Abdullah b. Ahmed b. Hanbel dedi ki: Abdullah
b. Muhmammed b. Ebi Şeybe’den işittim, dedi ki: bize Zeyd b. el-Hubab tahdis
etti, dedi ki: bana el-Velid b. el-Mugira el-Meafir3i tahdis etti, dedi ki: bana
Abdullah b. Bişr el-Has’amî tahdis etti,
o babasından rivayet etti, o Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle
buyururken işitmiş:
لَتُفْتَحَنَّ الْقُسْطَنْطِينِيَّةُ فَلَنِعْمَ
الْأَمِيرُ أَمِيرُهَا وَلَنِعْمَ الْجَيْشُ ذَلِكَ الْجَيْشُ
“Kustantiniyye elbet fethedilecektir. O
fethin komutanı ne güzel komutan ve askeri de ne güzel ordudur.”[1]
Bu isnad zayıftır. Bu tarikte hadisin tabiinden
ravisi meçhuldür. Ravinin ismi ve nesebi hakkında şu şekilde ihtilaf vaki
olmuştur:
Abdullah b. Bişr el-Has’amî[2]
Abdullah b. Bişr el-Ganevi[3]
Ubeyd b. Bişr el-Ganevî[4]
Ubeydullah b. Bişr el-Ganevî[5]
Ubeydullah b. Bişr el-Has’amî[6]
Rical kitaplarında bu isimlerden yalnız Ubeyd
b. Bişr el-Ganevî zikredilmiştir. Buhârî Tarihu’l-Kebir’de[7]
ve İbn Hibban es-Sikat’ta[8]
onun hakkında herhangi bir cerh veya ta’dil belirtmeksizin zikretmişlerdir.
Abdullah b. Bişr el-Has’ami’ye gelince, bu şekilde zikredilmesi muhtemelen Zeyd
b. el-Hubab’dan kaynaklı bir hatadır.
Abdullah b. Bişr el-Has’ami, Tirmizî ve Nesâî’nin
kendisinden rivayette bulundukları bir ravi olup onun ne babasından rivayette bulunmuştur, ne
de onda el-Velid b. Mugira’nın rivayeti sözkonusudur. El-Has’amî; Cebele b. Humeme, Urve el-Bârikî
ve Ebu Zur’a Amr b. Cerir’den rivayette bulunmuş, kendisinden de oğlu Umeyr ve
torunu Bişr b. Umeyr, Sufyan es-Sevrî, Sufyan b. Uyeyne ve Şu’be b. el-Haccac
rivayette bulunmuşlardır. İbn Hibban’dan başkası onu tevsik etmemiştir.
Hafız İbn Hacer et-Ta’cilu’l-Menfea’da el-Has’amî
ile Ganevî’nin birbirinden farklı kişiler olduğunu belirterek şöyle demiştir: “Tirmizî
ve Nesâî’nin kendisinden rivayette bulunmuş oldukları Abdullah b. Bişr el-Has’amî’nin
isminde, babasının isminde ve nesebinde ihitilaf edilmemiştir. Ama el-Ganevi’nin
isminin Abdullah, Ubeydullah ve Ubeyd olduğu şeklinde ihtilaf edilmiştir. Yine
nesebinin el-Has’ami ve el-Ganevi olduğu şeklinde ihtilaf edilmiştir. Yine
babasının isminin Bişr veya Beşir olduğu şeklinde ihtilaf edilmiştir.”[9]
Sonuç olarak hadisin ravisinin ismi, babasının
ismi ve nesebi hakkında ızdırap olup, söz konusu ravi her halukarda meçhuldür.
Zehebi Tarihu’l-İslam’da bu hadisi zikretmiş,
ardından Ali b. el-Medini’nin: “Ravisi meçhuldür” dediğini nakletmiştir.[10]
El-Elbani, Şuayb el-Arnaut ve Şeyh Mukbil b.
Hadi, Abdullah b. Bişr’in meçhul olması sebebiyle hadisin isnadının zayıf
olduğunu söylemişlerdir.
