Güneşin Batması, Perdelenmesi Demektir.
Seleme b. Ekva radiyallahu
anh dedi ki:
كُنَّا نُصَلِّي مَعَ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ المَغْرِبَ إِذَا تَوَارَتْ بِالحِجَابِ
“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber güneş
perde arkasına geçtiği zaman akşam namazını kılardık.”[1]
Bu hadiste hicab (perde) lafzı geneldir, güneşi gizleyen
herşeyi kapsar. Nitekim Cabir radiyallahu anh’den gelen namazların vakitleriyle
ilgili rivayette Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in akşam namazını güneş
kaybolduğu zaman (والمغرب حين تغيب الشمس)
kıldığını belirtmiştir.[2]
Bazen bulut güneşe perde olur: Halid b. Eslem rahimehullah
dedi ki:
أَنَّ عُمَرَ بْنَ الْخَطَّابِ أَفْطَرَ ذَاتَ يَوْمٍ
فِي رَمَضَانَ فِي يَوْمٍ ذِي غَيْمٍ، وَرَأَى أَنَّهُ قَدْ أَمْسَى وَغَابَتِ
الشَّمْسُ. فَجَاءَهُ رَجُلٌ فَقَالَ: يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ طَلَعَتِ
الشَّمْسُ، فَقَالَ عُمَرُ: «الْخَطْبُ يَسِيرٌ وَقَدِ اجْتَهَدْنَا»
“Ömer b. el-Hattab radiyallahu anh Ramazan’da bulutlu bir
günde iftar etti. Akşam olduğunu görmüştü ve güneş kaybolmuştu. Bir adam geldi
ve dedi ki:
“Ey Mü’minlerin emiri! Güneş çıktı!” Ömer radiyallahu anh
dedi ki:
“Bu basit bir şeydir, biz içtihat ettik.”[3]
Benzerini Abdurrazzak, Zeyd b. Vehb rahimehullah’tan rivayet
etmiştir. Onun rivayetinin sonunda Ömer radiyallahu anh:
“Biz günahı
kastetmedik, neden kaza edelim?” demiştir.[4] İbn
Kesir, Musnedu’l-Faruk’ta: “İsnadı sahih” demiştir.
Benzer bir kıssa Ömer radiyallahu anh’den Ali b. Hanzala –
babası yoluyla rivayet edilmiştir ve bu rivayette Ömer radiyallahu anh’ın: “Bunun
yerine bir gün kaza etmek kolaydır” dediği geçer. Ancak bu rivayette Ali b.
Hanzala ve babası meçhuldürler. Yine aynı kıssaya dair Ömer radiyallahu anh’ın
kazayı emrettiği ile ilgili diğer bir rivayet meçhul biri olan Bişr b. Kays
yoluyla gelmiştir. Zeyd b. Vehb’in rivayeti daha sahihtir.
Abdullah b. Evfa radiyallahu anh’den:
كُنَّا مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي سَفَرٍ
وَهُوَ صَائِمٌ، فَلَمَّا غَرَبَتِ الشَّمْسُ قَالَ لِبَعْضِ القَوْمِ: «يَا
فُلاَنُ قُمْ فَاجْدَحْ لَنَا»، فَقَالَ: يَا رَسُولَ اللَّهِ لَوْ أَمْسَيْتَ؟
قَالَ: «انْزِلْ فَاجْدَحْ لَنَا» قَالَ: يَا رَسُولَ اللَّهِ، فَلَوْ أَمْسَيْتَ؟
قَالَ: «انْزِلْ، فَاجْدَحْ لَنَا»، قَالَ: إِنَّ عَلَيْكَ نَهَارًا، قَالَ:
«انْزِلْ فَاجْدَحْ لَنَا»، فَنَزَلَ فَجَدَحَ لَهُمْ، فَشَرِبَ النَّبِيُّ صَلَّى
اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، ثُمَّ قَالَ: «إِذَا رَأَيْتُمُ اللَّيْلَ قَدْ
أَقْبَلَ مِنْ هَا هُنَا، فَقَدْ أَفْطَرَ الصَّائِمُ»
“Biz ramazan ayında Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem ile birlikte bir seferde idik. Güneş batınca topluluktan
birisine:
“Ey fulan! İn ve bize sevik bulamacı
hazırla” buyurdu. O kişi dedi ki:
“Ey Allah’ın Rasulü! Akşam olsaydı ya.”
