Fotoğraf ve Video’nun İslam’a Davet Alanında Kullanılması Çirkin Bir Bidat ve Fitnedir
İnsanları rablerine ibadet etmeye davette yeni metotlar kullanmak meşru değildir. Müslümanlardan hiçbiri şüphe etmez ki bu din eksiksizdir, kamildir. Nitekim Allah Teala şöyle buyurmuştur: “Bugün size dîninizi ikmal ettim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Ve dîn olarak, sizin için İslâm'ı seçtim” (Maide 3)
Dinin tamamlanmış olması, insanları rablerine ibadete davette her metodu da kapsar. Kullanmaya imkanı olduğu halde Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in kullanmadığı metodu, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’den sonra kullanmak dinde bir bidattir. Nitekim Şeyhulislam İbn Teymiyye Mecmuu’l-Fetava’da (11/620, 625) şöyle demiştir:
“Soru: Bir topluluk adam öldürmek, eşkiyalık yapmak, hırsızlık, içki içmek ve buna benzer büyük günahlar işlemek maksadıyla toplansa, sonra hayırlı oluşu ve sünnete ittiba’ı ile tanınan şeyhlerden biri de bu topluluğu alıkoymak için çıksa, onları toplamak için zincirsiz def, genç olmayan şarkıcıların okuduğu mubah şiirler gibi unsurların bulunduğu bir sema meclisi düzenlemekten başka imkanı da olmasa, bunu yaptığında o günahkar topluluk tevbe etse, namaz kılmayan, israf eden, zekat vermeyen kimseler şüphelilerden sakınmaya, farzları yerine getirip haramlardan kaçınmaya başlasa, ele geçecek maslahatlardan ve onları başka türlü davet etmeye imkan olmadığından dolayı bu şeyhin böyle bir sema meclisi düzenlemesi mubah olur mu?
Şeyhulislam şöyle cevap verdi: “Alemlerin rabbi olan Allah’a hamd olsun. Bu mesele ve benzerlerinin cevabının aslı şudur: Şüphesiz Allah Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’i bütün dinler üzerine galip kılmak üzere hidayet ve hak din ile göndermiştir. Allah şahit olarak yeter. Muhakkak ki Allah ümmet için dini tamamlamıştır. Nitekim: “Bugün size dîninizi ikmal ettim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Ve dîn olarak, sizin için İslâm'ı seçtim” (Maide 3) buyurmuştur. İnsanlara dinleri hakkında çekiştikleri meseleleri kendisinin gönderdiği şeye arz etmelerini emrederek şöyle buyurmuştur:
“Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygambere ve sizden olan emir sahiplerine de itaat edin. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz. Allah'a ve âhiret gününe inandığınız takdirde, onu, Allah'a ve Peygambere arzedin. Bu, netice itibariyle daha hayırlı ve daha güzeldir.” (Nisa 59)…
Bu bilindiğine göre sapıkları hidayet eden, şaşkınlara yol gösteren, isyankarların tevbesini kabul eden ancak Allahtır. Bunun Allah’ın rasulüyle gönderdiği kitabı ve sünnet ile olması zorunludur.
