Hocanın derste talebelerinden yüksekte oturması ve bu konuda delil getirilen hadis hakkında soruldu.
Ebu Hureyre ve Ebu Zerr radıyallahu anhuma şöyle dediler:
كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ يَجْلِسُ بَيْنَ ظَهْرَانَيْ أَصْحَابِهِ فَيَجِيءُ الْغَرِيبُ فَلَا يَدْرِي
أَيُّهُمْ هُوَ حَتَّى يَسْأَلَ فَطَلَبْنَا إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ أَنْ نَجْعَلَ لَهُ مَجْلِسًا يَعْرِفُهُ الْغَرِيبُ إِذَا أَتَاهُ فَبَنَيْنَا
لَهُ دُكَّانًا مِنْ طِينٍ كَانَ يَجْلِسُ عَلَيْهِ وَإِنَّا لَجُلُوسٌ وَرَسُولُ اللَّهِ
صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي مَجْلِسِهِ إِذْ أَقْبَلَ رَجُلٌ أَحْسَنُ النَّاسِ
وَجْهًا وَأَطْيَبُ
النَّاسِ رِيحًا كَأَنَّ ثِيَابَهُ لَمْ يَمَسَّهَا دَنَسٌ حَتَّى سَلَّمَ فِي طَرَفِ
الْبِسَاطِ فَقَالَ السَّلَامُ عَلَيْكَ يَا مُحَمَّدُ فَرَدَّ عَلَيْهِ السَّلَامُ
قَالَ أَدْنُو يَا مُحَمَّدُ قَالَ ادْنُهْ فَمَا زَالَ يَقُولُ أَدْنُو مِرَارًا وَيَقُولُ
لَهُ ادْنُ حَتَّى وَضَعَ يَدَهُ عَلَى رُكْبَتَيْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ قَالَ يَا مُحَمَّدُ أَخْبِرْنِي مَا الْإِسْلَامُ؟ قَالَ الْإِسْلَامُ أَنْ
تَعْبُدَ اللَّهَ وَلَا تُشْرِكَ بِهِ شَيْئًا وَتُقِيمَ الصَّلَاةَ وَتُؤْتِيَ الزَّكَاةَ
وَتَحُجَّ الْبَيْتَ وَتَصُومَ رَمَضَانَ قَالَ إِذَا فَعَلْتُ ذَلِكَ فَقَدْ أَسْلَمْتُ؟
قَالَ نَعَمْ قَالَ صَدَقْتَ فَلَمَّا سَمِعْنَا قَوْلَ الرَّجُلِ صَدَقْتَ أَنْكَرْنَاهُ
قَالَ يَا مُحَمَّدُ أَخْبِرْنِي مَا الْإِيمَانُ؟ قَالَ الْإِيمَانُ بِاللَّهِ وَمَلَائِكَتِهِ
وَالْكِتَابِ وَالنَّبِيِّينَ وَتُؤْمِنُ بِالْقَدَرِ
قَالَ فَإِذَا فَعَلْتُ ذَلِكَ فَقَدْ آمَنْتُ؟ قَالَ
رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ نَعَمْ قَالَ صَدَقْتَ قَالَ يَا
مُحَمَّدُ أَخْبِرْنِي مَا الْإِحْسَانُ؟ قَالَ أَنْ تَعْبُدَ اللَّهَ كَأَنَّكَ تَرَاهُ
فَإِنْ لَمْ تَكُنْ تَرَاهُ فَإِنَّهُ يَرَاكَ قَالَ صَدَقْتَ قَالَ يَا مُحَمَّدُ
أَخْبِرْنِي مَتَى السَّاعَةُ؟ قَالَ فَنَكَسَ فَلَمْ يُجِبْهُ شَيْئًا ثُمَّ أَعَادَ
فَلَمْ يُجِبْهُ شَيْئًا ثُمَّ أَعَادَ فَلَمْ يُجِبْهُ شَيْئًا وَرَفَعَ رَأْسَهُ
فَقَالَ مَا الْمَسْئُولُ عَنْهَا بِأَعْلَمَ مِنَ السَّائِلِ وَلَكِنْ لَهَا عَلَامَاتٌ
تُعْرَفُ بِهَا إِذَا رَأَيْتَ الرِّعَاءَ الْبُهُمَ يَتَطَاوَلُونَ فِي الْبُنْيَانِ
وَرَأَيْتَ الْحُفَاةَ الْعُرَاةَ مُلُوكَ الْأَرْضِ
وَرَأَيْتَ الْمَرْأَةَ تَلِدُ رَبَّهَا خَمْسٌ لَا
