Soru: Bazı hizipçiler
bizim hizipçiliği ve anlamını bilmemekle suçluyor. Bize göre hizipçinin, bir
meselede bile olsa bize muhalif olan herkes olduğunu söyleyerek suçluyorlar.
Bizim muhaliflerimize güzel muamele yapmadığımızı söylüyor ve bizden
hizipçiliği tarif etmemizi istiyorlar. Ey faziletli şeyh! Bize bir şahsın
hizipçi olduğuna nasıl hükmedilebileceğini açıklar mısınız? Hizipçilik nedir ve
hizipçi kimdir? Kınanan hizipçiliğin şartları nelerdir? Allah size hayırlı
karşılık versin.
Şeyh Mukbil b. Hadi rahimehullah’ın
cevabı: Ey kardeşler, onlar bizden hizipçiyi bir gulyabani gibi yahut
boynuzları olan bir öküz şeklinde tarif etmemizi istiyorlar. Hayır ey
kardeşler! Mesele tefekkür ve velâ ve berâ meselesidir. Onlarla beraber olanlara
vela (yakınlık göstermek), onlarla beraber olmayana berâ (uzak durmak)
istiyorlar. Bu insanlar Allah Subhanehu ve Teala’dan korkmuyorlar! Sünnet
ehlinden uzaklaştırıp sünnet ehlini eleştirmeyi mümkün görüyorlar.
Vallahi! Vallahi! Şayet Allah Subhanehu ve Teâlâ sünneti kaim kılmasaydı, şia Ehli sünnet aleyhine yalan söylerdi, sufiler ehli sünnet aleyhine yalan söylerdi, İhvanu’l-Muflisîn Ehli sünnet üzerine yalan söylerdi, Hikmet derneği sahipleri Ehli sünnet aleyhine yalan söylerdi, İhsan derneği Ehli Sünnet aleyhine yalan söylerdi, komünistler ehli sünnet aleyhine yalan söylerdi. Hatta şayet sünnet ehli onların söylediklerinden ve yaptıklarından gafil olsaydı, onlar her şeyi getirir ve: “(Mukbil b. Hadi) el-Vadi’i “es-Savaik ale’l-ekkâliyne bil-melaık (kaşıkla yemek yiyenlere çarpıcı yıldırımlar) diye risale yazdı derler. Bize üzerinde kaşıklar bulunan helal yiyecek getirdiklerinde inşallah yeriz, Allah’a hamd olsun. Bununla beraber ellerle yemeyi tavsiye ederiz. Bizler ellerle yemeyi tavsiye ederiz ama kaşıkla yemeyi ne haram kılar ne de mekruh sayarız. Komunistler, baasçılar ve sufiler hakkımızda: “Sünnet ehli muz ve hıyar satın almazlar, kadınların süt sağmasını caiz görmezler” diyorlar. Ey gafiller! Konuştuğunuz bu sözleri sünnet ehlini tanıyan kimse kabul etmez. Allah yardımcımız olsun, Allah yardımcımız olsun.
Vallahi! Vallahi! Şayet Allah Subhanehu ve Teâlâ sünneti kaim kılmasaydı, şia Ehli sünnet aleyhine yalan söylerdi, sufiler ehli sünnet aleyhine yalan söylerdi, İhvanu’l-Muflisîn Ehli sünnet üzerine yalan söylerdi, Hikmet derneği sahipleri Ehli sünnet aleyhine yalan söylerdi, İhsan derneği Ehli Sünnet aleyhine yalan söylerdi, komünistler ehli sünnet aleyhine yalan söylerdi. Hatta şayet sünnet ehli onların söylediklerinden ve yaptıklarından gafil olsaydı, onlar her şeyi getirir ve: “(Mukbil b. Hadi) el-Vadi’i “es-Savaik ale’l-ekkâliyne bil-melaık (kaşıkla yemek yiyenlere çarpıcı yıldırımlar) diye risale yazdı derler. Bize üzerinde kaşıklar bulunan helal yiyecek getirdiklerinde inşallah yeriz, Allah’a hamd olsun. Bununla beraber ellerle yemeyi tavsiye ederiz. Bizler ellerle yemeyi tavsiye ederiz ama kaşıkla yemeyi ne haram kılar ne de mekruh sayarız. Komunistler, baasçılar ve sufiler hakkımızda: “Sünnet ehli muz ve hıyar satın almazlar, kadınların süt sağmasını caiz görmezler” diyorlar. Ey gafiller! Konuştuğunuz bu sözleri sünnet ehlini tanıyan kimse kabul etmez. Allah yardımcımız olsun, Allah yardımcımız olsun.
