Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

5 Haziran 2017 Pazartesi

İftarın ve Akşam Namazının Vakti

Güneşin Batması, Perdelenmesi Demektir.
Seleme b. Ekva radiyallahu anh dedi ki:
كُنَّا نُصَلِّي مَعَ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ المَغْرِبَ إِذَا تَوَارَتْ بِالحِجَابِ
“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber güneş perde arkasına geçtiği zaman akşam namazını kılardık.”[1]
Bu hadiste hicab (perde) lafzı geneldir, güneşi gizleyen herşeyi kapsar. Nitekim Cabir radiyallahu anh’den gelen namazların vakitleriyle ilgili rivayette Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in akşam namazını güneş kaybolduğu zaman (والمغرب حين تغيب الشمس) kıldığını belirtmiştir.[2]
Bazen bulut güneşe perde olur: Halid b. Eslem rahimehullah dedi ki:
أَنَّ عُمَرَ بْنَ الْخَطَّابِ أَفْطَرَ ذَاتَ يَوْمٍ فِي رَمَضَانَ فِي يَوْمٍ ذِي غَيْمٍ، وَرَأَى أَنَّهُ قَدْ أَمْسَى وَغَابَتِ الشَّمْسُ. فَجَاءَهُ رَجُلٌ فَقَالَ: يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ طَلَعَتِ الشَّمْسُ، فَقَالَ عُمَرُ: «الْخَطْبُ يَسِيرٌ وَقَدِ اجْتَهَدْنَا»
“Ömer b. el-Hattab radiyallahu anh Ramazan’da bulutlu bir günde iftar etti. Akşam olduğunu görmüştü ve güneş kaybolmuştu. Bir adam geldi ve dedi ki:
“Ey Mü’minlerin emiri! Güneş çıktı!” Ömer radiyallahu anh dedi ki:
“Bu basit bir şeydir, biz içtihat ettik.”[3]
Benzerini Abdurrazzak, Zeyd b. Vehb rahimehullah’tan rivayet etmiştir. Onun rivayetinin sonunda Ömer radiyallahu anh:
“Biz günahı kastetmedik, neden kaza edelim?” demiştir.[4] İbn Kesir, Musnedu’l-Faruk’ta: “İsnadı sahih” demiştir.
Benzer bir kıssa Ömer radiyallahu anh’den Ali b. Hanzala – babası yoluyla rivayet edilmiştir ve bu rivayette Ömer radiyallahu anh’ın: “Bunun yerine bir gün kaza etmek kolaydır” dediği geçer. Ancak bu rivayette Ali b. Hanzala ve babası meçhuldürler. Yine aynı kıssaya dair Ömer radiyallahu anh’ın kazayı emrettiği ile ilgili diğer bir rivayet meçhul biri olan Bişr b. Kays yoluyla gelmiştir. Zeyd b. Vehb’in rivayeti daha sahihtir.
Abdullah b. Evfa radiyallahu anh’den:
كُنَّا مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي سَفَرٍ وَهُوَ صَائِمٌ، فَلَمَّا غَرَبَتِ الشَّمْسُ قَالَ لِبَعْضِ القَوْمِ: «يَا فُلاَنُ قُمْ فَاجْدَحْ لَنَا»، فَقَالَ: يَا رَسُولَ اللَّهِ لَوْ أَمْسَيْتَ؟ قَالَ: «انْزِلْ فَاجْدَحْ لَنَا» قَالَ: يَا رَسُولَ اللَّهِ، فَلَوْ أَمْسَيْتَ؟ قَالَ: «انْزِلْ، فَاجْدَحْ لَنَا»، قَالَ: إِنَّ عَلَيْكَ نَهَارًا، قَالَ: «انْزِلْ فَاجْدَحْ لَنَا»، فَنَزَلَ فَجَدَحَ لَهُمْ، فَشَرِبَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، ثُمَّ قَالَ: «إِذَا رَأَيْتُمُ اللَّيْلَ قَدْ أَقْبَلَ مِنْ هَا هُنَا، فَقَدْ أَفْطَرَ الصَّائِمُ»
“Biz ramazan ayında Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte bir seferde idik. Güneş batınca topluluktan birisine:
Ey fulan! İn ve bize sevik bulamacı hazırla” buyurdu. O kişi dedi ki:
“Ey Allah’ın Rasulü! Akşam olsaydı ya.” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
Ey fulan! İn ve bize sevik bulamacı hazırla.” Adam yine:
“Ey Allah’ın rasulü! Akşam olsaydı ya” dedi.  Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yine:
İn ve bize sevik bulamacı hazırla” dedi. Adam:
“Gündüz üzerindedir” dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yine:
İn ve bize Sevik bulamacı hazırla” buyurdu. Bunun üzerine adam indi ve sevik bulamacı hazırladı. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem ondan içti. Sonra şöyle buyurdu:
Güneş buradan kaybolduğunda ve gece buraya geldiğinde oruçlunun orucu bozulmuştur.”[5]
Abdurrazzak’ın rivayetinde lafzı şu şekildedir: “Abdullah b. Evfa radiyallahu anh’den:  “Biz Nebî sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte bir yolculukta idik. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem topluluktan birisine:
İn ve bana sevik bulamacı hazırla” buyurdu. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem oruçlu idi. O kişi:
“Ey Allah’ın Rasulü! Güneş!” dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
İn ve bana sevik bulamacı hazırla” buyurdu. Bunun üzerine adam indi ve sevik bulamacı hazırladı. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem ondan içti. Sonra şöyle buyurdu:
Şayet güneşi bir kimse görecek olsaydı, devesi üzerinde olan görürdü.” Sonra eliyle doğu tarafına işaret etti ve şöyle buyurdu:
Gecenin şuradan geldiğini gördüğünüzde oruçlu iftar etmiştir.”[6]
Hafız İbn Hacer, Fethu’l-Bari’de bu hadisin şerhinde şöyle demiştir: “Öyle anlaşılıyor ki, söz konusu sahabi ortalık hala aydınlık olduğu ve güneş ışınları tam olarak kaybolmadığı için güne­şin batmadığını düşünmüş ve Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e bu şekilde karşılık vermiş­tir. Belki de dağ, tepe veya başka bir nedenle güneş görünmemiş ya da hava bulutlu olduğu için güneşin battığı kesin olarak bilinememiştir. Olayı nakleden ravinin güneşin battığını söylemesi mevcut durumu anlatmaktan ibarettir. Zira bu olayın kahramanı olan sahabi güneşin battığını kesin olarak bilseydi Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in talebi karşısında asla duraksamazdı. Çünkü Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in herhangi bir emri karşısında duraksayacak olursa itirazcı konumuna düşerdi. Söz konusu sahabi, olayın tam olarak açıklığa kavuşmasını istediği ve ihtiyata göre amel etme düşüncesinde olduğu için böyle davranmıştır.”
Abdurrahman b. Yezid rahimehullah dedi ki:
كَانَ عَبْدُ اللَّهِ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ، يُصَلِّي الْمَغْرِبَ وَنَحْنُ نَرَى أَنَّ الشَّمْسَ طَالِعَةٌ قَالَ: فَنَظَرْنَا يَوْمًا إِلَى ذَلِكَ فَقَالَ: «مَا تَنْظُرُونَ؟» قَالُوا: إِلَى الشَّمْسِ. قَالَ عَبْدُ اللَّهِ: «هَذَا وَالَّذِي لَا إِلَهَ غَيْرُهُ مِيقَاتُ هَذِهِ الصَّلَاةِ» ثُمَّ قَالَ: {أَقِمُ الصَّلَاةِ لِدُلُوكِ الشَّمْسِ إِلَى غَسَقِ اللَّيْلِ} [الإسراء: 78] فَهَذَا دُلُوكُ الشَّمْسِ
“Abdullah b. Mes’ud radiyallahu anh akşam namazını kıldı. Biz ise güneşin batmamış olduğunu görüyorduk. Bir gün buna baktığımızda:
“Neye bakıyorsunuz?” dedi. Biz:
“Güneşe bakıyoruz” dedik. Abdullah b. Mes’ud radiyallahu anh dedi ki:
“Kendisinden başka ibadete layık hak ilah olmayana yemin ederim ki namazın vakitleri bunlardır.” Sonra dedi ki:
“Güneşin batıya yönelmesinden gecenin çökmesine kadar namaz kıl” (İsra 78) İşte güneşin batıya yönelmesi (duluku’ş-şems) budur.”[7]
Hâkim dedi ki: Bu hadis Buhârî ve Muslim’in şartlarına göredir. Zehebi de onayladı. Derim ki, dedikleri gibidir.
