Muasır bid’atçilerden Haddadiye fırkasının önderi Mahmud el-Haddad, Mu’tezile ve Haricilere tabi olarak bidatçinin salih amellerden faydalanamayacağını, bid’atin diğer amelleri de iptal ettiğini iddia etmiştir.
El-Haddad, “Yevmun La Zille…” kitabında (s.118) şöyle
demiştir: “Bid’atlerinden tevbe edip sünnete rücu etmedikleri sürece Hariciler
ve diğer bid’at ehline cihad ve diğer amelleri fayda etmez.”
Doğrusu bid’at, tekfiri gerektiren bir bid’at olmadığı
sürece, yalnızca dâhil olduğu ameli bozar. Aişe radıyallahu anha şöyle
demiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim:
“Kim emrimiz olmayan bir amelde bulunursa o reddolunur.”
Bunu Muslim rivayet etmiştir.
Buhârî ve Muslim’in sahihlerinde şu lafızla gelmiştir: “Kim
şu emrimizde ondan olmayan bir yenilik ihdas ederse o reddolunur.”
Kıble ehli olan müslümanların diğer amellerine gelince iki
şartla kabul edilir: İhlâs (ameli yalnız Allah’a has kılmak) ve ittiba. (amelin
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetine uygun olması)
Küfür söz konusu olmadıkça diğer ameller iptal olmaz.
Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
وَمَنْ
يَكْفُرْ بِالْإِيمَانِ فَقَدْ حَبِطَ عَمَلُهُ وَهُوَ فِي الْآخِرَةِ مِنَ الْخَاسِرِينَ
“Her kim de imanı inkâr ederse muhakkak onun ameli boşa gitmiştir ve o
ahirette de hüsrana uğrayanlardandır.” (Maide 5)
لَئِنْ
أَشْرَكْتَ لَيَحْبَطَنَّ عَمَلُكَ وَلَتَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِرِينَ
“And olsun Allah'a ortak koşacak olursan,
amellerin mutlaka boşa gider ve hüsranda kalanlardan olursun!” (Zumer 65)
وَلَوْ أَشْرَكُوا لَحَبِطَ عَنْهُمْ مَا
كَانُوا يَعْمَلُونَ
“Eğer onlar da şirk koşsalardı yaptıkları boşa
giderdi.” (En’am 88)
وَمَنْ يَرْتَدِدْ مِنْكُمْ عَنْ دِينِهِ
فَيَمُتْ وَهُوَ كَافِرٌ فَاُو۬لٰٓئِكَ حَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ
“Sizden her kim
dininden döner ve kâfir olarak ölürse işte onlar dünyada da, ahirette de
amelleri boşa gidenlerdir.” (Bakara 217)
İbn Teymiyye rahimehullah, es-Sarimu’l-Meslûl’de (s.55)
şöyle demiştir: “Amelleri küfürden başkası iptal etmez… Zira amelleri ancak onu
nefyeden şeyler iptal eder. Amelleri mutlak olarak nefyeden ise ancak küfürdür.
Bu, sünnet esaslarından bilinen bir durumdur.”
İlim ve akıldan nasibi az olan bazıları bu durumun, bazı
fiillerin işlenmesi halinde amellerin iptal olacağına dair gelen naslara aykırı
olduğunu zannedebilirler. Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat imamları katında ise
bunların açıklaması vardır. Mesela Hucurat suresi 2. Ayetinin tefsiri hakkında
İbn Teymiyye’nin Sarimu’l-Meslul kitabındaki nakillere bakılabilir.
Böylece Mahmud el-Haddad’ın “Akidetu Ebi Hatim ve Ebi Zur’a”
kitabında (s.106) geçen şu sözlerinin ne kadar tehlikeli sözler olduğu
anlaşılır: “…Bid’atçi nasıl merhamet ile nitelenebilir? O kendisine merhamet
etmemiş ve bid’atiyle kendisini helak etmiştir…”
Başka eserlerinde bid’at sahibinin dünyada ve ahirette helak
olduğu gibi ifadeler kullanmaktadır. (Bkz. Yevmun La Zille s.146)
Ehl-i Sünnetin mezhebi ise, bid’ati sebebiyle tekfir
edilmedikleri sürece, bid’at ehline merhamet etmek ve onlar için bağışlanma
dilemektir. Aynı şekilde günahkârlara da merhamet ederiz ve onlardan birinin
cennetlik veya cehennemlik olduğunu, ahirette helak olanlardan olduğunu
söylemeyiz.
İmam Ahmed rahimehullah, Abdus b. Malik’in rivayet ettiği
risalesinde şöyle demiştir: “…Kıble ehlinden hiç kimsenin işlediği bir amel
sebebiyle cennetlik veya cehennemlik olduğuna şahitlik etmeyiz. Salih olan amel
hakkında ümit besleriz ve (kabul edilmemesinden) korkarız. Günahkârın kötü
ameli hakkında da korkarız ve Allah’tan rahmetini umarız…” (Tabakatu’l-Hanabile
2/172)
Yine İmam Ahmed rahimehullah, Muhammed b. Avf et-Tâi’nin
rivayet ettiği akide metninde şöyle demiştir: “…Kıble ehlinden hiç kimsenin
cennetlik veya cehennemlik olduğunu söylemeyiz. Ancak Rasulullah sallallahu
aleyhi ve sellem’in hakkında cennetlik olduğuna şahitlik ettiği dışında…”
(Tabakatu’l-Hanabile 2/342)
İbn Teymiyye rahimehullah Fetava’sında (12/389) şöyle
demiştir: “Muhakkak ki İmam Ahmed, Kur’ân’ın mahlûk olduğunu söyleyen Cehmiyye’den
gördüğü hapis, işkence ve eziyetlere rağmen halife için ve kendisini dövüp
hapsedenler için dua etmiş, onlar için bağışlanma dilemiş ve yaptıkları zulümden
dolayı onlara hakkını helal etmiştir. Şayet onlar mürtet olsalardı onlar için
bağışlanma dilemek caiz olmazdı…”
Seleften bazılarından Haddadîlerin kendi lehlerine delil
olduğunu zannettikleri bazı sözler gelmiştir.
Bunlardan birisi, Hişam b. Hassân’ın, el-Hasen el-Basrî rahimehullah’tan
rivayet ettiği şu sözdür:
“Bid’at sahibinin ne bir namazı, ne bir orucu, ne bir haccı,
ne bir umrası, ne bir cihadı, ne farzı ne de nafilesi kabul edilir.”
Bunu el-Firyabi el-Kader’de (375) rivayet etmiştir. O’nun
tarikinden: Acurri eş-Şeria (137, 2054) el-Lalekai İtikad (270) İbn Vaddah
el-Bid’a (benim tercümem no: 66) rivayet etmişlerdir. Hişam b. Hassan’ın
el-Hasen el-Basri’den rivayetlerinin bazılarının mürsel olması sebebiyle
isnadında tedlis şüphesi vardır.
Selefin bu gibi sözlerinde Haddadi’lere bir delil yoktur.
Çünkü bu sözler, sahibinin tekfirini gerektiren büyük bid’ate hamledilir. Küfür
olan bir bid’at sebebiyle kâfir olan kimsenin salih amelleri elbette fayda
vermez. Lakin sahibinin tekfirini gerektirmeyen/küfür olmayan bid’atler böyle
değildir.
Allah en iyi bilendir.