Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

5 Ağustos 2022 Cuma

İnsanlığın Şirke Düşmesinin En Büyük Vesilesi: Bilimcilik


Bilim, gözlemleyebildiğimiz evrenin deneysel, mantıksal ve gözlemlere dayanarak açıklanabilmesidir. En önemli sayılan bilim dallarından bazıları matematik, geometri, gök bilimi ve tıptır.

İnsanlığın tarihi düşünülecek olursa şeytanın yoluna girmiş yapılar daima bu bilim dallarını kendilerine şiar edinmişler, illüminati, masonluk vb. yapılar bu bilim dallarının simgelerini sembol edinmişlerdir.

İslam Allah’tan rasulleri vasıtasıyla gelen vahye teslimiyet dinidir. Bilim adına uydurulan bilim dini ise vahye teslim olmamak için gerekçeler ve formüller uydurmayı gaye edinmiştir.

Allah’ın rasul ve nebileri ise insanlara bilimin metotlarıyla somut olarak kanıtlanamayan gaybî bir takım şeylere iman davetiyle gelmişlerdir. Bu yüzden dinsiz filozoflar, nebileri devre dışı bırakmak için: “Allah ile kul arasına kimse giremez” sözünü uydurmuşlardır ki, bugün “Deizm” denilen sapkın ve yaygın küfrün temeli de bu sözdür. Bu söz, Allah’a ibadette aracı edinmemek konusunda doğru bir söz olsa da, dinsiz felsefecilerin kastettikleri bu mana değildi. Onlar, bu sözü nebilerin tebliğ ettikleri vahyi devre dışı bırakmak için ilke edinmişlerdi.

İlk şirk ve küfür bilim ve mantık öne sürülerek işlendi! İblis’e Adem aleyhi's-selâm’a secde etmesi emredildiğinde bunu bilimsel ve mantığa uygun bulmadı! Ona göre ateşten yaratılan, topraktan yaratılandan üstün idi! Hatta nur, hem ateşten hem de topraktan üstün olmasına rağmen Meleklerin Adem’e secde etmeleri ona göre daha da mantık dışı olmalıydı! Allah Azze ve Celle buyurdu ki:

"Sana emrettiğim halde seni secde etmekten alıkoyan nedir?” buyurduğu zaman, “Ben ondan daha üstünüm, çünkü beni ateşten yarattın onu ise çamurdan yarattın” dedi” (A’raf 12)

Hani biz meleklere: “Âdem’e secde edin!” demiştik de hemen secde ettiler. İblis müstesna. Kaçındı, kibirlendi ve kâfirlerden oldu.” (Bakara 34)

Adem aleyhi's-selâm’ın iki oğlunun kıssasında katil olan kardeş, kendince mantıklı bulduğu sebeplerle isyan etmedi mi?

Tapınmak için putlar edinme ihtiyacı “Allah’ı göremiyoruz, bu yüzden Allah’a yakınlaşmak için O’nu temsil eden, görebildiğimiz bir varlığa ibadet sunalım” düşüncesiyle ortaya çıkmıştır. “O'nun dışında dostlar edinenler: “Onlara, bizi sadece Allah'a yaklaştırsınlar diye ibâdet ediyoruz” derler. Doğrusu Allah, ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir.” (Zümer 3)

Nuh aleyhi's-selâm kavmini tufana karşı uyardığı zaman, insanlar bunu mantıklı ve bilimsel bulmadılar. " Hatta gemi inşa etmeye başladığı zaman onu saçmalamakla ve deli olmakla suçladılar. Çünkü onlara göre bu hiç bilimsel ve mantıki bir davranış değildi!

