Tefviz; Allah Azze ve Celle’nin sıfatları hakkında gelen nasları zahir manasından tenzih etmekle beraber sadece lafızlarına iman eden bir mezheptir. Mesela “el ile kastedilen kudrettir” demezler, ama derler ki: “Allah’ı el sıfatının zahirinden tenzih ederiz, kudreti ise başka bir nas ile ispat ederiz.” Bu bir hiledir.
Bu yüzden Mufevvida tefvizi sadece hoşlarına gitmeyen naslar
hakkında uygularlar, ilim veya kudret sıfatlarını tefviz etmezler. Bilakis
Allah Azze ve Celle’ye layık olan şekilde ispat ederler.
Meleklerin kanatlarını, kalemi, levhi, mizanı, havzı veya
cennette olan şeyleri tefviz etmezler, bütün bunların hakikatine iman ederler.
Bu eski tefviz (Mufevvida) mezhebidir. Muasır olan yeni
tefvizciler ise kültürlü geçinenler ve ilim talebeleri arasında yayılmıştır. Bu
tefviz, hakkında ihtilaf edilen ilmî meseleleri küçümseme ve daha önemli
şeylerle meşgul olma iddiası üzerine kuruludur. Kişinin Ehl-i Sünnet akidesi
veya bid’at ehlinin akidesi üzerine olmasını umursamazlar.
Özetle bu mezhebin mensubu der ki: “Dinin, akidenin sahih
olup olmaması önemli değil, önemli olan yaşadığım hayattır”
Bu kimseler Allah hakkındaki akidenin sahih olmasını
önemsemez, onun önemsediği şey ahlâkî, siyasî, iktisadî, toplumsal
meselelerdir. Veya ortak düşmana karşı durmaktır!
Bu yeni tefviz mezhebi, tarih boyunca var olan fırkaların alimlerini
zayıf ihtilaflar çıkarmakla, birbirlerini tekfir etmek veya sapık saymakla
suçlarlar.
Gaybe imanın, ibadet meselesi olduğunu hafife alırlar. Hâlbuki
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e: “Amellerin en üstünü hangisidir?” diye
sorulduğu zaman “Allah’a imandır” buyurmuş, sonra hac, cihad gibi
amelleri zikretmiştir.
Allah’a imanın mertebeleri vardır. İman eden herkes arasında
ortak olan icmalî iman, sahih olan tafsilî (ayrıntılı) imandan etkisi
bakımından farklıdır.
Gaybe iman her zaman için vaciptir. Vacip ya da mustehap
kısımlarıyla bunun etkisi gidişatta görülür. Allah’ın nuzul ettiğine iman
vaciptir, ama seherlerde gece namazıyla veya namaz dışında bağışlanma dilemek mustehaptır.
Meleklerin mü’minler için bağışlanma dilediklerine, mizana,
havza iman vaciptir. Ancak bu hakikatlere göre amel etme konusunda iman
edenlerin arasında farklar vardır.
Bu yeni tefviz mezhebi ise aslında sahih akidenin kalbe ve
gidişata etkisinin, bozuk akidenin etkisi gibi olduğu şeklindeki görüşlerini
içlerinde saklamaktadırlar! Ümmetin ihtilaflarının vahiyle giderilmesini kabul
etmiyorlar! Allah Azze ve Celle’yi sahih delillerle bilmeyi gaye edinmezler!
Bilakis hazır olan dünyevî maslahatları veya ümmetin kalkınmasına hizmet etmeyi
gaye edinirler! Onların talep ettikleri şey bunlardır, lakin gaybe iman mutlak
olarak faydalıdır, başka bir şey için amaç değildir. Bilakis kendisi bir amaçtır ve
bunun faydaları vardır.
İnsanlardan kimi
dini, dünyanın mamur olması için bir vesile olarak görür. Bu düşünceye bütün
dünyevi kazançları din için kullanmaktan zevk alır. Bu yeni tefvizciler de bu
düşünceye meyletmişlerdir. Hakikatte ise dünya, ahiretin yoludur.
Bu yeni mezhebe göre bâtıl akideler, ancak siyasi alandaki faaliyetlere
aykırı ise kötülenirler. Selef ise Allah’ın ezelî ilmini inkar eden Kaderiye’yi
kötülemişler ve tekfir etmişlerdir. Halbuki bu fırkanın insanların dünyalarına
bir zararları yoktu.
Bu yeni tefviz mezhebi, eski mufevvidadan da tehlikelidir!
