yoluyla,

Taberânî Mu'cemu'l-Evsat (1233) Ubeydullah b. Musa – Zaide – Asım – Zir – İbn Mes’ud yoluyla

ed-Dani Sunenu’l-Varide’de (563) el-A’meş – Asım – Zir – Abdullah b. Mes’ud yoluyla

 Ed-Dani Sunenu’l-Varide Fi’l-Fiten’de (553) Ata b. Aclan – Ebu Nadre – Ebu Said el-Hudri radıyallahu anh yoluyla

Ahmed b. Hanbel (11130) bu lafzı Matar el-Verrak – Ebu Sıddık en-Naci – Ebu Said el-Hudrî radıyallahu anh yoluyla

Taberânî Mu'cemu'l-Evsat (9460), Ebû Dâvûd (4285) ve Hakim (4/557) İmran el-Kattan – Katade – Ebu Nadre – Ebu Said el-Hudri radıyallahu anh yoluyla

Bu zikredilen raviler ve daha burada sayamadığım birçokları, söz konusu lafzı Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den rivayet etmişlerdir.

Dolayısıyla bu ziyadeyi sadece Fıtr’a veya Zirr b. Hubeyş'e yüklemek ve onları itham etmek de boş bir iftiradan, desteksiz bir atmasyondan ibarettir!

4- Sabir Meşhur, Zir b. Hubeyş rahimehullah’ı da mehdi hadisini uydurmakla itham ediyor! Hâlbuki mehdi hakkındaki hadisler Zir b. Hubeyş dışında birçok kimseler tarafından da rivayet edilmiş ve hiçbir şüphe bırakmayacak şekilde bu hadisler sabit olmuştur.

Zirr b. Hubeyş rahimehullah’a gelince, nedense Sabir Meşhur isimlerini çarpıtarak eleştirilmiş ravilerin hal tercemelerine dair kaynakları açtığı gibi Zirr b. Hubeyş hakkında herhangi bir kaynağa atıfta bulunmadan itham etmekle/karanlığa taş atmakla yetiniyor! At çamuru, tutmazsa izi kalır hesabı! İngiltere’de gördüğü eğitimden mi öğrendi acaba bu taktikleri?!

Çünkü gerçekten kaynaklara müracaat etse morarıp kalacak!

Tehzibu’l-Kemal’de şöyle denilir: “Zir b. Hubeyş b. Hubaşe b. Evs… (Buhârî, Muslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî, İbn Mace ondan rivayette bulundular)

Cahiliyye dönemine de yetişmiş olup muhadram’dır. Yahya b. Main: “Sika” dedi. Muhammd b. Sa’d Kufe’li tabiinin ilk tabakasında zikretti ve dedi ki: “Sika idi. Çok hadis rivayet etmiştir…”

Hafız İbn Hacer de Tehzibu’t-Tehzib’de (3/321) İmam Ahmed’in Zir hakkında Abdullah b. Mes’ud radıyallahu anh’ın en sağlam ashabından olduğunu söylediğini nakletmiştir.

Zir b.Hubeyş rahimehullah hakkında olumsuz bir eleştiri yoktur!

Lakin Sabir Meşhur’u tanıyan herkes bilmektedir ki, Sabir Meşhur, Ali radıyallahu anh’ı Muaviye radıyallahu anh’a karşı haklı bulan herkesi şiilikle itham etmekte ve birçok yalanlarla iftiralar atmaktadır! O, Mehdi hadisleri hakkındaki sözlerinde, Reşid Rıza'nın aşağıda işaret edilecek olan ve çürütülmüş iddialarını essah sanarak dayanak edinmiştir:

Mehdi Hadislerinin Mütevatir Oluşu

Son zamanlarda türeyen yazarlardan bir grup[1], Mehdî’nin gelmesini inkâr etmekte, Onunla ilgili hadislerin çelişkilerle dolu olup batıl olduğunu ve Mehdî’nin sadece Şia’nın halk hikâyelerinde icat edildiğini ve sonradan ehl-i sünnetin kitaplarına karıştığını söylemektedirler.

Bu yazarlar, Tarihçi İbn Haldun’un meşhur Mukaddime’sinde Mehdî hadislerini zayıflamasından etkilenmektedirler. Oysa İbn Haldun bu sahada geniş bir ilme sahip değildir ki o hadislere sahih veya zayıf diyebilsin. Fakat o, birçok Mehdî hadisine karşı çıktıktan sonra şöyle diyor:

Bu gördüğünüz Mehdî’nin ahir zamanda çıkacağına dair rivâyet edilen hadislerdir. Sizin de gördüğünüz gibi bu hadislerin çok azı hariç hepsi tenkid edilmekten kurtulamamaktadır.”[2] 

İbn Haldun’un bu sözünden anlaşıldığına göre Mehdî hadislerinden çok azı tenkid edilmekten kurtulabilmiştir. Öyleyse şöyle diyebiliriz: Eğer bir hadis dahi sahih olursa bu, Mehdî’nin varlığına dair delil olarak yeter. Kaldı ki Mehdî hadisleri sahih olarak mütevâtir olmuştur!?.

