İtaatte Şirk’ten Dolayı Tekfir Edenlerin Şüphelerinin Giderilmesi
Ebu Muâz Seyfullah
Erdoğmuş
Hamd âlemlerin rabbi, rahman ve rahîm olan, din gününün
sahibi Allah’adır. Şehadet ederim ki Allah’tan başka ibadete layık hak ilah
yoktur. O birdir, ortağı yoktur. Yine şehadet ederim ki Muhammed (sallallâhu
aleyhi ve sellem) O’nun kulu ve rasulüdür.
Bundan sonra,
Muhammed suresi 25 ve
26. âyetleri tekfir meseleleri gündeme geldiğinde yanlış mânâlandırılarak
zihinlerin karışmasına sebebiyet verilmektedir. Bu ayetlerden hareketle
bazıları, münafıkların mürtedler olduğunu, kâfirlere bazı hususlarda itaat
edenlerin mürted olacaklarını - ve hatta - kâfirlere bazı hususlarda bile olsa
itaatin küfür olduğunu iddia etmektediler. Bu yanlış anlamaların sebebi, bazı
tefsir kitaplarında geçen zayıf rivayetler ile bu ayetlerin bu zayıf
rivayetlere dayanılarak anlamlandırılmasıdır.
Ancak seleften sahih
isnadla gelen tefsirler tespit edildiğinde ortada bir karışıklık olmadığı
anlaşılmaktadır. Kâfirlere olan itaat; küfür hususunda olursa küfürde itaattir,
fısk hususunda olursa fıskta itaattir, dinde mubah olan bir konuda olursa
mubahtır.
Aşağıda açıklanacağı
üzere Muhammed suresi 25-26. Ayetlerinde bahsedilen kimseler kitap ehlidir. Onlar,
münafıklara: “Size bazı hususlarda itaat edeceğiz” demişlerdir. Bu ayetleri Müslümanların
tekfiri hakkında malzeme yapanlar sapıklıkta Haricilerin yollarına tabi
olmaktadırlar.
A’raf Suresi 190 Ayeti
Nitekim A’raf suresi
190 ayeti, itaatte şirk ile ibadette şirki ayırmaktadır. Allah Teâlâ şöyle
buyurmuştur:
فَلَمَّا آتَاهُمَا
صَالِحًا جَعَلَا لَهُ شُرَكَاءَ فِيمَا آتَاهُمَا فَتَعَالَى اللَّهُ عَمَّا
يُشْرِكُونَ
“Onlara
salih bir evlat verince, kendilerine verdiği bu (çocuk) hakkında O'na ortaklar
koşmaya başladılar. Allah onların ortak koştuklarından yücedir” (A’raf
190)
Bu ayette ibadette şirk değil, itaatte şirk zikredilmektedir.
Bu ayet hakkında seleften iki görüş sabit olmuştur:
1. Görüş: Ayette Geçenler Âdem ile Havva’dır ve Bu Şirk İbadette Değil, İtaatte Şirktir
Taberî, sahih isnad ile Katade rahimehullah’tan şöyle
rivayet etmiştir:
كان آدم عليه
السلام لا يولد له ولد إلا مات، فجاءه الشيطان، فقال: إن سرَّك أن يعيش ولدك هذا،
فسمِّه "عبد الحارث"! ففعل قال: فأشركا في الاسم، ولم يشركا في العبادة
“Âdem aleyhisselam’ın doğan çocuğu ölüyordu. Şeytan ona
geldi ve: “Çocuğunun yaşamasını istiyorsan “Abdulharis” adını ver” dedi. O da
bunu yaptı. Böylece ikisi, ibadette değil, isimde ortak koştular.” Taberi
Tefsiri (13/312)
Kurtubî (7/297) şöyle
demiştir: “Müfessirler derler ki;
Burada sözü edilen şirk, sadece isim vermek ve sıfatta bir şirkti. Yoksa
ibadet ve rububiyet hususunda bir şirk değildi. Meanî ehli derler ki: Âdem ile
Havva çocuklarına "Abdulharis" adını vermekle "el-Haris"in
Rableri olduğu kanaatine sahip olmuş değillerdir. Onlar bu ismi vermekle
Haris'in çocuğun kurtuluşuna sebep teşkil edeceği maksadını gütmüşlerdi. O
bakımdan bir kimsenin kendisine misafirinin kölesi adını verecek olur ise,
misafiri kendisinin rabbi olduğu anlamında değil, ona itaat etmesi anlamında
kullanılır. Nitekim Hâtim şöyle demiştir:
(
وإني لعبد الضيف ما دام ثاويا ...