Şayet bu hadis sahih olsaydı burada müjdelenen
komutan ve ordusu ahir zamanda Deccal'e karşı savaşacak ordu olurdu. Zira İstanbul'un Deccal'e karşı savaşmaya gider İshak oğulları (Rum müslümanlar) tarafından tesbih ve tekbirlerle, silahsız olarak fethedileceği, bunun akabinde de Deccal
fitnesinin zuhur edeceği sahih hadislerle bildirilmiştir.
Türklerin İstanbul’u fethetmeleri ise silah kullanılarak
olmuştur. Sonra şu an İstanbul kâfirlerin elinde sayılır. Rasulullah sallallahu
aleyhi ve sellem’in haber verdiği gibi son olarak tekrar fethedilecektir.
Sultan Mehmed İstanbul’u aldığı sırada İslam
halifesi değildi, dolayısıyla Osmanlı imparatorluğu İslam’ı temsil etmiyordu.
Halifelik Osmanlılara Yavuz Selim zamanında intikal etmiştir. İstanbul Osmanlılar
tarafından alındığından beri de orada Tevhid ve Sünnet’e dayalı hak dinin hükümleri
hâkim olmamıştır. Osmanlı devletinin akide ve ameli şirk, bid’at ve hurafeler
içeren Hanefîlik, Maturidilik ve Sufilik üzere idi. Osmanlı’dan sonra ise laik
kemalist rejim hâkim olmuş ve hala devam etmektedir. Yani İstanbul, Paganizm’in
hakimiyetinden kurtulmuş değildir. Her türlü bâtıl inanç ve amellerin farklı
isimlerde tezahur ettiği Paganizm, şeytanın dinidir ve Türkiye’de de hakim
unsurdur.
Ahmed Şakir rahimehullah şöyle demiştir: “Hadiste müjdesi
geçen İstanbul’un fethi yakın gelecekte veya uzak zamanda olacak, bunu Allah
bilir. Oranın gerçek fethi, müslümanların şu an uzaklaştıkları dinlerine tekrar
döndüklerinde olacaktır. Bir önceki çağda Türklerin orayı fethetmiş olmasına
gelince, bu ileride olacak olan büyük fethe öncülük etmektedir. Sonra orası şu
an müslümanların elinden çıkmıştır. Nedeni Türkler orada yeni devlet kurup onun
İslami bir devlet değil de lâik bir devlet olduğunu açıklamışlar, İslam düşmanı
kâfir devletlerle sözleşmeler imzalamışlar ve kendi çıkardıkları küfür
kanunlarıyla hükmetmişlerdir. İnşallah, Rasulullah(sav)’ın müjdelediği islami
fetih orada gerçekleşecektir.”[11]
İstanbul’u Fethedecek Olanlar, Müslüman Olan Rumlar Olacaktır:
Müslümanlar İstanbul’u Allah’ın izniyle savaş yapmadan dua
ve tekbirlerle fethedecekler. Nitekim Ebu Hureyre radıyallahu anh’den
gelen hadiste Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
سَمِعْتُمْ بِمَدِينَةٍ جَانِبٌ مِنْهَا فِي
الْبَرِّ وَجَانِبٌ مِنْهَا فِي الْبَحْرِ؟ قَالُوا نَعَمْ يَا رَسُولَ اللهِ قَالَ
لَا تَقُومُ السَّاعَةُ حَتَّى يَغْزُوَهَا سَبْعُونَ أَلْفًا مِنْ بَنِي إِسْحَاقَ
فَإِذَا جَاءُوهَا نَزَلُوا فَلَمْ يُقَاتِلُوا بِسِلَاحٍ وَلَمْ يَرْمُوا بِسَهْمٍ
قَالُوا لَا إِلَهَ إِلَّا اللهُ وَاللهُ أَكْبَرُ فَيَسْقُطُ أَحَدُ جَانِبَيْهَا
قَالَ ثَوْرٌ لَا أَعْلَمُهُ إِلَّا قَالَ الَّذِي فِي الْبَحْرِ ثُمَّ يَقُولُوا الثَّانِيَةَ
لَا إِلَهَ إِلَّا اللهُ وَاللهُ أَكْبَرُ فَيَسْقُطُ جَانِبُهَا الْآخَرُ ثُمَّ يَقُولُوا
الثَّالِثَةَ لَا إِلَهَ إِلَّا اللهُ وَاللهُ أَكْبَرُ فَيُفَرَّجُ لَهُمْ فَيَدْخُلُوهَا
فَيَغْنَمُوا فَبَيْنَمَا هُمْ يَقْتَسِمُونَ الْمَغَانِمَ إِذْ جَاءَهُمُ الصَّرِيخُ
فَقَالَ إِنَّ الدَّجَّالَ قَدْ خَرَجَ فَيَتْرُكُونَ كُلَّ شَيْءٍ وَيَرْجِعُونَ
“Sizler bir yakası karada, bir yakası denizde olan bir
şehir işittiniz mi?” Sahabe: “Evet işittik yâ Rasulullah” dediler.
Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
“İshak oğullarından yetmiş bin kişi o beldeyle
savaşmadıkça kıyamet kopmaz. Bu ordu o beldeye gelip konakladıkları zaman silah
ile savaş yapmazlar, ok da atmazlar. Lailahe illallahu vallahu ekber: Allah’tan
başka ilah yoktur ve Allah en büyüktür derler. Bunun üzerine o şehrin iki
yakasından biri düşer.” Ravi Sevr şöyle demiştir: “Onun ancak şöyle
dediğini biliyorum: “Deniz tarafındaki kısmı düşer” Sonra ikinci defa
Lailahe illallahu vallahu ekber diyecekler ve şehrin diğer yakası da
düşecektir. Sonra üçüncü defa Lailahe illallahu vallahu ekber dediklerinde
kendileri için gedik açılacak ve buradan şehre girerek ganimetleri elde
edeceklerdir. Ordu ganimetleri taksim etmekle meşgul oldukları sırada bir
bağıran:
“Muhakkak Deccal çıkmıştır” der. Bunun üzerine ordu her
şeyi terk ederek geri döner.”[12]
Rumlar İshak oğullarındandır. Onların soyu Iys b. İshak b. İbrahim (aleyhi's-selâm)’dan gelmektedir. Peki öyleyse zaten İshak oğullarından olan Rumlar orayı nasıl fethetsin? İstanbul’u fetheden ordunun İshak oğullarından olması, Rum ordusunun yaklaşık bir milyon kadar olacağını gösterir. Onlardan kimi savaşacak kimi de müslüman olacaktır. Müslüman olanlar İstanbul’u fetheden ordunun içine katılacaktır. En doğrusunu Allah bilir.
İbn Kesir şöyle diyor: “Bu hadis ahir zamanda Rumların
müslüman olacaklarını gösterir. Belki de İstanbul onlardan bir grup tarafından
fethedilecektir. Aynı buradaki hadiste olduğu gibi: İshak oğullarından yetmiş
bin kişi o beldeyle savaşır…”
Diğer rivayette şu şekildedir: Ebu Hüreyre radıyallahu
anh'den: Nebi Sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
لاَ تَقُومُ السَّاعَةُ حَتَّى يَنْزِلَ الرُّومُ بِالأَعْمَاقِ أَوْ بِدَابِقَ
فَيَخْرُجُ إِلَيْهِمْ جَيْشٌ مِنَ الْمَدِينَةِ مِنْ خِيَارِ أَهْلِ الأَرْضِ يَوْمَئِذٍ
فَإِذَا تَصَافُّوا قَالَتِ الرُّومُ خَلُّوا بَيْنَنَا وَبَيْنَ الَّذِينَ سَبَوْا
مِنَّا نُقَاتِلْهُمْ فَيَقُولُ الْمُسْلِمُونَ لاَ وَاللَّهِ لاَ نُخَلِّى بَيْنَكُمْ
وَبَيْنَ إِخْوَانِنَا فَيُقَاتِلُونَهُمْ فَيَنْهَزِمُ ثُلُثٌ لاَ يَتُوبُ اللَّهُ
عَلَيْهِمْ أَبَدًا وَيُقْتَلُ ثُلُثُهُمْ أَفْضَلُ الشُّهَدَاءِ عِنْدَ اللَّهِ وَيَفْتَتِحُ
الثُّلُثُ لاَ يُفْتَنُونَ أَبَدًا فَيَفْتَتِحُونَ قُسْطُنْطِينِيَّةَ فَبَيْنَمَا
هُمْ يَقْتَسِمُونَ الْغَنَائِمَ قَدْ عَلَّقُوا سُيُوفَهُمْ بِالزَّيْتُونِ إِذْ صَاحَ
فِيهِمُ الشَّيْطَانُ إِنَّ الْمَسِيحَ قَدْ خَلَفَكُمْ فِى أَهْلِيكُمْ فَيَخْرُجُونَ
وَذَلِكَ بَاطِلٌ فَإِذَا جَاءُوا الشَّأْمَ خَرَجَ
"Rumlar A'mak veya Dabik'e inmedikçe kıyamet
kopmaz. O gün yeryüzünün en hayırlılarından bir ordu şehirden onların üzerine
doğru harekete geçerler. Karşılaştıkları zaman Rumlar derler ki; "Bizden
esir alanlarla aramızdan çekilin de onlarla savaşalım." Müslümanlar derler
ki; "Hayır vallahi! Kardeşlerimiz ile sizin aranızdan çekilmeyiz."