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Ey fulan! İn ve bize sevik bulamacı
hazırla.” Adam yine:
“Ey Allah’ın rasulü! Akşam olsaydı ya”
dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem yine:
“İn ve bize sevik bulamacı hazırla”
dedi. Adam:
“Gündüz üzerindedir” dedi. Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem yine:
“İn ve bize Sevik bulamacı hazırla”
buyurdu. Bunun üzerine adam indi ve sevik bulamacı hazırladı. Nebî sallallahu
aleyhi ve sellem ondan içti. Sonra şöyle buyurdu:
“Güneş buradan kaybolduğunda ve gece
buraya geldiğinde oruçlunun orucu bozulmuştur.”[5]
Abdurrazzak’ın rivayetinde lafzı şu
şekildedir: “Abdullah b. Evfa radiyallahu anh’den: “Biz Nebî sallallahu aleyhi ve sellem ile
birlikte bir yolculukta idik. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
topluluktan birisine:
“İn ve bana sevik bulamacı hazırla”
buyurdu. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem oruçlu idi. O kişi:
“Ey Allah’ın Rasulü! Güneş!” dedi. Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem:
“İn ve bana sevik bulamacı hazırla”
buyurdu. Bunun üzerine adam indi ve sevik bulamacı hazırladı. Nebî sallallahu
aleyhi ve sellem ondan içti. Sonra şöyle buyurdu:
“Şayet güneşi bir kimse görecek olsaydı,
devesi üzerinde olan görürdü.” Sonra eliyle doğu tarafına işaret etti ve
şöyle buyurdu:
“Gecenin şuradan geldiğini gördüğünüzde
oruçlu iftar etmiştir.”[6]
Hafız İbn Hacer, Fethu’l-Bari’de bu hadisin
şerhinde şöyle demiştir: “Öyle anlaşılıyor ki, söz konusu sahabi
ortalık hala aydınlık olduğu ve güneş ışınları tam olarak kaybolmadığı için
güneşin batmadığını düşünmüş ve Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e bu şekilde
karşılık vermiştir. Belki de dağ, tepe veya başka bir nedenle güneş görünmemiş
ya da hava bulutlu olduğu için güneşin battığı kesin olarak bilinememiştir.
Olayı nakleden ravinin güneşin battığını söylemesi mevcut durumu anlatmaktan
ibarettir. Zira bu olayın kahramanı olan sahabi güneşin battığını kesin olarak
bilseydi Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in talebi karşısında asla
duraksamazdı. Çünkü Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in herhangi bir emri
karşısında duraksayacak olursa itirazcı konumuna düşerdi. Söz konusu sahabi,
olayın tam olarak açıklığa kavuşmasını istediği ve ihtiyata göre amel etme
düşüncesinde olduğu için böyle davranmıştır.”
Abdurrahman b. Yezid rahimehullah dedi ki:
كَانَ عَبْدُ اللَّهِ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ،
يُصَلِّي الْمَغْرِبَ وَنَحْنُ نَرَى أَنَّ الشَّمْسَ طَالِعَةٌ قَالَ:
فَنَظَرْنَا يَوْمًا إِلَى ذَلِكَ فَقَالَ: «مَا تَنْظُرُونَ؟» قَالُوا: إِلَى
الشَّمْسِ. قَالَ عَبْدُ اللَّهِ: «هَذَا وَالَّذِي لَا إِلَهَ غَيْرُهُ مِيقَاتُ
هَذِهِ الصَّلَاةِ» ثُمَّ قَالَ: {أَقِمُ الصَّلَاةِ لِدُلُوكِ الشَّمْسِ إِلَى
غَسَقِ اللَّيْلِ} [الإسراء: 78] فَهَذَا دُلُوكُ الشَّمْسِ
“Abdullah b. Mes’ud radiyallahu anh akşam namazını kıldı. Biz
ise güneşin batmamış olduğunu görüyorduk. Bir gün buna baktığımızda:
“Neye bakıyorsunuz?” dedi. Biz:
“Güneşe bakıyoruz” dedik. Abdullah b. Mes’ud radiyallahu anh
dedi ki:
“Kendisinden başka ibadete layık hak ilah olmayana yemin
ederim ki namazın vakitleri bunlardır.” Sonra dedi ki:
“Güneşin batıya yönelmesinden gecenin çökmesine kadar namaz
kıl” (İsra 78) İşte güneşin batıya yönelmesi (duluku’ş-şems) budur.”[7]
Hâkim dedi ki: Bu hadis Buhârî ve Muslim’in şartlarına
göredir. Zehebi de onayladı. Derim ki, dedikleri gibidir.