وما في إلا تيك من شيمة العبد )
“Ve şüphesiz ki ben
yanımda bulunduğu sürece misafirin abdiyim (kuluyum) ve esasen kulların
özelliklerinden bende bundan başka bir özellik de yoktur.”
2. Görüş: Ayette Bahsedilen Âdem ile Havva Değildir, Onların Nesillerinden Şirk Koşanlardır
Taberî, hasen bir isnad ile Katade’den şöyle rivayet
etmiştir:
كان الحسن
يقول: هم اليهود والنصارى رزقهم الله أولاداً فهودوا ونصروا
“Hasen (el-Basrî) şöyle derdi: “Onlar; Allah’ın kendilerini
rızıklandırdığı çocuklarını Yahudileştiren ve Hristiyanlaştıran Yahudi ve
Hristiyanlardır.” (Taberi Tefsir (13/315) İbn Kesir de tefsirinde (3/527) bunu sahih
görmüştür.
Kurtubi (7/297) şöyle demiştir: Bir grup da bunu şöyle açıklamıştır: “Buradaki ortak koşma, cins olarak Âdemoğullarına
racidir ve Âdem aleyhisselam’ın zürriyetinden olan müşriklerin durumunu
açıklamaktadır. Kabul edilmesi gereken görüş de budur. Buna göre “Ona
ortaklar koşmaya başladılar” ifadesi, kâfir olan erkek koca ile dişi
kastedilmektedir. Yani, bununla anlatılmak istenen kâfir olan iki cinstir. Buna
da: “Allah onların ortak koştuklarından yücedir” buyruğundaki ortak
koşma fiilinin tesniye olarak değil de çoğul olarak gelmesi delil teşkil etmektedir
ki, bu da güzel bir açıklamadır…”
Tercih:
Taberi seleften gelen her iki kanaate dair rivayetleri
aktardıktan sonra şöyle demiştir: “İki görüşten doğruya yakın olanı şöyle
diyenlerdir: “Bu ibadette değil, isim vermede ortak koşmadır. Kastedilen Âdem
ile Havva’dır. Çünkü tefsir ehlinin icması bu konuda hüccettir.” Yani Âdem ile Havva,
çocuklarının adını “Abdülharis" koyarak Allah Teâlâ'ya kullukta değil,
onun isimlerinde ona ortak koşma durumuna düşmüşlerdir. Zira "Kul" manasına
gelen "Abd" kelimesi ancak Allah'ın isimlerinden biriyle birlikte
zikredilerek "Abdullah", Abdurrahman" şeklinde insanlara isim
verilir. Abdülharis" diye isim koymak, Allah'a mahsus olan kullara sahip
olma sıfatı başkalarına da vermek olur.
Sonra Taberi bir şüpheye şöyle cevap verir: “Eğer birisi: “Durum
anlattığın gibiyse, “Allah onların ortak koştuklarından yücedir” kavli ne
demek oluyor? Burada isminde ortak koşulmasını mı yoksa ibadette ortak koşulmasını
mı kastediyor? Eğer “isimlerde” dersen bu “Kendileri yaratılmış oldukları
halde hiçbir şey yaratamayanı mı ortak koşuyorlar” ayetine göre fasittir. Şayet
“ibadette” dersen, Âdem aleyhisselam Allah’a ibadette mi ortak koşmuş oluyor?”
derse, ona şöyle denilir: “Allah onların ortak koştuklarından yücedir”
ayeti zannettiğin gibi değildir. Bu konuda söylenecek olan ancak şudur: “Allah,
arap müşriklerinin ve putperestlerin kendisine ortak koştuklarından
münezzehtir. Ama Âdem ve Havva hakkındaki habere gelince, bu bahis: “Onlara
salih bir evlat verince, kendilerine verdiği bu (çocuk) hakkında O'na ortaklar
koşmaya başladılar” cümlesiyle bitmektedir. Sonra yeni bir bahis
başlayarak: “Allah onların ortak koştuklarından yücedir” buyrulmuştur.
