Bazı kimseler, sırf görünüşte namaz kılıyor diye Hanefi mezhebine uyanları taklid ederek namaz kılan ve Maturidilerin küfür akidelerini benimsemiş kimselere sadaka, zekat vb. veriyor, yardımlar yapıyorlar. Yahut dünyanın çeşitli yerlerinde coğrafi bölge ve siyasi hüküm olarak Müslüman sayılan fakat hakikatte küfür ve şirk akidelerinin pisliğine batmış münafık kimselere yardım toplayan kuruluşlara bağışta bulunuluyor!
Şüphesiz bu bilinçsiz
bir davranıştır ve malı zayi edip asıl hak sahipleri olan tevhid ve sünnet
ehlinin hakkını başkalarına vermektir. Allah yolunda tevhid davetinin neşri için infak edilmesi gereken malı çarçur etmektir! Akidesi hakkında hüsnüzan etmeye hiçbir yol bulunmayan, bilakis şirk akideleri ve bid'at amellerini izhar etmiş olan Suriye'lilere veya Afrikalılara yahut Asyalılara yardım toplayan kuruluşlara zekat vb. bağışında bulunmak Allah yolunda bir harcama değildir! Duygusallık ancak heva ile hareket etmeye sebep olmaktadır. Müslümana düşen ise apaçık deliller ışığında, ilimle hareket etmektir. Her amelde ilim ve ihlas şart olduğu gibi, infakta da ilim ve ihlas şarttır. Harcamanın yalnızca ihlas üzere yapılması yeterli değildir. Bilakis infak amelinin hem ihlas üzere olması hem de kitap ve sünnetin delillerine uygun olması şarttır.
Farz olan zekâtın, fıtır sadakasının kâfirlere, namaz kılmayanlara verilmesi caiz değildir. Müslüman sayılmak için Rasulullah sallallahu aleyhi ve
sellem’in namaz kıldığı gibi namaz kılmak şarttır:
Enes b. Malik radıyallahu anh’den: Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
مَنْ
صَلَّى صَلاَتَنَا وَاسْتَقْبَلَ قِبْلَتَنَا وَأَكَلَ ذَبِيحَتَنَا فَذَلِكَ
المُسْلِمُ الَّذِي لَهُ ذِمَّةُ اللَّهِ وَذِمَّةُ رَسُولِهِ فَلاَ تُخْفِرُوا
اللَّهَ فِي ذِمَّتِهِ
“Kim bizim namazımızla namaz kılar, kıblemize
yönelir ve kestiğimizi yerse o, Allah’ın ve rasulünün zimmetinde olan
Müslümandır. Allah’a zimmeti hususunda hainlik etmeyin.”[1]
Hanefiler ve onları taklid eden avam ise Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem’in namazından çok uzak bir namaz kılarlar. Ta’dili
erkanı da vacip saymazlar:
Huzeyfe radıyallahu
anh’den:
رَأَى
رَجُلًا لاَ يُتِمُّ رُكُوعَهُ وَلاَ سُجُودَهُ فَلَمَّا قَضَى صَلاَتَهُ قَالَ
لَهُ حُذَيْفَةُ مَا صَلَّيْتَ؟ قَالَ وَأَحْسِبُهُ قَالَ لَوْ مُتَّ مُتَّ عَلَى
غَيْرِ سُنَّةِ مُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
“Huzeyfe
radıyallahu anh bir adamın rükû ve secdelerini tam yapmadığını gördü. Adam
namazını bitirince ona dedi ki:
“Namaz
kılmadın!” Zannederim şunu da söyledi:
“Şayet
ölsen Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetinden başkası üzere
ölürdün.”[2]
Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:
“Allah’ın sizin için kıyam sebebi kıldığı mallarınızı sefihlere
vermeyin” (Nisa 5)
“De ki: “İsteyerek veya istemeyerek infak edin; sizden
asla kabul olunmayacaktır. Çünkü siz bir fasıklar topluluğu oldunuz.” İnfak
ettiklerinin kendilerinden kabulünü engelleyen şey, Allah’ı ve rasulünü
tanımamaları, namaza ancak isteksizce gelmeleri ve hoşlarına gitmiyorken infak
etmeleridir.” (Tevbe 53-54)
“(Sadaka ve Zekat) Allah yoluna bağlanmış fakirler
içindir ki, yeryüzünde dolaşmaya güç yetiremezler. Bilmeyenler onları
iffetlerinden dolayı zengin sanır. Onları simalarından tanırsın, ısrarla
insanlardan istemezler. Hayırdan her ne infak ederseniz, muhakkak ki Allah onu
hakkıyla bilir.” (Bakara 273)
Katade dedi ki: “Allah yoluna bağlanmış fakirler;
kendilerini Allah yolunda savaşmaya adayanlar ve ticaret yapamayanlardır.”[3]
Yani zekatın kendilerine verilmesiyle Allah
yolunda infak edilmiş olunacak fakirler; Allah yolunda mücadele eden
fakirlerdir.
