Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

19 Haziran 2025 Perşembe

İbn Hacer el-Askalanî Bid’atçi midir?

 Haddâdîler bazı meşhur âlimler hakkında, özellikle de İbn Hacer el-Askalanî rahimehullah hakkında zulmediyor, haddi aşıyor, bazıları ona rahmet okumayı ve dua etmeyi de caiz görmüyorlar!

Hafız İbn Hacer Eş’ârî değildir, ancak bazı meselelerde Eş’arilere uyum göstermiş, onların birçok temel meselelerinde de muhalefet etmiştir. Bu yüzden âlimler: “Hafız İbn Hacer ve ona benzer sünnet ehlini sapmış saymayız, bid’atçi görmeyiz. Çünkü o hakkı dileyen bir müçtehit idi. Hakka muhalif olduğu konularda onu reddederiz” demişlerdir.

Hafız İbn Hacer, nakli aklın önüne geçirme konusunda selefe uyum göstermiştir. Aslında sarih akıl, sahih nakle aykırı düşmez. Bu tutum ise Eş’arilerin mezhebine aykırıdır. Çünkü Eş’ariler aklı öne geçirirler, Allah’ın sıfatlarından yalnız şu yedi şeyi aklî deliller yoluyla ispat ederler: Hayat, ilim, kudret, işitme, görme, kelam ve irade. Çünkü onlar kelama ve aklî mantıkî mukaddimelere dayanmışlardır.

Hafız İbn Hacer akidede haberi vahidi hüccet görür, ilim ifade ettiğini kabul eder.[1] Eş’ariler ise akidede haberi vahidi hüccet görmezler.

Hafız İbn Hacer, kesb meselesi dışında kazâ ve kader konusunda Ehl-i Sünnete uyum göstermiştir.[2]

Hafız İbn Hacer rububiyet, uluhiyet, isim ve sıfatlar tevhidini ispat eder.[3]

Hafız İbn Hacer kelamcıları reddetmiş ve Şeyhu’l-İslam İbn Teymiyye’nin onları reddettiği konularda uyum göstermiştir.[4]

Hafız İbn Hacer rahimehullah, selefin mezhebinde olduğu gibi mukallidin imanını sahih görmüştür. Kelamcılar ise sahih görmezler.

İbn Hacer şöyle demiştir: “Allah Azze ve Celle’nin kendisi üzerine vacip kıldığı dışında Allah’ın üzerinde vacip bir hak yoktur.” Bu söz, Ehl-i Sünnetin mezhebi olup, bid’at ehli buna muhalefet etmişlerdir.

İbn Hacer, şirke ve şirke götüren şeylere karşı çıkmıştır.[5] Bununla beraber teberrük ve buna benzer bazı konularda zelleye düşerek Ehl-i Sünnete muhalefet etmiştir.

Şunun bilinmesi gerekir ki; Eş’ariler kader meseleleri dışında tamamen haktan sapmışlardır.

Yine Eşariler iman meselelerinde Mürcie görüşüne saparak imanı, şartlarıyla amel edilmese de, tasdik veya marifet (bilmek) şeklinde tanımlamışlardır. Hafız İbn Hacer ise imanı: “Söz, itikad ve ameldir, artar ve eksilir” diyerek açıklamıştır.

Eş’ariler: “Allah’ın kelamı nefsîdir, harfle ve sesle değildir. O parçalara bölünmeyen bir manadır, Kur’ân, Allah’ın kelamının bir tabiridir, Allah onu havada veya levhi mahfuzda var etmiştir” derler. Onlar Lafziyye mezhebini benimsemişlerdir. Hafız İbn Hacer ise Lafziyye’ye karşı çıkmış, bu konuda İmam Ahmed’in sözlerini nakletmiştir.[6]

İbn Hacer, Allah’ın kelamının harf ve sesle olduğunu söylemiştir.[7]

İbn Hacer, Kur’ân’ın mahlûk olduğunu söyleyenleri reddetmiştir. Kur’ân’ın Allah ile kaim bir sıfat olduğunu, kullarından dilediğine kelamını ilka ettiğini söylemiş, Kur’ân’ın Allah’ın kelamının bir tabiri olduğunu söyleyen Eş’arileri reddetmiştir.[8]

Yine şöyle demiştir: “Sahabeye hakaret etmek sahibinin Allah tarafından yardımsız bırakıldığının bir alametidir. Bu bir bid’at ve sapıklıktır.”