Ahmed Şakir, İbn Haldun’a şöyle cevap veriyor: “İbn Haldun, hadisçilerin: “Eleştirmek, övmekten önce gelir” kuralını iyi bilmiyor. Eğer onların görüşlerini ve fıkıhlarını iyi bilseydi o dediği şeyleri söylemezdi. Ama bunları okumuş ve öğrenmiş de olabilir. Fakat O, içinde bulunduğu siyasi ortamdan dolayı Mehdî hadislerini zayıf kılmıştır.”[3]

Ahmed Şakir, daha sonra İbn Haldun’un Mehdî hakkında yazdıkları şeylerin hadis tenkidi açısından birçok hata ve yanlışlıklarla dolu olduğunu açıklamaktadır. Bunların O’nun eseri Mukaddime’yi çoğaltanlardan kaynaklandığını veya gözden geçirenlerin ihmali olduğunu söylemektedir. Doğrusunu Allah bilir.

Şimdi size özet olarak Reşid Rıza’nın Mehdî hakkındaki sözlerini aktaralım: Zira O’nun bu görüşü Mehdî hadisini inkâr edenlere örnektir. Reşid Rıza şöyle diyor:

Mehdî hadislerindeki çelişkiler ve şüpheler açıkça görülmektedir. Bu rivâyetleri bir bütünü oluşturacak şekilde bir araya toplamak çok zordur. O hadisleri inkâr edenler ise çoktur. Nitekim Buharî ve Müslim sahihlerinde o hadislere yer vermemişlerdir. Zaten en çok fitne ve fesad yaygaraları İslâm âleminde olmaktadır.”[4]

Sonra –aklınca- Mehdî hadislerindeki çelişkilere örnek vermektedir: “Ehl-i Sünnet’teki en meşhur rivâyetlerde O’nun ve babasının ismi Muhammed b. Abdullah’tır. Başka bir rivâyette ise Ahmed b. Abdullah. Şia’da ise Muhammed b. Hasan el-Askerî’dir. O da 11. ve 12. masum imamlarıdır ve O’nu Huccet, Kaim ve Muntazar diye lakablandırırlar....Şia’nın bir grubu olan Kiysanîye’ye göre Mehdî, Muhammed b. Hanefiye’dir ve şu an Radvâ diye bir dağda yaşıyordur.....”[5]

O’nun soyu hakkında en meşhur olan Hz. Ali ile Hz. Fâtıma’nın çocukları olan Hz. Hasan’dan geldiğidir. Bazı rivâyetlerde O, Hz. Hüseyin’in soyundandır. Bu İmamiye Şia’sının görüşüdür. Abbas’ın soyundan geldiğine dair de birçok rivâyetler vardır.”[6]

Sonra Reşid Rıza birçok israiliyatın hadis kitaplarına girdiğini söylüyor: “Alevi, Abbasi ve İran taraftarlarının Mehdî hakkında birçok hadis uydurmada önemli rolleri olmuştur. Her grup Mehdî’nin kendilerinden olduğunu iddia ederler. Zaten Yahudi ve Mecusîler Müslümanları etkisiz hale getirmek için bu hadisleri ortada dolaştırıyorlar ki, Allah’ın O’nunla bu dini destekleyecek ve her tarafta adaleti yayılacak olan Mehdî’nin çıkması oyalamasıyla bayram ediyorlar.”[7]

Reşid Rıza’ya şöyle cevap verilir: Bir kere Mehdî’nin gelmesiyle ilgili rivâyetler daha önce de geçtiği gibi sahihtir ve manevi mütevâtir olmuştur. Âlimlerden bir grup bunu belirtmiştir.

1- Hafız Ebu’l-Hasan el-Âbirî şöyle diyor: “Mehdî konusundaki Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den gelen hadislerin çokluğu mütevâtir olmuştur. O Ehl-i Beyt’tendir. Yedi sene yeryüzünde adaletle hüküm sürer. İsa (aleyhi's-selâm) iner, Deccal’i öldürme de O’na yardımcı olur. Bu ümmete imamlık eder, İsa aleyhi's-selâm, O’nun arkasında namaz kılar.”[8]

2- Muhammed Berzencî şöyle diyor: “Kıyamet alametleri çoktur. Onlardan biri ve ilki Mehdî’dir. Bu konuda birbirinden farklı rivâyetler sayılamayacak kadar çoktur.” Sonra şöyle diyor:

“Sizinde gördüğünüz gibi Mehdî’nin ahir zamanda çıkması, peygamberin soyundan Fâtıma radıyallahu anha’nın çocuklarından olması manevi tevâtür derecesine ulaşmıştır. Bu yüzden bunu inkâr etmenin manası yoktur.”[9]

3- Muhammed Sefârînî şöyle diyor: “O’nun çıkmasıyla ilgili rivâyetler çoktur, öyle ki manevi mütevâtir derecesine ulaşmıştır. Bu hadisler ehl-i sünnet âlimleri arasında yaygındır, öyle ki onların temel akidelerinden sayılmıştır.”

