“Erkekliği yok eden
korona, çipli ilaç ve aşılar!”
5gvirusnews haber Merkezi
İstanbul / 12 Nisan 2022
Bazı yazılar vardır,
yazıldıkları zamanda değil de sonraki zamanda çok daha iyi anlaşılır. İşte o
yazılardan birisini de Gerçek Hayat Genel Yayın Yönetmeni Can Kemal ÖZER
tarafından 23 Mart 2020 tarihinde yani plandemiden 12
gün sonra yazılmış bir yazısı olduğunu söyleyebiliriz. ÖZER’in yazısının
başlığı, “Erkekliği yok eden korona, çipli ilaç ve aşılar!”
Yazısı ise;
Davos’un Türkçe propagandisti Cüneyt Zapsu’nun
Bloomberg’e verdiği mülakatın sosyal medyadaki dolaşımını siz de
görmüşsünüzdür. “Filmlerde gördüğünüz şeylerin hepsi gerçek
olacak” diyen Zapsu’nun büyük bir heyecanla Türklere anlattığı yahut
pazarladığı şey, işte gerçek oldu.
Aslına bakarsanız Zapsu’nun söylediklerini sadece filmleri değil
genetik mühendislik yahut biyo-teknoloji ile ilgili gelişmeleri takip edenler
biliyordu. 2010’da Tapınakçılar’ın kurduğu şeytanilerin merkez üssü İsviçre’de
büyük baronların kontrolündeki Novartis,
‘Sensor Based Drugs’ adını verdiği sensörlü/çipli ilaç ve aşılar geliştirdiğini
duyurmuştu. Bir yıl kadar sonra ise tıp çevrelerinin Vatikan’ı FDA, ‘Sensor
Based Drugs’ adıyla Novartis ilaçlarını ruhsatlandırdı.
Yutturulan bu sözde ilaçlar, mide asidi ile
aktive oluyor ve ardından kablosuz haberleşme başlıyor. ‘Strategic Program
Director, Data42’ adı verilen Microsoft’un da işin içine dâhil olduğu yeni
proje/ler çok büyük medikal buluş veya devrim olarak takdim ediliyor. Erken
teşhiste kolaylık gibi pazarlanan iş, uzun zamandır Pentagon’un da
gündeminde. ABD,
askerlerini bir robot gibi uzaktan kontrol edip yönlendirmeye çalışıyor. Aynı
meseleyle Çin’in de ilgilendiği bir sır değil.
Vücuda yerleştirilen bu çipler, herkesin
kimliği yerine geçecek, herkes böylece kontrol altında tutulacak, çip takılmayı
reddedenlere sağlık sigortası yapılmayacak, bankada hesap açılmayacak. Yani
bütün dert insanın robotlaştırma usulleriyle kontrolü. Ya gönüllü teslim
olacağız, ya genetiği değiştirilmiş virüsler aracılığıyla teslim alacaklar
yahut da direnip özgür kalacağız.
‘Taş devrinden sonra nasıl bizim cinsimiz yaşayabildi?’
diyerek evrime inancını izhar eden Zapsu, “Çok değil 15-20 sene sonra
insanların bambaşka bir cins haline gelme durumu var. Bu, şu anda yaşadığımız
son normal insan jenerasyonu…” diyor ve son yılların şişirilen Yahudi’si Yuval
Noah Harari’den örnekler veriyordu. Belli ki vicdansız teröristlerin
fikirlerini yayacaklardan biri de Harari’nin kitapları olacaktı ve öyle olmaya
devam ediyor.
Davos’ta yaygınlaştırılması kararlaştırılan
ID2020 adlı proje ise, insanı insanlıktan çıkarıp ID’si üzerinden güdecekleri
robot insan olmanın başlangıcı olan dijital kimlikmiş.