Nüzul sıfatı hakkında ihtilafı zikrettikten sonra, Selefin te’vili haram görme konusundaki mezhebini destekleyerek şöyle demiştir: “Onlardan kimisi keyfiyet belirlemekten ve Allah’ı mahlûkuna benzetmekten tenzih ederek geldiği şekilde icmâlen iman etme yolunu tutmuştur ki selefin cumhurunun yolu budur. Bunu Beyhaki dört imamdan, iki Sufyan’dan, iki Hammad’dan, el-Evzai’den, el-Leys’ten ve başkalarından nakletmiştir.”[9]

Burada “İcmalen iman” sözüyle, İbn Hacer bunun selefin mezhebi olduğunu zannetmiştir. Halbuki bu selef katında sakıncalı olan tefviz akidesidir. Çünkü bunda ta’til (sıfatların manasını iptal) söz konusudur ve selefin bunları anlamaksızın naklettikleri şeklinde bir itham içermektedir!

Lakin Selefin: “Geldiği gibi kabul edin” sözüyle kastedileni Hafız İbn Hacer bilememiştir! Şayet öyle olsaydı selef: “Lafızlarını aktarmakla yetinin” derlerdi.

Bu durum şunu gösteriyor: Hafız İbn Hacer aslında selefin mezhebini murad etmektedr, lakin içerisinde yetiştiği çevre Eş’arilerden oluşmaktaydı. Eyyûbîler Eş’arilik mezhebini yaygınlaştırmışlar ve insanları bu mezhebe zorlamışlardı. Ancak İbn Hacer birçok rivayetlerden gördüğü selefin mezhebini tercih etmiş, lakin içerisinde bulunduğu Eş’ari çevrenin tesirinden tam anlamıyla kurtulmaya güç yetirememiştir. Bu yüzden bazı çelişki ve te’villere düşmüştür. Allah onu bağışlasın.

İbn Hacer el-Kabisi’nin şu sözünü ikrar ederek aktarmıştır: “Allah’ın isim ve sıfatları ancak Kitap ve sünnet nassıyla veya icma ile bilinir. Ona kıyas dahil olamaz.”[10]

Yine es-Suhreverdî’nin şu sözünü onaylayarak aktarmıştır; “Allah’ın kitabında haber verdği ve rasulünden sabit olduğu üzere istivâ, nüzul, nefs, el, göz sıfatları vardır, bu konuda benzetmeye ve ta’tile (lafzını veya manasını iptale) gidilemez. Zira Allah ve rasulü bunları haber vermeseydi akıl buna cesaret edemezdi.” Et-Tıybî dedi ki: “Dayanılacak mezhep budur ve salih selef de bunu söylemiştir.”[11]

Hafız İbn Hacer, Selef’in mezhebine ittiba etmeyi amaçlamış ve tefvize de bunun selefin akidesi olduğunu zannettiği için meyletmiştir. Bu konuda Eşari şeyhlerine tabi olmamıştır. Bu yüzden içtihadında inşaallah mazurdur.

İbn Hacer kitap ve sünnete salih selefin menheciyle sarılmaya davet etmiş, hatta birçok yerde Eş’arilere reddiye vermiştir.[12]

İbn Hacer, Allah Azze ve Celle’nin vech (yüz) sıfatını ispat etmiş, lakin “Organlarla değildir” demiştir.[13] Bu ibare ise selefin kullanmadıkları bir ibaredir. Bu yüzden böyle ayrıntılara girmemek gerekir.

Hafız İbn Hacer, Allah’ın izzet sıfatını ispat etmiş ve şöyle demiştir: “Buhârî’nin bu başlıkla muradı, “Allah izzet olmaksızın azizdir” diyenleri reddederek Allah’ın izzetini ispatlamaktır. Nitekim: “Allah ilim olmaksızın el-Alîmdir” diyorlar!”[14]

İbn Hacer, istiva sıfatını zikretmiş,[15] Fethu’l-Bari mukaddimesinde bunu tevfiz ile söylemiş[16], başka bir yerde selefin menhecine aykırı nakillerde bulunmuştur. Bu da kendisinin bir çelişkisidir.[17]

Sonra garip bir karıştırma yaparak şöyle demiştir: “…Allah’ın arş üzerinde olduğunu söylememiz, onun arşa temas halinde olduğu, oraya yerleşmiş olduğu veya herhangi bir cihette olduğu anlamında değildir! Bilaki o nasta gelen bir cüzdür. Biz de onu söyleriz ve keyfiyet belirlemeyi nefyederiz. Çünkü O’nun misli gibi bir şey yoktur. Başarı Allah’tandır.”

