Bilim, gözlemleyebildiğimiz evrenin
deneysel, mantıksal ve gözlemlere dayanarak açıklanabilmesidir. En önemli
sayılan bilim dallarından bazıları matematik, geometri, gök bilimi ve tıptır.
İnsanlığın tarihi düşünülecek olursa
şeytanın yoluna girmiş yapılar daima bu bilim dallarını kendilerine şiar
edinmişler, illüminati, masonluk vb. yapılar bu bilim dallarının simgelerini
sembol edinmişlerdir.
İslam Allah’tan rasulleri
vasıtasıyla gelen vahye teslimiyet dinidir. Bilim adına uydurulan bilim dini
ise vahye teslim olmamak için gerekçeler ve formüller uydurmayı gaye edinmiştir.
Allah’ın rasul ve nebileri ise
insanlara bilimin metotlarıyla somut olarak kanıtlanamayan gaybî bir takım
şeylere iman davetiyle gelmişlerdir. Bu yüzden dinsiz filozoflar, nebileri
devre dışı bırakmak için: “Allah ile kul arasına kimse giremez” sözünü
uydurmuşlardır ki, bugün “Deizm” denilen sapkın ve yaygın küfrün temeli de bu
sözdür. Bu söz, Allah’a ibadette aracı edinmemek konusunda doğru bir söz olsa
da, dinsiz felsefecilerin kastettikleri bu mana değildi. Onlar, bu sözü
nebilerin tebliğ ettikleri vahyi devre dışı bırakmak için ilke edinmişlerdi.
İlk şirk ve küfür bilim ve mantık
öne sürülerek işlendi! İblis’e Adem aleyhi's-selâm’a secde etmesi
emredildiğinde bunu bilimsel ve mantığa uygun bulmadı! Ona göre ateşten
yaratılan, topraktan yaratılandan üstün idi! Hatta nur, hem ateşten hem de
topraktan üstün olmasına rağmen Meleklerin Adem’e secde etmeleri ona göre daha
da mantık dışı olmalıydı! Allah Azze ve Celle buyurdu ki:
"Sana emrettiğim halde seni secde etmekten alıkoyan nedir?”
buyurduğu zaman, “Ben ondan daha üstünüm, çünkü beni ateşten yarattın onu ise
çamurdan yarattın” dedi” (A’raf 12)
“Hani biz meleklere: “Âdem’e secde edin!” demiştik de hemen
secde ettiler. İblis müstesna. Kaçındı, kibirlendi ve kâfirlerden oldu.”
(Bakara 34)
Adem aleyhi's-selâm’ın iki oğlunun
kıssasında katil olan kardeş, kendince mantıklı bulduğu sebeplerle isyan etmedi
mi?
Tapınmak için putlar edinme ihtiyacı “Allah’ı
göremiyoruz, bu yüzden Allah’a yakınlaşmak için O’nu temsil eden,
görebildiğimiz bir varlığa ibadet sunalım” düşüncesiyle ortaya çıkmıştır. “O'nun dışında
dostlar edinenler: “Onlara, bizi sadece Allah'a yaklaştırsınlar diye ibâdet
ediyoruz” derler. Doğrusu Allah, ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm
verecektir.” (Zümer 3)
Nuh aleyhi's-selâm kavmini tufana
karşı uyardığı zaman, insanlar bunu mantıklı ve bilimsel bulmadılar. " Hatta gemi inşa
etmeye başladığı zaman onu saçmalamakla ve deli olmakla suçladılar. Çünkü onlara
göre bu hiç bilimsel ve mantıki bir davranış değildi!