Sonra Mehdî’nin gelmesiyle ilgili hadisleri ve onları rivâyet eden sahabeleri saymaktadır. Şöyle devam ediyor: “Yukarıda ismi geçen veya geçmeyen sahabe ve tabiinlerden birçok rivâyetler vardır. Bütün bunlar kesin ilim ifade etmektedir. Ehl-i sünnet âlimlerinin görüşüne göre Mehdî’nin gelmesine iman vacibtir.”[10]

4- Şevkâni diyor ki: “Mehdî’nin gelmesinin mütevâtir olduğunu elli tane hadisle açıklamak yeterlidir. Bunlar sahih, hasen ve zayıf hadistir. Şüphesiz bunlar mütevâtir olmuştur. Bu hadislerin mütevâtir olduğunu bütün usul kaideleri kabul etmektedir. Mehdî’nin gelmesiyle ilgili sahabeden gelen sözler ile bu konuda ictihad etmeye imkân yoksa da onlar en azından merfu hükmündedir.”[11]

5- Sıddık Hasan Han şöyle diyor: “Mehdî hakkındaki hadisler farklı olsa da gerçekten çoktur ve manevi mütevâtir derecesindedir. Bu hadisler sünen, mu’cem ve müsnedlerde bulunmaktadır.”[12]

6- Kettânî diyor ki: “Sonuç olarak, beklenen Mehdî hakkındaki hadisler mütevâtir olmuştur. Yine Deccal ve İsa (aleyhi's-selâm)’ın inmesiyle ilgili hadislerde mütevâtir olmuştur.”[13]

Buhari ve Muslim’in Sahihleri ve Mehdî

Buharî ve Müslim’in Mehdî hadislerini rivâyet etmemelerine gelince, bütün sahih hadisler bu iki kitapta toplanmamıştır. Bilakis sünen, müsned ve mu’cemlerde ve diğer hadis kitaplarında da birçok sahih hadis vardır.

İbn Kesir şöyle diyor: “Buharî ve Müslim kitaplarında sahih olarak verilen bütün hadisleri toplamamışlardır. Bununla birlikte onların sahih deyip de bu kitaplarına almadıkları hadisler vardır. Nitekim Tırmizi ve diğerleri, Buhari’nin sahih deyip de kitabına almadığı ama diğer sünenlerde bulunan hadisler olduğunu söylemişlerdir.”[14]

Buhârî ve Muslim’de Mehdi’ye işaret eden hadisler vardır:

1- Ebu Hureyre radiyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

كَيْفَ أَنْتُمْ إِذَا نَزَلَ ابْنُ مَرْيَمَ فِيكُمْ وَإِمَامُكُمْ مِنْكُمْ

Meryemoğlu nüzul ettiğinde, imamınız da sizden olduğu halde durumuz nasıl olacak?”[15]

2- Cabir b. Abdillah radiyallahu anhuma’dan: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim:

لَا تَزَالُ طَائِفَةٌ مِنْ أُمَّتِي يُقَاتِلُونَ عَلَى الْحَقِّ ظَاهِرِينَ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ قَالَ فَيَنْزِلُ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَيَقُولُ أَمِيرُهُمْ تَعَالَ صَلِّ لَنَا فَيَقُولُ لَا إِنَّ بَعْضَكُمْ عَلَى بَعْضٍ أُمَرَاءُ تَكْرِمَةَ اللهِ هَذِهِ الْأُمَّةَ

Ümmetimde kıyamet gününe kadar hak üzere zâhir olan bir tâife bulunmaya devam edecek. İsâ b. Meryem (aleyhime's-selâm) nüzul edecek, emirleri: “Gel, bize namazı kıldır” diyecek. O da:

“Hayır, siz, Allah’ın bu ümmete bir ikramı olarak birbirinize emir kılındınız” diyecek.”[16]

3- Cabir radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

يَكُونُ فِي أُمَّتِي خَلِيفَةٌ يَحْثُو الْمَالَ حَثْيًا لَا يَعُدُّهُ عَدًّا

Ümmetim arasında bir halife olacak, malı saçacak ve saymadan verecektir.” Ravi Cerir der ki: “Ben, Ebu Nadra ve Ebu’l-Alâ’ya:

“O halifenin Ömer b. Abdülaziz olmasını düşünür müsünüz?” dedim” Onlar: “Hayır” dedi.[17]

Buharî ve Müslim’de geçen bu hadislerden iki sonuç çıkar:

1- İsa (aleyhi's-selâm)’ın gökten indiği sırada müslümanların başında bir emir bulunur.

2- Müslümanların namaz kıldıran bir emirinin olması ve bu emirin, İsa (aleyhi's-selâm)’a namaz kıldırması için ön tarafa geçmesini teklif etmesi, bu emirin emirliğe uygun ve yerinde olduğunu gösterir. Her ne kadar bu hadislerde onun ismi “Mehdî” lafzıyla geçmiyorsa da, bu hadislerde geçen o kişinin müslümanların emiri ve imamı olması onun Mehdî olduğunu gösterir.

Nitekim Sünen ve Müsned kitaplarında bulunan hadisler Sahihayn’daki bu hadisleri açıklamaktadır ve bu şahsın Muhammed b. Abdullah isimli Mehdî olduğunu göstermektedir. Zira bazı hadisler diğer bazı hadisleri tefsir eder.

