Sabir Meşhur adında, çoğu hadis inkârcısı zındıklarda
görüldüğü üzere suratı bıyıksız ve sakalsız, yani kendisini kadınlara ve
kâfirlere benzeterek laneti hak etmiş, çok yalancı bir sahtekâr Mısır’lı
gazetecinin Mehdi hadislerinin sıhhati üzerinde şaibe dolu çarpıtmalarla dolu
bir videosu Türkçe’ye de çevrilmiş ve bu videonun altına bazı asalaklar da
beğeni ifade etmişler.
Sabir Meşhur adlı deccal, özetle Mehdî hadislerinin
hiçbirinin sahih olmadığını, bunun Yahudilik’ten geçen bir inanç olduğunu,
Şiilerin ve Selefîlerin hurafeye inandıklarını, önceki İslam devletlerinin
yıkılmasının sebebinin de Mehdi’nin geleceğine inanmak olduğunu, her fırkanın
kendi itikadına göre Mehdî hadisleri uydurduğunu vs. bir dolu ipe sapa gelmez,
gerçek dışı yorumlar ve saçma sapan sözde siyasi analizler (!) yapıyor. Sonra
Mehdi hadislerine inanmanın Türkiyedeki zalim hükümetin de yıkılmasına zemin
oluşturacağını iddia ederek, iktidar yanlılarının duygusal sempatisini
kazanmaya çalışıyor!
Ehl-i Sünnet’in mehdî konusunda delil aldıkları hadislerden
sadece bir iki tanesini örnek veriyor, sonra bu hadislerin isnad zincirinde yer
alan bazı raviler hakkında kasıtlı çarpıtmalarla dolu nakillerde bulunuyor.
Yine özetle, bu hadisleri sadece şii ravilerin rivayet ettiği yalanını
söylüyor, Zir b. Hubeyş rahimehullah’ın Yahudi dönmesi Abdullah b. Sebe ile
irtibatı olabileceği ihtimalinden hareketle, bu hadisleri sadece Zir b.
Hubeyş’in uydurmuş olduğunu iddia ediyor.
O kadar çok yalan söylüyor ve göz göre göre öyle çarpıtmalar
yapıyor ki, bilmeyenler, bu adamın doğru söylediği, üstelik kaynak da
gösterdiği zannına kapılıyorlar! Aslında Arap dünyasında Sabir Meşhur adlı bu sahtekârın
yalanları defalarca ortaya konmuş ve ipliği pazara çıkarılmıştır. Lakin
Türkçe’ye çevirilen videolarındaki sahtekârlıklarını ortaya koyalım ki, Arapça
da bilmeyen Türkler aldanmasınlar!
Daha önce yayınladığım yazılarda Mehdi hakkında sabit olan
birçok sahih tarikten hadisler zikretmiştim. Suyuti’nin el-Urfu’l-Verdi Fi
Ahbari’l-Mehdî adlı risalesine yapmış olduğum terceme ve tahkikte de bu konuda
gelen rivayetlerin sahih ya da zayıf sıhhat derecelerini tespit etmiştim.
Burada sadece Sabir Meşhur denen deccalin apaçık söylediği yalanları ortaya
koymakla yetineceğim:
Sabir Meşhur’un zikrettiği ve bütün uyduruk tezlerini
üzerine bina ettiği hadis, Ebû Dâvûd’un Sunen’inde (no:4282) rivayet ettiği şu
hadistir:
4282 - حَدَّثَنَا مُسَدَّدٌ أَنَّ عُمَرَ بْنَ عُبَيْدٍ حَدَّثَهُمْ
ح وحَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْعَلَاءِ حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرٍ يَعْنِي ابْنَ عَيَّاشٍ
ح وحَدَّثَنَا مُسَدَّدٌ حَدَّثَنَا يَحْيَى عَنْ سُفْيَانَ ح وحَدَّثَنَا أَحْمَدُ
بْنُ إِبْرَاهِيمَ حَدَّثَنَا عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ مُوسَى أَخْبَرَنَا زَائِدَةُ
ح وحَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ حَدَّثَنِي عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ مُوسَى
عَنْ فِطْرٍ الْمَعْنَى وَاحِدٌ كُلُّهُمْ عَنْ عَاصِمٍ عَنْ زِرٍّ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ
عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ لَوْ لَمْ يَبْقَ مِنَ الدُّنْيَا
إِلَّا يَوْمٌ قَالَ زَائِدَةُ فِي حَدِيثِهِ لَطَوَّلَ اللَّهُ ذَلِكَ الْيَوْمَ ثُمَّ
