Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

15 Mayıs 2025 Perşembe

Dünyanın Şekli Konusunda Devekuşu Yumurtası Yalanı

 SoruMerhabalar. Naziat Suresi 30. ayette geçen 'dehaha' kelimesinin deve kuşu yumurtası anlamına geldiği ve buradan da dünyanın küre şeklinde olduğu sonucu çıkartılıyor. Dehaha kelimesini bana sağlam kaynaklar vererek açıklayabilir misiniz?

CevapBazı kimseler, dünyanın yuvarlak olduğu teorisine Kur’an’ı uydurabilmek için “dahaye” kelimesinin deve kuşu yumurtası anlamına geldiğini ve bu kelimenin dünyanın küre şeklinde olduğunu ifade ettiğini söylemişlerdir.

Zaglul Neccar, Seyyid Kutub, Abdulmecid Zindanî Süleyman Ateş, Mustafa İslamoğlu, Yaşar Nuri Öztürk, Caner Taslaman, Edip Yüksel Gibi Zındık Yazarların “Dehâ” Kelimesi Hakkındaki Yalanları!

Arap dilinde böyle bir anlam kesinlikle yoktur. Bilakis, Arap dilinde, udhiye kelimesi; deve kuşu yumurtasının kendisi değil, yumurtanın yayılmış yeri anlamına gelmektedir. Bu bâtıl iddiayı dile getirenlerden biri olan Süleyman Ateş, bu yalana kaynak olarak İbn Manzur’un Lisanu’l-Arab kitabını gösteriyor. Caner Taslaman gibi ilimden hiçbir nasibi olmayan kimseler de, bu iddiayı gerçek zannederek Süleyman Ateş’i kaynak göstermektedirler!

Hâlbuki Lisanu’l-Arab’da şöyle denilmektedir:

يقال دَحَا يَدْحُو ويَدْحَى أَي بَسَطَ ووسع والأُدْحِيُّ والإدْحِيُّ والأُدْحِيَّة والإدْحِيَّة والأُدْحُوّة مَبِيض النعام في الرمل وزنه أُفْعُول من ذلك لأَن النعامة تَدْحُوه برِجْلها ثم تَبِيض فيه وليس للنعام عُشٌّ ومَدْحَى النعام موضع بيضها وأُدْحِيُّها موضعها الذي تُفَرِّخ فيه

“Dahâ, yedhâ, yedhû ve yedhâ denilir. Yani yaymak ve genişletmek demektir. El-Udhiyyu, el-idhiyyu, el-Udhiyye, el-idhiyye ve udhuvve; deve kuşunun kumda yumurtasını bıraktığı yerdir. Vezni: uf’ûl şeklindedir. Çünkü deve kuşu ayağıyla yer yapar, sonra oraya yumurtlar. Deve kuşunun yuvası yoktur. Medhâ; deve kuşunun yumurtasını bıraktığı yerdir. Yaydığı o yere yerleşir.”[1]

Bütün Arap dili kaynak lügatlerinde de aynı husus belirtilmektedir. Muhammed Emin Şankıtî de Advau'l-Beyan'da şöyle der:

 “Deha kelimesinde küre haline getirme ve yuvarlama manası yoktur. Lügat kitaplarına baktığımızda hepsinin de ed-Dahv kelimesini; yaymak, atmak, gidermek ve düzlemek manasında açıkladıklarını görürüz… Udhiye; iddia ettikleri gibi deve kuşunun yumurtası değil, yumurtasını bıraktığı yerdir. Çünkü yuvası olmadığından, ayağıyla yeri düzler ve oraya yumurtasını bırakır. Lügat kitaplarında ed-Dahv kelimesinin tekvir/yuvarlama manasına delaleti söz konusu değildir.”[2]

 Devekuşunun, yumurtaları için hazırladığı yer yukarıdaki resimde görüldüğü gibi; bir düzlüktür  ve bu düzlüğe arapçada “udhuvve” denilir.