“Nuh’a vahyedildi: “Kavminden daha evvel iman etmiş olanlardan
başkası asla iman etmeyecektir. O halde işlediklerine tasalanma. Gözümüzün önünde
ve vahyimizle gemiyi yap, Zulmedenler konusunda bana bir şey söyleme. Çünkü
onlar suda boğulacaklardır. Gemiyi yapıyordu. Kavminin ileri gelenleri
kendisine her uğradığında onunla alay ediyordu. Dedi ki: “Eğer bizimle alay
ederseniz, alay ettiğiniz gibi biz de sizlerle alay edeceğiz” dedi. “Artık
kendisini rezil edecek azabın kime gelip çatacağını ve kalıcı azabın da kimin
başına ineceğini yakında bileceksiniz.” Nihayet emrimiz gelip de tandır feveran
ettiğinde dedik ki: “Her birinden iki çift ve aleyhinde söz geçmiş olanlar
hariç aileni ve iman edenleri ona yükle.” Zaten onunla birlikte ancak çok az
kimse iman etmişti.” (Hud 36-40)
İbrahim aleyhi's-selâm, gök cisimlerinin ve varlıkların bizzat
tesir edici olduğuna inanan bir kavme tebliğde bulunmuştu. O zamanın
insanlarının çoğunluğu da görüp şahit oldukları şeyleri bilimsel bularak
İbrahim aleyhi's-selâm’a ve davetine karşı çıktılar. Allah Azze ve Celle ateşin
bizzat yakıcı olmadığını İbrahim aleyhi's-selâm içiin gösterdi.
Musa aleyhi's-selâm sihiri bilimsel dayanak edinmiş bir kavme
tebliğde bulundu, Allah Azze ve Celle onun elinde sihirbazların düzenini yıktı.
İsa aleyhi's-selâm tıbbı put edinmiş bir kavme tebliğde bulundu.
Allah Azze ve Celle onun elinde tıbbın çare bulamadığı abraşlara, körlere şifa
verdi, onun eliyle ölüleri diriltti. Bilimselliği öne sürenlere karşı hiç de
bilimsel olmayan mucizeler zuhur etti.
Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem bir gece Mekke’den Mescidu’l-Aksa’ya
götürüldüğünü (isra), sonra semâlara çıkarıldığını (mi’rac) anlatttığında bunu
hiç de bilimsel ve mantıki bulmayan müşrikler alay etmişler, imanı zayıf
kimseler de dinden dönmüşlerdi!
Sonra bilim felsefecileri İslam’ın yükselen ihtişamı karşısında
kendilerini Müslüman kimliğiyle tanımlayarak felsefelerine devam ettiler.
Cehmîler, Kur’ân ve sünnette bildirilen Allah’ın sıfatlarını kabullenemediler
ve inkar ettiler! Allah’ın semada arşının üzerinde oluşunu inkar ettiler,
kelamını, konuşmasını inkar ettiler ve diğer birçok sıfatlarını inkar ettiler.
Onlardan etkilenen Mu’tezile, Eşariler ve Maturdiler de “tevil” bahanesiyle bu
sıfatların hakikatlerinin içini boşalttılar. Sıfatları lafız olarak kabul etmiş
görünseler de mana olarak kendilerince daha bilimsel olan tahrifler yaptılar.
Çünkü onlara göre ashab ve tabiinden selefin bu sıfatlara teslim oluşları
bilimsel değildi(!)
Ebu Hanife’nin öğrencilerinden Bişr el-Merisi’nin elebaşı olduğu “Kur’ân’ın
mahluk olduğu” iddiası da Merisi’nin hocasından devraldığı aynı sapık bilim
felsefesinin ürünüdür. Zira Kur’ân’ın mahluk olduğunu iddia etmek demek, Kur’ânın
hem lafız hem de mana olarak Allah’ın sözleri olduğunu inkar etmek demektir ve
bunun manası şudur: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem kendi asrında bir
anlayışla ilahi emirleri uygulamışsa da, farklı zamanlarda ve farklı mekanlarda
daha farklı şekillerde anlaşılıp yorumlanması mümkündür(!) Halbuki bu düşünce
küfrün ta kendisidir, Allah’ın emir ve yasaklarını devre dışı bırakıp onun
yerine beşer mahsulü yeni hükümler ve dinler uydurabilmenin ta kendisidir!
Bugün yeryüzünde Allah’ın indirdiklerinden başkasıyla hükmedilmesine bu düşünce
dayanak olmamış mıdır? Cumhuriyet ve Demokrasi gibi son derece sapıkça yönetim
şekilleri uygulanarak insanlık sefalet ve rezalet içinde yaşamamışlar mıdır? Lut
aleyhi's-selâm’ın kavminin çoğunluğu (cumhuriyeti) cinsel sapkınlıkları
mantıklı bulmuşlardı, Şuayb aleyhi's-selâm’ın kavminin çoğunluğu (cumhuriyeti)
ahlaksızlıkları, hukuksuzlukları, hilecilği mantıklı buluyor, kendilerine
uymayanları kınıyor ve cezalandırıyorlardı. KOKUŞMUŞ CAHİLİYYE HÜKMÜNÜ
İSTEYENLER!