اتَّفَقُوا - حَتَّى يَبْعَثَ فِيهِ رَجُلًا مِنِّي- أَوْ مِنْ أَهْلِ بَيْتِي - يُوَاطِئُ
اسْمُهُ اسْمِي وَاسْمُ أَبِيهِ اسْمُ أَبِي زَادَ فِي حَدِيثِ فِطْرٍ يَمْلَأُ الْأَرْضَ
قِسْطًا وَعَدْلًا كَمَا مُلِئَتْ ظُلْمًا وَجَوْرًا وَقَالَ فِي حَدِيثِ سُفْيَانَ
لَا تَذْهَبُ أَوْ لَا تَنْقَضِي الدُّنْيَا حَتَّى يَمْلِكَ الْعَرَبَ رَجُلٌ مِنْ
أَهْلِ بَيْتِي، يُوَاطِئُ اسْمُهُ اسْمِي قَالَ أَبُو دَاوُدَ لَفْظُ عُمَرَ وَأَبِي
بَكْرٍ بِمَعْنَى سُفْيَانَ
4282- Bize Musedded tahdis etti, o Ömer b. Ubeyd’den tahdis
etti;
* ikinci yol: Bize Muhammed b. el-A’lâ tahdis etti, dedi ki:
bize Ebu Bekr yani İbn Ayyaş tahdis etti:
* üçüncü yol: Bize Musedded tahdis etti, dedi ki: bize Yahya
tahdis etti, o Süfyan’dan rivayet etti:
* dördüncü yol: bize Ahmed b. İbrahim tahdis etti, dedi ki:
bize Ubeydullah b. Musa tahdis etti, dedi ki bize Zaide haber verdi:
* beşinci yol: bize Ahmed b. İbrahim tahdis etti, dedi ki
bana Ubeydullah b. Musa, Fıtr (b. Halife)’den aynı manada rivayet etti
Bunların hepsi Asım (b. Behdele)’den, o Zirr (b.
Hubeyş)’ten, o Abdullah (b. Mes’ud) radıyallahu anh’den, Nebî sallallahu aleyhi
ve sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etti:
“Dünyanın sadece bir günü kalsa bile” – Zaide’nin
rivayetinde şöyledir:
“Muhakkak Allah o günü uzatır” – sonra hepsi
ittifakla şu lafızla rivayet etti:
“O günde Allah benden (veya Ehl-i Beytimden) bir adamı
gönderir ki onun ismi benim ismime, babasının ismi babamın ismine uyar”
Fıtr’ın rivayetinde şu ziyade vardır:
“Öncesinde yeryüzü zulüm ve haksızlıklarla dolmuş olduğu
gibi yeryüzünü adalet ve hakkaniyetle doldurur.” Sufyan’ın rivayetinde şu
şekildedir:
“Ehli Beytim’den, ismi benim ismime uyan bir adam
araplara hükümdar olmadıkça dünya sona ermez”
Ebû Dâvûd dedi ki: Ömer (b. Ubeyd) ve Ebu Bekr (b. Ayyaş)’ın
rivayetleri de Sufyan’ın rivayetiyle aynı manadadır.”
Evet, Ebû Dâvûd’un ilgili rivayeti bu şekildedir ve Ebû
Dâvûd bu hadisi görüldüğü gibi beş ayrı tarikten rivayet etmiştir.
Sabir Meşhur bu rivayet hakkında şu çarpıtmaları yapıyor:
1- Hadisin isnadında geçen Ömer b. Ubeyd, et-Tanafisî’dir ve
sika oluşunda ittifak vardır. Ancak Sabir Meşhur burada bir bozukluk ispat
edemeyince ravinin adını kasten Amr b. Ubeyd olarak okuyor! Hâlbuki Amr b.
Ubeyd tarihen bu tabakanın ravisi de değildir. Amr b. Ubeyd, Hasen el-Basri
rahimehullah’ın döneminde yaşamış, metruk, hadis uyduran, Mutezile itikadına
sahip bir sapıktır. Sabir Meşhur adlı şarlatan ise, sika bir ravi olan Ömer b.
Ubeyd et-Tanafi’nin ismini kasten, Amr b. Ubeyd şeklinde okuyor,
et-Tanafisi’den bir zaman önce yaşamış metruk Amr b. Ubeyd’in hal tercemesini
biyografi kitaplarından açarak hadisin uydurma olduğunu güya ispatlamaya
çalışıyor!
2- Hadisin isnadına geçen Zaide, Zaide b. Kudame’dir ve
meşhur sünnet ehli bir imamdır. Fakat Sabir Meşhur adlı şarlatan, bu ravinin
biyografisini göstermek için baba isminde benzerlik olan başka bir raviyi; Zekeriya
b. Ebi Zaide’nin hal tercemesini kaynaklardan açıyor ve onun hakkında söylenen
eleştirilerin altını çiziyor!
Zekeriya b. Ebi Zaide de hakkında zararsız eleştiriler
bulunsa da, güvenilir bir ravidir, Buhârî ve Muslim ricalindendir, fakat Sabir
Meşhur burada çarpıtma yaparak, Zaide b. Kudame’yi, Zekeriya b. Ebi Zaide gibi
lanse etmeye çalışıyor.