Tahavi’nin rivayetinde lafzı şöyledir:
صلى عبد الله بأصحابه صلاة المغرب فقام
أصحابه يتراأون الشمس فقال ما تنظرون قالوا ننظر أغابت الشمس فقال عبد الله هذا
والله الذي لا إله إلا الله هو وقت هذه الصلاة ثم قرأ عبد الله أقم الصلاة لدلوك
الشمس إلى غسق الليل وأشار بيده إلى المغرب فقال هذا غسق الليل وأشار بيده إلى
المطلع فقال هذا دلوك الشمس قيل حدثكم
عمارة أيضا قال نعم
“Abdullah b. Mes’ud radiyallahu anh arkadaşlarına akşam
namazını kıldırdı. Arkadaşları güneşi görüyorlardı. İbn Mes’ud radiyallahu anh:
“Neye bakıyorsunuz?” dedi. Onlar da:
“Güneş batıyor mu diye bakıyoruz” dediler. Abdullah radiyallahu
anh dedi ki:
“Kendisinden başka hak ilah olmayana yemin ederim bu namazın
vakti budur.” Sonra Abdullah radiyallahu anh “Güneşin batıya meyletmesinden
gecenin çökmesine kadar namaz kıl” ayetini okudu. Eliyle batıya işaret etti ve:
“Gecenin çökmesi budur.” Eliyle doğuya da işaret etti ve
dedi ki:
“Bu da güneşin batıya meyletmesi (duluku’ş-şems)dir.”[8]
Bu rivayet, kişinin bulunduğu yerde, ikindi vakti aştıktan
sonra güneşin; dağ, ağaç, bina vb. şeylerle perdelenerek kaybolması halinde
akşam vaktinin girdiği ve oruçlunun iftar edeceğini göstermektedir. Bir miktar
ileriye geçenin güneşi görebiliyor olması durumu değiştirmez.
Humeyd rahimehullah dedi ki:
كُنَّا عِنْدَ أَنَسٍ، وَكَانَ صَائِمًا فَدَعَا بِعَشَائِهِ،
فَالْتَفَتَ ثَابِتٌ يَنْظُرُ إِلَى الشَّمْسِ وَهُوَ يَرَى أَنَّ الشَّمْسَ لَمْ
تَغِبْ، فَقَالَ أَنَسٌ لِثَابِتٍ: لَوْ كُنْتَ عِنْدَ عُمَرَ لَأَحْفَظَكَ
“Biz Enes radiyallahu anh’ın yanındaydık ve o
oruçlu idi. Akşam yemeğini istedi. Sabit rahimehullah güneşe bakmaya başladı. O
güneşin henüz batmamış olduğunu görüyordu. Bunun üzerine Enes radiyallahu anh,
Sabit’e dedi ki:
“Şayet Ömer radiyallahu anh’ın yanında
olsaydın elbette seni yakalardı.”[9]
Eymen el-Habeşî el-Mekkî rahimehullah’tan:
عَنْ أَبِي سَعِيدٍ، قَالَ: دَخَلْتُ عَلَيْهِ، فَأَفْطَرَ عَلَى عِرْقٍ،
وَإِنِّي أَرَى الشَّمْسَ لَمْ تَغْرُبْ
“Ebu Said radiyallahu anh’ın yanına girdim.
