İbn Hazm el-Muhalla’da (3/118-121) şöyle demiştir
486. Mesele: Kişinin mesciddeki cemaatten geri
kalmasındaki mazeretler; hastalık, korku, yağmur, soğuk, malın zayi olması
korkusu, yemeğin hazır olması, hastanın veya ölünün zayi olması korkusu, imamın
arkasındakilere zarar verecek şekilde namazı uzatması, kokuları devam ettiği
sürece sarımsak, soğan veya pırasa yemiş olmak – bunları yiyen mescide katılmaktan
engellenir ve çıkarılmaları zorunludur – Bunların dışında bir kimsenin; cüzzamlının,
ağzı kokan kimsenin, bir hastalık sahibinin veya yanında küçük çocuk bulunan
kadının mescidden engellenmeleri caiz değildir! Hastalık ve korkunun mazeret
olması hakkında bir ihtilaf yoktur. Çünkü Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
{لا يُكَلِّفُ اللَّهُ نَفْسًا إِلا
وُسْعَهَا}
“Allah hiçbir nefsi gücünün yettiğinden başkasıyla
mükellef kılmaz.” (Bakara 286)
{وَقَدْ فَصَّلَ لَكُمْ مَا حَرَّمَ
عَلَيْكُمْ إِلا مَا اضْطُرِرْتُمْ إِلَيْهِ}
“Hâlbuki O, şüphesiz - onlara zaruret sebebiyle ihtiyaç duymanız müstesna
- haram kıldığı şeyleri size ayrı ayrı açıklamıştır.” (En’am
119)
{إِلا مَنْ أُكْرِهَ}
“Ancak zorlanan hariç” (Nahl 106)
Aynı şekilde malın zayi olması da böyledir. Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem malı zayi etmekten yasaklamıştır. Bize Abdullah b.
Yusuf tahdis etti, dedi ki: bize Ahmed b. Feth tahdis etti, dedi ki: bize
Abdulvehhab b. İsa tahdis etti, dedi ki: bize Ahmed b. Muhammed tahdis etti,
dedi ki: bize Ahmed b. Ali tahdis etti, dedi ki: bize Muslim b. el-Haccac tahdis
etti, dedi ki: bize Muhammed b. Abbad tahdis etti, dedi ki: bize Hâtim b.
İsmail tahdis etti, o Ya’kub b. Mucahid Ebi Hazre’den, o İbn Ebi Atik’den
rivayet etti, o mü’minlerin annesi Aişe radıyallahu anha’nın şöyle dediğine
şahitlik etti: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken
işittim:
لَا صَلَاةَ بِحَضْرَةِ طَعَامٍ وَلَا
وَهُوَ يُدَافِعُهُ الْأَخْبَثَانِ
“Yemek hazırken ve iki habis (büyük veya küçük abdest
bozma ihtiyacı) sıkıştırmışken namaz olmaz.”
Bize Abdullah b. Rebî tahdis etti, dedi ki: bize Muhammed b.
Muaviye tahdis etti, dedi ki: bize Ahmed b. Şuayb tahdis etti, dedi ki: bize
İshak b. Mansur haber verdi, dedi ki: bize Yahya b. Said el-Kattân haber verdi,
o İbn Cureyc’den rivayet etti, dedi ki: bize Atâ tahdis etti, o Cabir b.
Abdillah radıyallahu anhuma’dan şöyle dediğini rivayet etti: Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
مَنْ أَكَلَ مِنْ هَذِهِ الشَّجَرَةِ
قَالَ أَوَّلَ يَوْمٍ الثُّومِ ثُمَّ قَالَ الثُّومِ وَالْبَصَلِ وَالْكُرَّاثِ
فَلَا يَقْرَبْنَا فِي مَسَاجِدِنَا فَإِنَّ الْمَلَائِكَةَ تَتَأَذَّى مِمَّا
يَتَأَذَّى مِنْهُ الْإِنْسُ
“Kim şu bitkiden – ilk gün sarımsak dedi,
ikinci gün sarımsak, soğan ve pırasa dedi – yemişse mescidlerimize
yaklaşmasın. Zira melekler insanların eziyet duydukları şeyden eziyet duyarlar.”
Bize Abdullah b. Rebi tahdis etti, dedi ki: bize Muhammed b.
