Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

29 Nisan 2015 Çarşamba

Seferî’lik Meselesinde Güncel Bir Şüphe

Bismillah.
Sahihu Muslim’de Enes b. Malik radıyallahu anh’den: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem üç mil mesafeye – veya üç fersah mesafeye – çıktığı zaman namazı kısaltırdı.”
İbn Hacer Fethu’l-Bari’de: “Namazı kısaltma mesafesini açıklama hakkında gelen en sahih hadis budur” demiştir.”
İbn Ebi Şeybe (no: 9013) ve Taberi Tehzibu’l-Asar’da (1292) rivayet ediyor: El-Leclac b. Hakîm es-Sulemi rahimehullah dedi ki: “Biz Ömer radıyallahu anh ile beraber üç mil yola çıkardık ve namazı kısaltır, oruç tutmazdık.”
El-Elbani, İftaru’s-Saim (41): “İsnadı hasen veya hasene yakın” demiştir.
Muhammed b. Zeyd b. Huleyde dedi ki: “İbn Ömer radıyallahu anhuma üç mil mesafede namazı kısaltırdı
El-Elbani, İrvau’l-Galil’de (3/18) isnadı sahih demiştir.
Bu rivayetler Müslümanın gönlünün tatmin olmasına yeterlidir.
Şüphecilerden birisi: “Aynı gün içinde yolculuktan dönüyorsan seferî olmazsın” diyor! Bir diğeri "sefer mesafesi 81 km." diyor! Bunlar büyük âlimlerin fetvalarındandır. O büyük âlimlerin vahiyden bir delile dayanmayan veya nastan delilini bilmediği fetvalarıyla gönülleri yatışan, lakin Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den, sahabeden gelen rivayetlere gönlü yatmayan kimseler var! Subhanallah! Kendinizi ana caddeden ayırıyor ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetine muhalefet ediyorsunuz!
Bazı kimseler ahkâm kitaplarında geçen “belde”, “karye”, “şehir” ifadelerini muasır şehirleşme yapısını dikkate alarak, seferilik hükümlerinde sünnete muhalefet etmektedirler. Adı geçen tabirler ile kastedilen mana; içinde yaşanılan yerleşim yeridir. Halbuki bu bazen köy, bazen kasaba, bazen ilçe, bazen semt, bazen mahalle olabilir. Nitekim selefin uygulamasında Deyru Sealib’de namazı kısaltanlar zikredilir. "Deyr" mahalle demektir. Burada itibar edilmesi gereken şey; birbirine bitişik kümeler halinde olan bölgelerin bir yerleşim yeri kabul edilmesi ve bu kümenin son evinden sonra seferi olunmasıdır. Örfte de en küçük idarî birim mahalledir ve muhtarlar tarafından idare edilmektedir. 
Yani mesela falan bir ilçenin birbirine bitişik evlerden oluşan mahallesini, Müslümanların örfünde diğer bir mahalleden bir köprü yahut geniş otoyol gibi bir unsur ayırıyorsa, bu ayırıcı alametten itibaren en az bir mil ileriye yolculuk yapacak olan kişi seferi olur. Şayet bir mil (1800 m.) ileriye gitme niyeti olmayan kişi mahalle sınırını geçince seferi olmaz. Zira sahabeden nakledilen en az seferilik mesafesi 1 mildir ve İbn Ömer radıyallahu anhuma'dan nakledilmiştir.
* Bir milden daha kısa mesafe içinde, mahalle sınırını geçen kimsenin seferi olmayacağının delili ise, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ve sahabelerinin, Medine dışında bulunan Baki kabristanında ve bu kabristanın yakınında bulunan musallâda seferî olmamalarıdır.
Modern şehirleşme içerisinde Ulus’tan Keçiören’e giden birinin, “Henüz şehrin dışında çıkmadım” diyerek halen kendisini seferî kabul etmeyip namazı tam kılması şaşılacak işlerdendir. Hatta Keçiören'in bazı mahalleleri arasında dahi seferilik söz konusu olabilir; mesela Ufuktepe, Bağlum gibi birbirinden ayrı mıntıkalarda! Aslen buralar, aynı kaymakamlığa bağlı ayrı köylerdir.
Örfen Ulus ayrı bir yerleşim yeridir, Keçiören ayrıdır. Modern hayat aslında yerleşim yerlerinin sınırlarını daha net ayırmayı kolaylaştırmışken, sünnete karşı bu denli zorlamalara gitmek tuhaftır.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in asrında Zi’l-Huleyfe’nin bugünkü anlamda şehir olarak Medine’ye bağlı olduğu ve Mina’nın Mekke’ye bağlı olduğu bilinmesine rağmen, Medine’liler Zi’l-Huleyfe’de, Mekke’liler ise Mina’da namazı kısaltıyorlardı. Bugün Zilhuleyfe’ye kadar evlerin bitişmiş olması durumu değiştirmez.
Medine’liler Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e ittiba etmek istiyorlarsa Zi’l-Huleyfe’de namazı kısaltmaları gerekir. İnsanların kalabalıklaşması sebebiyle evler birbirine yakınlaşsa da, her mıntıka ilk kurulduğu andaki ismine göre ayrı bir isimle anılmakta, yerleşim birimine göre köy, mahalle, yayla, ilçe, semt denmekte, bu yerleşim birimleri bir il merkezi adına atfedilerek planlama yapılmaktadır.