Nitekim bana Muhammed b. El-Huseyn tahdis etti, o Ahmed b. El-Mufaddal’dan,
o Esbat (b. Nasr)’dan tahdis etti, o es-Suddî’den rivayet etti:
قوله: (فتعالى
الله عما يشركون) ، يقول: هذه فصْلٌ من آية آدم، خاصة في آلهة العرب.
“Allah onların ortak koştuklarından yücedir” kavli;
Adem aleyhisselam hakkındaki ayetten sonra fasıldır, arapların ilahları hakkındadır.”
Taberi Tefsiri (13/315) bu isnad
hasendir.
Muhammed Suresi 25. Ayet:
إِنَّ
الَّذِينَ ارْتَدُّوا عَلَى أَدْبَارِهِمْ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ
الْهُدَى الشَّيْطَانُ سَوَّلَ لَهُمْ وَأَمْلَى لَهُمْ
“Şüphesiz
ki, kendilerine doğru yol belli olduktan sonra, arkalarına dönenleri, şeytan
sürüklemiş ve kendilerine mühlet verilmiştir”
«Emlâ lehum» ifadesinin mânâsı; onlara mühlet verdi
demektir. Yani onlara gönderilecek azap hususunda kendilerine mühlet verildi.
Bundan maksat Kureyza oğulları ve Nadr oğulları Yahudileridir. Çünkü onlar
Kur'an'ın Allah katından geldiğini bildikleri halde hasetlerinden dolayı
Kur'an'ın inişinden hoşlanmıyorlardı.
Bu Ayette “Geri Dönenler” İle Kastedilenin Ehli Kitap Olduğu
Taberi; Bişr (b. Muaz) – Yezid (b. Zurey)– Said (b. Ebi Arube) – Katade yoluyla:
Katade dedi ki:
(إِنَّ
الَّذِينَ ارْتَدُّوا عَلَى أَدْبَارِهِمْ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ
الْهُدَى) هم أعداء الله أهل الكتاب، يعرفون بعث محمد نبيّ الله صَلَّى الله
عَلَيْهِ وَسَلَّم وأصحابه عندهم، ثم يكفرون به
“Kendilerine hidayet belli olduktan sonra
geri dönenler” Allah’ın Ehl-i Kitap’tan olan düşmanlarıdır. Muhammed sallallâhu
aleyhi ve sellem’in nebi olarak gönderildiğini ve yanlarında bulunan ashabını
öğrendikten sonra kâfir olmuşlardır.”
Taberi Tefsiri (22/180)
isnadı hasendir.
Ayette Kastedilenin Münafıklar Olduklarına Dair Rivayetlerin Zayıf Oluşu
Taberi – el-Huseyn (b.
Ferac el-Hayyat) – Ebu Muaz (el-Fadl b. Halid en-Nahvi) – Ubeyd (b. Suleyman) –
ed-Dahhak (b. Muzahim) yoluyla rivayet ediyor:
سمعت الضحاك
يقول في قوله (إِنَّ الَّذِينَ ارْتَدُّوا عَلَى أَدْبَارِهِمْ) ... إلى قوله (فَأَحْبَطَ أَعْمَالَهُمْ) هم أهل النفاق
“Dahhak’ın şöyle
dediğini işittim: “Arkalarına geri dönenler” (Muhammed 25) ile kastedilen nifak
ehlidir”
Taberi Tefsiri (22/180) Bu isnadda el-Huseyn b. Ferac
el-Hayyat çok zayıftır. Yalanla da itham edilen bir ravidir.
Taberî – Muhammed b.
Sa’d (b. Muhammed b. El-Hasen b. Atiyye el-Avfî) – babası (Sa’d b. Muhammed) –
amcası (el-Huseyn b. Hasen b. Atiyye) – babası (Hasen b. Atiyye) – babası (Atiyye
el-Avfî) – İbn Abbas radıyallahu anhuma yoluyla rivayet ediyor:
قوله (إِنَّ
الَّذِينَ ارْتَدُّوا عَلَى أَدْبَارِهِمْ) ... إلى (إِسْرَارَهُمْ) هم أهل النفاق
“Arkalarına geri
dönenler…” (Muhammed 25) ayetinde geçenler nifak ehlidir.”
Taberi Tefsiri (22/181)
İsnadı zayıf raviler zinciridir:
Muhammed b. Sad b.
Muhammed b. El-Hasen b. Atiyye b. Sa’d b. Cunade el-Avfî: Hatib dedi ki: “hadiste
leyyindir.” Darekuni: “Onda sakınca yoktur” dedi.