Muaviye tahdis etti, dedi ki: bize Ahmed b. Şuayb tahdis etti, dedi ki: bize
Muhammed b. el-Musenna haber verdi, dedi ki: bize Yahya b. Said el-Kattân tahdis
etti, dedi ki: bize Hişam ed-Dustuvâî tahdis etti, dedi ki: bize Katade tahdis
etti, o Salim b. Ebi’l-Ca’d’dan, o Ma’dân b. Ebi Talha’dan, Ömer b. el-Hattab radıyallahu
anh’ın şöyle dediğini rivayet etti:
إنَّكُمْ أَيُّهَا النَّاسُ تَأْكُلُونَ مِنْ شَجَرَتَيْنِ مَا أُرَاهُمَا إلَّا
خَبِيثَتَيْنِ هَذَا الْبَصَلُ وَالثُّومُ لَقَدْ رَأَيْتُ نَبِيَّ اللَّهِ صلى
الله عليه وسلم إذَا وَجَدَ رِيحَهُمَا مِنْ الرَّجُلِ أَمَرَ بِهِ فَأُخْرِجَ
إلَى الْبَقِيعِ
“Ey insanlar! Muhakkak ki sizler benim ancak iki habis
olarak gördüğüm iki bitkiden; soğan ve sarımsak yiyorsunuz! Halbuki ben Nebî
sallallahu aleyhi ve sellem birisinden bunların kokusunu duyduğu zaman el-Bakî’ye
kadar çıkarılmasını emrederken görmüşümdür.”
Bu kimselerden başkası çıkarılamaz. Çünkü Allah Teâlâ şayet
bunlardan başkasının mescidlerden çıkarılmasını dileseydi elbette bunu
açıklardı.
{وَمَا كَانَ رَبُّكَ نَسِيًّا}
“Rabbin unutucu değildir!” (Meryem 64)
Eğer birisi Ebu Hureyre radıyallahu anh hadisinde Nebî
sallallahu aleyhi ve sellem’in:
لَا عَدْوَى وَلَا طِيَرَةَ وَفِرَّ مِنْ
الْمَجْذُومِ فِرَارَكَ مِنْ الْأَسَدِ
“Hastalık bulaşması ve kötümserlik yoktur. Cüzzamlıdan
aslandan kaçar gibi kaç” hadisini hatırlatacak olursa, bunun anlamı tıpkı Allah
Teâlâ’nın şu sözü gibidir:
{اعْمَلُوا مَا شِئْتُمْ}
“Dilediğinizi yapın!” (Fussilet 40) Yani cüzzamlıdan aslandan kaçar gibi kaçsan da
hastalık bulaşması yoktur, o sana bulaşacak değildir! Ondan kaçmanın sana takdir
edilen şey konusunda bir faydası olmaz. Şayet bunun anlamı böyle olmasaydı
elbette hadisin ikinci kısmı, baş tarafıyla çelişkili olurdu. Bu ise
imkansızdır.
Yine şayet burada (cüzzamlıdan) kaçmak emredilmiş olsaydı
elbette bu emir genel kapsamlı olurdu, bu durumda da ondan karısının da, çocuklarının
da, bütün herkesin de, o açlıktan ölünceye kadar kaçmaları vacip olurdu! Yine
tıpkı aslana yapıldığı gibi onun ihtiyaçlarının da önüne atılması gerekirdi. Bu
ise kesinlikle bâtıl bir mana çıkarmadır! Hiç kimse bu konuda şüphe etmez!
Nitekim Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in asrında cüzzamlılar vardı ve
kimse onlardan kaçmıyordu.
Böylece Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bu hadisteki
maksadının zikrettiğimiz şekilde olduğunun doğruluğu ortadadır.