Amellerinde nasları değil de, re’yleri belirleyici kılanlar kendi kendilerine problemler oluşturmakta, sonra çıkardıkları bu problemler için yeni çözüm yolları üretme çabasına girmekte: “evler arasında boşluk yok” gibi yeni bir kayıt düşmekte, sonra da bu boşluğun miktarı, sınırı, kayıtları hakkında ihtilaf etmektedirler.
“Boşluk” meselesi boş, delilsiz bir kayıttır. Zira Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yaşadığı mıntıka ile Bakî kabristanı arasında boşluk vardı ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Bakî’de namazı kısaltmıyor, Medine’ye bağlı kabul edilen yaylalar diyebileceğimiz Avali denilen birkaç evlik mekanlarda kalan insanlar Medine’ye geldiklerinde seferi olmuyorlardı. Fakat Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Zi’l-Huleyfe’de namazı kısaltıyor ve buna gerekçe olarak “evlerle arasında boşluk var” gibi bir kayıt da koymuyordu.
İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan ise daha az mesafe’de, bir millik (yaklaşık 1800 m.) mesafede namazı kısalttığı sabit olmuş, Taberi’nin Tehzibu’l-Asar’da sahih isnadla rivayetine göre de “Şu taşlığı geçtiğin zaman namazı kısalt” dediği sabit olmuştur. Zira o gün Medine merkezinde yaşayanlar için orası sınır kabul ediliyordu. Bugün ise adı geçen kara taşlık, çok büyümüş olan Medine’ye bağlı semtlerden bir semtte kalanlar için sınır olmalıdır.
Naslarda mesafe kaydı gelmemiştir. Mesafe sınırı da Müslümanların örfteki kabullerine göredir. Seferilik meselesinde Şehir kelimesini bugünkü kentleşme tabirlerine göre değerlendirmek hakikatten uzaklaşmak ve sünnette sabit olmuş kolaylığı zorlaştırmaktır. Zira bugünkü şehir tabiri il/vilayet anlamında kullanılmaktadır ve ilçeleri, köyleri, mahalleleri, semtleri kapsayan bir kelimedir. Selefin zamanında buna vilayet: valilik deniyordu ve aynı vilayete bağlı bulunan şehirler, köyler arasında sahabe ve tabiin seferi oluyorlardı. Günümüzde seferin başlangıcının örfe göre nasıl belirleneceğine dair muasırlardan birinin fetvasını tercüme ediyorum:
Şeyh b. Baz'ın öğrencilerinden Şeyh Fehd b. Salim Bâ Hemmam’ın Fetvası:
“Dört imam ve diğerlerinden ilim ehlinin cumhuru namazı kısaltma ve yolculuk ruhsatlarının ancak karye ve beldenin son binalarının geçilmesiyle başladığı görüşündedirler. (Bkz.: Hanefilerden: Reddu’l-Muhtar 2/121 Malikillerden: Mevahibu’l-Celil 2/143 Şafiilerden: el-Muhezzeb 1/193-194 Hanbelilerden: el-İnsaf 2/320)
Bu görüşe muhalif olan ancak seleften bazı kimseler vardır. İbnu’l-Munzir dedi ki: “Kendilerinden ilim hıfzettiğimiz bütün ilim ehli şunda icma ettiler: Yolculuğa çıkmak isteyen kimse çıkmak istediği karyenin bütün evlerini geçince namazı kısaltır. İlim ehlinden çoğu: namaz ancak karyenin evlerini geçince kısaltılır dediler… Bu konuda ikinci bir görüş daha vardır. El-Haris b. Ebi Rebia yolculuğa çıkmak istediğinde henüz evinde iken onlara namazı kısaltarak kıldırdı.” (İbnu’l-Munzir, el-Evsat 4/351, 354)
Şüphesiz sahih olan cumhurun görüşüdür. Çünkü Nebî sallallahu aleyhi ve sellem Medine’den ayrılmadan önce namazı kısaltmamıştır. Kişi karye’den ayrılmadan yola çıkmış değildir ve seferi olmaz.
Karye’den ayrılmanın kaydı; birbirine yakın ve bitişik binalardan ayrılmaktır. Yoksa şehirlere yakın olan ve etrafında olan uzak ve ayrı binalara itibar edilmez.
Hava alanı hakkındaki ruhsat:
Yolcunun beldesindeki hava alanına gelmiş olması halinde yolculuk ruhsatları caiz olur mu?
Cevap: Hava alanlarının iki durumu vardır:
1- Eğer hava alanı beldenin içinde ve insanların evlerinin ve mahallelerinin arasında ise– önünde olsun, arkasında olsun – gerek gidişte gerekse dönüşte burada seferîlik ruhsatları geçerli değildir.
2- Eğer hava alanı şehrin dışında ise, oraya ulaşmadan önce evler ve mahalleler kesintiye uğramışsa seferîlik hüküm ve ruhsatları söz konusu olur. Zira yoldan bir parça kesintiye uğramıştır ve yolculuğun başlangıcındaki binalardan ayrılmış olunur. Yine yolculuğunda da beldesine dönünceye kadar buna itibar eder."

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)