Asıl mesele, bu hadisin ravisi olan Zaide b. Kudame’dir ve o
asla herhangi bir bid’at ile bilinen hiç kimseden rivayet etmeme konusundaki
hassasiyetiyle meşhur, sünnet ehli, ittifakla sika bir imamdır. Lakin bu
ravininin böylesine sağlam bir imam oluşu Sabir Meşhur’un işine gelmediği için,
Zaide b. Kudame yerine, Zekeriya b. Ebi Zaide’nin biyografisini veriyor!
3- Bu hadisi Fıtr b. Halife’nin de rivayet etmiş olmasını
hadisin sıhhatine bir şaibe gibi öne sürüyor!
Fıtr b. Halife, Ali radıyallahu anh’ı Osman radıyallahu anh’den üstün
gördüğü için şiilikle itham edilmiş olsa da, muhaddisler tarafından güvenilir
birisi olduğu için rivayetleri terk edilmeyecek bir ravi olduğu ifade
edilmiştir.
Üstelik bu hadisin rivayetinde Fıtır b. Halife tek kalmış
değildir ki, bu hadisi uydurmakla itham edilsin! Kimse Fıtr’ı yalanla da itham
etmemiştir, onun sika (güvenilir) ve saduk (dürüst) olduğunu söylemişlerdir!
Ebû Dâvûd’un buradaki rivayetinde Fıtr b. Halife şu
ziyadeyle rivayet etmiştir:
“Öncesinde yeryüzü zulüm ve haksızlıklarla dolmuş olduğu
gibi yeryüzünü adalet ve hakkaniyetle doldurur.”
Fıtr, bu ziyade ile rivayette de tek kalmamıştır. Birçok
raviler Abdullah b. Mes’ud radıyallahu anh hadisinde bu ziyadeyi rivayet
etmişlerdir. Yine aynı ifade Ebu Said el-Hudri radıyallahu anh hadisinde de
sabit olmuştur. Bunlardan bazıları:
Taberani (10/134); Amr b. Abdilgaffar – Şu’be – Asım – Zir –
İbn Mes’ud radıyallahu anh yoluyla,
Taberani (10/135) Vasıt b. el-Haris – Asım – Zir – İbn
Mes’ud yoluyla,
Taberani (10/136) Muaz b. Hişam – babası – Asım – Zir – İbn
Mes’ud yoluyla,
Taberânî Mu'cemu'l-Evsat (1233) Ubeydullah b. Musa – Zaide –
Asım – Zir – İbn Mes’ud yoluyla
ed-Dani Sunenu’l-Varide’de (563) el-A’meş – Asım – Zir –
Abdullah b. Mes’ud yoluyla
Ed-Dani
Sunenu’l-Varide Fi’l-Fiten’de (553) Ata b. Aclan – Ebu Nadre – Ebu Said
el-Hudri radıyallahu anh yoluyla
Ahmed b. Hanbel (11130) bu lafzı Matar el-Verrak – Ebu
Sıddık en-Naci – Ebu Said el-Hudrî radıyallahu anh yoluyla
Taberânî Mu'cemu'l-Evsat (9460), Ebû Dâvûd (4285) ve Hakim
(4/557) İmran el-Kattan – Katade – Ebu Nadre – Ebu Said el-Hudri radıyallahu
anh yoluyla
Bu zikredilen raviler ve daha burada sayamadığım birçokları, söz konusu lafzı Rasulullah sallallahu
aleyhi ve sellem’den rivayet etmişlerdir.
Dolayısıyla bu ziyadeyi sadece Fıtr’a veya Zirr b. Hubeyş'e yüklemek ve onları itham
etmek de boş bir iftiradan, desteksiz bir atmasyondan ibarettir!
4- Sabir Meşhur, Zir b. Hubeyş rahimehullah’ı da mehdi
hadisini uydurmakla itham ediyor! Hâlbuki mehdi hakkındaki hadisler Zir b.
Hubeyş dışında birçok kimseler tarafından da rivayet edilmiş ve hiçbir şüphe
bırakmayacak şekilde bu hadisler sabit olmuştur.
Zirr b. Hubeyş rahimehullah’a gelince, nedense Sabir Meşhur isimlerini
çarpıtarak eleştirilmiş ravilerin hal tercemelerine dair kaynakları açtığı gibi
Zirr b. Hubeyş hakkında herhangi bir kaynağa atıfta bulunmadan itham etmekle/karanlığa
taş atmakla yetiniyor! At çamuru, tutmazsa izi kalır hesabı! İngiltere’de gördüğü
eğitimden mi öğrendi acaba bu taktikleri?!
Çünkü gerçekten kaynaklara müracaat etse morarıp kalacak!