Bize Abdurrahman b. Abdillah el-Hemedanî tahdis etti, dedi
ki: bize İbrahim b. Ahmed el-Belhî tahdis etti, dedi ki: bize el-Firebrî tahdis
etti, dedi ki: bize el-Buhârî tahdis etti, dedi ki: bize Said b. Ufeyr tahdis
etti, dedi ki: bana el-Leys tahdis etti, dedi ki: bana Ukayl b. Hâlid tahdis
etti, o İbn Şihab’dan rivayet etti, dedi ki: bana Mahmud b. Rebi el-Ensarî haber
verdi, dedi ki:
أَنَّ عِتْبَانَ بْنَ مَالِكٍ - مِمَّنْ
شَهِدَ بَدْرًا مِنْ الْأَنْصَارِ - أَتَى إلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه
وسلم فَقَالَ: يَا رَسُولَ اللَّهِ، قَدْ أَنْكَرْتُ بَصَرِي، وَأَنَا أُصَلِّي
لِقَوْمِي، فَإِذَا كَانَتْ الْأَمْطَارُ سَالَ الْوَادِي الَّذِي بَيْنِي
وَبَيْنَهُمْ لَمْ أَسْتَطِعْ أَنْ آتِيَ الْمَسْجِدَ وَوَدِدْتُ يَا رَسُولَ
اللَّهِ أَنَّكَ تَأْتِينِي فَتُصَلِّي فِي بَيْتِي فَأَتَّخِذُهُ مُصَلًّى؟
فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم: سَأَفْعَلُ إنْ شَاءَ اللَّهُ قَالَ عِتْبَانُ: فَغَدَا عَلَى رَسُولِ
اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَذَكَرَ الْحَدِيثَ
“Ensar’dan olup Bedir savaşına da katılmış bulunan İtbân b.
Mâlik radıyallahu anh, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e geldi ve dedi
ki: “Ey Allah’ın rasulü! Gözlerim görmez oldu, ben kavmime namaz kıldırıyorum. Yağış
çok olup benimle onlar arasındaki vadiyi sel kapatınca mescide gelmeye güç
yetiremiyorum. İstedim ki ey Allah’ın rasulü, sen bana gelsen, evimde namaz
kıldırsan, ben de orayı namazgah edinsem olmaz mı?” Rasulullah sallallahu
aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Bunu yapacağım inşâallah.” İtbân radıyallahu anh
dedi ki: “Ertesi gün Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem…” Böylece hadisi
zikretti.
Yine aynı isnadla: Buhârî dedi ki: bize Musedded tahdis
etti, dedi ki: bize Yahya b. Said el-Kattân tahdis etti, o Ubeydullah b. Ömer’den,
dedi ki: bana Nafi tahdis etti, dedi ki:
أَذِنَ ابْنُ عُمَرَ فِي لَيْلَةٍ بَارِدَةٍ
بِضَجِنَانَ ثُمَّ قَالَ أَلَّا صَلُّوا فِي رِحَالِكُمْ فَأَخْبَرَنَا أَنَّ
رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم كَانَ يَأْمُرُ مُؤَذِّنًا يُؤَذِّنُ، ثُمَّ
يَقُولُ عَلَى إثْرِهِ أَلَا صَلُّوا فِي الرِّحَالِ؟
“Soğuk bir gecede ezan okudu, sonra; “Namazı konaklarınızda
kılamaz mısınız?” dedi ve bize Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in müezzine
ezan okumasını emrettiğini, sonra ardından: “Namazı konak yerlerinde kılamaz mısınız?” dediğini haber verdi.
Bize Humâm tahdis etti, dedi ki: bize İbn Muferric tahdis
etti, dedi ki: bize İbnu’l-A’râbî tahdis etti, dedi ki: bize ed-Deberî tahdis
etti, dedi ki: bize Abdurrazzak tahdis etti, o Sufyan es-Sevri’den, o Halid
el-Hazzâ’dan, o Ebu Kılabe’den, o Ebu’l-Melih b. Usame’den, o babası Usame b.
Umeyr el-Huzelî radıyallahu anh’den rivayet etti:
أَنَّهُ قَالَ لَهُ رَأَيْتُنَا مَعَ
رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم زَمَنَ الْحُدَيْبِيَةِ وَمُطِرْنَا مَطَرًا
فَلَمْ تَبُلَّ السَّمَاءُ أَسْفَلَ نِعَالِنَا فَنَادَى مُنَادِي النَّبِيِّ صلى
الله عليه وسلم أَنْ صَلُّوا فِي رِحَالِكُمْ
Usame b. Umeyr radıyallahu anh, oğlu Ebu’l-Melih rahimehullah’a
dedi ki: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ile el-Hudeybiye zamanını
gördük. Yağış vardı ve yağmur ayakkabılarımızın altını bile ıslatmamıştı. Nebî
sallallahu aleyhi ve sellem’in müezzini; “Namazı konaklarda kılın” diye
seslendi.”