Silikon ve metal karışımından oluşan, kablosuz haberleşme
sağlayan yani RF / Wi-Fi özelliğine sahip ilaç ve aşılar ise geleceğin hırsızı
bir teknoloji. Kılıçtan keskin bu sözde ilaç, daha gerçekçi ifadeyle
biyo-nanogenetik silah, bir saç kılından 10 kat daha ince. Yani bir saç kılı 50
mikro milimetre iken, bunlar 5 mikro milimetre. Bu yüzden çıplak gözle
görülmesi mümkün değil.
İnternetin IP ve cep telefonlarının IMEI
numarası gibi her biri özel bir ID/IP’ye sahip. Bunu yutan kişilerin bedenleri
ve muhtemelen beyinleri, cep telefonu teknolojisi ile uzaktan yönetilebilir
hâle getiriliyor. Kimse bunun üzerine kafa yormuyor. Eski Sağlık Bakanı Recep
Akdağ, bu teknolojinin Türkiye’de uygulanması gerektiğini söylemişti.
Türkiye’de süreç ne aşamada bilmiyoruz.
İlk olarak organ nakli olan ve organ yetmezliği yaşayanlar
için kullanılacağı duyurulan bu teknoloji, artık herkes için geçerli. Hatta
hasta olmanıza bile gerek yok. Bebeğinize aşı yaptırdığınızda yahut yarın
korona aşısı diye önünüze konulacak olan yeni biyo-nanogenetik ilaç/aşı/silah,
haberiniz bile olmadan size de enjekte edilebilir.
Sonrası basit…
Cep telefonunuza bir mobil uygulama yükleyeceksiniz. Cihazınıza,
size enjekte edilen ‘Sensor Based Drug’un ID numarasını girdiğinizde işlem
tamam. Projenin sahiplerinin sizi izlemesi için buna da gerek yok. Size
ait ID zaten düşmanınızca biliniyor ve bu yeni düşman 5G teknolojisi ile
hücrelerimize kadar girecek internet sayesinde. Artık sizi birileri
uzaktan izleyip dilediğinde müdahale edecek. Pazarlama bahaneleri ise
“Hastaneye gitmeyeceksiniz, kan ve diğer değerlerinizin kontrolü, ilaçlarınızın
dozu otomatik ayarlanacak” vs.
Bu hususla ilgili 2012 yılında Popular Science
dergisinde yer alan bir haberde, David H. Koch Enstitüsü Başkanı Prof. Robert
Langer’ın geliştirdiği küçük silikon çiplerden oluşan bir ilaç kaynağı cihaz
duyurulur. Haberde “İlk olarak kemik erimesi hastalığı olan kadınları kapsayan
çalışmada, kablosuz mikroçipler başarılı bir şekilde hastalara günlük
ilaçlarını verdi. Gelecekte herkesin vücuduna yerleştirilecek olan bilgisayarlı
dispanserler, eczane ve doktorun yerini alacak. Vücudunuzdaki bu cihaz,
kanınıza uygun dozda ilaçları otomatik olarak dağıtacak. Bu küçük kablosuz
çipler, ağrıyı ve rahatsızlığı azaltacak ve butona basılmasıyla hastalar
ihtiyacı olan ilacı tam olarak uygun dozda alacaklar. Gerektiğinde uzaktan
aşılanabilecekler” deniliyordu.
Dikkat edin, bilim kurgu filminden değil, başlamış bir
uygulamadan söz ediliyor!
‘İSRAİL ASKERLERİNİN
DERİSİNDE ÇİP VAR’
HAMAS’ın askeri kanadı İzzettin El Kassam Tugayları, 2014’de
benzer bir teknoloji ile ilgili açıklama yapmış ve bir de görüntü paylaşmıştı.
Açıklamaya göre Hamas, rehin alınan İsrail askerlerinin derilerinin altında
elektronik çip tespit eder. İsrail, kaçırılan veya esir alınan askerlerinin
yerini bu çipler sayesinde biliyor. Hamas, çipleri deri altından çıkarınca
İsrail çaresiz kalır. Ancak bu teknoloji çok gerilerde kaldı. Şimdi kanınızda
dolaşan ancak kimsenin yerini tespit edemediği internete bağlı gözle görülmesi
imkânsız aygıtlar var.
