Şeyh el-Elbani’ye şöyle soruldu: “Fıkıh ilminin hadis
ilmiyle alakası nedir? Muhaddisin fakih olması mı yoksa sadece muhaddis mi
olması gerekir?”
Cevap: Fakihin muhaddis olması gerekir fakat muhaddisin
fakih olması gerekmez. Çünkü muhaddis tabiatiyle zaten fakihtir. Nebî
sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabı fıkıh dersi yapıyor muydu, yapmıyor
muydu? Dersini yaptıkları fıkıh ne idi? Onların Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem’den aldıkları neydi? Demek ki onlar hadis dersi yapıyorlardı.
Ama şu alimlerin sözlerini ve fıkıhlarını ders yapan
fıkıhçılar Nebi’lerinin fıkhın kaynağı olan hadislerinin dersini yapmıyorlar!
Onlara: “Hadis ilmini ders yapmanız gerekir” denilir. Çünkü biz hıfz, tashih ve
tad’if olarak hadisi bilmeden bir fıkıh düşünemeyiz. Aynı zamanda fakih olmayan
bir muhaddis de düşünemeyiz.
Her fıkhın kaynağı Kur’an ve sünnettir. Bugün adet olan
fıkıh ise alimlerin fıkhıdır, kitap ve sünnet fıkhı değildir. Evet, bazısı
kitap ve sünnette mevcuttur, bazısı da görüş ve içtihatlardan ibarettir. Lakin bunların
çoğu hadise aykırıdır. Çünkü onlar hadis ilmini kuşatamamışlardır.”
Esale Dergisi, 7/71