Nuh’a vahyedildi: “Kavminden daha evvel iman etmiş olanlardan başkası asla iman etmeyecektir. O halde işlediklerine tasalanma. Gözümüzün önünde ve vahyimizle gemiyi yap, Zulmedenler konusunda bana bir şey söyleme. Çünkü onlar suda boğulacaklardır. Gemiyi yapıyordu. Kavminin ileri gelenleri kendisine her uğradığında onunla alay ediyordu. Dedi ki: “Eğer bizimle alay ederseniz, alay ettiğiniz gibi biz de sizlerle alay edeceğiz” dedi. “Artık kendisini rezil edecek azabın kime gelip çatacağını ve kalıcı azabın da kimin başına ineceğini yakında bileceksiniz.” Nihayet emrimiz gelip de tandır feveran ettiğinde dedik ki: “Her birinden iki çift ve aleyhinde söz geçmiş olanlar hariç aileni ve iman edenleri ona yükle.” Zaten onunla birlikte ancak çok az kimse iman etmişti.” (Hud 36-40)

İbrahim aleyhi's-selâm, gök cisimlerinin ve varlıkların bizzat tesir edici olduğuna inanan bir kavme tebliğde bulunmuştu. O zamanın insanlarının çoğunluğu da görüp şahit oldukları şeyleri bilimsel bularak İbrahim aleyhi's-selâm’a ve davetine karşı çıktılar. Allah Azze ve Celle ateşin bizzat yakıcı olmadığını İbrahim aleyhi's-selâm içiin gösterdi.  

Musa aleyhi's-selâm sihiri bilimsel dayanak edinmiş bir kavme tebliğde bulundu, Allah Azze ve Celle onun elinde sihirbazların düzenini yıktı.

İsa aleyhi's-selâm tıbbı put edinmiş bir kavme tebliğde bulundu. Allah Azze ve Celle onun elinde tıbbın çare bulamadığı abraşlara, körlere şifa verdi, onun eliyle ölüleri diriltti. Bilimselliği öne sürenlere karşı hiç de bilimsel olmayan mucizeler zuhur etti.

Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem bir gece Mekke’den Mescidu’l-Aksa’ya götürüldüğünü (isra), sonra semâlara çıkarıldığını (mi’rac) anlatttığında bunu hiç de bilimsel ve mantıki bulmayan müşrikler alay etmişler, imanı zayıf kimseler de dinden dönmüşlerdi!

Sonra bilim felsefecileri İslam’ın yükselen ihtişamı karşısında kendilerini Müslüman kimliğiyle tanımlayarak felsefelerine devam ettiler. Cehmîler, Kur’ân ve sünnette bildirilen Allah’ın sıfatlarını kabullenemediler ve inkar ettiler! Allah’ın semada arşının üzerinde oluşunu inkar ettiler, kelamını, konuşmasını inkar ettiler ve diğer birçok sıfatlarını inkar ettiler. Onlardan etkilenen Mu’tezile, Eşariler ve Maturdiler de “tevil” bahanesiyle bu sıfatların hakikatlerinin içini boşalttılar. Sıfatları lafız olarak kabul etmiş görünseler de mana olarak kendilerince daha bilimsel olan tahrifler yaptılar. Çünkü onlara göre ashab ve tabiinden selefin bu sıfatlara teslim oluşları bilimsel değildi(!)

Ebu Hanife’nin öğrencilerinden Bişr el-Merisi’nin elebaşı olduğu “Kur’ân’ın mahluk olduğu” iddiası da Merisi’nin hocasından devraldığı aynı sapık bilim felsefesinin ürünüdür. Zira Kur’ân’ın mahluk olduğunu iddia etmek demek, Kur’ânın hem lafız hem de mana olarak Allah’ın sözleri olduğunu inkar etmek demektir ve bunun manası şudur: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem kendi asrında bir anlayışla ilahi emirleri uygulamışsa da, farklı zamanlarda ve farklı mekanlarda daha farklı şekillerde anlaşılıp yorumlanması mümkündür(!) Halbuki bu düşünce küfrün ta kendisidir, Allah’ın emir ve yasaklarını devre dışı bırakıp onun yerine beşer mahsulü yeni hükümler ve dinler uydurabilmenin ta kendisidir! Bugün yeryüzünde Allah’ın indirdiklerinden başkasıyla hükmedilmesine bu düşünce dayanak olmamış mıdır? Cumhuriyet ve Demokrasi gibi son derece sapıkça yönetim şekilleri uygulanarak insanlık sefalet ve rezalet içinde yaşamamışlar mıdır? Lut aleyhi's-selâm’ın kavminin çoğunluğu (cumhuriyeti) cinsel sapkınlıkları mantıklı bulmuşlardı, Şuayb aleyhi's-selâm’ın kavminin çoğunluğu (cumhuriyeti) ahlaksızlıkları, hukuksuzlukları, hilecilği mantıklı buluyor, kendilerine uymayanları kınıyor ve cezalandırıyorlardı. KOKUŞMUŞ CAHİLİYYE HÜKMÜNÜ İSTEYENLER!

