Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

25 Kasım 2020 Çarşamba

Selef Zamanında Hastalık Sebebiyle Cemaatle Namaz İptal Edildi mi?

 Soru: Esselamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu değerli hocam. Hastalık sebebiyle selef döneminde namazın kılınmadığı  olduğunu söylenler var bunu izah edermisiniz Allah Subhanehu ve Teala size hâyr versin 

Cevap: Aleykumu’s-Selam ve rahmetullahi ve berakatuhu. Salih selef döneminde cemaatle namazın iptal edildiğine dair bir şey yoktur. Fitne savaşları sebebiyle birkaç gün cemaatle namaz kılınamadığı, ezanlar okunmadığı şeklinde bazı rivayetler mevcut olsa da bunlar insanların kendi iradeleriyle yaptıkları şeyler değildir. Bu yüzden zamanımızdaki namaz yasaklarıyla asla kıyaslanamaz!

Seleften çok sonraki zamanlarda büyük çaplı vebalarda çok sayıda ölümler olması sebebiyle camilerin boş kaldığı zikredilmiştir. Mesela İbn Azarî el-Marakeşî, (v.695 h.) el-Beyanu’l-Mugrib Fi Ahbari’l-Endulus ve’l-Magrib adlı kitabında (1/257), Tunus’ta hicrî 395 yılında büyük bir veba meydana geldiğini, insanların çoğunun öldükleri için Kayravan mescidlerinin boş kaldığını zikretmiştir.

Zehebi, Tarihu’l-İslam’da (30/25) Hicri 448 yılı hadiseleri hakkında şöyle demiştir: “Bu yılda Endülüs’te büyük bir kıtlık ve veba meydana geldi. İşbiliyye halkı öldüler ve namaz kılacak kimse kalmadığı için mescidler kapalı kaldı.” Bkz.: Zehebi Siyeru A’lami’n-Nubela (18/311)

İbn Hacer, İnbau’l-Gumr adlı tarih kitabında (3/326), hicri 827 senesinin başlarında Mekke’de büyük bir veba meydana geldiğini, her gün kırk kişinin öldüğünü, Rebiu’l-Evvel ayında ölenlerin sayısının bin yedi yüze ulaştığını, Makamu İbrahim’de Şafii mezhebi mensuplarının; imamla beraber ancak iki kişinin namaz kıldığını, diğer mezheplerden ise namaz kılacak kimse kalmadığı için cemaatle namaz kılmadıklarını zikretmiştir.

Bazıları isnad ve metin açısından sahih olmadığı net olan, bâtıl bir rivayete dayanarak, Amvas taunu zamanında Cuma ve cemaat namazlarının iptal edildiğini çıkarıyorlar. Şüphesiz bu, en saçma zorlamalardandır.  Metinde buna dair en ufak bir işaret yoktur. Söz konusu rivayet şudur:

Şehr b. Havşeb rahimehullah, efendisinden (annesinin kocasından) rivayet ediyor:

أنّه كان قد شهد طاعون عمواس، فكان على قيادة الناس أبو عبيدة بن الجراح فمات بالطاعون، ثم معاذ بن جبل فمات به أيضًا فلما مات استخلف على الناس عمرو بن العاص فقام فينا خطيبا فقال: أيها الناس، إن هذا الوجع إذا وقع فإنما يشتعل اشتعال النار، فتجبّلوا منه في الجبال قال: فقال له أبو واثلة الهذلي: كذبتَ والله، لقد صحبت رسول الله صلى الله عليه وسلم، وأنت شرٌّ من حماري هذا. قال عمرو: والله ما أرد عليك ما تقول، وأيْمُ الله لا نُقيم عليه! ثم خرج وخرج الناس فتفرقوا عنه، ودفعه الله عنهم. قال: فبلغ ذلك عمر بن الخطاب من رأي عمرو فوالله ما كرهه