Yine bu hadislere delil olarak Hâris b. Ebî Usame’nin “Müsned”inde geçen Cabir radıyallahu anh’den rivâyet ettiği şu hadiste Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:

يَنْزِلُ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ فَيَقُولُ أَمِيرُهُمُ المهدي تَعَالَ صَلِّ بِنَا فَيَقُولُ لَا وَإِنَّ بَعْضَكُمْ عَلَى بَعْضٍ أُمَرَاءُ تَكْرِمَةُ اللَّهِ لِهَذِهِ الْأُمَّةِ

İsa b. Meryem aleyhime's-selâm nüzul eder. Emirleri olan Mehdi, kendisine: “Gel bize namazı kıldır” der. O da der ki: “Hayır! Bu ümmete Allah’ın bir ikramı olarak, siz birbirinize emir kılındınız.”[18]

Bu hadis, Müslim’de geçen İsa (aleyhi's-selâm)’a namaz kıldırması için teklifte bulunan müslümanların emirinin “Mehdî” isimli kişi olduğunu gösterir.

İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan:

الْمَهْدِيُّ مِنَّا يَدْفَعُهَا إِلَى عِيَسى ابْنِ مَرْيَمَ عَلَيْهِ السَّلَامُ

“Mehdi bizdendir. İmamlığı Îsâ b. Meryem aleyhime's-selâm’a verir.”[19]

Hişam rahimehullah’tan: “Muhammed b. Sirin rahimehullah dedi ki:

الْمَهْدِيُّ مِنْ هَذِهِ الْأُمَّةِ وَهُوَ الَّذِي يَؤُمُّ عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ عَلَيْهِمَا السَّلَامُ

“el-Mehdî bu ümmettendir ve İsa b. Meryem aleyhime's-selâm’a imamlık yapacak kişi de O’dur.”[20]

Sıddık Hasen Han kıyamet alametlerinden bahseden kitabında Mehdî ile ilgili hadislerin sonuncusu olarak Müslim’deki Cabir hadisini verdikten sonra şöyle diyor: “Bu hadiste açıkça Mehdî ismi geçmemektedir. Fakat daha önce geçen benzeri hadis ve delillerden onun beklenen Mehdî olduğu anlaşılır.”[21]

Hadiste israiliyat meselesine gelince, doğru, bunların bir kısmı Şia’dan bir kısmı da taassupçulardan gelmiştir. Fakat hadis âlimleri bunları belirtmiş ve bunlarla ilgili özel olarak uydurma ve zayıf hadisleri içeren kitapları yazmışlardır. Ayrıca hadis ravileri için özel ince kaideler koymuşlardır.

Öyle ki hadis uydurucusu bid’at sahipleri ortaya çıkmıştır. Böylelikle Allah Teâla, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in temiz sünnetini kirli ellerden ve hain kişilerden korumuş ve dini muhafaza buyurmuştur.

Eğer taassubdan dolayı bir takım rivâyetler varsa bunlar, diğer sahih olan rivâyetleri terk etmemizi gerektirmez. Sahih olan rivâyetlerde Mehdî’nin ismi ve sıfatı geçmektedir. Eğer insan, sahih hadislerde özellikleri kayıtlı olan bir şahsı Mehdî olarak belirler ve onun Mehdî olduğuna inanırsa artık onun Mehdî olduğunu inkâr edemez.

Sonra gerçek Mehdî kimseyi kendisine uyması için davet etmez. Allah istediği zaman onu insanlara gösterir ve insanlar onu kendine has özelliklerinden tanırlar. Ama hadislerde çelişkiler olduğu görüşü sahih olmayan rivâyetlerden çıkmaktadır. Sahih hadislerde böyle bir şey yoktur.

Ayrıca Mehdî konusunda, Şia ile Ehl-i Sünnet arasında farklılıklar olması bir şey ifade etmez. Gerçek kararı Kur’an ve sahih hadis verir. Şia’nın bu konuda batıl ve hurafe görüşleri sahih hadisleri kabul etmemeyi gerektirmez.

İbn Kayyım şöyle diyor: “İmamiye şiasına göre Mehdî, Hasen radıyallahu anh’ın değil Huseyn radıyallahu anh’ın evlatlarından Muhammed b. Hasen el- Askerî el-Muntazar’dır.”[22] Gözlerden uzak, her yerde hazır, Musa (aleyhi's-selâm)’ın asasına sahip olup, beşyüz yıl kadar önce Samarrâ’daki mağaraya girip ondan sonra kendisini gören kimse olmamış, kendinden ne haber alınmış ne de izine rastlanmıştır. İşte şiiler her gün onu beklerler ve bu mağaranın kapısında bir atla durup, kendi yanlarına çıkması için: “Yâ Mevlâna, çık. Yâ Mevlâna, çık” diye çağırırlar, sonra da perişan ve bitkin olarak geri dönerler. İşte onların durumu budur.