Allah’ın rasul ve nebilerinin kavimleriyle yaşadıklarını ibret gözüyle tefekkür edenler çok daha fazlasını bulurlar.

Tarih boyunca her türlü sapıklığın arkasında iblis ve avanesi vardır ve her dönemde benzer malzemeleri kullanarak insanları saptırmaktadırlar. Yeryüzünde aslen iki din vardır: İslam ve Satanizm. Satanizm şeytana kulluk etmektir. İblis ve şeytanları her dönemde batıl dinler uydurmuş ve hak dinleri de tahrif etmişlerdir. Dolayısıyla paganizm ve uzantısı bâtıl dinlerin yanısıra, hak dinlerin şemsiyesi altında tahriflerle dindenmiş gibi gösterdiği; determinizm, fundamentalizm, pragmatizm, spiritüalizm ve buna benzer felsefeleri de dinlerin mensuplarına sureti haktan göstererek sokuşturmuştur.  Kaderiyye, Cebriye, Mürcie, Haricilik, Rafizilik, Mu’tezile, Cehmilik, Sufilik, Mücessime, Eşarilik, Maturidilik, Mufevvida gibi İslam ehli arasında boy gösteren bütün sapmalar da İblisin ve avanesinin müdahaleleri ile “bilimsel ve mantıklı” görülen felsefelerin sonucunda ortaya çıkmışlardır.

Son günlerde bilimi put edinenler, tıp dalında şeytanın saptırmalarıyla yol almaktadırlar. Kanser, diyabet, kızamık, dizanteri, hepatit, kovit gibi birçok uydurma hastalıklarla şeytan insanları korkutmakta, şeytana râm olmuş doktorların dili üzerinden insanların nazarında varlıkların (virüslerin, zehirlerin, ilaçların vb.) bizzat tesir edici olduğu inancı empoze edilmekte, hastalıkları ve şifayı yaratanın Allah olduğu hakikati alabildiğine gizlenmekte ve böyle bir inanç “bilim dışı” olarak lanse edilmektedir! Nitekim bütün hadis kitaplarında geçen “Hastalık bulaşması yoktur” mütevatir hadisine rağmen insanlar virüs diye bir şeyin varlığına ve hastalıkların bulaştığına inandırılmış, Allah’ın cümle mahlukat üzerindeki tasarrufuna olan inanç geçersiz kılınmış, Allah’ın dışında korkulan ve kendisinden şifa umulan varlıklar icad edilmiş, bu batıl ve şirk inanışlar doğrultusunda insanlar cemaatle namazları, haccı, umreyi yasaklamış, yüzlerine iblise kulluğun nişanesi olan maskeler takılmıştır.

İblis’in son hamlesi Deccal’in yanında da bilimsel malzemeler olacak! Güya bilim Deccal’in yanında olacak! Çoğunluk ve cumhuriyetler Deccalin ordusu olacak.

Lakin iman edenler bilirler ki nice azınlıklar Allah’ın izni ve yardımıyla kahir ekseriyetlere gâlip gelmiştir ve öyle de olacaktır.

Çünkü iman edenler yalnız gözleriyle görüp kulaklarıyla işittiklerine değil, Rahman’dan gelen gaybe de iman edenlerdir.

İbrahim aleyhi's-selâm’a ateşi serin ve selamet kılan, denizi Musa aleyhi's-selâm’a yarıp Firavunu boğan, tabiplerin aciz kaldıkları Eyyub aleyhi's-selâm’a şifa veren, Yusuf aleyhi's-selâm’ı zindandan kurtarıp Mısır’a sultan yapan, Suleyman aleyhi's-selâm’a mahlukatı musahhar kılan, Mekke’de zillet içinde ezilen Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’i alemlere üstün kılan Allah’a iman edenlerdir.

Her şeyden mühimi, dünyanın fani olduğuna, cennet ve cehennemin bâki olduğuna iman edenlerdir.

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)