“O, Amvas taununa şahit olmuş. İnsanların komutanı Ebu Ubeyde b. el-Cerrah radiyallahu anh idi. O taundan öldü. Sonra Muaz b. Cebel radiyallahu anh komutan oldu, o da taundan ölünce yerine Amr b. el-As radiyallahu anh komutan oldu ve şöyle hutbe verdi: “Ey insanlar! Şüphesiz bu hastalık meydana gelmiştir ve ateşin tutuşması gibi tutuşturmaktadır. Ondan dağlara kaçın. Ebu Vasile el-Huzeli radiyallahu anh ona dedi ki: “Vallahi yanıldın! Ben Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile sahabelik ettim. Sen şu eşeğimden bile daha şerlisin.” Amr b. el-As dedi ki: “Vallahi söylediğini reddetmiyorum. Allaha yemin olsun burada kalmayacağız.” Sonra o çıktı ve insanlar da çıkıp dağıldılar. Allah onlardan hastalığı def etti. Bu haber Ömer b. el-Hattab radiyallahu anh’e ulaşınca Amr’ın görüşünü çirkin görmedi.”

Bunu Ahmed (3/225) Taberî Tarih (4/62) ve İbn Asakir Tarih (68/108) rivayet etmişlerdir.

Bu rivayet birkaç açıdan münkerdir:

1- Şehr b. Havşeb, kendisinde zayıflık olmakla beraber, güvenilir ravilere muhalif düşmediği hadisleri hasen kabul edilir. Bu rivayette ise aşağıda geleceği üzere hem kendisinin daha sağlam rivayetine hem de diğer güvenilir ravilere muhalif metinle rivayet etmiştir.

2- Şehr b. Havşeb, bunu ismini belirtmediği, cerh ve ta’dil açısından durumu hiç bilinmeyen birinden rivayet etmiştir.

3- Rivayetin metninde Amr b. As radiyallahu anh’e itiraz eden sahabinin ismi Ebu Vasile olarak belirtilmiştir. Bu, sahih rivayetlere aykırıdır. Sahih olan rivayette Amr b. el-As’ı uyaran sahabi Şurahbil b. Hasene radiyallahu anh’dır.

Şehr b. Havşeb rahimehullah’tan: “Abdurrahman b. Ganm radiyallahu anh dedi ki:

وَقَعَ الطَّاعُونُ بِالشَّامِ فَخَطَبَنَا عَمْرُو بْنُ الْعَاصِ فَقَالَ إِنَّ هَذَا الطَّاعُونَ رِجْسٌ فَفِرُّوا مِنْهُ فِي الْأَوْدِيَةِ وَالشِّعَابِ فَبَلَغَ ذَلِكَ شُرَحْبِيلَ ابْنَ حَسَنَةَ فَقَالَ كَذَبَ عَمْرٌو صَحِبْتُ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَعَمْرٌو أَضَلُّ مِنْ حِمَارِ أَهْلِهِ وَلَكِنَّهُ رَحْمَةُ رَبِّكُمْ وَدَعْوَةُ نَبِيِّكُمْ وَوَفَاةُ الصَّالِحِينَ قَبْلَكُمْ

“Şam’da taun meydana geldi. Amr b. el-As radiyallahu anh bize hutbe vererek şöyle dedi:

“Muhakkak ki bu taun bir pisliktir. Ondan vadilere ve yaylalara kaçın.” Bu sözler Şurahbil b. Hasene radiyallahu anh’e ulaşınca dedi ki:

“Amr yanıldı! Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile sahabelik ettim. Amr, ailesinin eşeğinden daha sapıktır. Lakin bu hastalık rabbinizden bir rahmet, nebiniz sallallahu aleyhi ve sellem’in bir duası ve sizden önceki salihlerin ölüm sebebidir.”

Bunu Taberânî Mu'cemu'l-Kebîr (7/305) Hâkim (3/311) Ahmed (4/195) Ma’mer b. Raşid el-Cami (772) Begavi Mu’cemu’s-Sahabe (1690) Ebu Nuaym Marife (3714) İbn Asakir Tarih (22/475) hasen bir isnad ile rivayet etmişlerdir. Şehr b. Havşeb, bu rivayette diğer güvenilir ravilere uygun rivayette bulunduğu için bu rivayeti hasendir.

4- Rivayetin metninde Amr b. el-As radiyallahu anh’ın kendisine yapılan uyarıyı dinlemediği ve insanları dağlara ve vadilere dağıttığı geçmektedir. Hâlbuki sahih olan rivayetlerde Amr b. el-As radiyallahu anh, diğer sahabelerin uyarısını dinlemiş ve fikrinden vaz geçmiştir.