Bu adamlar bu tür sapık görüşleri yüzünden âdemoğlunun utancı ve her akıllının alaya aldığı gülünç duruma düştüler.”[23]

Mehdi’ye Delalet Eden Kur’an Ayeti

es-Suddî rahimehullah “Allah Teâla’nın “Allah’ın mescitlerini, içlerinde O'nun adının anılmasından alıkoyan ve onların harap olmasına çalışandan daha zalim kim olabilir?” (Bakara 114) ayetinin tefsirinde dedi ki:

هُمُ الرُّومُ كَانُوا ظَاهَرُوا بخت نصر عَلَى خَرَابِ بَيْتِ الْمَقْدِسِ وَفِي قَوْلِهِ {أُولَئِكَ مَا كَانَ لَهُمْ أَنْ يَدْخُلُوهَا إِلَّا خَائِفِينَ} قَالَ فَلَيْسَ فِي الْأَرْضِ رُومِيٌّ يَدْخُلُهُ الْيَوْمَ إِلَّا وَهُوَ خَائِفٌ أَنْ تُضْرَبَ عُنُقُهُ أَوْ قَدْ أُخِيفُ بِأَدَاءِ الْجِزْيَةِ فَهُوَ يُؤَدِّيهَا وَفِي قَوْلِهِ {لَهُمْ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ} قَالَ أَمَّا خِزْيُهُمْ فِي الدُّنْيَا فَإِنَّهُ إِذَا قَامَ المهدي وَفُتِحَتِ الْقُسْطَنْطِينِيَّةُ قَتَلَهُمْ فَذَلِكَ الْخِزْيُ

 “Burada Rumlar kastedilmektedir. Onlar Beytu’l-Makdis’in tahribi için Buhtannasar’a yardım etmişlerdir.” “İşte onlar var ya, onlara oralara korka korka girmekten başka bir şey yoktur.” (Bakara 114) Yeryüzündeki her Rum ya boynunun vurulacağı endişesi ile ya da cizye vermek korkusu ile Allah’ın mescidine girer, ancak yine de cizyeyi verir. “Onlar için dünyada rezillik vardır.” (Bakara 114) Onların dünyadaki zilleti, Mehdi’nin çıkıp Konstaniyye’yi feth etmesi ve Rumları öldürmesidir. Kastedilen rezillik budur.”[24]



[1] Onlardan bazıları şunlardır: “Reşid Rıza, Menâr Tefsiri” (9/499-504) Ahmed Emin “Duha’l-İslâm”(3/237-241). Bütün bunlara Abdulmuhsin el-Abbad,  “Mehdî hakkında gelen sahih hadisleri yalanlayanlara cevap” adlı kitabında geniş olarak cevap vermektedir.

[2] İbn Haldun, “Mukaddime (s: 574)

[3] Şerhu Musnedi Ahmed (5/197-198)

[4] Menâr Tefsiri (9/499)

[5] Menâr Tefsiri.(9/501)

[6] Menâr Tefsiri.(9/502)

[7] Menâr Tefsiri (9/501-504)

[8] Tehzibu’l-Kemal (3/1194) el-Menâru’l-Munîf (s:142) Fethu’l-Bâri (6/493,494)

[9] el-İşâa (s: 87 ve 112)

[10] Levamiu’l-Envâr (2/84)

[11] et-Tevzîh, el-İzâa (s:113,114)

[12] el-İzâa (s:112)

[13] Nazmu’l-Mütenasir mine’l-Hadisi’l-Mütevâtir. (s:147)

[14] “el-Baisu’l-Hasis Şerhu İhtisari Ulumi’l-Hadis (s:25)

[15] Sahih. Buhârî (3449) Muslim (155)

[16] Sahih. Muslim (156)

[17] Sahih. Muslim (2913) Bezzar (Keşfu’l-Estar 3327) Begavî Şerhu’s-Sünne (15/86,87)

[18] Sahih. Ebu Nuaym Erbain (39) İbn Asakir Tarih (47/500) İbn Kayyım el-Menaru’l-Munif’te (s.134) Haris b. Ebi Usame’nin Musned’inden isnadını aktarmış ve: “Bu isnad ceyyiddir” demiştir.

El-Elbani es-Sahiha’da (2236) dedi ki: “İbn Kayyım rahimehullah’ın dediği gibidir. Zira bütün ravileri Ebû Dâvûd’un ricalinden olup sikadırlar. Vehb (b. Munebbih) ile Cabir radıyallahu anh arasında inkıta ile illetlendirilebilir…” Sonra Vehb rahimehullah’ın Cabir radıyallahu anh’den işittiğine dair nakiller yapmıştır. Muslim’in Cabir radıyallahu anh’den rivayeti buna şahitlik etmektedir.

[19] Buhârî'nin şartına göre sahih. Nuaym b. Hammad el-Fiten (1088)

[20] Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih. Nuaym b. Hammad el-Fiten (1107) İbn Ebî Şeybe (7/513)

[21] el-İzâa (s: 144)

[22] Böyle birisi olduğu kabul edilirse, 256 h. yılında doğmuş 275 h. yılında vefat etmiştir. İbn Teymiye böyle birisinin olmadığını söylemektedir. Bak: Minhacu’s-Sünne (2/131)

[23] el-Menârû’l-Munîf (s: 152-153)

[24] Hasen maktu. Taberî Tefsir (2/443, 447, 448) İbn Ebî Hâtim Tefsir (1115, 1118)

28 Mayıs 2025 Çarşamba

Sigaraya Haram Demek, İşkembeden Fetva Uydurmanın Ta Kendisidir!

