Muhakkak ki namaz vakitlerini Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den gelen muhkem hadisler açıklamaktadır. Bu muhkem rivayetlere göre sabah namazının vakti doğu ufkunda enlemesine yayılan fecri sadık ile girer. Bu aynı zamanda oruç tutacak olan kimse için de imsak vaktidir. Sabah namazının vakti ve imsak vakti hakkında sitede birçok yazılar yayınladım ve ilgili rivayetleri çokça zikrettim. Lakin muhkem naslarda sabah namazı ve imsak vakti bütün açıklığıyla ortaya konmuş olmasına rağmen insanlara kör karanlıkta sabah namazı kıldıran ve vaktinden önce imsaka başlatan taguti yönetimler ve onlara uyan işe yaramaz ayak takımı çoğunluk adına nasları eğip büken, bâtıl ehli kalabalıklardan nasip arayan iblis uşakları, meseleyle ilgili açık naslar karşısında ezilince vakit tayini için asla ölçü olmayacak müteşabihlere tutunarak kendilerine uyan hevâ ehli nezdinde “delil üzerelermiş” gibi bir intibâ vermeye çalışarak saptırıyorlar. Aşağıda zikredeceğim bu müteşabihi geberik deccal Ebu Sait Yarbuzi ve sapık akidesini ondan takliden aldıklarıyla besleyen Ebu Emre Hüseyin Alıcı adlı sapıklar da öne sürerek bendelerini kandırmaya yeltenirlerdi. Sabahın vaktini tayin eden apaçık nasların karşısında böylesine cılız bir şüphenin itibar edilecek, ciddiye alınacak hiçbir tarafı olmadığı için buna değinme gereği bile duymamıştım. Lakin bir başka deccal askeri İhsan Şenocak adlı şarlatanın, rivayetin metnine de giydirmeler yapıp hiç alakasız şekilde delil getirmeye çabaladığını görünce hadisin metninin hiç de onun çarpıttığı şekilde olmadığına uyarmak için söz konusu rivayetin metnini ve içerdiği müteşabihliği zikretmek gerekli oldu. Gerçi Şenocak bu sohbeti geçen sene yapmış lakin ben yeni haberdar oldum.
İhsan Şenocak diyor ki: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem sabahın sünnetini kıldıktan sonra elli ayet okuyacak kadar bekledikten
sonra sabahın farzını kılıyordu…” Sonra Ebu Berze radiyallahu anh’den Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem’in sabah namazında 60 ila 100 ayet arasında
okuduğuna dair rivayeti zikrediyor. Sonra İshak Daniş adlı kârîye yüz ayeti ne
kadar zamanda okuduğunu sorduğunu ve onun da 40 dakikada okuduğunu söylediğini
zikrediyor. Bütün bu zorlamaları, fecir ile güneşin doğuşu arasındaki zamanın
çok az olduğunu, bu sebeple insanların ufukta gördükleri fecrin çok geç bir
vakitte ortaya çıktığını, dolayısıyla buna itibar edilemeyeceğini iddia etmeye
çalışıyor! Böylece konuyla ilgili ayete de (Bakara 187) Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem ve ashabının uygulamalarına da açıkça muhalefet ediyor!
Önce zikredilen hadisin metnine bir bakalım:
Enes radiyallahu anh’den: Zeyd b. Sabit radiyallahu anh dedi
ki:
تَسَحَّرْنَا مَعَ
النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، ثُمَّ قَامَ إِلَى الصَّلاَةِ»، قُلْتُ:
كَمْ كَانَ بَيْنَ الأَذَانِ وَالسَّحُورِ؟ " قَالَ: «قَدْرُ خَمْسِينَ آيَةً»
“Nebî sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber sahur yaptık,
sonra namaza kalktı.” Dedim ki: “Ezan ile sahur arasında ne kadar zaman vardı?”