KORONANIN ASIL AMACI BU ÇİPLER Mİ?
Dünya Sağlık Teşkilatı’nın eski uzmanlarından
Peter Koenig’e göre, bu salgının bir amacı da çipli ilaç ve aşıları
yaygınlaştırmak. Yani Davos’ta kararlaştırılan ID2020’yi hayata geçirmek. Ona
göre, bu son pandemi harekete geçmek için süper bir katalizör görevi görecek.
Bütün bunlar afaki şeyler değil. Hepsi resmi siteleri id2020.org’da zaten
anlatılıyor. Mühim olan olup biteni doğru tahlil edebilmek, devlet ve millet
olarak gereken tedbiri alabilmek.
Koenig’e göre, korona virüsü aşısı tüm ülkelerde zorunlu tutulacak
ve herkes bu aşıda bulunan nano teknoloji ürünü kimlik çipleriyle kayıt altına
alınacak. Yani Sensor Based Drug ile… Köşeye sıkışan devletler de çareyi bunda
arayacak… Hatta ‘önce bize ver’ diye yalvar yakar olacak.
Dahası bu uygulama, Türkiye’nin birkaç katı
nüfusa sahip ve Hasan Sabbah geleneğinin devamı olan Thug terör örgütünün
yönetimindeki Bangladeş’te başlamak üzere. Peter’in yazısında göreceğiniz
üzere, 2020 Ocak ayındaki Davos’ta yapılan Dünya Ekonomik Forumu’nda alınan
karar gereği, Bill Gates’in başkanlık ettiği “Küresel Aşı Birliği” ve
destekçilerinin öncülüğünde ID2020’nin yani “Dijital Kimlik Programı Projesi”
ilk olarak Bangladeş’te uygulanacak.
İNSANLAR NASIL İKNA EDİLİYOR?
İkna etmenin en kolay yolu korkutmak! Kimini
sağlıkla, kimini ölümle, kimini makamla, kimini de parayla.
“Bu hapı yutarsanız koronadan kurtulacaksınız, bu aşıyı
olursanız korona olmayacaksınız, olsanız bile doktorunuz anında haberdar
olacağı için acil müdahale ile kurtulacaksınız” denilince kaç kişi itiraz
edecek? Çok az öyle değil mi? Çokları zaten bunu bekliyor.
Kimileriyse Bitcoin gibi sanal varlıklarının,
banka hesaplarının hacklenmesinin derdinde. Onlar için de çare var. “Güvenilir
bir kimlik oluşturma: Blockchain ID” adlı çalışmada “Kimsin” diye sorulup,
“İster uçağa biniyor, ister banka bakiyemizi kontrol ediyor, isterse bir kamu
hizmeti faturası ödüyor olsak da, düzenli olarak kim olduğumuzu ispatlamamız
gerekiyor. Ancak, dünya genelinde 1 milyardan fazla insan kim olduklarını kesin
olarak ispat edemez. Ayrıca her yıl sadece 15 milyondan fazlası kimlik hırsızlığının
kurbanı oluyor. Bunu akılda tutarak, kuruluşlar ve bireyler için kimlik
yönetimini modernize etmek maksadıyla benzersiz bir dijital kimlik prototipi
geliştirdik. Blockchain ve biyometri gücünden yararlanan sistem, dijital
kimliklerin oluşturulmasını, izlenmesini ve korunmasını daha verimli, kullanıcı
dostu, güvenli ve dolandırıcılığa daha kapalı hâle getiriyor” diye cevaplanıyor
bu suâl.
Damarlarınızda dolaşacak internete bağlı bu nano teknoloji
ürünü ile parmak izleriniz, ses, yüz ve iris verileriniz üzerinde bir ID
oluşturuluyor. Sonrasında hesaplarınız güvenli(!). Peki ya siz?