 

Sigaranın helal ve tayyib içeceklerden olduğunu ispatlayan birçok makale yayınlamıştım ve Modern Bilimsel Hurafeler kitabında da ilgili başlık altında delilleri arz etmiştim.

Lakin hala bu yayınlarımı görmüş olanlardan bazıları Allah’ın dinine kafa tutmaya devam edip haram olduğunu iddia etmeye veya bu konuda şüphe etmeye devam ediyorlar!

Hiç şüphesiz bunun sebebi İslam Fıkhı konusunda büyük kabahat işleyerek sigaraya haram deme cüretinde bulunmuş bazı ilim ehlinin isimleri karşısında duyulan ezikliktir. Halbuki bu ezikliği Allah’ın ayetleri ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hadisleri karşısında duymuyorlar!

Burada konuyla ilgili şüphesi olanlara – eğer gerçekten hakka taliplerse - çok basit bir öneride bulunacağım. Sigaranın haram olduğunu iddia eden ve “ilim sahibi” olduğuna itimad ettiğiniz her kim varsa lütfen şunları sorun:

 Sigaranın haramlığını nassa mı, icmaya mı yoksa kıyasa ve içtihada mı dayandırıyorsunuz?

* Eğer nassa dayandırdıklarını iddia ederlerse bu iddianın bâtıl olduğu apaçık ortadadır. Zira sigara veya tütün ürünlerinin haram olduğunu ifade eden hiçbir nas yoktur. Çünkü tütün ürünleri İslam âlemine 15. Yüzyıldan sonra girmiştir.

* Eğer icmaya dayandırdıklarını iddia ediyorlarsa, her icma mutlaka bir nassa dayalı olmak zorundadır. Bu hangi nastır? Üstelik sigaranın helal olduğunu ifade eden yığınlarca âlim varken nasıl icmadan bahsedilebilir?

* Eğer kıyasa dayandıklarını iddia ediyorlarsa – her ne kadar kıyas hüccet olmasa da – kıyası kabul eden ilim ehli katında tanımı; asıl ile fer arasındaki câmi illetten dolayı aslın hükmünün fer’e uygulanmasıdır. Peki, sigaraya haram derken hangi asla kıyasladınız? Yani böyle bir kıyas yapabilmek için önce hükmü haram olan bir asıl nesne ispat edilmesi, sonra ortak illetten dolayı aslın hükmünü, fer’e uygulamak gerekir. Peki haramlıktaki bu asıl nedir? Şayet hamr (sarhoş edici içkiler) denilecek olursa, bununla sigara arasında câmî bir illet olmadığı ortadadır. Peki sigarayı hangi haram nesne ile kıyasladınız da, aralarındaki benzerliğin tam örtüşmesiyle o nesnenin hükmünü sigaraya verdiniz?

Görüldüğü üzere sigaranın haram olduğuna, bâtıl bir metot olan kıyasla dahi hükmedilememektedir!

* Eğer re’y ve içtihatla sigaranın haram olduğunu söylüyorsanız, bir içtihadı, diğer bir içtihat nakzeder. Nitekim sigaranın helal olduğuna dair re’y ve içtihatlar da mevcuttur. Üstelik bu re’y ve içtihatlar dinde bir hükme dayanak kılınamazlar.

Şer’î deliller olan kitap, sünnet, icma ve müsellem olmayan usuller olan kıyas ve içtihatla sigaranın haram olduğuna asla hükmedilemeyeceği ortadadır ve bunu çok iyi bilen, ama yine de sigaraya haram deme cüretinde bulunan usul okumuş bazı kimseler, sigara aleyhindeki kitap ve makalelerini, bu defa tıbbî konulardan nakillerle doldurmaya başlıyorlar!

Sigaranın tıbben zararı bugüne kadar asla ispatlanamıştır, bilakis birçok faydaları ispat edilmiştir. Lakin Dünya Sağlık Terör Örgütü bu konuda da gerçekleri gizleyip, yalan yanlış bilgileri tıp adına yaymaya devam ediyor. Tıpkı korona düzmecesinde milyonlarca insanları kandırdıkları gibi.

DSÖ’nün ve ona bağlı sağlık kuruluşlarının bu dalavereleri bir yana, şayet gerçekten sigaranın tıbben herhangi bir zarar olsaydı dahi, bunun dini hükümlere hiçbir etkisi olmazdı. Çünkü bir şeyin tıbben zararlı ya da faydalı olması, dinde hüküm kaynaklarından değildir! Sarhoş edici içkilerde tıbbi faydalar olduğu bilinmektedir ve ayette de bu husus sabittir. Lakin bu fayda, nasla haram kılınmış, "zararı değil, günahı faydasından çok olmakla nitelenen" içkileri helal kılmada dayanak olamayacağı gibi, bir şeyde tıbbi zararlar bulunması, o şeyin haram kılınmasına da dayanak olamaz!

Dinde hükmün delilleri yalnızca Kur’ân, sünnet ve bu iki asla dayalı olarak akdedilen icmadır. Bunların dışında bir esasa dayanarak helal ve haram belirlemeye kalkan Allah’a ve rasulüne iftira etmiş olur.