Sa’d b. Muhammed b. El-Hasen
el-Avfî: çok zayıftır. İmam Ahmed’e sorulduğu zaman: “O cehmî’dir” dedi.
El-Huseyn b. El-Hasen
b. Atiyye: İbn Main: “Kadılıkta ve hadiste zayıf idi.” İbn Sa’d, Ebu Hatim ve
Nesai: “Zayıf” dediler. İbn Hibban: “Münkeru’l-hadis. Onun haberiyle delil
getirmek caiz olmaz” dedi.
El-Hasen b. Atiyye: Buhari
onun hakkında: “Bir şey değildir” dedi. Ebu Hatim: “Hadiste zayıf” dedi. İbn
Hibban: “Münkeru’l-hadis” dedi.
Atiyye b. Sa’d
el-Avfi: zayıftır. İbn Sad: “İnşaallah sikadır, düzgün rivayetleri de vardır. Ancak
bazıları onu zayıf gördü” dedi. Ahmed: “zayıf” dedi. Sevri ve Huşeym, Atiyye’nin
hadisini zayıf görürlerdi. Nesai: “zayıf” dedi. İbn Hibban: “Çok zayıf” dedi.
Muhammed Suresi 26. Ayet:
ذَلِكَ
بِأَنَّهُمْ قَالُوا لِلَّذِينَ كَرِهُوا مَا نَزَّلَ اللَّهُ سَنُطِيعُكُمْ فِي
بَعْضِ الْأَمْرِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ إِسْرَارَهُمْ
“Bunun sebebi; onların, Allah'ın indirdiğinden
hoşlanmayanlara: Bazı hususlarda size itaat edeceğiz, demeleridir. Oysa Allah,
onların gizlediklerini biliyor.”
Allah’ın İndirdiğinden Hoşlanmayanlar İle Kastedilenler Kimlerdir?
Bu sözü söyleyen Yahudilerdir. Kendilerine söylenenler de Arap
müşrikleri veya münafıklardır. Onlar Peygamber'e savaş açtıklarında Yahudilerin
kendilerine yardımcı olacakları hususu Yahudilerce vaat ediliyordu. Allah’ın indirdiğinden hoşlanmama, Muhammed
suresi 8-9. Ayetlerinde Arap müşriklerinin özelliği olarak zikredilmektedir: “İnkâr edenler(e gelince) yıkım onlara! (Allah)
onların işlerini boşa çıkarmıştır. Böyledir, çünkü onlar, Allah'ın
indirdiğinden hoşlanmamıştır. Allah da onların amellerini heder etmiştir.”
Selef’ten gelen rivayetlere
göre ise Yahudiler, münafıklara: “Size bazı hususlarda itaat edeceğiz” demişlerdir:
Taberi – Bişr – Yezid –
Said – Katade yoluyla rivayet ediyor:
(ذَلِكَ
بِأَنَّهُمْ قَالُوا لِلَّذِينَ كَرِهُوا مَا نزلَ اللَّهُ سَنُطِيعُكُمْ فِي
بَعْضِ الأمْرِ) فهؤلاء المنافقون (وَاللَّهُ يَعْلَمُ إِسْرَارَهُمْ) يقول تعالى
ذكره: والله يعلم إسرار هذين الحزبين المتظاهرين من أهل النفاق، على خلاف أمر الله
وأمر رسوله، إذ يتسارّون فيما بينهم بالكفر بالله ومعصية الرسول، ولا يخفى عليه
ذلك ولا غيره من الأمور كلها.
“Bunun sebebi;
onların Allah’ın indirdiğinden hoşlanmayanlara: “Bazı hususlarda size itaat
edeceğiz demeleridir” ayetindekiler (Allah’ın indirdiğinden hoşlanmayanlar)
münafıklardır. “Allah onların gizlediklerini biliyor” Yani Allah nifak
ehlinden açığa çıkan iki grubun, Allah’ın emrine ve Rasulünün emrine aykırı
olan sırlarını bilmektedir. Zira onlar kendi aralarında Allah’ı inkârı ve
rasule isyan etmeyi fısıldaşırlar. Onların bu ve başka konulardaki hiçbir
halleri Allah’a gizli kalmaz.”
Taberi Tefsiri
(22/182) İsnadı hasendir.