Bunun üzerine savaşırlar ve onları hezimete uğratırlar. Bu üç gruptan biri
(hezimete uğrayan Rumlar) Allah onların tevbesini kabul etmez. Üçte biri
öldürülür ki onlar Allah katında şehitlerin en faziletlileridir. Şehri fetheden
üçte biri de bir daha fitneye düşmezler. Onlar Kostantiniye'yi fethedip
aralarında ganimetleri paylaşırlar ve kılıçlarını zeytin ağaçlarına asarlar.
Şeytan aralarında meydana çıkıp der ki; "Mesih (Deccal) ardınızda,
yurdunuzdadır" - Bu yalandır - onlarda bunun üzerine çıkarlar ve (Mesih Deccal)
ancak Şam'a geldiklerinde çıkar"[13]
Muaz b. Cebel radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
عُمْرَانُ بَيْتِ الْمَقْدِسِ خَرَابٌ لِيَثْرِبَ
وَخَرَابُ يَثْرِبَ خُرُوجُ الْمَلْحَمَةِ وَخُرُوجُ الْمَلْحَمَةِ فَتْحُ الْقُسْطَنْطِينِيَّةِ
وَفَتْحُ الْقُسْطَنْطِينِيَّةِ خُرُوجُ الدَّجَّالِ
“Beytu’l-Makdisin mamur olması, Yesrib’in (Medine’nin)
harab olması demektir. Yesrib’in harab olması büyük savaşın çıkması demektir. Büyük
savaşın çıkması Kostantiniyye’nin fethi demektir. Konstantiniyye’nin fethi
deccalin çıkması demektir.”[14]
İbn Mace ve Ebu Nuaym, Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: Nebî
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
لَوْ لَمْ
يَبْقَ مِنَ الدُّنْيَا إِلَّا يَوْمٌ لَطَوَّلَهُ اللَّهُ حَتَّى يَمْلِكَ رَجُلٌ
مِنْ أَهْلِ بَيْتِي يَفْتَحُ الْقُسْطَنْطِينِيَّةَ وَجَبَلَ الدَّيْلَمِ
“Dünyadan bir gün kalsa bile, elbette Allah
Ehl-i Beyt’imden bir adam hükümdar oluncaya kadar o günü uzatır, o Konstaniyye
ve Deylem dağlarını feth eder.”[15]
Allah Azze ve Celle en iyi bilendir.