Şurahbil b. Şuf’a rahimehullah’ın rivayetinde şu şekildedir:

إِنَّ الطَّاعُونَ وَقَعَ بِالشَّامِ فَقَالَ عَمْرٌو تَفَرَّقُوا عَنْهُ فَإِنَّهُ رِجْزٌ فَبَلَغَ ذَلِكَ شُرَحْبِيلَ ابْنَ حَسَنَةَ فَقَالَ قَدْ صَحِبْتُ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَسَمِعْتُهُ يَقُولُ إِنَّهَا رَحْمَةُ رَبِّكُمْ وَدَعْوَةُ نَبِيِّكُمْ وَمَوْتُ الصَّالِحِينَ قَبْلَكُمْ فَاجْتَمِعُوا لَهُ وَلَا تَفَرَّقُوا عَلَيْهِ فَقَالَ عَمْرٌو رَضِيَ اللهُ عَنْهُ صَدَقَ

“Taun Şamda ortaya çıkınca Amr radiyallahu anh: “Bunun bulunduğu yerden etrafa dağılın. Çünkü o bir azaptır” dedi. Amr’ın bu söyledikleri Şurahbil b. Hasene radiyallahu anh’e ulaşınca o şöyle dedi:

“Ben Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sohbetinde bulundum. O’nun şöyle buyurduğunu işittim:

Bu rabbinizin bir rahmeti, nebinizin bir duası ve sizden önceki salihlerin ölüm sebebidir.” Bu sebeple onun için toplanın, onun bulunduğu yerden etrafa dağılmayın.” Bunun üzerine Amr radiyallahu anh: “Doğru söyledi” dedi.”

Bunu sahih isnadla; Tahavî Şerhu Meâni'l-Âsâr (4/306) İbn Hibban (7/215) Ahmed (4/196) Beyhakî (6/384) rivayet etmişlerdir. El-Elbani, Talikatu’l-Hisan’da (2490) sahih olduğunu söylemiştir.

5- Bu rivayette Muaz radiyallahu anh’ın ölümünden sonra Amr b. el-As’ın bu konuşmayı yaptığı geçiyor. Lakin sahih rivayetlere göre Muaz radiyallahu anh, Amr b. el-As’ın bu fikrini hutbede açıkladığını duyunca karşı çıkmış ve rabbinden, taundan ölmeyi dilemiş, bundan sonra vefat etmiştir. Bunu Ahmed (5/248) Ebu Kılabe rahimehullah yoluyla, İbn Huzeyme, Bezzar ve İbn Asakir Tarihu Dimeşk (22/475) Abdurrahman b. Ganm rahimehullah yoluyla, Beyhakî Delail’de Suleyman b. Musa yoluyla rivayet etmişlerdir. Bkz.: İbn Hacer, Bezlu’l-Maun (s.261-262)  

Ahmed b. Hanbel’in Kitabu’z-Zuhd’de (no:1021) Tarık b. Abdirrahman rahimehullah’tan rivayetinde de şöyle anlatılır:

“Şam’da taun hastalığı çıktı ve yayıldı. İnsanlar: “Bu susuz tufandır” dediler. Bu Muaz b. Cebel radiyallahu anh’e ulaşınca kalkıp şöyle hutbe verdi:

إِنَّهُ قَدْ بَلَغَنِي مَا تَقُولُونَ إِنَّمَا هَذِهِ رَحْمَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَزَّ وَجَلَّ وَدَعْوَةُ نَبِيِّكُمْ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَكَفَتِ الصَّالِحِينَ قَبْلَكُمْ وَلَكِنْ خَافُوا مَا هُوَ أَشَدُّ مِنْ ذَلِكَ أَنْ يَغْدُوَ الرَّجُلُ مِنْكُمْ إِلَى مَنْزِلِهِ لَا يَدْرِي أَمُؤْمِنٌ هُوَ أَوْ مُنَافِقٌ وَخَافُوا إِمَارَةَ الصِّبْيَانِ

“Muhakkak ki söyledikleriniz bana ulaştı. Bu hastalık ancak rabbiniz Azze ve Celle’den bir rahmet ve nebiniz sallallahu aleyhi ve sellem’in duasıdır. Sizden önceki salihlere bu kurtuluş olmuştur. Lakin onlar bundan daha şiddetli olan şeyden; sizden birinin evine mü’min mi yoksa münafık mı olduğunu bilemeden dönmesinden ve çocukların idareciliğinden korkuyorlardı.”