Tehzibu’l-Kemal’de şöyle denilir: “Zir b. Hubeyş b. Hubaşe
b. Evs… (Buhârî, Muslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî, İbn Mace ondan rivayette
bulundular)
Cahiliyye dönemine de yetişmiş olup muhadram’dır. Yahya b.
Main: “Sika” dedi. Muhammd b. Sa’d Kufe’li tabiinin ilk tabakasında zikretti ve
dedi ki: “Sika idi. Çok hadis rivayet etmiştir…”
Hafız İbn Hacer de Tehzibu’t-Tehzib’de (3/321) İmam Ahmed’in
Zir hakkında Abdullah b. Mes’ud radıyallahu anh’ın en sağlam ashabından
olduğunu söylediğini nakletmiştir.
Zir b.Hubeyş rahimehullah hakkında olumsuz bir eleştiri
yoktur!
Lakin Sabir Meşhur’u tanıyan herkes bilmektedir ki, Sabir Meşhur, Ali radıyallahu anh’ı Muaviye radıyallahu anh’a karşı haklı bulan herkesi şiilikle itham etmekte ve birçok yalanlarla iftiralar atmaktadır! O, Mehdi hadisleri hakkındaki sözlerinde, Reşid Rıza'nın aşağıda işaret edilecek olan ve çürütülmüş iddialarını essah sanarak dayanak edinmiştir:
Mehdi Hadislerinin Mütevatir Oluşu
Son zamanlarda türeyen yazarlardan bir grup[1], Mehdî’nin gelmesini inkâr etmekte, Onunla
ilgili hadislerin çelişkilerle dolu olup batıl olduğunu ve Mehdî’nin sadece
Şia’nın halk hikâyelerinde icat edildiğini ve sonradan ehl-i sünnetin
kitaplarına karıştığını söylemektedirler.
Bu yazarlar, Tarihçi
İbn Haldun’un meşhur Mukaddime’sinde Mehdî hadislerini zayıflamasından
etkilenmektedirler. Oysa İbn Haldun bu sahada geniş bir ilme sahip değildir ki
o hadislere sahih veya zayıf diyebilsin. Fakat o, birçok Mehdî hadisine karşı
çıktıktan sonra şöyle diyor:
“Bu gördüğünüz
Mehdî’nin ahir zamanda çıkacağına dair rivâyet edilen hadislerdir. Sizin de
gördüğünüz gibi bu hadislerin çok azı hariç hepsi tenkid edilmekten
kurtulamamaktadır.”[2]
İbn Haldun’un bu
sözünden anlaşıldığına göre Mehdî hadislerinden çok azı tenkid edilmekten
kurtulabilmiştir. Öyleyse şöyle diyebiliriz: Eğer bir hadis dahi sahih olursa
bu, Mehdî’nin varlığına dair delil olarak yeter. Kaldı ki Mehdî hadisleri sahih
olarak mütevâtir olmuştur!?.
Ahmed Şakir, İbn
Haldun’a şöyle cevap veriyor: “İbn Haldun, hadisçilerin: “Eleştirmek, övmekten
önce gelir” kuralını iyi bilmiyor. Eğer onların görüşlerini ve fıkıhlarını iyi
bilseydi o dediği şeyleri söylemezdi. Ama bunları okumuş ve öğrenmiş de
olabilir. Fakat O, içinde bulunduğu siyasi ortamdan dolayı Mehdî hadislerini
zayıf kılmıştır.”[3]
Ahmed Şakir, daha
sonra İbn Haldun’un Mehdî hakkında yazdıkları şeylerin hadis tenkidi açısından
birçok hata ve yanlışlıklarla dolu olduğunu açıklamaktadır. Bunların O’nun
eseri Mukaddime’yi çoğaltanlardan kaynaklandığını veya gözden geçirenlerin
ihmali olduğunu söylemektedir. Doğrusunu Allah bilir.
Şimdi size özet
olarak Reşid Rıza’nın Mehdî hakkındaki sözlerini aktaralım: Zira O’nun bu
görüşü Mehdî hadisini inkâr edenlere örnektir. Reşid Rıza şöyle diyor:
“Mehdî
hadislerindeki çelişkiler ve şüpheler açıkça görülmektedir. Bu rivâyetleri bir
bütünü oluşturacak şekilde bir araya toplamak çok zordur. O hadisleri inkâr
edenler ise çoktur. Nitekim Buharî ve Müslim sahihlerinde o hadislere yer
vermemişlerdir. Zaten en çok fitne ve fesad yaygaraları İslâm âleminde
olmaktadır.”[4]
Sonra –aklınca- Mehdî
hadislerindeki çelişkilere örnek vermektedir: “Ehl-i Sünnet’teki en meşhur
rivâyetlerde O’nun ve babasının ismi Muhammed b. Abdullah’tır. Başka bir
rivâyette ise Ahmed b. Abdullah. Şia’da ise Muhammed b. Hasan el-Askerî’dir. O
da 11. ve 12. masum imamlarıdır ve O’nu Huccet, Kaim ve Muntazar diye
lakablandırırlar....Şia’nın bir grubu olan Kiysanîye’ye göre Mehdî, Muhammed b.