Tahavi’nin rivayetinde lafzı şöyledir:
صلى عبد الله بأصحابه صلاة المغرب فقام أصحابه يتراأون الشمس فقال ما تنظرون قالوا ننظر أغابت الشمس فقال عبد الله هذا والله الذي لا إله إلا الله هو وقت هذه الصلاة ثم قرأ عبد الله أقم الصلاة لدلوك الشمس إلى غسق الليل وأشار بيده إلى المغرب فقال هذا غسق الليل وأشار بيده إلى المطلع فقال هذا دلوك الشمس  قيل حدثكم عمارة أيضا قال نعم
“Abdullah b. Mes’ud radiyallahu anh arkadaşlarına akşam namazını kıldırdı. Arkadaşları güneşi görüyorlardı. İbn Mes’ud radiyallahu anh:
“Neye bakıyorsunuz?” dedi. Onlar da:
“Güneş batıyor mu diye bakıyoruz” dediler. Abdullah radiyallahu anh dedi ki:
“Kendisinden başka hak ilah olmayana yemin ederim bu namazın vakti budur.” Sonra Abdullah radiyallahu anh “Güneşin batıya meyletmesinden gecenin çökmesine kadar namaz kıl” ayetini okudu. Eliyle batıya işaret etti ve:
“Gecenin çökmesi budur.” Eliyle doğuya da işaret etti ve dedi ki:
“Bu da güneşin batıya meyletmesi (duluku’ş-şems)dir.”[8]
Bu rivayet, kişinin bulunduğu yerde, ikindi vakti aştıktan sonra güneşin; dağ, ağaç, bina vb. şeylerle perdelenerek kaybolması halinde akşam vaktinin girdiği ve oruçlunun iftar edeceğini göstermektedir. Bir miktar ileriye geçenin güneşi görebiliyor olması durumu değiştirmez.
Humeyd rahimehullah dedi ki:
كُنَّا عِنْدَ أَنَسٍ، وَكَانَ صَائِمًا فَدَعَا بِعَشَائِهِ، فَالْتَفَتَ ثَابِتٌ يَنْظُرُ إِلَى الشَّمْسِ وَهُوَ يَرَى أَنَّ الشَّمْسَ لَمْ تَغِبْ، فَقَالَ أَنَسٌ لِثَابِتٍ: لَوْ كُنْتَ عِنْدَ عُمَرَ لَأَحْفَظَكَ
“Biz Enes radiyallahu anh’ın yanındaydık ve o oruçlu idi. Akşam yemeğini istedi. Sabit rahimehullah güneşe bakmaya başladı. O güneşin henüz batmamış olduğunu görüyordu. Bunun üzerine Enes radiyallahu anh, Sabit’e dedi ki:
“Şayet Ömer radiyallahu anh’ın yanında olsaydın elbette seni yakalardı.”[9]
Eymen el-Habeşî el-Mekkî rahimehullah’tan:
عَنْ أَبِي سَعِيدٍ، قَالَ: دَخَلْتُ عَلَيْهِ، فَأَفْطَرَ عَلَى عِرْقٍ، وَإِنِّي أَرَى الشَّمْسَ لَمْ تَغْرُبْ
“Ebu Said radiyallahu anh’ın yanına girdim. İftar ediyordu. Ben güneşin henüz batmadığını görüyordum.”[10]
Bu rivayetler, dediğimiz hususu pekiştirmektedir. Güneş kendisine perdelenen kişi iftar eder. Akşam ezanını okuyacak kişinin güneşi gören bir yerde bulunması sebebiyle oruçlu kişinin, müezzinin okuyacağı ezanı beklemesi gerekmez:
Humeyd rahimehullah dedi ki:
عَنْ أَنَسٍ أَنَّهُ لَمْ يَكُنْ يَنْتَظِرُ الْمُؤَذِّنَ فِي الْإِفْطَارِ وَكَانَ يُعَجِّلُ الْفِطْرَ
“Enes radiyallahu anh iftarda müezzini beklemez, iftarda acele ederdi.”[11]