Hesaplarınızı güvenlik altına aldırırken
beyninizin hacklenmesi için tüm kapıları ardına kadar aralayıp, anahtarı da
hırsıza veriyorsunuz. O hırsızın kim olduğunu söylemeye gerek yok değil mi?
BU PATRONLARI KİM YEDİ?
Medyaya yansıyan bilgilere göre dünya korona
ile korkutulurken, Davos sürecinde SAP CEO’su Bill McDermott 10 Ekimde,
Renault’un CEO’su Thierry Bollore’nin 11 Ekimde, McDonald’s CEO’su Steve
Easterbrook 4 Kasımda, T-Mobile’ın CEO’su John Legere 19 Kasımda, Circle CEO’su
Sean Neville 5 Aralıkta, Turvo CEO’su Eric Gilmore 14 Aralıkta, BMW Group’un
CEO’su Harald Krueger 31 Aralıkta, Google’ın kurucuları Larry Page ve Sergey
Brin 3 Ocakta, Seat’ın CEO’su Luca Meo 8 Ocakta, Boeing CEO’su Dennis
Muilenburg 13 Ocakta, IBM CEO’su Ginni Rometty 31 Ocakta, Linkedln CEO’su Jeff
Weiner 6 Şubatta, Credit Suisse’in CEO’su Tidjane Thiam 7 Şubatta, Tendermint
Labs’ın başkanı Zaki Manian 19 Şubatta, Walt Disney’in CEO’su Bob Iger 26
Şubatta, Harley Davidson’un CEO’su Matthew Levatich 2 Martta, Nokia’nın CEO’su
Rajeev Suri 3 Martta olmak üzere yaklaşık 1700 büyük şirketin genel müdürü veya
yönetim kurulu başkanı görevlerinden “kendi istekleri” ile el çektiriliyor.
Görevlerinden el çektirilenlerden biri de, Microsoft’un
Yönetim Kurulu Başkanı, dünyanın en zengini diye pazarlanan Bill Gates’miş. LSD
(Lizerjik asit dietilamidi) bağımlısı Gates istifasından sonra “zamanının
tümünü aşı çalışmalarına ayırmak” istediğini açıklamış.
Norveç’teki milyonlarca tohumun saklandığı
depoyu da yönetmekte olan şeytanîlerin Gates’i, Çin’deki korona salgınından
sadece 2 ay önce de Davos Dünya Ekonomik Forumunda ilaç şirketleri ile
düzenlediği salgın tatbikatında, dünyada 65 milyon kişinin yakında ortaya
çıkacak bir hastalıktan öleceğini dile getirmiş.
O halde şimdi soralım…
Bu büyük şirketlerin yöneticilerinin birkaç ay
içinde görevlerinden el çektirilmelerinin sebebi ne olabilir? Hangileri hangi
stratejik görevlere getirilecekler?
Bill Gates, Çin’de korona görülmeden, koronadan 65 milyon
kişinin öleceğini niçin söyledi? Bu virüsü yayan kuruluş Bill Gates Vakfı mı?
Bu suâllerin cevabı için zamana ihtiyaç var gibi gözükse de, görebilen için
belli…
ERKEKLİĞİ YOK EDEN VİRÜS
Kissinger, Bill Gates, David Rockefeller, Waren Buffed gibi
isimlerle, Harvard rektörünün evinde yaptıkları toplantı sonrasında açıklama
yapan CNN’in patronu Ted Turner, “225 milyon insandan oluşan bir dünya
kurguluyoruz / arzuluyoruz” demişti.
Turner’in cümlesini akılda tutarak, Çin rejiminin
resmi yayın organı China Daily gazetesinin Wuhan Tongji Hastanesi
yetkililerinin yaptığı testlerle ilgili haberini okuyalım şimdi de. Gazete,
covid19’un da kabakulak gibi erkeklerde kısırlığa yol açtığı sonucuna
vardıklarını yazdı. Habere göre Çinli doktorlar, virüsün erkek üreme
organlarında hasar oluşturabileceğini, virüsün bulaşıp da iyileşen hastaların
sperm kalitesinin ölçülmesi gerektiği ikazında bulunuyor.