İbn Hacer burada son cümlesinde isabet etmiştir lakin sözün başında ciheti nefyetmesi ve selefin söylemediği şeyler söylemesi Eş’arilere ve diğer bid’at ehline uyum göstermesindendir. Hatta Allah’ın birçok sıfatlarını te’vil konusunda Eş’arilere uyum göstermiştir!

Allah’ın iki elini ispat etme ve te’vil etme arasında çelişkiye düşmüştür![18] Yine Kadem ve Ricl (Allah’ın ayağı) sıfatı konusunda çelişkiye düşmüştür.[19] Önce selefin mezhebini söylemiş, sonra te’vile dönmüştür!

Yine Allah’ın aceb (beğenme) sıfatı konusunda önce ispat etmiş, sonra te’vile giderek çelişkiye düşmüştür![20]

Bununla beraber Allah’ın ilim sıfatını[21], maiyyet (beraberlik) sıfatını[22], nefs sıfatını[23], salih selefin menhecine göre ispat etmiştir. Göz sıfatını Beyhakî’den nakille ikrar ve ispat etmiştir.[24]

Sonuç olarak Hafız İbn Hacer birçok sıfatı salih selefin menhecine uyarak te’vil etmeksizin ve tekyife gitmeksizin ispat etmiştir. İbn Hacer menhec olarak salih selefin menhecini benimsemiş, Eşarilere uyum göstermeyi amaçlamamış, içtihadı oranında naslara tabi olmaya çabalamış, lakin tıpkı diğer bazı Ehl-i Sünnet imamların hataya düştüğü gibi, o da bazı hatalara düşmüştür. İbn Hacer’in bazı konularda bid’at sahibi olduğu söylenir, lakin onun bid’at ehlinden olduğu söylenemez!

Her bid’ate düşeni doğrudan bid’at ehli saymak, ayrıca tarihi sürecini ve Eş'ariler arasındaki farkları gözetmeksizin bütün Eş'ari'leri aynı kefeye koyarak tekfir etmek yahut hepsini de Cehmî saymak, ancak Haddadîlerin bozuk metodlarındandır!



[1] Bkz.: Fethu’l-Bari (1/153, 4/44, 10/190, 13/235)

[2] Fethu’l-Bari (11/488, 10/133-135)

[3] Bkz,: Fethu’l-Bari (3/358, 10/566, 13/356-358, 363)

[4] Bkz,; Fethu’l-Bari (3/507, 13/349, 353-354)

[5] Bkz: Fethu’l-Bari (6/118)

[6] Bkz.: Feth (13/492)

[7] Bkz: Feth (13/460)

[8] Bkz.: Feth (13/467)

[9] Fethu’l-Bari (3/30)

[10] Fethu’l-Bari (11/217) ayrıca bk,; 5/336, 11/223, 13/383)

[11] Fethu’l-Bari (13/390) Seleften bu konuda nakiller için bk.: Fethu’l-Bari (13/381, 407)

[12] Bkz.: Fethu’l-Bari (1/71, 4/135, 6/290, 7/409, 10/409, 11/49, 490, 12/419, 13/349, 398, 428, 439, 455, 460, 479, 493)

[13] Bk:; Fethu’l-Bari (13/388, 389)

[14] Fethu’l-Bari (13/370)

[15] Fethu’l-Bari (13/405-407)

[16] (s.136)

[17] Bkz; Feth (13/413)

[18] Bkz.: Fethu’l-Bari (13/368, 393-394)

[19] Bkz.: (8/199)

[20] Bkz; (8/365-366)

[21] Bkz.: (13/361-361)

[22] Bkz.; (7/11, 13/386)

[23] Bkz.; (13/384)

[24] Bkz.: (13/390)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)