Hanefiye’dir ve şu an Radvâ diye bir dağda yaşıyordur.....”[5]
“O’nun soyu hakkında
en meşhur olan Hz. Ali ile Hz. Fâtıma’nın çocukları olan Hz. Hasan’dan
geldiğidir. Bazı rivâyetlerde O, Hz. Hüseyin’in soyundandır. Bu İmamiye
Şia’sının görüşüdür. Abbas’ın soyundan geldiğine dair de birçok rivâyetler
vardır.”[6]
Sonra Reşid Rıza birçok
israiliyatın hadis kitaplarına girdiğini söylüyor: “Alevi, Abbasi ve İran
taraftarlarının Mehdî hakkında birçok hadis uydurmada önemli rolleri olmuştur.
Her grup Mehdî’nin kendilerinden olduğunu iddia ederler. Zaten Yahudi ve
Mecusîler Müslümanları etkisiz hale getirmek için bu hadisleri ortada
dolaştırıyorlar ki, Allah’ın O’nunla bu dini destekleyecek ve her tarafta
adaleti yayılacak olan Mehdî’nin çıkması oyalamasıyla bayram ediyorlar.”[7]
Reşid Rıza’ya şöyle
cevap verilir: Bir kere Mehdî’nin gelmesiyle ilgili rivâyetler daha önce de
geçtiği gibi sahihtir ve manevi mütevâtir olmuştur. Âlimlerden bir grup bunu
belirtmiştir.
1- Hafız Ebu’l-Hasan
el-Âbirî şöyle diyor: “Mehdî konusundaki Rasulullah sallallahu aleyhi ve
sellem’den gelen hadislerin çokluğu mütevâtir olmuştur. O Ehl-i Beyt’tendir.
Yedi sene yeryüzünde adaletle hüküm sürer. İsa (aleyhi's-selâm) iner, Deccal’i
öldürme de O’na yardımcı olur. Bu ümmete imamlık eder, İsa aleyhi's-selâm,
O’nun arkasında namaz kılar.”[8]
2- Muhammed Berzencî
şöyle diyor: “Kıyamet alametleri çoktur. Onlardan biri ve ilki Mehdî’dir. Bu
konuda birbirinden farklı rivâyetler sayılamayacak kadar çoktur.” Sonra şöyle
diyor:
“Sizinde gördüğünüz
gibi Mehdî’nin ahir zamanda çıkması, peygamberin soyundan Fâtıma radıyallahu
anha’nın çocuklarından olması manevi tevâtür derecesine ulaşmıştır. Bu yüzden
bunu inkâr etmenin manası yoktur.”[9]
3- Muhammed Sefârînî
şöyle diyor: “O’nun çıkmasıyla ilgili rivâyetler çoktur, öyle ki manevi
mütevâtir derecesine ulaşmıştır. Bu hadisler ehl-i sünnet âlimleri arasında
yaygındır, öyle ki onların temel akidelerinden sayılmıştır.”
Sonra Mehdî’nin
gelmesiyle ilgili hadisleri ve onları rivâyet eden sahabeleri saymaktadır.
Şöyle devam ediyor: “Yukarıda ismi geçen veya geçmeyen sahabe ve tabiinlerden
birçok rivâyetler vardır. Bütün bunlar kesin ilim ifade etmektedir. Ehl-i
sünnet âlimlerinin görüşüne göre Mehdî’nin gelmesine iman vacibtir.”[10]
4- Şevkâni diyor ki:
“Mehdî’nin gelmesinin mütevâtir olduğunu elli tane hadisle açıklamak
yeterlidir. Bunlar sahih, hasen ve zayıf hadistir. Şüphesiz bunlar mütevâtir
olmuştur. Bu hadislerin mütevâtir olduğunu bütün usul kaideleri kabul
etmektedir. Mehdî’nin gelmesiyle ilgili sahabeden gelen sözler ile bu konuda
ictihad etmeye imkân yoksa da onlar en azından merfu hükmündedir.”[11]
5- Sıddık Hasan Han
şöyle diyor: “Mehdî hakkındaki hadisler farklı olsa da gerçekten çoktur ve
manevi mütevâtir derecesindedir. Bu hadisler sünen, mu’cem ve müsnedlerde
bulunmaktadır.”[12]
6- Kettânî diyor ki:
“Sonuç olarak, beklenen Mehdî hakkındaki hadisler mütevâtir olmuştur. Yine
Deccal ve İsa (aleyhi's-selâm)’ın inmesiyle ilgili hadislerde mütevâtir
olmuştur.”[13]
Buhari ve Muslim’in Sahihleri ve Mehdî
Buharî ve Müslim’in
Mehdî hadislerini rivâyet etmemelerine gelince, bütün sahih hadisler bu iki kitapta
toplanmamıştır. Bilakis sünen, müsned ve mu’cemlerde ve diğer hadis
kitaplarında da birçok sahih hadis vardır.