26 Mayıs 2025 Pazartesi

Suretler Konusunda İfrat ve Tefrite Dair Uyarı

 

Soru: Bir insanın tam bir resmini arka tarafından yani yüzü görünmeyecek şekilde çizmek caiz midir? Yan profilden resmedilip yalnız bir gözü, ağzı ve burnunun yan taraftan görüntüsünün yapılması caiz midir? Tam bir resim yapılıp yüz kısmında tek göz ile burun veya ağız ve burun silik çizilse caiz midir? Yani yüzde dört şey vardır: iki göz, ağız ve burun. Yüz kısmında bunlardan ikisi silik çizilse caiz olur mu?

Cevap: Hamd Allah’adır. Salat ve selam Allah’ın rasulüne. Bundan sonra:

Birincisi:

İnsanın arkadan suretinin resmi, yüz görünmediği için caizdir. Çünkü o yüzü silik resim gibi yahut gölge gibi olur. Yüz organları belli olmadığı için suret olmaz.

Buna Ebu Hureyre radıyallahu anh’ın Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den, Cibril’in kendisine söylediği şu sözü haber vermesi delildir:

فَمُرْ بِرَأْسِ التِّمْثَالِ الَّذِي فِي الْبَيْتِ يُقطَعْ فَيَصِيرُ كَهَيْئَةِ الشَّجَرَةِ

Evdeki timsallerin başlarının kesilerek ağaç gibi bir şekle dönüştürülmesini emret.” Bunu Ebû Dâvûd (4158) ve Tirmizî (2806) rivayet etmişlerdir. Tirmizî: “Hasen, sahih” dedi. El-Elbani Sahihu Suneni Ebi Davud’da sahih olduğunu söyledi.

İbn Kudame rahimehullah el-Muğni’de (8/11) şöyle demiştir: “Eğer suretin baş kısmı kesilirse mekruhluk kalmaz. İbn Abbas radıyallahu anhuma dedi ki:

الصورة الرأس فإذا قطع الرأس فليس بصورة

Suret baştır. Baş kesilirse suret olmaz.” Aynısı İkrime rahimehullah’tan da rivayet edilmiştir."

İbn Useymin rahimehullah Mecmuu’l-Fetava’da (2/278, 279) şöyle demiştir: “Suret belirgin değilse yani göz, burun, ağız, parmaklar yoksa bu tam bir suret değildir ve Allah Azze ve Celle’ye yaratma konusunda benzeşme söz konusu olmaz.”

Yine İbn Useymin, kendisine insanın arka taraftan resminin çekilmesi hakkında sorulunca, böyle bir sorunun neden sorulduğuna şaşırmış ve sonra şöyle demiştir: 

Böyle bir şey varsa o bir suret değildir. O bir gölge gibidir. Mesela insan güneşte yürürken gölgesi olur. Bunun gibidir.” Liqâatu’l-Bâbi’l-Meftûh (30/150)

İkincisi:

İnsanın tam şeklinin yan profilden resminde tek göz, yandan ağız, burun ve kulak görünüyorsa bu tam bir surettir, caiz olmaz.

Fakihlerin çoğu eksik surete ruhsat verirken, kendisiyle hayatın kalmadığı yalnız baş veya bunun yarısı gibi şeylere ruhsat vermişlerdir. Ama bu şekildeki bir suret (yan profilden resim) tamdır, bunda Allah’ın yarattığına benzeşme söz konusudur.

 Aynı şekilde insanın tam bir resmi yapılsa, ondan yüz organlarının tamamı silinmezse mesela bir göz ve ağız yahut ağızsız ve burunsuz iki göz çizilse bu da silinmemiş bir suret olur. Bunda hayat devam eder.

İbn Kudame rahimehullah şöyle demiştir: “Kesilip yok edilmesiyle geride hayat alameti kalmayan şekilde çizilen şey, mesela göğüs veya karın kısmı kesilirse, yahut bedeninden ayrı baş çizilirse yasağın kapsamına girmez. Çünkü bunların gidişiyle hayat kalmaz. Bu, başı kesilen suret gibi olur.

Eğer giderilmesi ile hayat devam ediyorsa, mesela göz, el, ayak giderilse bundan sonra da hayat devam eder. O zaman yasak kapsamındaki suretten olur.

Aynı şekilde başsız gövde resmi veya gövdesiz baş resmi yapılırsa veya baş konur da bedeninin kalan kısmı yaşaması imkanı olmayan şekilde çizilirse yasak kapsamına girmez. Çünkü bunlar hayat sahibinin sureti olmaz.” (İbn Kudame el-Mugni 7/216)

Allah en iyi bilendir.

İslam-QA no: 261872 fetva. Tercüme: Ebu Muaz

Ebu Muaz’ın notu: Bu fetvada suretleri haram gören ulemanın mesele kapsamına giren konulardaki değerlendirmeleri nakledilmiştir.

Bu meseleyle ilgili şu uyarıları eklemek gerekir:

1- Ruh taşıyan canlıların suretlerini yapma konusundaki yasağın en önemli illeti, Allah’a yaratma konusunda benzeşmektir. Meselenin şirke varan boyutu böyle bir kasıtla suret yapmaktır. Böyle bir kastı olmaksızın ruh taşıyan canlıların suretini yapmak, fotoğraf veya videosunu çekmek ise büyük günahlardandır. Şirk tehditi ve lanet içeren naslar bu konudadır.