Allah’ın rasul ve nebilerinin kavimleriyle yaşadıklarını ibret
gözüyle tefekkür edenler çok daha fazlasını bulurlar.
Tarih boyunca her türlü sapıklığın arkasında iblis ve avanesi
vardır ve her dönemde benzer malzemeleri kullanarak insanları
saptırmaktadırlar. Yeryüzünde aslen iki din vardır: İslam ve Satanizm. Satanizm
şeytana kulluk etmektir. İblis ve şeytanları her dönemde batıl dinler uydurmuş
ve hak dinleri de tahrif etmişlerdir. Dolayısıyla paganizm ve uzantısı bâtıl
dinlerin yanısıra, hak dinlerin şemsiyesi altında tahriflerle dindenmiş gibi
gösterdiği; determinizm, fundamentalizm, pragmatizm, spiritüalizm ve buna
benzer felsefeleri de dinlerin mensuplarına sureti haktan göstererek
sokuşturmuştur. Kaderiyye, Cebriye,
Mürcie, Haricilik, Rafizilik, Mu’tezile, Cehmilik, Sufilik, Mücessime,
Eşarilik, Maturidilik, Mufevvida gibi İslam ehli arasında boy gösteren bütün
sapmalar da İblisin ve avanesinin müdahaleleri ile “bilimsel ve mantıklı”
görülen felsefelerin sonucunda ortaya çıkmışlardır.
Son günlerde bilimi put edinenler, tıp dalında şeytanın
saptırmalarıyla yol almaktadırlar. Kanser, diyabet, kızamık, dizanteri,
hepatit, kovit gibi birçok uydurma hastalıklarla şeytan insanları korkutmakta,
şeytana râm olmuş doktorların dili üzerinden insanların nazarında varlıkların (virüslerin,
zehirlerin, ilaçların vb.) bizzat tesir edici olduğu inancı empoze edilmekte,
hastalıkları ve şifayı yaratanın Allah olduğu hakikati alabildiğine gizlenmekte
ve böyle bir inanç “bilim dışı” olarak lanse edilmektedir! Nitekim bütün hadis
kitaplarında geçen “Hastalık bulaşması yoktur” mütevatir hadisine rağmen
insanlar virüs diye bir şeyin varlığına ve hastalıkların bulaştığına inandırılmış,
Allah’ın cümle mahlukat üzerindeki tasarrufuna olan inanç geçersiz kılınmış,
Allah’ın dışında korkulan ve kendisinden şifa umulan varlıklar icad edilmiş, bu
batıl ve şirk inanışlar doğrultusunda insanlar cemaatle namazları, haccı,
umreyi yasaklamış, yüzlerine iblise kulluğun nişanesi olan maskeler
takılmıştır.
İblis’in son hamlesi Deccal’in yanında da bilimsel malzemeler
olacak! Güya bilim Deccal’in yanında olacak! Çoğunluk ve cumhuriyetler Deccalin
ordusu olacak.
Lakin iman edenler bilirler ki nice azınlıklar Allah’ın izni ve
yardımıyla kahir ekseriyetlere gâlip gelmiştir ve öyle de olacaktır.
Çünkü iman edenler yalnız gözleriyle görüp kulaklarıyla
işittiklerine değil, Rahman’dan gelen gaybe de iman edenlerdir.
İbrahim aleyhi's-selâm’a ateşi serin ve selamet kılan, denizi Musa aleyhi's-selâm’a
yarıp Firavunu boğan, tabiplerin aciz kaldıkları Eyyub aleyhi's-selâm’a şifa
veren, Yusuf aleyhi's-selâm’ı zindandan kurtarıp Mısır’a sultan yapan, Suleyman
aleyhi's-selâm’a mahlukatı musahhar kılan, Mekke’de zillet içinde ezilen
Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’i alemlere üstün kılan Allah’a iman
edenlerdir.
Her şeyden mühimi, dünyanın fani olduğuna, cennet ve cehennemin
bâki olduğuna iman edenlerdir.