Dedi ki: “Elli ayet okuyacak kadar.” (Buhârî 1921 Muslim 1097)
Buhârî’nin diğer rivayet lafzı (no 576 ve 1134) şöyledir:
أَنَّ نَبِيَّ اللَّهِ
صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَزَيْدَ بْنَ ثَابِتٍ تَسَحَّرَا فَلَمَّا فَرَغَا
مِنْ سَحُورِهِمَا، قَامَ نَبِيُّ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِلَى الصَّلاَةِ،
فَصَلَّى»، قُلْنَا لِأَنَسٍ: كَمْ كَانَ بَيْنَ فَرَاغِهِمَا مِنْ سَحُورِهِمَا وَدُخُولِهِمَا
فِي الصَّلاَةِ؟ قَالَ: «قَدْرُ مَا يَقْرَأُ الرَّجُلُ خَمْسِينَ آيَةً»
“Nebiyullah sallallahu aleyhi ve sellem ve Zeyd b. Sabit radiyallahu
anh sahur yaptılar. Sahurlarını bitirdiklerinde Nebiyullah sallallahu aleyhi ve
sellem namaza kalktı ve namazı kıldı.” Biz Enes radiyallahu anh’e: “Sahurlarını
bitirmeleri ile namaza başlamaları arasında ne kadar zaman vardı?” dedi ki: “Kişinin
elli ayet okuyabileceği kadar”
Taberânî Mu'cemu'l-Kebîr’de (5/116) sahihayn ricaliyle şu
lafızla rivayet etmiştir:
تَسَحَّرْنَا مَعَ
رَسُولِ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، ثُمَّ خَرَجْنَا إِلَى الصَّلَاةِ»
قُلْتُ: كَمْ كَانَ بَيْنَ الْأَذَانِ وَالْإِقَامَةِ وَالسَّحُورِ قَالَ: قَدْرُ خَمْسِينَ
آيَةً
“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber sahur yaptık
sonra namaza çıktık.” Dedim ki: “Ezan, kamet ve sahur arasında ne kadar zaman
vardı?” dedi ki: “Elli ayet (okuyacak) kadar.”
Görüldüğü gibi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sahuru bitirmesi ile ezan yani fecir vaktinin girişi arasındaki zamanın elli ayet okuyacak kadar olduğu ifade edilmektedir. İhsan Şenocak’ın iddia ettiği gibi, sabahın sünnetini kıldıktan sonra elli ayet okuyacak kadar beklemek söz konusu değildir.
Nitekim bu hadis sahuru geciktirmek ve sabah namazını erken kılmak konusunda delil getirilen hadislerdendir. Bu yüzden el-Begavi rahimehullah Şerhu’s-Sunne’de (2/198) dedi ki: “Bu hadiste oruç için sahuru ertelemenin ve sabah namazını ilk vaktinde kılmakta acele etmenin müstahap olduğuna delil vardır.”
Bu hadisten sabahın sünnetini kıldıktan sonraki zamanı anlasak da hiçbir önemi yoktur. aşağıda açıklanacak.
Şenocak’ın tutunduğu diğer bir muteşabihlik de “elli ayet
okuyacak kadar” zamanı uzun bir zaman gibi anlatmaya çalışmasıdır. Günümüzdeki
münafık kârîlerin haram ve bid’at olan, musiki makamlarıyla okuyuşlarına göre
vakit belirlemeye çalışıyor! Halbuki bu bid’at okuyuşların söz konusu olmadığı
sahabe asrında insanlar bir günden az bir zamanda Kur’ân’ın tamamını
hatmedebiliyorlardı. Bu şekilde hızlı okuyuş tedebbür ile okumaya mani olduğu için
üç günden az bir zamanda Kur’ân’ı hatmetmek mekruh görülürdü.
Hem bu elli ayetin uzun ayetler mi kısa ayetler mi olduğu da
kapalıdır. Mesela Fatiha suresi 7 ayettir, normal ve tecvide uygun bir okuyuşla
iki dakika içerisinde Fatiha suresini kişi 8 defa okur. Yani iki dakikada 7x8: 56
ayet okumuş olur!
Böylesine kapalılıklar içeren bir müteşabihi, hem de yeri
dışında, hiç alakasız yerde kullanarak, konuyla ilgili apaçık muhkem nasları terk
etmeye kendilerini zorlayan şey ahmaklık değilse, hevâya uymaktan başka bir şey
değildir!