Nüfusun çokluğundan dert yanan iblislerin
fizikî ve aklî engeli olanlar, yaşlılar ve doğurgan kadınların ortadan
kaldırılması fikrini söyleyip sahnelemeye başlamalarının üzerinden tam iki asır
geçti.
Bu soysuzluğun yeni fikir babası Yahudi Henry Kissinger’in
yetiştirmeleri çok daha ötesini yapıyor. Bugün dünyada üç veya dört evli
çiftten biri çocuk sahibi olamıyor. Sizce sebebi ne? Unutmayın, satanist
baronlar insanlıktan kurtulmak için her türlü kötülüğe hazır.
Bill Gates liderliğinde yürüttükleri aşılama
bundan sonra yeni laboratuvar yapımı virüs salgınları ile sürecek. Kendi
tedbirlerini alamayan devletlerin işi çok zor.
Dünya Sağlık Teşkilatına göbekten bağlı mevcut
sağlık politikaları, tıpçılar ve bilim kurulları ile bu iş daha ileri taşınamaz
ve kalıcı tedbirler alınamaz. Türkiye ivedi olarak ilaç ve aşı politikalarını
değiştirmek, geleneğe dönmek, Osmanlı usulü aşı ve serum üretmek, bitki tabanlı
ilaçlara geri dönmek zorunda. Aksi halde ne bu soyguna para yeter, ne de
başkasından medet umarak salgınlardan korunulabilir.
Meselelerin sadece tıbbî olmadığı; ilmin, siyasetin, aklın ve
tıbbın bir arada çalışmak mecburiyetinde olduğunu görmek zorundayız.
DSÖ’YE GÜVENEBİLİR MİYİZ?
14 Ocak 2020’de virüsün insandan insana bulaştığının bir
delili olmadığı yönünde twit atan DSÖ, bir ay sonra kendi koyduğu kâideleri yok
sayarak, pandemi ilan edecek kadar çılgın bir taşeron. Şeytanîlerin maskarası
bu kurum, şimdi de aşıların hazır olduğunu söylüyor.
“Kılavuzu karga olanın…” diye meşhur bir sözümüz vardır. İşte
DSÖ’ye güvenmek de böyle bir iş. 2009’da domuz gribi palavrası piyasaya
sürüldüğünde DSÖ Başkanı Dr. Margaret Chan, ABD nüfusunun yüzde 40’ının domuz
gribinden etkilenebileceğini, dünyada ise yüzbinlerce hatta milyonlarca insanın
öleceğini söylemişti.
Devreye giren Dünya Bankası domuz gribinin
maliyetinin 3 ila 4,4 trilyon dolar arasında olduğunu, beklentide 142 milyon,
iyimser rakama göre ise 70 milyon kişinin öleceğini söylüyordu. Türkiye’de ise
dönemin Sağlık Bakanı, “Eğer domuz gribi aşısı yapılmazsa 21 milyon kişi
hastalanacak ve 5 bin 300 kişi hayatını kaybedecek” demişti. Eski bir sağlık bakanı
ise görevdeki bakan için “İzlediği strateji doğru değil; Azrail’in Türkiye
temsilcisi gibi konuşuyor” diye göstermişti tepkisini. Hırçınlaşan bakan,
politikalarını eleştiren eski bakanı dövmeye bile kalkışmıştı. TBMM kürsüsünden
bu fakirin adı da zikredilerek halk sağlığını tehdit ettiğimiz ilan edilip
hakkımızda suç duyurusu yapılacağını söylemişti.
Neticede ne oldu?
Nihayetinde domuz gribi salgınının bir yalan
olduğu ortaya çıktı. O gün de okullar tatil edilmiş, insanlar evlerine
kapatılmış, ekonomi büyük hasar almıştı. Bugün ile o gün arasında hiçbir fark
yok. Yani film 2005’de kuş gribi, 2009’da domuz gribi olarak vizyona girmişti.