7- Bu rivayette Ömer radiyallahu anh’ın, Amr b. As’ın bu görüşünü çirkin görmediği zikrediliyor. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Taun bulunan yere girilmemesi ve orada bulunanların taundan kaçarak çıkmaması hakkındaki yasağına açıkça aykırı olan bu görüşe Ömer radiyallahu anh’ın karşı çıkmamış olması düşünülemez. Zira bazı rivayetlerde Amr b. El-As’ın: “Bu hastalıktan dağlara kaçın” dediği geçmektedir.  Nitekim Ömer radiyallahu anh Şam’a yöneldiğinde kendisine bu hadis hatırlatılması üzerine geri dönmüştür. (Buhârî 6572, Muslim (2219)

Usâme b. Zeyd radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

الطَّاعُونُ رِجْزٌ أَوْ عَذَابٌ أُرْسِلَ عَلَى بَنِي إِسْرَائِيلَ أَوْ عَلَى مَنْ كَانَ قَبْلَكُمْ فَإِذَا سَمِعْتُمْ بِهِ بِأَرْضٍ فَلَا تَقْدَمُوا عَلَيْهِ وَإِذَا وَقَعَ بِأَرْضٍ وَأَنْتُمْ بِهَا فَلَا تَخْرُجُوا فِرَارًا مِنْهُ وقَالَ أَبُو النَّضْرِ لَا يُخْرِجُكُمْ إِلَّا فِرَارٌ مِنْهُ

Tâûn (vebâ) hastalığı İsrailoğullarından veya sizden öncekilerden bir gruba gönderilen bir pislik idi. Bir yerde tâun olduğunu işitirseniz oraya gitmeyiniz. Siz bir yerde iken bu hastalık meydana gelirse de oradan kaçmayın.” Buhârî (3473) Muslim (2218)

Aişe radıyallahu anha’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e tâûn hakkında sordum. Bana şöyle haber verdi:

أَنَّهُ عَذَابٌ يَبْعَثُهُ اللَّهُ عَلَى مَنْ يَشَاءُ وَأَنَّ اللَّهَ جَعَلَهُ رَحْمَةً لِلْمُؤْمِنِينَ لَيْسَ مِنْ أَحَدٍ يَقَعُ الطَّاعُونُ فَيَمْكُثُ فِي بَلَدِهِ صَابِرًا مُحْتَسِبًا يَعْلَمُ أَنَّهُ لاَ يُصِيبُهُ إِلَّا مَا كَتَبَ اللَّهُ لَهُ إِلَّا كَانَ لَهُ مِثْلُ أَجْرِ شَهِيدٍ

Muhakkak ki o Allah’ın dilediğine gönderdiği bir azaptır ve şüphesiz Allah onu mü’minlere bir rahmet kılmıştır. Bulunduğu yerde tâûn hastalığı çıkıp da karşılığını Allah’tan bekleyerek ve Allah’ın yazdığından başkasının isabet etmeyeceğini bilerek beldesinde kalmaya sabreden hiçkimse yoktur ki, ona şehidin ecri gibi ecir yazılmasın. Buhârî (3474, 5734, 6619)

Az sonra Ebu Musa radiyallahu anh’den gelecek olan rivayette görüleceği gibi, Ömer radiyallahu anh’ın, Ebu Ubeyde radiyallahu anh’e, havadar yerlere taşınmalarını tavsiyesi ise hastalıktan kaçmak amacıyla değil, tedavi amacıyla bir tavsiyedir. Hafız İbn Hacer bu hususu ayrıntılı açıklamıştır. (Bkz. Bezlu’l-Maun (s.273) Nitekim Ukl ve Urene kabilelerinden bazı münafıklar Medine’ye gelince, Medine’de yaygın olan sıtma vebasına yakalanmışlar, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onların tedavisi için Medine dışına çıkmalarına müsaade etmiştir.