İbn Receb, Fethu’l-Bari adlı Buhârî şerhinde 576 nolu
hadisin şerhinde (4/423 vd.) şöyle demiştir:
Nesâî hadisi Enes radiyallahu anh’den şu lafızla rivayet
etti:
قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ وَذَلِكَ عِنْدَ السُّحُورِ: «يَا أَنَسُ إِنِّي أُرِيدُ الصِّيَامَ، أَطْعِمْنِي
شَيْئًا»، فَأَتَيْتُهُ بِتَمْرٍ وَإِنَاءٍ فِيهِ مَاءٌ، وَذَلِكَ بَعْدَ مَا أَذَّنَ
بِلَالٌ، فَقَالَ: «يَا أَنَسُ، انْظُرْ رَجُلًا يَأْكُلْ مَعِي»، فَدَعَوْتُ زَيْدَ
بْنَ ثَابِتٍ، فَجَاءَ، فَقَالَ: إِنِّي قَدْ شَرِبْتُ شَرْبَةَ سَوِيقٍ وَأَنَا أُرِيدُ
الصِّيَامَ، فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «وَأَنَا أُرِيدُ
الصِّيَامَ»، فَتَسَحَّرَ مَعَهُ، ثُمَّ قَامَ فَصَلَّى رَكْعَتَيْنِ، ثُمَّ خَرَجَ
إِلَى الصَّلَاةِ
“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sahur anında buyurdu
ki: “Ey Enes! Ben oruç tutmak istiyorum. Bana bir şeyler yedir.” Bunun üzerine
ona hurma ve içinde su bulunan bir kap getirdim. Bu Bilal radiyallahu anh’ın
okuduğu ezandan sonra idi. Buyurdu ki: “Ey Enes! Benimle beraber yiyecek birine
bak.” Bunun üzerine Zeyd b. Sabit radiyallahu anh’ı çağırdım, o da geldi ve
dedi ki: “Ben sevik çorbası içtim ve oruç tutmak istiyorum.” Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Ben de oruç tutmak istiyorum.” Bunun
üzerine beraber sahur yaptılar. Sonra kalktı ve iki rekat namaz kıldı. Sonra namaza
çıktı.” (Nesâî 2167)
Buhârî’nin hadisi bu bölümde zikretmesinin sebebi, Nebî
sallallahu aleyhi ve sellem’in sabah namazını fecrin alaca karanlığında
kıldığına delil getirmektir. Zira sahur yapmış, sonra namaza kalkmıştır ve
sahuru ile namazı arasında ancak elli ayet okuyacak kadar zaman vardır.
Rivayetlerin çoğunluğu sahur ile namaz arasında ancak bu kadar vakit olduğunu
göstermektedir. Buhârî’nin sıyam bölümünde tahric ettiği rivayette; ezan ile
sahur arasında bu kadar zaman olduğu geçmektedir. Bu da sahurun Bilal radiyallahu
anh’ın okuduğu ezandan elli ayet okuyacak kadar zaman sonra yapıldığını açıkça
ifade etmektedir. Ma’mer’in rivayetinde: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem’in sahuru ile mescide sabah namazı için çıkması arasında sabahın iki
rekat sünneti dışında bir şey yoktu” şeklindedir. Bu da Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem’in o gün sabah namazını fecir doğduğu zaman kıldığına delalet
eden şeylerdendir. Nitekim Huzeyfe radiyallahu anh Nebî sallallahu aleyhi ve
sellem’den Zeyd radiyallahu anh hadisinin benzerini rivayet etmiştir. Lakin bu
rivayet sahurun geciktirilmesine delil getirilmiştir. Çünkü o fecirden
sonradır. Asım, Zirr b. Hubeyş’ten şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Sahur
yaptım, sonra mescide gittim. Giderken Huzeyfe b. el-Yeman radiyallahu anh’ın
evine uğradım ve yanına girdim. Bana süt sağmamı emretti, ben de bir tabağa süt
sağıp getirdim. Sonra: “Yaklaş ve ye” dedi. Ben de: “Ben oruç tutmak istiyorum”
dedim. O da: “Ben de oruç tutmak istiyorum” dedi. Bunun üzerine yedik, içtik ve
mescide geldik, namaz için kamet okundu. Huzeyfe radiyallahu anh dedi ki: “Bütün
bu yaptıklarımı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de yaptı.” Ben: “Sabah
olduktan sonra mı?” dedim. Dedi ki: “Evet, sabah olmuştu ancak güneş doğmamıştı.”