2020’de ise yeniden gişe yapmaya başladı ve bu kez eski tecrübeden hareketle
daha profesyonelce ilerliyorlar. Erdoğan o gün “Ben aşı olmayacağım” dedi. DSÖ
Başkanı da aşı olmadığını ve olmayacağını ağzından kaçırınca oyun bozuldu.
BİYOLOJİK SİLAHLAR NİÇİN KULLANILIR?
Medya, finans kaynakları, yeraltı ve yerüstü
zenginlikler, ilaç, aşı, tohum gibi alanların hâkimi, çoğunluğu satanist
baronların çok sayıda gizli ajandası var. Ne yazık ki, günümüzde
biyo-nanogenetik silahların riskleri konusu yeterince ve doğru bir şekilde
gündem yapılmadığı için toplum, bürokrat ve siyasetçiler bu gerçeklerden
yeterli düzeyde haberdar değil.
Bu gizli ajandaları detaylandırdığımızda manzaranın
korkunçluğu daha iyi anlaşılacaktır.
Bu satanist kişi ve yapılar, büyük kitleleri
siyaset, ticaret, kültür, sanat ve dinî hayat gibi alanlardan uzak tutmak
istiyor. Bunun için de insanlığın sıhhatinin bozulması en öncelikli
hedeflerdendi ve büyük nispette muvaffak oldular. Bir diğer hedefleri, nüfusun
azaltılması için kitle ölümlerine yol açmak.
PROGRAMLANABİLEN GENLER DEVRİ
Biyo-nanogenetik ilminin geldiği nokta, tarihte
benzeri belki de hiç görülmemiş bir silah ve harp biçimi ile karşı karşıya
olduğumuzu gösteriyor. Büyük çoğunluk ve üniversiteler, mevzunun tehlikeli
yönünden ziyade, bize anlatılan ‘hastalıkların önlenmesi’ şeklindeki maske
boyutu ile ilgililer. Hoş, önlenen bir hastalık şöyle dursun, aksine kartopu
gibi artan ve büyüyen hastalıklar ortada iken, kimse şer amaçları maskeleme
için kullanılan bilim ve bilimsel yalanlardan söz etmiyor ya da umursamıyor.
Bu gerçeği Lancet Dergisi editörü Richard Horton, Chatham
House’un ağzından şu birkaç cümle ile özetliyor: “Bilimsel yayınların çoğu
yalan. Sağlam olmayan yöntemlerle sonuçlara varılıyor. Tıp Dünyasında işler
çığırından çıktı. Literatür, istatistikî peri masallarıyla kirletildi.”
Artık şartlara bağlı olarak ‘kendini yok eden
genler’ adı verilen gelişme ile organizmalar belirli bir çevrede önceden
belirlenen miktarlarda kopyalandıktan sonra tamamen yok olacak biçimde
programlanabiliyor. Rekombinant DNA teknolojisi ile de ilaç ve aşılar saatli
bombalar gibi programlanan zamanlarda aktif olabiliyor.
Bu sayede enfekte olmuş arazi, belirli bir zaman sonra
güvenli bir biçimde işgal edilebilecek ve yahut kodlanmış ilaçlarla hapı
yutanlar -yani ilaç şeklinde verilen genetik saatli bombanın devreye girmesi
ile- yok edile(bile)cektir.
Bundan sonra ya daha karanlık bir çağa
gireceğiz yahut da kurtuluşa ramak kaldı. Karanlığa doğru sürüklendiğimiz
kesin. Ama ümitsiz hiç değiliz. Korkmaya gerek yok. Çünkü yeryüzünde tek söz
sahibi bu haydutlar değil. İyilik ölmedi, iyiler ise tümden sahadan çekilmiş
değil. Yeter ki, bu iblislerin bilim dinini sorgulamayı öğrenin, gerisi çorap
söküğü gibi gelir.
İstikbal İslam’ındır! Vesselam!