Ebû Dâvûd Sunen’inde (2042) dedi ki: biz Ahmed b. Salih
tahdis etti, dedi ki: Ali b. Abdillah b. Nafi’ye okudum, dedi ki: bana İbn Ebi
Zi’b haber verdi, o Said el-Makburi’den, o Ebu Hureyre radıyallahu anh’den, Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etti:
لا تجعلوا بيوتكم قبورا ولا تجعلوا قبري عيدا
وصلوا علي فإن صلاتكم تبلغني حيث كنتم
“Evlerinizi kabirler kılmayın. Kabrimi de bayram yeri
edinmeyin. Bana salat edin. Zira nerede olsanız salatınız bana tebliğ edilir.”
İlme nispet edilenler arasında bu hadisin iki şekilde
yorumlanması yaygındır:
Birinci yorum: Sufilerin genelinin yorumudur ki, onlara göre
manası şudur: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem kabrinin bayram edinilmesinden
yasaklıyor, yani “Kabrimi bayram gibi senenin sadece bazı günlerinde gelinen
yer edinmeyin. Bilakis her gün gelin” demektir” diyorlar.
Bu yorum şekli, mevlid kandilinin yasaklanmasını gerektirir.
Çünkü mevlid kandili, kutlayanlar için yılın sadece bir günü yahut “Kutlu doğum
haftası” yapanlara göre yılın sadece bir haftasında kutlanmaktadır. Onların bu
kutlama günlerinde; Kur’ân okumak, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e salavat
getirmek gibi, müslümanların her gün yapmaları gereken taatlerden
bahsettiklerini görürsün!
Çoğunluğunda ise eğlencelerle kutlama yapma galip gelmiştir!
İkinci yorum: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e salat etmek
için kabrine gidip gelmenin yasaklanmasıdır. Hadisin devamındaki: “Nerede
olsanız salatınız bana tebliğ edilir” sözü de buna delalet etmektedir.
Bu, bir mekanın salat etmek için tahsis edilmesinden
yasaklamadır. Yine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e salat için belli
bir zamanı tahsis etmek de böyledir.
Ebu Ya’la Musned’inde (469) dedi ki: Bize Ebu Bekr b. Ebi
Şeybe tahdis etti, dedi ki: bize Zeyd b. el-Hubab tahdis etti, dedi ki: bize Zul-Cenaheyn
radıyallahu anh’ın torunlarından Ca’fer b. İbrahim tahdis etti, dedi ki: bize
Ali b. Ömer tahdis etti, o babasından, o Ali b. el-Huseyn rahimehullah’tan
şöyle rivayet etti:
أنه رأى رجلا يجيء إلى فرجة كانت عند قبر
النبي ﷺ فيدخل فيها فيدعو فنهاه
فقال ألا أحدثكم حديثا سمعته من أبي عن جدي عن رسول الله ﷺ
قال لا تتخذوا قبري عيدا ولا بيوتكم قبورا فإن تسليمكم يبلغني أينما كنتم
“Ali b. el-Huseyn rahimehullah bir adamın Nebî sallallahu
aleyhi ve sellem’in kabrinde bulunan bir açıklığa gelerek oradan girdiğini ve
dua ettiğini gördü. Bunun üzerine onu yasakladı ve dedi ki:
“Size babamdan işittiğim, onun dedem’den (Ali b. Ebi Talib radıyallahu
anh’den) rivayet ettiği hadisi rivayet edeyim mi: Rasulullah sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
“Kabrimi bayram edinmeyin! Evlerinizi de kabirler
kılmayın. Zira selamınız nerede olsanız bana tebliğ edilir.”
Gerçekte kutlama yapanlar dindarlığı çirkinleştirdikleri
gibi sevgi kavramını da çirkinleştirmektedirler! Zira insanların çoğu hafif ve
kolay bir din istemektedirler. Onlara sünnetten ve sünnete sarılmaktan
bahsettiğinizde seni taassup, katılık, aşırılık, hatta teröristlik ile itham
ederler!
Lakin kutlamalar, kasideler, tatlı dağıtmak, belirli
şekillerde giyinmek gibi görüntüler ortaya koyduğunda kadınlar ve çocuklar bunu
severler ve nefisler meyleder!
Sevgi iddiasında bulunanların çoğunun bu şekillerde
davrandıklarını görürsün! Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’den sabit olan,
sakalı serbest bırakmak ve izarın boyunu kısaltmak gibi hak ve vacip olan sünnetleri
ise görmezden gelirler! Hatta onların çoğunun misvak gibi açık faydaları olan
sünnetlerden de yüz çevirdiğini görürsün.
Onların alim geçinenlerinin, Nebî sallallahu aleyhi ve
sellem’e çokça salat etmenin bereketinin bulunduğu hadis kitaplarından yüz
çevirdiklerini de görürsün. Şayet bu kitaplara bakıyorsa da ancak icazet almak
veya teberrük için bakar! Çekişilen konularda Rasulullah sallallahu aleyhi ve
sellem’e muhakeme olmak için değil! Onlara göre bu kitaplar ancak mutlak
müçtehidin çözebileceği tılsımlardır!
Onların tasavufçu geçinenleri tarikatinin virdlerine, Nebî
sallallahu aleyhi ve sellem’den sabit olan zikirlerden daha çok hırs gösterir!
Onlardan birinin üzerinde güya Nebî sallallahu aleyhi ve
sellem’in terliğinin timsali bulunan bir takke giydiğini görürsün, lakin
izarını sarkıtmıştır ve sakalı ya traşlı, ya kısaltılmıştır!
Hatta onlardan birçoğunun zahirdeki sünnetlerden nefret
ettiğini görürsün! Bu sünnetlere hırs gösteren birini gördüklerinde de ona “Vahhabi”
derler! Nitekim bazı ahmak sufi şeyhleri, kadınların peçelerini çıkarmalarını emredrek:
“O Vahhabi âdetidir” diyorlar!
Onların usulü; haberi vahid olduğu gerekçesiyle Nebî
sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetine muhakeme olmamak üzerine kuruludur!
Hatta onların büyükleri, laiklerle münazarasında, akide konusunda ahad haberleri
kabul etmemesiyle övünmektedir! Sünnetin geneli ahad haberlerdir!
Peki onlar Kur’ân’ı kabul ediyorlar mı sanıyorsunuz?
Onların nezdinde şu beyit meşhurdur:
وكل نص أوهم التشبيها … أوله أو فوض ورم
تنزيهاً
“Teşbih düşündüren her nassı te’vil et veya tenzih için
tevfiz et.”
Nas; Kur’an ve sünnette ifade edilen şeyler demektir.
Bunları teşbih düşündüren şeyler sayıyorlar! Bu yüzden zahirinden tahrif
ediyorlar veya o nas hiç gelmemiş gibi muamele ediyorlar! “Nas ile gelenler ve
mutevatir naslarda bâtıl bulunmaz”
demiyorlar, bilakis Yunanlardan aldıkları tenzih kavramıyla Kitap ve
Sünnet üzerine hükmetmeye kalkıyorlar!
Bundan sonra da uydurdukları bu sapmış “sevgi” anlayışı üzerine, dine ters düşen şeyler bina ediyorlar!