Korona’nın Taun ile kıyaslanması ise en bâtıl kıyaslardan ve sapıklıklardandır. Çünkü korona diye bir hastalık yoktur, covid diye bir virüs yoktur, bu din düşmanı kâfirlerin yalanıdır. Korku oluşturarak insanların alt benliklerine hastalık bulaşması kuruntusunu yerleştirmişler, panik olmalarına sebep olmuşlardır. Geçmiş zamanlarda meydana gelen büyük çaplı vebalarda da bu korku insanların hastalanmalarına sebep olmuştur. Vebalar hakkında kitap yazan eski tabipler vebanın yayılmasını, kirli havadan zehirlenme ve korkunun yayılmasına bağlamışlardır. Hiçbir bulaşıcı hastalık da yoktur. Nitekim tıp ilminin ehli de virüs diye bir şeyin varlığını ispat edememişler, vücutta çeşitli sebeplerle meydana gelen hücre tahribatlarının (eksozomların) virüs olduğunu iddia edenler çıkmıştır.

Taun ise cinlerin saldırısıdır, Allah bu saldırıları kâfirler için azap, mü’minler için rahmet kılmıştır:

Ebu Musa radıyallahu anh’den Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

فَنَاءُ أُمَّتِي بِالطَّعْنِ وَالطَّاعُونِ قَالُوا يَا رَسُولَ اللَّهِ قَدْ عَرَفْنَا الطَّعْنَ فَمَا الطَّاعُونُ؟ قَالَ وَخْزُ أَعْدَائِكُمْ مِنَ الْجِنِّ وَفِي كُلٍّ شَهَادَةٌ

Ümmetimin tükenişi ta'n (yaralanma) ve tâûnla olacaktır." Denildi ki: “Ey Allah’ın Rasulü! Tâ’nı biliyoruz, peki tâûn nedir?" şöyle cevap verdi:

"Tâûn, cinlerden olan düşmanlarınızın çarpmasıdır. Her birinde de şehitlik vardır. Muslim'in şartına göre sahih. Bezzar (8/16, 91) Ahmed (4/395, 413, 417) Tayâlisî (536) İbn Ebi Şeybe Musned (624) Buhârî Tarihu’l-Kebir (4/212) Hâkim (1/114, 2/102) Taberani (22/314) Taberani Evsat (2/105, 3/367, 8/239) Taberânî Sagir (351) Ebu Ya’la (13/194) Ru’yani (498, 539) İbn Bişran Emali (99) Ebu’ş-Şeyh İbn Hayyan Fevaid (119) Dulabi el-Kuna (122) Darekutni el-İlel (7/257) Taberi Tehzibu’l-Asar (s.100) Ebu’l-Hasen el-Hilai el-Hilaiyyat (752) Ebu Nuaym Musnedu Ebi Hanife (s.99, 105) Muhammed b. el-Hasen eş-Şeybani el-Asar (265) Ebu Yusuf el-Asar (896) Beyhaki Delail (7/209) Deylemi (4397) İbn Hacer Bezlu’l-Maun (s.109-136) el-Elbani İrvau’l-Galil (1637)

Aişe radıyallahu anha’dan: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

الطَّاعُونُ شَهَادَةٌ لِأُمَّتِي وَوَخْزُ أَعْدَائِكُمْ مِنَ الْجِنِّ يَخْرُجُ فِي آبَاطِ الرِّجَالِ وَمَرَاقِّهَا الْفَارُّ مِنْهُ كَالْفَارِّ مِنَ الزَّحْفِ وَالصَّابِرُ عَلَيْهِ كَالْمُجَاهِدِ فِي سَبِيلِ اللَّهِ

 Tâûn ümmetim için bir şehitliktir ve o cinlerden olan düşmanlarınızdan bir dürtmedir. İnsanların koltukaltlarında ve bacak aralarında çıkar. Ondan kaçan savaştan kaçan gibidir ve sabreden Allah yolunda cihad eden gibidir." Hasen. Taberânî Mu'cemu'l-Evsat (5531) Ahmed (6/82, 133, 145, 255) İshak b. Rahuye (1376, 1403) Ebu Ya’la (7/379, 8/125) Ebu Said İbnu’l-A’rabi Mucem (2391) Bezzar (Keşfu’l-Estar 3041) Ebu Bekir b. Hallad Fevaid (84) İbn Adiy el-Kamil (7/165) İbn Asakir Tarih (64/56) İbn Hacer Bezlu’l-Maun (s.69) el-Elbani es-Sahiha (1928)