Bunu İmam Ahmed rivayet etmiştir. Nesâî ve İbn Mâce Huzeyfe radiyallahu anh’ın
şöyle dediğini rivayet ettiler: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber
sahur yaptığımda gündüz idi ancak güneş doğmamıştı.”
Nitekim bu Huzeyfe radiyallahu anh’den başka bir yoldan da
rivayet edilmiştir. El-Cuzecanî dedi ki: “Bu hadis ilim ehlinin anlamakta
zorlandıkları bir hadistir.” Nitekim aralarında en-Nehaî ve başkalarının da
bulunduğu Kufe’lilerden bir topluluk bu hadisi semada fecir doğduktan sonra
aydınlık yeryüzüne yayılıncaya kadar sahur yapmanın cevazına yorumlamışlardır.
İbn Abbas radiyallahu anhuma ve başkalarından aydınlık dağ başları üzerine
yayılıncaya kadar sahur yapmanın cevazı rivayet edilmiştir. Onlardan bunu rivayet
edenler güneş doğuncaya kadar sahur yapmanın mubah olduğunu söyleyerek hata
etmişlerdir. Bir taife Huzeyfe radiyallahu anh hadisinin İslam’ın ilk
zamanlarında olduğunu, sonra nesh edildiğini iddia etti. Sonrakilerden bazıları
Huzeyfe radiyallahu anh hadisini fecrin doğuşuna dair galip zan ile
yetinilmeyip bundan kesin emin oluncaya kadar yemeye devam etmenin caiz
olduğuna yorumladılar. Nitekim Ahmed ve başkaları bunu ifade etmişlerdir. Zira
yemenin haram olması fecrin açıkça ortaya çıkmasıyla olur. Nitekim Ali radiyallahu
anh sabah namazını kıldıktan sonra: “İşte şimdi beyaz iplik siyah iplikten fecr
ile ayrıldı” demiştir. Çünkü kendisi fecrin doğup sabah namazı vaktinin
girdiğine dair galip zannıyla namaza başlamıştı. Alimlerin çoğunluğunun görüşü
açıklandığı gibidir. Buna göre fecrin doğduğuna dair kesin kanaat olmayıp galip
zan oluşursa sabah namazını kılmanın caiz olduğu vakitte sahur yapmak caizdir.
Huzeyfe radiyallahu anh hadisini bu şekilde yorumlarsak
onlar fecrin doğduğundan emin olmadıklarından yemeye devam etmişlerdir. Namaza
başlamaları ise fecrin doğduğuna kesin kanaat ettikleri zaman olmuştur. Allah
en iyi bilendir.
Hanbel (b. İshak), İmam Ahmed’den şöyle dediğini rivayet
etti: “Fecir aydınlanır ve doğduğu açıkça belli olursa namaz helal olur ve oruç
tutacak kimseye yeme içme haram olur.”
Bu da dolaylı olarak gösteriyor ki, vaktin girdiğinden emin
olmadıkça namaza başlamak caiz olmaz. Nitekim İbn Abbas radiyallahu anhuma ve
seleften daha başkalarından sabah namazının vaktinin oruçluya yeme içmeyi haram
kılmayı gerektirdiğini söyledikleri rivayet edilmiştir.
İbn Abbas radiyallahu anhuma’dan merfu (Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem’e dayandırılan) hadiste Cibril aleyhi's-selâm’ın Nebî
sallallahu aleyhi ve sellem’e (Namaz vakitlerini öğretmek üzere geldiği) ilk
gün sabah namazı vaktini; oruçluya yemenin haram olduğu vakit olarak
açıklamıştır.
Buhârî Hac bölümünde İbn Mes’ud radiyallahu anh’den,
Müzdelife’de fecir doğduğu zaman şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Muhakkak ki Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem bu vakitte bu namazı ancak bu mekanda ve ancak bu
gün kıldı.”