يَعْلَمُهَا إِلَّا اللَّهُ {إِنَّ اللَّهَ عِنْدَهُ عِلْمُ السَّاعَةِ} إِلَى قَوْلِهِ
{إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ} ثُمَّ قَالَ لَا وَالَّذِي بَعَثَ مُحَمَّدًا بِالْحَقِّ
هُدًى وَبَشِيرًا مَا كُنْتُ بِأَعْلَمَ بِهِ مِنْ رَجُلٍ مِنْكُمْ وَإِنَّهُ لَجِبْرِيلُ
عَلَيْهِ السَّلَامُ نَزَلَ فِي صُورَةِ دِحْيَةَ الْكَلْبِيِّ
“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ashabıyla
oturdukları bir sırada garip ve tanınmayan bir adam gelip kimin Nebî sallallahu
aleyhi ve sellem olduğunu bilemeyip sormuştu. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem yabancılar geldiğinde kendisinin tanınması için üzerine
oturacağı bir yer yapmamızı emretti. Biz de üzerine oturacağı çamurdan bir yer
yapmıştık. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem makamında biz de O’nun yanında
oturuyorken güzel yüzlü ve güzel kokulu bir adam geliverdi, elbisesi hiç
kirlenmemiş gibiydi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in oturduğu
serginin yanına yaklaşarak:
“Esselâmü aleyküm ya Muhammed!” dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de
selâmını aldı. Adam:
“Yaklaşayım mı? Ey Muhammed” dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de:
“Yaklaş” buyurdu. Birkaç sefer: “Yaklaşayım mı?” diye
sordu ve iyice yaklaşarak ellerini Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in
dizleri üzerine koydu;
“İslâm nedir? Ey Muhammed” dedi. Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem:
“İslâm; Allah’a hiçbir şeyi O’na ortak koşmadan kulluk
etmen, namazı kılman, zekâtı vermen, Kâbe’yi haccetmen ve Ramazan orucunu
tutmandır” buyurdu. Adam:
“Bunları yaparsam Müslüman olur muyum?” dedi. Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem:
“Evet” buyurdu. Adam: “Doğru söyledin” dedi. Adamın
bu sözünü duyunca, hem soruyor hem de doğruluyor diyerek hoş karşılamadık.
Adam:
“Ey Muhammed! İman nedir? Bana haber ver” dedi. Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem:
“İman; Allah’a, Meleklerine, Kitablarına Peygamberlerine
ve kadere iman etmendir” buyurdu. Adam:
“Bunları yaptığım takdirde Mü’min olur muyum?” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
“Evet” buyurdu. Adam yine: “Doğru söylüyorsun” dedi.