Aynı isnadla; Abdurrazzak dedi ki: bize İbn Curayc tahdis
etti, o Nafi’den, o İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan, o Nuaym b. en-Nehhâm radıyallahu
anh’den şöyle dediğini rivayet etti:
أَذَّنَ مُؤَذِّنُ رَسُولِ اللَّهِ صلى
الله عليه وسلم لَيْلَةً فِيهَا بَرْدٌ وَأَنَا تَحْتَ اللِّحَافِ فَتَمَنَّيْتُ
أَنْ يُلْقِيَ اللَّهُ عَلَى لِسَانِهِ وَلَا حَرَجَ، فَلَمَّا فَرَغَ قَالَ وَلَا
حَرَجَ
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in müezzini soğuk
bir gecede, ben de battaniyemin altında bulunurken ve Allah’ın onun diline: “Sakınca
yok” demeyi atmasını temenni ettiğim sırada ezanı bitirip: “(Namazı evlerde
kılmanızda) Sakınca yok” dedi.”
Bize Abdullah b. Rebi tahdis etti, dedi ki: bize Muhammed b.
İshak b. es-Suleym tahdis etti, dedi ki: bize İbnu’l-A’râbî tahdis etti, dedi
ki: bize Ebû Dâvûd tahdis etti, dedi ki: bize Musedded tahdis etti, dedi ki:
bize İsmail b. Uleyye tahdis etti, dedi ki: bize ez-Ziyadî’nin arkadaşı Abdulhamid
tahdis etti, dedi ki: bize Muhammed b. Sirin rahimehullah’ın amcasının oğlu Abdullah
b. el-Haris tahdis etti, dedi ki:
أَنَّ ابْنَ عَبَّاسٍ قَالَ لِمُؤَذِّنِهِ
فِي يَوْمٍ مَطِيرٍ إذَا قُلْت أَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللَّهِ فَلَا
تَقُلْ حَيَّ عَلَى الصَّلَاةِ قُلْ صَلُّوا فِي بُيُوتِكُمْ وَقَالَ ابْنُ
عَبَّاسٍ قَدْ فَعَلَ هَذَا مَنْ هُوَ خَيْرٌ مِنِّي إنَّ الْجُمُعَةَ عَزْمَةٌ
وَإِنِّي كَرِهْت أَنْ أُحْرِجَكُمْ فَتَمْشُونَ فِي الطِّينِ وَالْمَطَرِ
İbn Abbas radıyallahu anhuma, yağmurlu bir günde müezzinine
şöyle dedi: “Eşhedu enne Muhammeden rasululullah” dediğin zaman “Hayye ale’s-salat”
deme, “Namazı evlerinizde kılın” de.” İbn Abbas radıyallahu anhuma dedi ki:
“Nitekim bunu benden hayırlı olan da yapmıştır. Muhakkak ki Cuma
namazı azimettir. Sizi çıkarıp da çamurda ve yağmurda yürütmek istemedim.”
Bize Yusuf b. Abdillah en-Nemerî tahdis etti, dedi ki: bize
Abdullah b. Muhammed b. Yusuf el-Ezdî el-Kâdî tahdis etti, dedi ki: bize İshak
b. Ahmed tahdis etti, dedi ki: bize el-Ukaylî tahdis etti, dedi ki: bize Musa
b. İshak el-Ensarî tahdis etti, dedi ki: bize Ebu Bekr b. Ebi Şeybe tahdis
etti, dedi ki: bize Yahya b. Said el-Kattan tahdis etti, o Said b. Ebi Arube’den,
o Katade’den, o Kesir Mevla İbn Semure’den şöyle dediğini rivayet etti:
مَرَرْت بِعَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ
سَمُرَةَ وَهُوَ عَلَى بَابِهِ جَالِسٌ فَقَالَ مَا خَطْبُ أَمِيرِكُمْ؟ قُلْت
أَمَا جَمَعْت مَعَنَا؟ قَالَ مَنَعَنَا هَذَا الرَّدْغُ
“Abdurrahman b. Semura radıyallahu anh’e uğradım. O
kapısının önünde oturuyordu. Dedi ki:
“Emiriniz ne hutbe yaptı?” Ben dedim ki: “Bizimle Cuma namazı
kılmadın mı?” Dedi ki:
“Beni şu çamur alıkoydu.”
İşte İbn Ömer, İbn Abbas, Abduurahman b. Semura radıyallahu
anhum, diğer sahabilerin de bulunduğu ortamda çamur sebebiyle Cuma namazını ve
başka namazları (cemaatle kılmayı) terk etmişler, müezzine: “Namazı evlerinizde
kılın” demesini söylemişlerdir. Bu konuda sahabe radıyallahu anhum’den buna
muhalefet eden kimse bilmiyoruz.