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem akşam namazını kıldığında ortalık epey aydınlık olurdu. Bu durum, onların, güneşin en uzak ufukta batmasını gözlemediklerini, bilakis, kendi bulundukları konumda güneşin dağ, tepe gibi herhangi bir engelin araya girmesiyle gözden kaybolmasını esas aldıklarını göstermektedir:
Enes radıyallahu anh’den:
كُنَّا نُصَلِّي الْمَغْرِبَ ثُمَّ يَنْطَلِقُ الْمُنْطَلِقُ مِنَّا إِلَى بَنِي سَلِمَةَ وَهُوَ يَرَى مَوَاقِعَ نَبْلِهِ
“Biz akşam namazını kılardık, sonra içimizden ayrılan Benî Seleme’ye doğru gider de attığı okun düştüğü yeri görebilirdi.”[12]
Cabir b. Abdillah radiyallahu anh dedi ki:
كُنَّا نُصَلِّي مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ الْمَغْرِبَ فِي مَسْجِدِهِ، ثُمَّ نَرْجِعُ نَتَنَاضَلُ حَتَّى يَبْلُغَ مَنَازِلَنَا بَنِي سَلَمَةَ فَنَنْظُرُ إِلَى مَوَاقِعِ نَبْلِنَا
“Biz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber mescidinde akşam namazını kılar, sonra Benî Seleme’deki yerlerimize döner, ok atışı yapardık ve oklarımızın düştüğü yerleri görebilirdik.”[13]
Abdurrazzak, Ahmed, Ebû Ya'lâ ve Abd b. Humeyd’in rivayetlerinde gittikleri yerin Medine’ye bir mil (yaklaşık 2 km.) mesafede olduğu belirtilmektedir.


[1] Sahih. Buhârî (561) Muslim (636) Ahmed (4/54) İbn Mâce (688) Ebû Dâvûd (417) Tirmizî (162)
[2] Buhârî’nin şartına göre sahih. İbn Hibbân (4/395) Enes radiyallahu anh’den aynı ifadeyle hasen isnad ile: Tayalisi (2250) Ziyau’l-Makdisi el-Muhtare (6/167)
[3] Sahih. Malik Muvatta (1/303) Şafii el-Umm (2/96) Beyhakî el-Ma’rife (2473)
[4] Abdurrazzak (7395) Fesevi Ma’rife (2/765) Ebu Ubeyd Garibu’l-Hadis (4/210) İbn Kesir Musnedu’l-Faruk (266)
[5] Sahih. Buhari (1955) Müslim (1101)
[6] Buhârî ve Muslim’in şartlarına göre sahih. Abdurrazzak (4/226) el-Elbani Muhtasaru’l-Buhari (1/460)
[7] Buhârî ve Muslim’in şartlarına göre sahih. Hâkim (2/395) Beyhaki (1/370) Taberânî (9/231) el-Muhallisiyyat (1594)
[8] Sahih. Tahavi, Şerhu Meani’l-Asar (1/154)
[9] Muslim’in şartına göre sahih. Firyabî es-Siyam (50)
[10] Buhârî’nin şartına göre sahih. Buhârî muallak olarak zikretmiştir. Mevsul olarak: İbn Ebî Şeybe (2/430)
[11] Muslim’in şartına göre sahih. Firyabî es-Siyam (51)
[12] Buhârî ve Muslim’in şartlarına göre sahih. Ahmed (3/114, 189, 199, 205) Serrac Musned (569) İbn Huzeyme (338) Ebû Dâvûd (416) Taberânî (19/62) Ebû Ya'lâ (6/62) İbnu’l-Ca’d Musned (3350) İbn Ebi Şeybe (1/289) Beyhaki (1/447)
[13] Muslim’in şartına göre sahih. Es-Serrac Musned (572, 1117) İbn Hibbân (10/549) Abdurrazzak (1/552) Ahmed (3/303) Tayalisi (1771) Abd b. Humeyd (1035) Ebû Ya'lâ (4/80) İbnu’l-Ca’d Musned (3317) Tahavi Şerhu Meani’l-Asar (1/212) Beyhakî (1/370)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)