Çünkü insanların çoğu Allah’ın sıfatlarına sahih şekilde iman etmenin etkisini
ve buna muhalif olan akidelerin etkisini akledemiyorlar. Halbuki bu mesele her
konuya girer. Hatta haktan sapan her grubun diğer akideleri ve ilimleri de
bundan etkilenir. Lakin bugünki yaygın cehalet ve dünyevi işleri yüceltme düşüncesi
toplumların aklına baskın gelmiştir. Bu ise hak ile bâtıl arasında ayrım
yapmamak olan münafıklığın ta kendisidir.
Bu yüzden Kitaba, sünnete ve salih selefe muhalefet eden; Mu’tezile,
Cehmiyye, Rafiziyye, Eşariyye, Maturidiyye, Sufiyye, Hariciyye, Mürcie ve her
türlü sapıklık fırkalarını reddeden selefîleri bu yeni Tefvizciler en büyük
düşman olarak görür, fitnecilikle ve tekfircilikle itham ederler! Ama dünyevî maslahatları
için akideleri en sapık gruplarla dahi iyi geçinirler! Çünkü selefiler gariplerdir,
onların ellerinde dünyevî imkânlar yoktur!
Selefî bir davetçi olarak Fethullah Gülen’e reddiye
verdiğimde yalnız kalmıştım, kendisini selefiliğe nispet edenler dahi bana
karşı çıktılar, fitne çıkarmakla suçladılar. Hatta “Onların ilahlarına
sövmeyin” uyarısı yapacak kadar şaşkın ve ahlâksız kimselere muhatap oldum!
Bu ithamları yapan davetçilerle özel görüşmeler yapıp
kendilerine Selef’in reddiye menhecine dair delilleri arz ettiğimde, beni fitne
çıkarmakla suçlayan bu şahısların; “Hükümet onların ellerinde” diyerek
mazeret sunduklarını görünce, bu münafıkların da aslında bahsettiğim yeni Tefviz
mezhebinin sevgisini içmiş olduklarına şahit oldum!
Sonra ne oldu herkes biliyor, hükümet ile Fethullah Gülen
taraftarlarının arası dünyevi maslahatlarının çakışması sebebiyle açılınca,
beni fitne çıkarmakla ve “Onların ilahlarına sövmekle” itham eden
şaşkınlar, Fetö’ye tekfir dolu serbest yaylım atışına geçtiler!
Eskiden “Küfür tek millettir” diye bir sloganik cümle vardı,
şimdi bu yeni Tefviz mezhebi ile “Bid’at ehli tek millettir” diyesim geliyor.
Nitekim seleften birisi buna benzer bir söz söylemiş, “Bütün bid’at fırkaları
Haricilerdir” demiştir. Yani hepsinin de sünnetin dışına çıkmış olduklarını
kastediyordu.
Selefin Vâkıfe mezhebi hakkındaki konumunu, bu yeni tefviz
mezhebiyle karşılaştırarak düşünün! Vakıfe mezhebi, “Kur’an Allah’ın kelamıdır”
derler ama “Mahluk mudur, değil midir” bu konuda söz söylemezlerdi. Yani Kur’an’ın
mahluk olmadığı ifadesini açıkça ifade etmezlerdi. Bu sapık vâkıfîler, zamanında
Ehl-i Sünnetin İmamı olan Ahmed b. Hanbel rahimehullah’ı Haricilikle itham
ediyorlardı! Çünkü İmam Ahmed, sıfatlar konusunda muhalefetin küfür olduğunu
söylüyordu! Demek ki her grubun varisleri var!
Uyarı: Bu yeni tefviz mezhebi mensupları özetle, bid'at ehlinin bid'at ehli olduğunu söylemeye karşı çıkarlar, onlara reddiye verilmesinden rahatsız olurlar, dünya maslahatları için her grupla iyi geçinmeyi din edinirler, bu münafıkça bir sapık yol tutuştur, bu ayrı. Burada kastedilen, bu yeni tefvizcilerden olmamak için bid'ate veya hataya düşmüş herkesi tekfir etmek değildir! Bilakis ilmî meseleleri ilmin ehli olanlar, kendi çerçevesi içerisinde değerlendirirler, muayyen şahıslara hükümler de ehli olan imamlara bırakılır. Çünkü bu işin ehli olanlar onlardır, Allah bize emaneti ehline tevdi etmemizi emreder.
Bir de haddi tecavüz etmiş diğer bazı ahlâksız, İslam edebinden uzak cahil hevâ ehli vardır ki, bunlar ehli olmadıkları halde alimleri ve müslümanları tekfir etmeyi savunmakta, tekfir etmeyenleri de tekfir etmek gerektiğini söylemektedirler! Bu da sadece hevasını ilah edinmiş kimselerden sadır olabilecek ayrı bir şuursuz, şeytanî harekettir!
Orta yolu korumak vazifedir, lakin bu Allah'ın merhamet ettikleri dışındakilere çok zordur.