Allah’a hamd olsun sünnet
ehli, Allah’ın helal kıldığı şeyi haram saymaz. Toplumla beraber indirim
yapmaz, toplumla beraber haramı mubah saymaz. Bilakis onlar kitap ve sünnete
tutunurlar.
Hizipçilerin vela ve berâ’sı
yalan ve aldatmacadır. Aden’de zahid ve takva sahibi olarak bildiğim ve
hakkımda konuşmasını mazur gördüğüm birisi var. O her biri burdan Saa’de’ye
kadar olan birçok yalanlar söylüyor. Bu yalanlardan biri; “bizim burada enstitü
varmış!” Aden’li olan kardeşlerimiz enstitüyü bilmezler. Davet
buradaymış! Sünnet ehli kendisine verilmeyenle doymuş görünmez! Yapmadıkları şeyle
övünmeyi istemezler! Ben onların masum olduğunu kastetmiyorum. Onlar da
beşerdir. İlim talebesi hata da eder, isabet de eder. Bildiği de vardır,
bilmediği de vardır. Allah yardımcımız olsun.
Bu konuda şüphe atan
iddia sahibi kimdir ey kardeşler! Bir sünnet ehli ona geldiği zaman sünnî
oluverir! Sorumluların hali bu. Sorumlular bunu ders veriyor! Onların yanına
gitsen, sen sünnî isen sana kendilerinin de sünnet ehli olduğunu izhar ederler.
Kabile şeyhlerinin ve başkalarının çoğunun hali budur. Ancak akletmeyen sağır ve
dilsizlerdir. İşte hizipçiliğin vela ve berâ’sı budur.
Sünnet ehlinin velâsı
(yakınlık göstermesi) da Allah içindir, berâsı (uzaklaşması) da Allah içindir. Sünnet
ehline göre beyaz ile siyah, arap ile acem, tüccar ile fakir arasında fark
yoktur. Yine davet hususunda erkek ile kadın farkı gözetmez. Her birine hakkını
verir.
İhvanu’l-Muflisin’in
daveti, ey kültürlülerin, tüccarların ve sorumluların kardeşleri! Allah için
hayret! Ey kardeşler! Kendisine yakınlaşmak mümkün olan tüccarlara onlarla
beraber kim sabreder! Ona ayakkabılarıyla yakınlaşmak gerekiyorsa,
ayakkabılarıyla yakınlaşır, üzüntüsünde başından sonuna kadar onun yanında
nöbet bekler. Ta ki bir sünnet ehli gelip de onlarla konuşmasın! Onlar,
tüccarların ve kendilerine icabet eden kabile şeyhlerinin hizmetkarları
gibidirler.
En önemlisi, hizipçiler
karıştırma yaparak şöyle derler: “Sünnet ehli hizipçiliği bilmiyor!” Allah’a
hamd olsun Şam’dan, Yemen’den, doğudan, batıdan bütün insanlar sünnet ehlinin
Hizipçiliğe buğzettiğini öğrendiler. Bazıları
meseleyi açıklamıyor da: “Birliği bozuyorlar, alimleri eleştiriyorlar”
ve daha başka sözler ediyorlar. Lakin bizler diyoruz ki: toz kalkınca
altlarındakinin at mı yoksa eşek mi olduğunu görecekler. Gerçekler ya bugün, ya
yarın, ya da ertesi gün ortaya çıkacak. Yardım istenecek olan Allah’tır.
Kaynak: Hadramut’tan er-Riydetu’ş-Şarkiyye
halkının soruları kaseti Link: http://www.muqbel.net/files/fatwa/muqbel-fatwa156.mp3
Tercüme: Ebu Muaz