Ebu
Hureyre radıyallahu anh’den: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle
buyurdu:
لَيْسَ المِسْكِينُ الَّذِي تَرُدُّهُ التَّمْرَةُ
وَالتَّمْرَتَانِ وَلاَ اللُّقْمَةُ وَلاَ اللُّقْمَتَانِ، إِنَّمَا المِسْكِينُ
الَّذِي يَتَعَفَّفُ
“Miskin;
insanları dolaşıp kendisine bir iki lokma veya bir iki hurma verilen kimseler
değildir. Miskin; ihtiyacını giderecek bir şey bulamayan, insanlardan bir şey
beklemezken, dilenmediği halde kendisine sadaka verilen kimsedir.”[4]
Ebu
Hureyre radıyallahu anh’den: “Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’in ashabının
yanına tepenin başından bir adam yaklaştı. Ashab:
“Ey
Allah’ın rasulü! Bu adam ne kadar kuvvetli, keşke bu kuvvetini Allah yolunda
kullansaydı” deyince Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
وَمَا سَبِيلُ اللَّهِ إِلَّا مِنْ قَتْلٍ؟ مَنْ سَعَى
عَلَى وَالِدَيْهِ فَفِي سَبِيلِ اللَّهِ وَمَنْ سَعَى عَلَى عِيَالِهِ فَفِي
سَبِيلِ اللَّهِ وَمَنْ سَعَى مُكَاثِرًا فَفِي سَبِيلِ الطَّاغُوتِ
“Allah
yolunda olmak için illa bu yolda öldürülmek mi gerek? Anne babası için çalışan kişi
Allah yolundadır. Ailesi için çalışan kişi Allah yolundadır. Malını çoğaltmak
için çalışan kişi ise tagut (şeytan) yolundadır.”[5]
Tevhid
ve sünnet üzere yaşayan kimse ailesi için çalışsa da Allah yolundadır. Şirk ve
bid’at üzere yaşayan kimse ise görünüşte Allah’ın yolunda savaşıyor zannedilse
bile tagut yolundadır.
Tevhid
ve sünnet davetini reddetmemiş olup kalpleri İslam’a ısındırılan müellefeye de (Yani İslam'a zahiren girmiş olan münafıklara) infak meşrudur. Lakin Tevhid ve sünnet davetini hiç umursamayan, hatta yüz
çevirip reddeden kimselere, sünnete uyanlara düşmanlık eden kimselere, maske takmayı savunanlara, sakala ve tesettüre dil uzatan kimselere infak meşru değildir!
[1] Sahih. Buhârî (391)
[2] Sahih. Buhârî (389)
[3] Sahih. Abdurrazzak Tefsir (1/109) Taberi
(5/24) İbnu’l-Munzir Tefsir (9) İbn Ebi Hatim (2867)
[4] Sahih. Buhârî (4539)
[5] Sahih ligayrihi. Taberani Evsat (4/284-85)
Abdurrazzak (9578) Beyhaki (9/25) Kab b. Ucre’den şahidi: Taberani (19/129)
Enes b. Malik’ten şahidi: Taberani Evsat (8/278)