2- Suretlerle ilgili diğer bir yasak, kişi ister kendisi yapsın, ister başkası yapmış olsun, suretleri tazim gören bir yere asmaktır. Paralardaki suret, yahut battaniyelerde, ayak altında çiğnenen yerlerde, tazim görmeyen yerlerdeki suretleri ise, eğer başkası yapmışsa kullanmakta sakınca yoktur. Nitekim seleften bu konuda birçok nakil vardır. Ama tazim görmeyen yerler için dahi olsa ruh taşıyan canlılara ait suretleri yapmak yine 1. Maddede geçenler kapsamında olup haramdır.

3- Yasaklanan suretin sınırlarını tayin konusunda ifrat ve tefrite kaçan görüşler vardır. Kimisi ya tamamen suretlere cevaz veriyor ki bundan Allah’a sığınırız, bu açık bir haramı helal saymaktır. Kimisi de hakkında ruhsat bulunan, suret konusundaki yasak kapsamında olmayan şeyleri de haram sayıyor ki, bundan da Allah’a sığınırız. Çünkü bir helali haram saymak da, haramı helal saymak gibidir, fark yoktur.

Bu yüzden bu konuda şunlara dikkat etmek gerekir:

a- Ruh taşıyan bir canlıya ait resme, heykele, fotoğrafa veya video kaydına bakmak, seyretmek haram değildir. Haram olan onu yapmak, çekmek veya bu tür resim ya da heykelleri tazim gören yerlere koymaktır.

b- Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den sabit olan hadiste “Suret baştır” buyrulmuştur. Bu yüzden yukarıdaki fetvada İbn Kudame’den nakledilen ve daha başka fakihlerin de illet olarak öne sürdükleri: “Hayat emaresi kalmamış resimler yasak suret kapsamına girmez, gövdeden ayrı baş çizmek de böyledir” demeleri kabul edilemez! Çünkü Allah Azze ve Celle, Adem aleyhi's-selâm’ı kendi iki kerim eliyle bizzat yaratarak şekillendirmiş, yüzüne suret vermiş ve yüze vurmak yasaklanmıştır. Çünkü herhangi bir kimsenin yüzüne vuran, Allah’ın, Adem aleyhi's-selâm’a bizzat vermiş olduğu şekil olan suretin benzerine vurmuş olur. Hatta hayvanların dahi yüzüne dağlama vurmak yasaklanmıştır. Çünkü ruh taşıyan canlılara ait sureti oluşturan şey, yüz uzuvlarıdır; iki göz, burun, ağız, kulak.

Dolayısıyla suret hakkındaki yasağın esası bu yüz organları ile ilgilidir! Gözler, burun, ağız, kulak!

El, ayak, gövde resimlerinin yasakla bir ilgisi yoktur. Hatta yüz uzuvları belirsiz olarak, gövdenin üzerine kafa şekli çizilse bunun yasakla bir ilgisi yoktur. 

Aişe radıyallahu anha'nın oyuncakları arasında kanatlı at bulunması ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in buna karşı çıkmaması bu konuda en açık delillerdendir. Kuvvetle muhtemeldir ki bu at şeklindeki oyuncağın yüz uzuvları belirsizdi.

Yasaklanan suret ancak, gözler, burun, ağız ile ortaya çıkan resim veya heykellerdir. Dolayısıyla bir kimsenin kafasının arkasından çekilen resimde yasaklanmış suret söz konusu değildir. Baş kısmı boş bırakılmış şekil yasaklanmış suret değildir! 

Bu konuda ruh taşıyan canlıların sureti ile ilgili yasak ancak ve ancak yüz organları hakkındadır. Ellerin, ayakların konuyla bir ilgisi yoktur. Bir kimse kelebek çizse, kuş çizse, bunların gözü, ağzı belli değilse suret yasağıyla bir ilgisi yoktur! Nitekim sahabenin bunlarda bir sakınca görmediklerine dair rivayetler sabit olmuştur.

Hülasa: Ruh taşıyan canlılara ait yüz organları belirgin olan resimler, gövdeleri olmasa bile yasak kapsamındadır. Bunları yapmak yahut makineyle çekmek caiz değildir. Eğer başkası yapmışsa, asmak, tazim gören yere koymak caiz değildir.

Ruh taşıyan canlılara ait boş yüz çizip, yüz organları çizilmese bunda da sakınca yoktur. Hatta mesela bir iskelet kafası göz, burun ve ağız boşlukları ile çizilse bunda da yasak söz konusu değildir. Çünkü ruh taşıyan bir canlıya ait resim değildir. Fakat ölü bir adamın resmini çekmek, yahut ruh taşıyan canlıya benzetilerek yapılmış bir robotun resmini çizmek/çekmek yasak kapsamına girer.

Konuyla ilgili haram olanlar ve olmayanlara dair deliller Neden Suretlere Karşıyız adlı kitabımda ayrıntılı ele alınmıştır.

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)