İbn Kesir şöyle
diyor: “Buharî ve Müslim kitaplarında sahih olarak verilen bütün hadisleri
toplamamışlardır. Bununla birlikte onların sahih deyip de bu kitaplarına
almadıkları hadisler vardır. Nitekim Tırmizi ve diğerleri, Buhari’nin sahih
deyip de kitabına almadığı ama diğer sünenlerde bulunan hadisler olduğunu
söylemişlerdir.”[14]
Buhârî ve Muslim’de
Mehdi’ye işaret eden hadisler vardır:
1- Ebu Hureyre
radiyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
كَيْفَ
أَنْتُمْ إِذَا نَزَلَ ابْنُ مَرْيَمَ فِيكُمْ وَإِمَامُكُمْ مِنْكُمْ
“Meryemoğlu nüzul
ettiğinde, imamınız da sizden olduğu halde durumuz nasıl olacak?”[15]
2- Cabir b. Abdillah
radiyallahu anhuma’dan: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu
işittim:
لَا
تَزَالُ طَائِفَةٌ مِنْ أُمَّتِي يُقَاتِلُونَ عَلَى الْحَقِّ ظَاهِرِينَ إِلَى يَوْمِ
الْقِيَامَةِ قَالَ فَيَنْزِلُ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ صَلَّى
اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَيَقُولُ أَمِيرُهُمْ تَعَالَ صَلِّ لَنَا فَيَقُولُ لَا
إِنَّ بَعْضَكُمْ عَلَى بَعْضٍ أُمَرَاءُ تَكْرِمَةَ اللهِ هَذِهِ الْأُمَّةَ
“Ümmetimde kıyamet
gününe kadar hak üzere zâhir olan bir tâife bulunmaya devam edecek. İsâ b.
Meryem (aleyhime's-selâm) nüzul edecek, emirleri: “Gel, bize namazı kıldır”
diyecek. O da:
“Hayır, siz, Allah’ın
bu ümmete bir ikramı olarak birbirinize emir kılındınız” diyecek.”[16]
3- Cabir
radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
يَكُونُ
فِي أُمَّتِي خَلِيفَةٌ يَحْثُو الْمَالَ حَثْيًا لَا يَعُدُّهُ عَدًّا
“Ümmetim
arasında bir halife olacak, malı saçacak ve saymadan verecektir.” Ravi Cerir der ki: “Ben, Ebu Nadra ve
Ebu’l-Alâ’ya:
“O halifenin Ömer b.
Abdülaziz olmasını düşünür müsünüz?” dedim” Onlar: “Hayır” dedi.[17]
Buharî ve Müslim’de
geçen bu hadislerden iki sonuç çıkar:
1- İsa
(aleyhi's-selâm)’ın gökten indiği sırada müslümanların başında bir emir
bulunur.
2- Müslümanların
namaz kıldıran bir emirinin olması ve bu emirin, İsa (aleyhi's-selâm)’a namaz
kıldırması için ön tarafa geçmesini teklif etmesi, bu emirin emirliğe uygun ve
yerinde olduğunu gösterir. Her ne kadar bu hadislerde onun ismi “Mehdî”
lafzıyla geçmiyorsa da, bu hadislerde geçen o kişinin müslümanların emiri ve
imamı olması onun Mehdî olduğunu gösterir.
Nitekim Sünen ve
Müsned kitaplarında bulunan hadisler Sahihayn’daki bu hadisleri açıklamaktadır
ve bu şahsın Muhammed b. Abdullah isimli Mehdî olduğunu göstermektedir. Zira
bazı hadisler diğer bazı hadisleri tefsir eder.
Yine bu hadislere
delil olarak Hâris b. Ebî Usame’nin “Müsned”inde geçen Cabir radıyallahu
anh’den rivâyet ettiği şu hadiste Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurmaktadır:
يَنْزِلُ
عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ فَيَقُولُ أَمِيرُهُمُ المهدي تَعَالَ صَلِّ بِنَا
فَيَقُولُ لَا وَإِنَّ بَعْضَكُمْ عَلَى بَعْضٍ أُمَرَاءُ تَكْرِمَةُ اللَّهِ
لِهَذِهِ الْأُمَّةِ
“İsa b. Meryem
aleyhime's-selâm nüzul eder. Emirleri olan Mehdi, kendisine: “Gel bize
namazı kıldır” der. O da der ki: “Hayır! Bu ümmete Allah’ın bir ikramı olarak,
siz birbirinize emir kılındınız.”[18]
Bu hadis, Müslim’de
geçen İsa (aleyhi's-selâm)’a namaz kıldırması için teklifte bulunan
müslümanların emirinin “Mehdî” isimli kişi olduğunu gösterir.