Namazı uzatan imam konusuna gelince, Muaz radıyallahu anh
hadisini ve onun arkasında namazdan ayrılan kimseyi zikretmiştik. Nebî
sallallahu aleyhi ve sellem namazdan ayrılan adama karşı çıkmamıştır.
Bize Abdullah b. Yusuf tahdis etti, dedi ki: bize Ahmed b.
Feth tahdis etti, dedi ki: bize Abdulvehhab b. İsa tahdis etti, dedi ki: bize
Ahmed b. Muhammed tahdis etti, dedi ki: bize Ahmed b. Ali tahdis etti, dedi ki:
bize Muslim b. el-Haccac tahdis etti, dedi ki: bize Yahya tahdis etti, dedi ki:
bize Huşeym tahdis etti, o İsmail b. Ebi Hâlid’den, o Kays b. Ebi Hâzim’den, o
Ebu Mes’ud el-Ensari radıyallahu anh’den şöyle dediğini rivayet etti:
جَاءَ رَجُلٌ إلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى
الله عليه وسلم فَقَالَ إنِّي لَأَتَأَخَّرُ عَنْ صَلَاةِ الصُّبْحِ مِنْ أَجْلِ
فُلَانٍ مِمَّا يُطِيلُ بِنَا فَمَا رَأَيْتُ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم
غَضِبَ فِي مَوْعِظَةٍ قَطُّ أَشَدَّ مِمَّا غَضِبَ، فَقَالَ يَوْمَئِذٍ يَا
أَيُّهَا النَّاسُ إنَّ مِنْكُمْ مُنَفِّرِينَ فَأَيُّكُمْ أَمَّ النَّاسَ
فَلْيُوجِزْ فَإِنَّ مِنْ وَرَائِهِ الْكَبِيرَ وَالضَّعِيفَ وَذَا الْحَاجَةِ
“Bir adam Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e gelip
dedi ki: “Ben falan yüzünden sabah namazını (cemaatle kılmaktan) geri
kalıyorum. Çünkü bize namazı uzun tutuyor.” Rasulullah sallallahu aleyhi ve
sellem’in öğüt verirken bu kadar şiddetli öfkelendiğini görmemiştim. O gün
şöyle buyurmuştu:
“Ey insanlar! Muhakkak ki aranızda nefret ettirenler var!
Hanginiz insanlara namaz kıldırıyorsa onu kısa tutsun. Zira arkanızda yaşlı,
zayıf ve ihtiyaç sahibi kimseler vardır.”
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem imamın namazı
uzatmasından dolayı farz namazı cemaatle kılmaktan geri kalan adama karşı
çıkmamıştır!
Cüzzamlı ve ağzı (duman) kokan, turp veya başka şeyler yemiş
olan kimselere gelince, şayet bu kimseleri mescidlerden alıkoymak caiz olsaydı Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem bunu açıklamaktan gaflet etmezdi!
{وَمَا كَانَ رَبُّكَ نَسِيًّا}
“Rabbin unutucu değildir.” (Meryem 64)”
İbn Hazm rahimehullah’tan terceme tamam oldu elhamdulillah. Bu müdellel açıklamalar,
* "Bulaşıcı olduğu" iddia edilen hastalıklar sebebiyle kimsenin mescidlerde cemaatten alıkonamayacağını
* Ağzı pırasa, soğan ve sarımsak dışındaki bir şey kokan kimselerin - ki özellikle "ebhur" kelimesi ağzı duman kokan kimseyi ifade eder - mescidde cemaatten alıkonamayacağını - turp yiyenin mescidden uzak durması hakkındaki rivayet zayıftır -
* Cüzzamlıdan aslandan kaçar gibi kaç hadisinin anlaşılması gereken doğru anlamını, bulaşıcı bir hastalığın olmadığını
* Soğuk havada veya yağmur şiddetli olmasa dahi cuma ve cemaat namazına katılmama konusunda geçerli bir mazeret olduğunu,
* Namazı uzatarak eziyet veren imamın arkasında namazın terk edilebileceğini
* Malı ve canı konusunda endişesi olanın cemaatle namazdan geri kalabileceğini
* Yemek hazırken veya abdesti sıkışık olanın cemaatle namazdan geri kalabileceğini
* Dinde re'ye (kişisel görüşlerle yorum ve içtihada) yer olmadığını ortaya koymaktadır
Allah en iyi bilendir.
Ebu Muaz el-Çubukâbâdî