Önceki ayet hakkında
Katade rahimehullah: “hidayet belli olduktan sonra geri dönenler”; “Kitap ehlidir”
demişti Bu ayet hakkında ise Katade: “Allah’ın indirdiğinden hoşlanmayanlar”: “Münafıklardır”
demiştir.
Toplu Mânâ
Bu iki ayet hakkında
seleften gelen tefsirlerden sahih olanla olmayanı tespit ettiğimize göre
ayetlerin toplu manası şu şekilde olmaktadır:
“Şüphesiz
ki, kendilerine doğru yol belli olduktan sonra, arkalarına dönenleri (kitap
ehlini, özellikle Yahudileri), şeytan sürüklemiş ve kendilerine mühlet verilmiştir.
Bunun (Şeytanın bunlara yaptıklarını süslü göstermesinin ve Allah’ın bunlara
mühlet vermesinin) sebebi; onların (Kitap ehli Yahudilerin), Allah'ın
indirdiğinden hoşlanmayanlara (Arap müşriklerine yahut münafıklara: peygambere
düşmanlık konusunda yardımlaşma gibi) Bazı hususlarda size itaat edeceğiz,
demeleridir. Oysa Allah, onların gizlediklerini biliyor.”
Nitekim verdiğim bu toplu mana, İbn Cureyc rahimehullah’tan
rivayet edilmiştir:
İbnu’l-Munzir, İbn
Cureyc rahimehullah’tan naklediyor:
فِي قَوْله: {إِن الَّذين ارْتَدُّوا
على أدبارهم من بعد مَا تبين لَهُم الْهدى} قَالَ: الْيَهُود ارْتَدُّوا عَن
الْهدى بعد أَن عرفُوا أَن مُحَمَّدًا صلى الله عَلَيْهِ وَسلم نَبِي {الشَّيْطَان
سوّل لَهُم وأملى لَهُم} قَالَ: أمْلى الله لَهُم ذَلِك بِأَنَّهُم قَالُوا
للَّذين كَرهُوا مَا نزل الله قَالَ: يهود تَقول لِلْمُنَافِقين من أَصْحَاب
النَّبِي صلى الله عَلَيْهِ وَسلم وَكَانُوا يسرون إِلَيْهِم إِنَّا {سنطيعكم فِي
بعض الْأَمر} وَكَانَ بعض الْأَمر أَنهم يعلمُونَ أَن مُحَمَّدًا نَبِي وَقَالُوا:
الْيَهُودِيَّة الدّين فَكَانَ المُنَافِقُونَ يطيعون الْيَهُود بِمَا أَمرتهم
{وَالله يعلم إسرارهم }
“Kendilerine hidayet
belli olduktan sonra arkalarına dönenler” Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’i
bir nebi olarak tanıma hidayetinden sonra irtidad eden (geri dönen)
Yahudilerdir. “Şeytan onları sürüklemiş ve kendilerine mühlet verilmiştir.” Allah’ın
onlara mühlet vermesinin sebebi: “Allah’ın indirdiğinden hoşlanmayanlara” Yani
Yahudilerin, Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’in ashabından olan münafıklara
gizlice: “Size bazı hususlarda itaat edeceğiz” demeleridir. Bazı hususlar;
onların Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’i nebi olarak bilmeleri ve “Yahudilik
de (doğru) bir dindir” demeleridir. Münafıklar emrettikleri hususlarda Yahudilere
itaat ediyorlardı.” Allah ise gizlediklerini bilmektedir.” (Suyutî,
Durru’l-Mensur 7/503)
Uyarı: Bu yazı, Muhammed suresi 25-26. ayetlerinin nüzul sebebi ile ilgili olarak seleften gelen rivayetler üzerine bir araştırmadır. Tefsirde malum olduğu üzere; sebebin hususiliğine değil, lafzın umumîliğine itibar edilir. Allah'ın indirdiğinden hoşlanmayanlara bazı hususlarda itaat etmek her hâlükârda kınanmıştır ve bu kâfirlere benzemektir.
Uyarı: Bu yazı, Muhammed suresi 25-26. ayetlerinin nüzul sebebi ile ilgili olarak seleften gelen rivayetler üzerine bir araştırmadır. Tefsirde malum olduğu üzere; sebebin hususiliğine değil, lafzın umumîliğine itibar edilir. Allah'ın indirdiğinden hoşlanmayanlara bazı hususlarda itaat etmek her hâlükârda kınanmıştır ve bu kâfirlere benzemektir.