İbn Abbas
radıyallahu anhuma’dan:
الْمَهْدِيُّ
مِنَّا يَدْفَعُهَا إِلَى عِيَسى ابْنِ مَرْيَمَ عَلَيْهِ السَّلَامُ
“Mehdi bizdendir.
İmamlığı Îsâ b. Meryem aleyhime's-selâm’a verir.”[19]
Hişam
rahimehullah’tan: “Muhammed b. Sirin rahimehullah dedi ki:
الْمَهْدِيُّ
مِنْ هَذِهِ الْأُمَّةِ وَهُوَ الَّذِي يَؤُمُّ عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ عَلَيْهِمَا
السَّلَامُ
“el-Mehdî bu
ümmettendir ve İsa b. Meryem aleyhime's-selâm’a imamlık yapacak kişi de O’dur.”[20]
Sıddık Hasen Han
kıyamet alametlerinden bahseden kitabında Mehdî ile ilgili hadislerin sonuncusu
olarak Müslim’deki Cabir hadisini verdikten sonra şöyle diyor: “Bu hadiste
açıkça Mehdî ismi geçmemektedir. Fakat daha önce geçen benzeri hadis ve
delillerden onun beklenen Mehdî olduğu anlaşılır.”[21]
Hadiste israiliyat
meselesine gelince, doğru, bunların bir kısmı Şia’dan bir kısmı da
taassupçulardan gelmiştir. Fakat hadis âlimleri bunları belirtmiş ve bunlarla
ilgili özel olarak uydurma ve zayıf hadisleri içeren kitapları yazmışlardır.
Ayrıca hadis ravileri için özel ince kaideler koymuşlardır.
Öyle ki hadis
uydurucusu bid’at sahipleri ortaya çıkmıştır. Böylelikle Allah Teâla,
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in temiz sünnetini kirli ellerden ve
hain kişilerden korumuş ve dini muhafaza buyurmuştur.
Eğer taassubdan
dolayı bir takım rivâyetler varsa bunlar, diğer sahih olan rivâyetleri terk
etmemizi gerektirmez. Sahih olan rivâyetlerde Mehdî’nin ismi ve sıfatı
geçmektedir. Eğer insan, sahih hadislerde özellikleri kayıtlı olan bir şahsı
Mehdî olarak belirler ve onun Mehdî olduğuna inanırsa artık onun Mehdî olduğunu
inkâr edemez.
Sonra gerçek Mehdî
kimseyi kendisine uyması için davet etmez. Allah istediği zaman onu insanlara
gösterir ve insanlar onu kendine has özelliklerinden tanırlar. Ama hadislerde
çelişkiler olduğu görüşü sahih olmayan rivâyetlerden çıkmaktadır. Sahih hadislerde
böyle bir şey yoktur.
Ayrıca Mehdî
konusunda, Şia ile Ehl-i Sünnet arasında farklılıklar olması bir şey ifade
etmez. Gerçek kararı Kur’an ve sahih hadis verir. Şia’nın bu konuda batıl ve
hurafe görüşleri sahih hadisleri kabul etmemeyi gerektirmez.
İbn Kayyım şöyle
diyor: “İmamiye şiasına göre Mehdî, Hasen radıyallahu anh’ın değil Huseyn
radıyallahu anh’ın evlatlarından Muhammed b. Hasen el- Askerî el-Muntazar’dır.”[22] Gözlerden uzak, her yerde hazır, Musa
(aleyhi's-selâm)’ın asasına sahip olup, beşyüz yıl kadar önce Samarrâ’daki
mağaraya girip ondan sonra kendisini gören kimse olmamış, kendinden ne haber
alınmış ne de izine rastlanmıştır. İşte şiiler her gün onu beklerler ve bu
mağaranın kapısında bir atla durup, kendi yanlarına çıkması için: “Yâ Mevlâna,
çık. Yâ Mevlâna, çık” diye çağırırlar, sonra da perişan ve bitkin olarak geri
dönerler. İşte onların durumu budur.