İftar ediyordu. Ben güneşin henüz batmadığını görüyordum.”[10]
Bu rivayetler, dediğimiz hususu
pekiştirmektedir. Güneş kendisine perdelenen kişi iftar eder. Akşam ezanını
okuyacak kişinin güneşi gören bir yerde bulunması sebebiyle oruçlu kişinin, müezzinin okuyacağı ezanı beklemesi
gerekmez:
Humeyd rahimehullah dedi ki:
عَنْ أَنَسٍ أَنَّهُ لَمْ يَكُنْ يَنْتَظِرُ الْمُؤَذِّنَ فِي
الْإِفْطَارِ وَكَانَ يُعَجِّلُ الْفِطْرَ
“Enes radiyallahu anh iftarda müezzini
beklemez, iftarda acele ederdi.”[11]
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem akşam
namazını kıldığında ortalık epey aydınlık olurdu. Bu durum, onların, güneşin en
uzak ufukta batmasını gözlemediklerini, bilakis, kendi bulundukları konumda
güneşin dağ, tepe gibi herhangi bir engelin araya girmesiyle gözden
kaybolmasını esas aldıklarını göstermektedir:
Enes radıyallahu anh’den:
كُنَّا نُصَلِّي الْمَغْرِبَ ثُمَّ
يَنْطَلِقُ الْمُنْطَلِقُ مِنَّا إِلَى بَنِي سَلِمَةَ وَهُوَ يَرَى مَوَاقِعَ
نَبْلِهِ
“Biz akşam namazını kılardık, sonra içimizden
ayrılan Benî Seleme’ye doğru gider de attığı okun düştüğü yeri görebilirdi.”[12]
Cabir b. Abdillah radiyallahu anh dedi ki:
كُنَّا نُصَلِّي مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ الْمَغْرِبَ فِي مَسْجِدِهِ، ثُمَّ نَرْجِعُ نَتَنَاضَلُ حَتَّى
يَبْلُغَ مَنَازِلَنَا بَنِي سَلَمَةَ فَنَنْظُرُ إِلَى مَوَاقِعِ نَبْلِنَا
“Biz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
ile beraber mescidinde akşam namazını kılar, sonra Benî Seleme’deki yerlerimize
döner, ok atışı yapardık ve oklarımızın düştüğü yerleri görebilirdik.”[13]
Abdurrazzak, Ahmed, Ebû Ya'lâ ve Abd b. Humeyd’in rivayetlerinde
gittikleri yerin Medine’ye bir mil (yaklaşık 2 km.) mesafede olduğu
belirtilmektedir.
[1] Sahih.
Buhârî (561) Muslim (636) Ahmed (4/54) İbn Mâce (688) Ebû Dâvûd (417) Tirmizî
(162)
[2] Buhârî’nin
şartına göre sahih. İbn Hibbân (4/395) Enes radiyallahu anh’den aynı
ifadeyle hasen isnad ile: Tayalisi (2250) Ziyau’l-Makdisi el-Muhtare (6/167)
[3]
Sahih. Malik Muvatta (1/303) Şafii el-Umm (2/96) Beyhakî el-Ma’rife
(2473)
[4]
Abdurrazzak (7395) Fesevi Ma’rife (2/765) Ebu Ubeyd Garibu’l-Hadis (4/210) İbn
Kesir Musnedu’l-Faruk (266)
[5] Sahih.
Buhari (1955) Müslim (1101)
[6] Buhârî
ve Muslim’in şartlarına göre sahih. Abdurrazzak (4/226) el-Elbani
Muhtasaru’l-Buhari (1/460)
[7] Buhârî
ve Muslim’in şartlarına göre sahih. Hâkim (2/395) Beyhaki (1/370) Taberânî
(9/231) el-Muhallisiyyat (1594)
[8] Sahih.
Tahavi, Şerhu Meani’l-Asar (1/154)
[9] Muslim’in
şartına göre sahih. Firyabî es-Siyam (50)
[10] Buhârî’nin
şartına göre sahih. Buhârî muallak olarak zikretmiştir. Mevsul olarak: İbn
Ebî Şeybe (2/430)
[11] Muslim’in
şartına göre sahih. Firyabî es-Siyam (51)
[12] Buhârî
ve Muslim’in şartlarına göre sahih. Ahmed (3/114, 189, 199, 205) Serrac
Musned (569) İbn Huzeyme (338) Ebû Dâvûd (416) Taberânî (19/62) Ebû Ya'lâ
(6/62) İbnu’l-Ca’d Musned (3350) İbn Ebi Şeybe (1/289) Beyhaki (1/447)
[13] Muslim’in
şartına göre sahih. Es-Serrac Musned (572, 1117) İbn Hibbân (10/549)
Abdurrazzak (1/552) Ahmed (3/303) Tayalisi (1771) Abd b. Humeyd (1035) Ebû
Ya'lâ (4/80) İbnu’l-Ca’d Musned (3317) Tahavi Şerhu Meani’l-Asar (1/212)
Beyhakî (1/370)