Müfessirlerin “Dehâ” kelimesini yaymak, sermek ve düzlemek manasında açıkladıklarına dair nakilleri aşağıda aktaracağım. Ancak hevâsına uyan Süleyman Ateş gibi bazı tahrifçi yazarlar, batılılara şirin görünebilmek için kelimeleri yerinden oynatarak, kelimeyi, “deve kuşu yumurtasının kendisi” diye, taşlarla oynanan bir oyuna; “medhât” denilmesini; taşların yuvarlaklığı manasıyla değiştirerek şarlatanlık yapmıştır!

Böyle bir saptırmayı Seyyid Kutup adlı cahil sapık da yapmıştır! Hâlbuki İbn Manzur Lisanu’l-Arab’da, çocukların bir tahta parçasıyla yeri düzlediklerinden ve bu tahtaya “medhât” dediklerinden bahsetmiştir. Bu yüzden yolu düzleyen silindirlere “Medha”/düzleyen denilmektedir!

İbn Manzur'un bizzat kendisi “dahave” kelimesini yaymak diye açıklarken, ona bu iftirayı yapmak, akıl almaz bir zorlamadır. Arap dili ve iştikaklarından bu denli cahil olan kimselerin tefsir yapmaya kalkışması ise asrımızın tuhaflıklarındandır![3]

Naziat Suresi 30. Ayetinin Tefsiri Konusunda Sahih Olarak Gelenler

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

وَالْأَرْضَ بَعْدَ ذَلِكَ دَحَاهَا

Bundan sonra da yeryüzünü yaydı.” (Naziat 30)

İbn Abbas radıyallahu anhuma şöyle demiştir:

وَضَعَ الْبَيْتُ عَلَى الْمَاءِ عَلَى أَرْبَعَةِ أَرْكَانٍ قَبْلَ أَنْ يَخْلُقَ الدُّنْيَا بِأَلْفَيْ عَامٍ ثُمَّ دُحِيَتِ الْأَرْضُ مِنْ تَحْتِ الْبَيْتِ

 “Kâ’be, dünya yaratılmadan iki bin sene önce su üzerinde dört direk üzerine kuruldu. Sonra yeryüzü Kâ’benin altından yayıldı”[4]

Abdullah b. Amr radıyallahu anhuma dedi ki:

وُضِعَ الْبَيْتُ قَبْلَ الْأَرْضِ بِأَلْفَيْ سَنَةٍ فَكَانَ الْبَيْتُ زُبْدَةً بَيْضَاءَ حين كَانَ الْعَرْشُ عَلَى الْمَاءِ وَكَانَتِ الْأَرْضُ تَحْتَهُ كَأَنَّهَا حَشَفَةٌ فَدُحِيَتْ مِنْهُ

“Kâbe yeryüzünden iki bin sene önce konuldu. Kâbe beyaz bir köpük idi. Arş da su üzerinde idi. Yeryüzü onun altında deniz taşı gibiydi. Yeryüzü ondan yayıldı.”[5]

Ebu Hureyre radiyallahu anh şöyle demiştir:

إِنَّ الْكَعْبَةَ خُلِقَتْ قَبْلَ الْأَرْضِ بِأَلْفَيْ سَنَةٍ، وَهِيَ مِنَ الْأَرْضِ، قَالَ: إِنَّهَا كَانَتْ حَشَفَةً عَلَى الْمَاءِ، يَعْنِي زَبَدًا عَلَى الْمَاءِ، عَلَيْهَا مَلَكَانِ مِنَ الْمَلَائِكَةِ يُسَبِّحَانِ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ أَلْفَيْ سَنَةً. قَالَ: فَلَمَّا أَرَادَ اللَّهُ تَعَالَى أَنْ يَخْلُقَ الْأَرْضَ دَحَاهَا مِنْهَا فَجَعَلَهَا فِي وَسَطِ الْأَرْضِ

“Muhakkak ki Kâbe yeryüzünden iki bin sene önce yaratıldı. O yeryüzündendir. Kâbe su üzerindeki bir köpük gibiydi. Üzerinde meleklerden iki melek, iki bin sene boyunca gece gündüz tesbih ettiler. Allah Azze ve Celle yeryüzünü yaratmayı dileyince yeri Kâbe’den yaydı, Ka’be’yi yeryüzünün ortasında kıldı.”[6]

Tabiin’in müfessir imamı Mucahid rahimehullah dedi ki:

وُضِعَ الْحَرَمُ قَبْلَ الْأَرْضِ بِأَلْفَيْ سَنَةٍ، وَمِنْهُ دُحِيَتِ الْأَرْضُ

“Kâbe yeryüzünden iki bin sene önce konuldu. Yeryüzü oradan yayıldı.”[7]

Tabiin’in müfessir imamlarından Katade b. Diâme rahimehullah dedi ki:

وَالأرْضَ بَعْدَ ذَلِكَ دَحَاهَا: أَيْ بَسَطَهَا

“Bundan sonra da yeryüzünü yaydı” dehâhâ; yayıp sermek demektir.[8]

Katade rahimehullah diğer rivayette şöyle demiştir:

بَلَغَنِي أَنَّ الْأَرْضَ دُحِيَتْ مِنْ مَكَّةَ

“Bana ulaştığına göre dünya Mekke’den yayılmıştır”[9]

Aynısını İbrahim en-Nehâî[10] ve Atâ[11] rahimehumallah da söylemişlerdir.

Tabiinden Mucâhid b. Cebr rahimehullah şöyle demiştir:

جُعِلَتِ الْأَرْضُ لِمَلَكِ الْمَوْتِ مِثْلَ الطَّسْتِ يَتَنَاوَلُ مِنْهَا حَيْثُ يَشَاءُ، وَجُعِلَتْ لَهُ أَعْوَانٌ يَتَوَفَّوْنَ الْأَنْفُسَ ثُمَّ يَقْبِضُهَا مِنْهُمْ

“Yeryüzü ölüm meleği için bir leğen kılınmıştır. İstediği taraf­tan alır. Onun için canları alan yardımcılar vardır. O da onlardan bu ruh­ları teslim alır.”[12]

Tabiinden el-Hakem b. Uteybe rahimehullah şöyle demiştir:

الدُّنْيَا بَيْنَ يَدَيْ مَلَكِ الْمَوْتِ بِمَنْزِلَةِ الطَّسْتِ بَيْنَ يَدَيِ الرَّجُلِ

“Dünya ölüm meleğinin eli altında, adamın eli altındaki leğen gibidir.”[13]

Tebau’t-tabiinden Anbese b. Said rahimehullah (Eş’âs b. Cabir rahimehullah’tan naklederek) dedi ki:

وَدُحِيَتْ لَهُ الْأَرْضُ فَتُرِكَتْ مِثْلَ الطَّسْتِ يَتَنَاوَلُ مِنْهَا حَيْثُ شَاءَ

 “Ölüm meleği için yer düzlenmiş ve bir leğen gibi bırakılmıştır. Ondan istediği yerden alır.”[14]

Bu rivayetler de dünyanın çevresinin yuvarlak ve zemininin düz olduğunu göstermektedir. Zira dünya halkaya ve leğene benzetilmiştir.

Bir adam İbn Abbas radiyallahu anhuma’ya: “Allah’ın kitabında iki ayet birbirine muhaliftir” dedi. İbn Abbas radıyallahu anhuma: “Sen bunu ancak görüşünle söylüyorsun, oku bakalım” dedi. Adam:

De ki: “Arzı iki günde yaratan Allah'ı siz mi inkâr ediyor ve O'na ortaklar koşuyorsunuz?” (Fussilet 9) ayetinden

“Çeşitli rızıklarını arayıp soranlar için tam dört günde takdir etmiş, sonra yaratmak için, gaz halinde bulunan gökyüzüne yönelmiştir” (Fussilet 11) ayetine kadar okudu. Sonra da: “Bundan sonra da yeryüzünü yaydı” (Naziat 30) ayetini okudu. İbn Abbas radıyallahu anhuma şöyle cevap verdi:

خلق الأَرْض قبل أَن يخلق السَّمَاء ثمَّ خلق السَّمَاء ثمَّ دحا بعد مَا خلق السَّمَاء وَإِنَّمَا قَوْله: دحاها بسطها

“Yer, gök yaratılmadan önce yaratıldı. Sonra sema yaratıldı, sonra yer, sema yaratıldıktan sonra yayıldı. “Dehaha” sözü ancak yaymak, sermek demektir.”[15]

Kurtubi (v.671 h.) der ki: “Araplar, bir şeyi yaymaları halinde: “O şeyi yaydım, onu yayıyorum, yaymak” derler. Deve kuşunun yuvasına da yeryüzü üzerin­de yayılması dolayısıyla 

النَّعَامَةِ أُدْحَيُّ” denilir. 