Bu adamlar bu tür
sapık görüşleri yüzünden âdemoğlunun utancı ve her akıllının alaya aldığı
gülünç duruma düştüler.”[23]
Mehdi’ye Delalet Eden Kur’an Ayeti
es-Suddî rahimehullah “Allah Teâla’nın “Allah’ın mescitlerini, içlerinde O'nun adının
anılmasından alıkoyan ve onların harap olmasına çalışandan daha zalim kim
olabilir?” (Bakara 114) ayetinin tefsirinde dedi ki:
هُمُ
الرُّومُ كَانُوا ظَاهَرُوا بخت نصر عَلَى خَرَابِ بَيْتِ الْمَقْدِسِ وَفِي
قَوْلِهِ {أُولَئِكَ مَا كَانَ لَهُمْ أَنْ يَدْخُلُوهَا إِلَّا خَائِفِينَ} قَالَ
فَلَيْسَ فِي الْأَرْضِ رُومِيٌّ يَدْخُلُهُ الْيَوْمَ إِلَّا وَهُوَ خَائِفٌ أَنْ
تُضْرَبَ عُنُقُهُ أَوْ قَدْ أُخِيفُ بِأَدَاءِ الْجِزْيَةِ فَهُوَ يُؤَدِّيهَا
وَفِي قَوْلِهِ {لَهُمْ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ} قَالَ أَمَّا خِزْيُهُمْ فِي
الدُّنْيَا فَإِنَّهُ إِذَا قَامَ المهدي وَفُتِحَتِ الْقُسْطَنْطِينِيَّةُ
قَتَلَهُمْ فَذَلِكَ الْخِزْيُ
“Burada Rumlar
kastedilmektedir. Onlar Beytu’l-Makdis’in tahribi için Buhtannasar’a yardım
etmişlerdir.” “İşte onlar var
ya, onlara oralara korka korka girmekten başka bir şey yoktur.”
(Bakara 114) Yeryüzündeki her Rum ya boynunun vurulacağı endişesi ile ya da
cizye vermek korkusu ile Allah’ın mescidine girer, ancak yine de cizyeyi verir.
“Onlar için dünyada
rezillik vardır.” (Bakara 114) Onların dünyadaki zilleti, Mehdi’nin
çıkıp Konstaniyye’yi feth etmesi ve Rumları öldürmesidir. Kastedilen rezillik
budur.”[24]
[1] Onlardan bazıları şunlardır: “Reşid Rıza, Menâr
Tefsiri” (9/499-504) Ahmed Emin “Duha’l-İslâm”(3/237-241). Bütün bunlara
Abdulmuhsin el-Abbad, “Mehdî hakkında
gelen sahih hadisleri yalanlayanlara cevap” adlı kitabında geniş olarak cevap
vermektedir.
[2] İbn Haldun, “Mukaddime (s: 574)
[3] Şerhu Musnedi Ahmed (5/197-198)
[4] Menâr Tefsiri (9/499)
[5] Menâr Tefsiri.(9/501)
[6] Menâr Tefsiri.(9/502)
[7] Menâr Tefsiri (9/501-504)
[8] Tehzibu’l-Kemal (3/1194) el-Menâru’l-Munîf (s:142)
Fethu’l-Bâri (6/493,494)
[9] el-İşâa (s: 87 ve 112)
[10] Levamiu’l-Envâr (2/84)
[11] et-Tevzîh, el-İzâa (s:113,114)
[12] el-İzâa (s:112)
[13] Nazmu’l-Mütenasir mine’l-Hadisi’l-Mütevâtir.
(s:147)
[14] “el-Baisu’l-Hasis Şerhu İhtisari Ulumi’l-Hadis
(s:25)
[15]
Sahih. Buhârî (3449) Muslim (155)
[16]
Sahih. Muslim (156)
[17]
Sahih. Muslim (2913) Bezzar (Keşfu’l-Estar
3327) Begavî Şerhu’s-Sünne (15/86,87)
[18]
Sahih. Ebu Nuaym Erbain (39) İbn
Asakir Tarih (47/500) İbn Kayyım el-Menaru’l-Munif’te (s.134) Haris b. Ebi
Usame’nin Musned’inden isnadını aktarmış ve: “Bu isnad ceyyiddir” demiştir.
El-Elbani es-Sahiha’da (2236) dedi ki: “İbn Kayyım
rahimehullah’ın dediği gibidir. Zira bütün ravileri Ebû Dâvûd’un ricalinden
olup sikadırlar. Vehb (b. Munebbih) ile Cabir radıyallahu anh arasında inkıta
ile illetlendirilebilir…” Sonra Vehb rahimehullah’ın Cabir radıyallahu anh’den
işittiğine dair nakiller yapmıştır. Muslim’in Cabir radıyallahu anh’den
rivayeti buna şahitlik etmektedir.
[19]
Buhârî'nin şartına göre sahih. Nuaym
b. Hammad el-Fiten (1088)
[20]
Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih.
Nuaym b. Hammad el-Fiten (1107) İbn Ebî Şeybe (7/513)
[21] el-İzâa (s: 144)
[22] Böyle birisi olduğu kabul edilirse, 256 h. yılında
doğmuş 275 h. yılında vefat etmiştir. İbn Teymiye böyle birisinin olmadığını
söylemektedir. Bak: Minhacu’s-Sünne (2/131)
[23] el-Menârû’l-Munîf (s: 152-153)
[24] Hasen maktu. Taberî Tefsir (2/443, 447, 448) İbn Ebî Hâtim Tefsir (1115, 1118)