Sa’d b. Ebi Vakkas radiyallahu anh’den rivayette, hastalık bulaşması yoktur denildikten sonra taun bulunan yere girilmesinin yasaklanması da, taunun hastalık bulaşmasıyla bir alakası olmadığını göstermektedir:

Sa’d b. Ebi Vakkas radiyallahu anh, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etti:

لَا هَامَةَ وَلَا عدوى وَلَا طيرة فَإِن يكن شَيْئا فِي الطِّيَرَةِ فَالْمَرْأَةَ وَالْفَرَسَ وَالدَّارَ وَكَانَ يَقُولُ إِذَا كَانَ الطَّاعُونُ بِأَرْضٍ فَلا تَهْبِطُوا عَلَيْهِ وَإِذَا كَانَ بِأَرْضٍ وَأَنْتُمْ بِهَا فَلا تَفِرُّوا مِنْهُ

Baykuş uğursuzluğu yoktur, hastalık bulaşması yoktur, uğursuzluk yoktur, eğer bir şeyde uğursuzluk olsaydı kadında, atta ve evde olurdu. Bir yerde tâûn olursa oraya gitmeyin, sizin bulunduğunuz yerde tâûn olursa ondan kaçmayın.” Sahih. Ebû Ya'lâ (2/106) İbn Hibbân (13/497) Ahmed (1/180) Ziyau’l-Makdisi el-Muhtare (3/161) Bezzar (3/290) el-Elbani es-Sahiha (789)

Nitekim Ebu Musa el-Eşarî radiyallahu anh, Taun hastalığının bulaşıcı olduğunun zannedilmemesi için uyarıda bulunmuştur:

Kays b. Muslim rahimehullah’tan: Tarık b. Şihab radiyallahu anh dedi ki:

كُنَّا نَتَحَدَّثُ إِلَى أَبِي مُوسَى الْأَشْعَرِيِّ قَالَ فَقَالَ لَنَا ذَاتَ يَوْمٍ لَا عَلَيْكُم أَن تجفوا فَإِن هَذَا الوجع قَدْ وَقَعَ فِي أهلنا فَمَنْ شَاءَ مِنْكُمْ أَنْ يَتَنَزَّهَ فَلْيَتَنَزَّهْ وَاحْذَرُوا أَن يَقُول رجل خَرَجَ رجل فَعُوفِيَ! وَجَلَسَ رجل فَأُصِيبَ لَوْ كُنْتُ جَلَسْتُ كَمَا جَلَسَ آل فلَان أُصِبْتُ كَمَا أُصِيبَ آلُ فُلَانٍ وَأَن يَقُول إِن جَلَسَ فأصيب لَوْ كُنْتُ خَرَجْتُ كَمَا خرج آل فلَان عوفيت كَمَا عوفي آلُ فُلَانٍ فَإِنِّي سَأُحَدِّثُكُمْ فِي الطَّاعُونِ إِن عُمَرَ كَتَبَ إِلَى أبي عُبَيْدَة فِي الطَّاعُون الَّذِي وَقع بِالشَّام أَنه عرضت لي حَاجَة لَا غنى بِي عَنْك فِيهَا فَإِذا أَتَاك كتابي فَإِنِّي أعزم عَلَيْك إِن أَتَاك لَيْلًا أَلا تصبح حَتَّى ترد وَإِن أَتَاك نَهَارا أَلا تمسي حَتَّى ترد إِلَيّ فَلَمَّا قَرَأَ أَبُو عُبَيْدَة الْكتاب قَالَ قد عرفت حَاجَة أَمِير الْمُؤمنِينَ أَرَادَ أَنْ يُسْتَبْقَى من لَيْسَ بِبَاقٍ ثمَّ كتب إِنِّي قد عرفت حَاجَتك الَّتِي عرضت لَك فَحَلِّلْنِي مِنْ عَزْمَتِكَ يَا أَمِير الْمُؤمنِينَ فَإِنِّي فِي جُنْد الْمُسْلِمِينَ وَلنْ أَرْغَبَ بنفسي عَنْهُم قَالَ فَلَمَّا قَرَأَ عمر الْكتاب بَكَى قَالَ فَقيل لَهُ توفّي أَبُو عُبَيْدَة؟ قَالَ لَا وَكَانَ قد قَالَ فَكتب إِلَيْهِ عمر إِن الْأُرْدُن أَرض عمقة وَإِن الْجَابِيَة أَرْضُ نُزْهَةٍ فاظهر بِالْمُسْلِمين إِلَى الْجَابِيَة قَالَ فَلَمَّا قَرَأَ أَبُو عُبَيْدَة الْكتاب قَالَ هَذَا نسْمع فِيهِ أَمِير الْمُؤمنِينَ ونطيعه قَالَ فَأمرنِي أَن أركب فأبوئ النَّاس مَنَازِلهمْ قَالَ فَقلت إِنِّي لَا أَسْتَطِيعُ قَالَ فَقَالَ لي لَعَلَّ الْمَرْأَة طعنت؟ قَالَ قلت أجل قَالَ فَذَهَبَ لِيَرْكَبَ فَوجدَ وخزة فَطُعِنَ وَتُوفِّي أَبُو عُبَيْدَة وَانْكَشَفَ الطَّاعُونُ