Umeyye b. Ebi's-Salt da şöyle demiş­tir:

وَبَثَّ الْخَلْقَ فِيهَا إِذْ دَحَاهَا * فَهُمْ سُكَّانُهَا حَتَّى التَّنَادِي

“Ve o orayı yayıp döşedikten sonra mahlûkatı yaydı orada Onlar kıyamet gününe kadar oranın sakinleri olarak kalacaklardır.” 

el-Müberred de şu beyiti zikretmektedir:

دَحَاهَا فَلَمَّا رَآهَا اسْتَوَتْ * عَلَى الْمَاءِ أَرْسَى عَلَيْهَا الجبالا

“Onu yaydı, onun suyun üzerinde kurulduğunu görünce Bu sefer üzerine dağları bıraktı.” 

(دَحَاهَا) kelimesinin, (سَوَّاهَا) “orayı düzledi” anlamında olduğu da söylenmiştir. 

Zeyd b. Amr'ın şu sözlerinde de bu anlamdadır:

وَأَسْلَمْتُ وَجْهِيَ لِمَنْ أَسْلَمَتْ * لَهُ الْأَرْضُ تَحْمِلُ صَخْرًا ثِقَالَا

دَحَاهَا فَلَمَّا اسْتَوَتْ شَدَّهَا * بِأَيْدٍ وَأَرْسَى عَلَيْهَا الْجِبَالَا

“Yüzümü teslim ettim, ağır kayalar taşıyan arzın teslim olduğu o kimseye; Orayı mükemmel düzledi ve orası mükemmelleşince kudretiyle sağlamlaştırdı onu ve üzerlerine dağları bıraktı."[16]

 



[1] İbn Manzur, Lisanu’l-Arab (2/1338)

[2] Şankitî Advau’l-Beyan (8/425)

[4] Hasen mevkuf. Taberi Tefsir (2/553, 24/93) Taberi Tarih (1/49) Ebu’ş-Şeyh el-Azamet (898)

[5] Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih. Taberânî (13/341, 342) Taberi Tefsir (5/591, 24/93) Taberî Tarih (1/49) İbnu’l-Munzir Tefsir 712) Hâkim (2/563) Beyhaki Şuab (3/431) Beyhakî Delail (2/44) İbn İshak es-Siyra (1/27) Hattabi Garibu’l-Hadis (2/495)

[6] Hasen mevkuf. İbnu’l-Munzir Tefsir (711) İbn Bişran Emali (663) Ebu Ali es-Savvaf Cüz (el yazma no: 32) Ebu Abdillah en-Na’lî Fevaid (8) Muhammed b. Osman b. Ebi Şeybe Zikru Halki Âdem (el yazma no: 55)

[7] Sahih maktu. Fakihî Ahbaru Mekke (1503) Abdurrazzak (5/94)

[8] Sahih maktu. Taberi (24/95)

[9] Sahih maktu. Taberi (9/403) Abdurrazzak Tefsir (2/213)

[10] İbnu’l-Munzir’in Tefsiri’den naklen: Durru’l-Mensur (8/412)

[11] Abd b. Humeyd’in Tefsirin’den naklen: Durru’l-Mensur (8/412)

[12] Hasen maktu. Tefsiru Mucahid (1306) Taberi (11/411, 20/175) Abdurrazzak Tefsir (785) Ebu Nuaym Hilye (3/286) Ebu’ş-Şeyh el-Azamet (433) İbn Ebi Zemeneyn Usulu’s-Sunne (77)

[13] Hasen maktu. Ebu’ş-Şeyh, el-Azamet (469)

[14] Sahih maktu. İbn Ebi’d-Dunya Zikru’l-Mevt (235) Ebu’ş-Şeyh el-Azamet (443)

[15] Abd b. Humeyd ve İbn Ebî Hâtim’den naklen: Durru’l-Mensur (8/412) Sıddık Hasen Han, Fethu’l-Beyan (15/66)

[16] Kurtubi (19/204, 205)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)