Adam:
“Ey Muhammed! İhsan nedir? Bana bildir” deyince, Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Allah’ı görüyormuş gibi kulluk etmendir, sen O’nu
görmüyorsan da O seni görmektedir.” Adam: “Doğru söyledin” dedi. Adam:
“Ey Muhammed bana kıyamet ne zaman kopacaktır ondan haber
ver” dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem başını eğdi ve hiç cevap
vermedi. Sonra adam sorusunu tekrarladı. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
yine cevap vermedi üçüncü sefer sorusunu tekrarlayınca, Nebî sallallahu aleyhi
ve sellem başını kaldırdı ve şöyle buyurdu:
“Kıyametten sorulan kimse sorandan daha iyi bilmiyor
fakat onun alametleri vardır, o kıyamet alametleriyle bilinir. Fakir ve tanınmayan
deve çobanlarının bina yükseltmekle yarış ettiklerini gördüğünüzde, yalın ayak
başı çıplak kimselerin krallar olduklarını gördüğünde ve kadınların efendilerini
doğurduklarını gördüğün zaman kıyamet yaklaşmış demektir. Beş şey vardır ki
onları Allah’tan başka hiç kimse bilmez: Kıyametin ne zaman kopacağını bilen
Allah’tır… Her şeyi bilen ve her şeyden haberdar olan yalnızca Allah’tır.”
(Lokmân 34) dedikten sonra ashaba hitap edip buyurdu ki:
“Muhammed’i gerçek din ile müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderen Allah’a yemin
ederim ki kıyametin vaktini sizden birinizden daha iyi bilmiyorum. Bu Dihyetu’l-Kelbi
şeklinde gelen Cibril’dir”
Bunu Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih isnadla: Nesâî (4991) Ebû Dâvûd (4698) Bezzar (9/419) İshak b. Rahuye (165) ve başkaları rivayet etmişlerdir.
Ebû Dâvûd bunu muhtasar
olarak zikretmiştir. Buhârî ve Muslim, Ebu Hureyre radıyallahu anh’den;
“Çamurdan özel bir oturma yeri (dükkân) tahsis edilmesi” kısmı olmaksızın
rivayet etmişlerdir.
Muslim’in (no: 8) İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan rivayetinde
şöyle geçer:
فَأَسْنَدَ رُكْبَتَيْهِ إِلَى رُكْبَتَيْه
وَوَضَعَ كَفَّيْهِ عَلَى فَخِذَيْهِ
“…(Cibril aleyhi's-selâm) dizlerini (Rasulullah sallallahu
aleyhi ve sellem’in) dizlerine dayadı ve ellerini (Rasulullah sallallahu aleyhi
ve sellem’in) uylukları üzerine koydu…”
Yukarıda geçen Ebu Zer ve Ebu Hureyre radıyallahu anhuma
hadisinde ise;
وَضَعَ يَدَهُ عَلَى رُكْبَتَيْ رَسُولِ اللَّهِ
صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
Cibril aleyhi's-selâm’ın, ellerini, Rasulullah sallallahu
aleyhi ve sellem’in dizleri üzerine koyduğu geçmektedir.
Bu lafız sahabeden bir topluluktan rivayet edilmiştir:
İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan: Beyhakî (4/350)
Darekutni (2708) Esbahani Tergib (2277)
Ebu Malik radıyallahu anh’den: Ahmed (4/129, 164)
İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan: Ahmed (1/319) Ziyau’l-Makdisi
(11/18) ve Bezzar (Keşfu’l-Estar 24)
Abdurrahman b: Ganem radıyallahu anh’den: İbn Asakir
(35/311)
İbn Mes’ud radıyallahu anh’den: Esbahani et-Tergib
(134)
Haris el-Eşari radıyallahu anh’den: Lu’lû Cüz (10)
Enes radıyallahu anh’den: Bezzar (13/334)
Şu halde yapılan
oturma yeri (hadisin metninde dukkân şeklinde geçer) çok yüksek değil, yalnızca
bir oturaktır. Muslim’in İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan rivayetinde “Dizlerini
dizlerine dayadı” şeklindeki ifade ise cumhurun rivayetine aykırı
görünmektedir. Allah en iyi bilendir.
İmam Kurtubi, bu
hadisten, âlimin kendisine özel bir mekânda oturmasının müstehap olduğunu,
talim veya buna benzer ihtiyaç ve zaruret sebebiyle bu oturağın yüksek
olabileceğini istinbat etmiştir.