“Bizler Ebu Musa radiyallahu anh’ın yanına gider konuşurduk. Bir gün bize şunları söyledi:

“Benden kaçınmanız gerekmez. Şu taun (veba) hastalığı benim aileme de düştü. Bu sebeple aranızdan uzak durmak isteyen uzak dursun. Fakat iki şeyden de sakının: Bir kimsenin: “Birisi çıktı ve kurtuldu, diğeri oturdu ve hastalığa yakalandı. Ben de çıkıp gitmiş olsaydım filanın ailesi kurtulduğu gibi ben de kurtulurdum” demesinden veyahut bir diğerinin: “Eğer oturmuş olsaydım filanın ailesi hastalığa yakalandığı gibi ben de yakalanacaktım” demesinden de sakının. Şimdi ben sizlere taun meselesini anlatayım:

“Şam’da taun hastalığı çıktı. Ömer radiyallahu anh ona: “Sana bu mektubum gelir gelmez kesin olarak sana şunu söylüyorum: Eğer mektubum sana sabah ulaşmışsa bineğine binmeden akşamı etme. Eğer akşam vakti sana varırsa yanıma gelmek üzere bineğine binmeden sabahı etme. Çünkü sana sen olmadan göremeyeceğim bir ihtiyacım var” diye bir mektup yazdı. Ebu Ubeyde radiyallahu anh mektubu okuyunca:

“Müminlerin emiri hayatta kalamayacak olanı hayatta tutmak istedi” dedi. Sonra Ebu Ubeyde radiyallahu anh ona şu mektubu yazdı:

“Ben müslümanlardan oluşan askerler arasındayım. Ben kendimi onlara tercih ederek yola çıkamam. Müminlerin emirinin bana ne ihtiyacının olduğunu biliyorum.” Mektup kendisine ulaşınca Ömer radiyallahu anh ağladı. Ona:

“Yoksa Ebu Ubeyde vefat mı etti?” denildi. O: “Hayır” dedi. Ömer radiyallahu anh ona şu mektubu yazdı:

“Ürdün derin bir yerdir. Cabiye ise nezih bir yerdir. Bu sebeple sen de müslümanları al ve Cabiye’ye git.” Ebu Ubeyde radiyallahu anh mektubu okuyunca: “Müminlerin emirini işittik ve itaat ettik” dedi. Sonra bana:

“Haydi, git, müslümanlara kalacakları yerleri hazırla” dedi. Ben: “Bunu yapamam” dedim. Ebu Ubeyde radiyallahu anh:

“Galiba hanımın taun oldu?” dedi. Ben de: “Evet” dedim. Ebu Ubeyde radiyallahu anh bineğine binmek üzere gitti. Onu bir şey yakalar gibi oldu ve hemen isabet alıp öldü. Sonra da taun hastalığı kalktı.”[1]



[1] Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih. Taberî Tehzibu’l-Asar (mefkud cüz no:13) Tahavî Şerhu Meâni'l-Âsâr (4/305) Hâkim (3/295) İbn Asakir Tarih (24/422)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)