Aksi halde, Alah’ın rasulüyle gönderdiği bu konuda yeterli olmasaydı, rasulün dini eksik, tamamlanmaya muhtaç olurdu. Bilinmesi gerekir ki, Allah’ın farz ya da müstehap olarak emrettikleri salih amellerdir. Allah’ın yasakladıkları ise fasit amellerdir. Amel maslahat ve mefsedeti bir arada içeriyorsa şüphesiz şeriat koyucu hikmet sahibidir. İyiliği kötülüğüne galip geleni meşru kılmış, kötülüğü iyiliğine galip gelenini de meşru kılmamış, bilakis yasaklamıştır. Nitekim Allah Teala şöyle buyurmuştur:
“Sizin için hoş olmasa bile savaş size farz kılındı: fakat olabilir ki, bir şey sizin hakkınızda hayırlıdır da, onu kötü görürsünüz: bir şey de hakkınızda şerr olduğu halde, ondan hoşlanırsınız. (Bunu) siz bilemezsiniz de Allah bilir.” (Bakara 216)
“Sana içkiyi ve kumarı soruyorlar. (Onlara) de ki: İkisinde de insanlar için hem büyük günâh, hem de faydalar vardır; fakat günâhları faydalarından daha büyüktür.” (Bakara 219) Bu yüzden Allah Teala bundan sonra bunu haram kılmıştır. İnsanların Allah ve rasulü meşru kılmadığı halde Allah’a yaklaştırıcı olarak gördükleri ameller de böyledir. Zira mutlaka bunların zararı faydasından büyüktür. Ancak faydası zararından büyük ise şeriat bunu bildirmeyi ihmal etmemiştir. Zira Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem hikmet sahibidir. Dinin maslahatını ihmal etmemiştir. Müminler alemlerin rabbine yakınlaşmada farklı mertebededirler. Bu anlaşıldıysa soru sahibine şöyle deriz:
Bahsedilen şeyh büyük günah işlemek üzere toplanmış grubu tevbe ettirmek amacındadır. Bunun da ancak anlatılan bidat yollarla mümkün olduğu söylenmektedir. Bu durum, şeyhin günahkarları tevbe ettirmede şeriat metotlarını bilmediğini yahut bundan aciz olduğunu gösterir. Zira Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, sahabe ve tabiin bu kimselerden daha şerli olan küfür, fısk ve isyan ehlini meşru metotlarla davet etmişlerdir. Allah onları bidat yollara muhtaç bırakmamıştır. Allah’ın nebisi sallallahu aleyhi ve sellem ile gönderdiklerinde isyankarları tevbeye çağırmak için meşru bir metot olmadığını söylemek caiz değildir. Zira zorunlu bilgiyle ve mütevatir nakille anlaşılmıştır ki, ümmetler içinde küfürden, fısktan, isyandan meşru yollarla tevbe edenlerin sayısını ancak Allah bilir. Bunlarda bidat toplantılar yoktu. Şunu demeye imkan yoktur: “Şüphesiz ki isyankarları bu bidat metottan başkasıyla tevbe çağırmak mümkün değildir” bilakis şeyhlerin meşru metotlar hakkında cahil veya aciz olduğu, kitap ve sünnetten bilgisi olmadığı için insanlara bunlarla hitap edemediği, Allah’ın tevbelerini kabul edeceği şekilde onlara işittiremediği söylenir. Bu şeyh meşru metodu bidat metotla değiştirmiştir. Bunu ya dindar ise güzel maksatla ya da onlara reis olmayı amaçlayıp mallarını batıl yolla almak için yapmıştır.”
Bazı insanlara bu kaide karışık gelmekte ve insanları davette Nebi sallallahu aleyhi ve sellem zamanında bulunmayan icatları kullanmayı da reddetmektedirler. Alimler insanları rablerine ibadette ses kaseti gibi malzemeleri kullanmanın uygun olduğunda ittifak etmişlerdir. Musiki ve suret yasağı kapsamında olan video gibi unsurları kullanmak ise şüphesiz bidat ve haramdır. Çünkü imkan bulunduğu halde ne Nebi sallallahu aleyhi ve sellem ne de sahabeleri suret ya da musikiyi davette kullanmamışlardır.
Bahsettiğimiz şüphenin giderilmesine gelince, bu kaidede kastedilen, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem zamanında mevcut olmasına ve kullanılmasına bir mani bulunmamasına rağmen Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in yapmadığı bir şeyin, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’den sonra yapılması bidattir. Ses kasetleri veya CD’leri ise Nebi sallallahu aleyhi ve sellem zamanında mevcut değildi. Bu sebeple bu kaideye dahil olmaz.