[1]
Zayıf. Abdullah b. Ahmed b. Hanbel
Zevaidu’l-Musned (4/335) İbn Ebi Hayseme Tarih (1/92) Bezzar (Keşfu’l-Estar
1848) Taberânî Mu'cemu'l-Kebîr (2/38) Buhârî Tarihu’l-Kebir (2/81) Buhârî
Tarihu’s-Sagir (302) Begavi Mu’cemu’s-Sahabe (210) İbn Kani Mu’cem (1(81) Hâkim
(4/422) Hatib Telhisu’l-Muteşabih (1/183) İbn Mende Marifetu’s-Sahabe (s.229) İbn
Asakir Tarih (58/34) Ebu Nuaym Ma’rife (1177-78) el-Elbani ed-Daife (878)
[2]
Abdullah b. Ahmed b. Hanbel Zevaidu’l-Musned (4/335) İbn Ebi Hayseme Tarih (1/92)
Begavi Mu’cemu’s-Sahabe (210) Ebu Nuaym Ma’rife (1177) İbn Asakir Tarih (58/35)
[3]
Begavi Mu’cemu’s-Sahabe (210) Taberânî Mu'cemu'l-Kebîr (2/38) İbn Mende
Marifetu’s-Sahabe (s.229) Hâkim (4/422) Hatib Telhisu’l-Muteşabih (1/183)
[4]
Buhârî Tarihu’l-Kebir (2/81) İbn Ebi Hayseme Tarih (1/92) İbn Mende Marifetu’s-Sahabe
(s.229) Bezzar (Keşfu’l-Estar 1848) Ebu Nuaym Ma’rife (1178)
[5]
Buhârî Tarihu’l-Kebir (2/81) İbn Kani Mu’cem (1(81) İbn Asakir Tarih (58/34)
[6]
İbn Asakir Tarih (58/35)
[7]
Buhârî Tarih (5/443)
[8]
İbn Hibban es-Sikat (4224)
[9]
Ta’cilu’l-Menfea (1/721)
[10]
Zehebi Tarihu’l-İslam (6/269)
[11]
Ahmed Şakir, Umdetu’t-Tefsir (2/256)
[12]
Sahih. Muslim, (2920)
[13]
Sahih. Muslim (2897) Hâkim (4/529)
İbn Hibban (15/224) ed-Dani Sünenu’l-Varide Fi’l-Fiten (598) Elbani
Sahihu’l-Cami (7433)
[14]
Sahih. Buhari Tarihu’l-Kebir (5/193) İbn
Ebî Şeybe (7/458, 490) Hâkim (4/467) Ahmed (5/232, 245) Ebû Dâvûd (4294) İbnu’l-Ca’d
Musned (3405) Hanbel b. İshak el-Fiten (25) Taberânî Mu'cemu'l-Kebîr (20/108) Taberânî
Musnedu'ş-Şamiyyîn (190, 3520) Tahavi Şerhu Muşkili’l-Asar (519) Hatib Tarih
(10/223) Ziyau’l-Makdisi Makdisi Fedailu Beyti’l-Makdis (s.71) İbn Asakir Tarih
(56/520) Elbani Sahihu’l-Cami (4096)
[15]
Hasen. İbn Mace (2779) Ebu Nuaym
Erbain (36) Bezzar (15/393) Deylemi (5128, 7532) Beyhakî el-Ba’s (137) Zehebi
Mu’cemu’ş-Şuyuh (1/284) Rafii et-Tedvin (3/297)
Busayri Zevaid’inde (986) dedi ki: “Bu isnadda
eleştiri vardır. Kays b. er-Rebi’yi Ahmed, İbnu’l-Medini, Veki, Nesâî ve
Darekutni zayıf saydılar. Ebu Hatim: “Kuvvetli değil, mahalluhus-sıdk” dedi.
El-İclî: “Hadis ile bilinen saduk birisidir” dedi. İbn Adiy: “Rivayetleri
düzgündür” dedi. Onun hakkında söylenecek söz, Şu’be’nin dediği gibi: “Onda bir
sakınca yoktur.” Ebu Nuaym’ın rivayetinde Kays b. er-Rebi’ye Cafer b. Muhammed
b. Amr yoluyla mutabaat gelmiştir.
El-Elbani Daifu Suneni İbn Mace’de (612),
Daifu’l-Cami’de (4846) ve ed-Daife’de (4361) zayıf dedi.
Hadisi Tirmizî (2231) mevkuf olarak hasen isnad ile
rivayet etmiştir. Bunu el-Elbani de ikrar etmiştir. Ancak o rivayette Deylem ve
Konstantiniyye fethi kısmı yoktur.