Sencer b. Abdillah’ın tertip ettiği Musnedu’ş-Şafii’de (1023) şöyle denilmiştir: “Bize Sufyan haber verdi, o Amr b. Dinar’dan, o Salim b. Abdillah’tan, o babasından, o Ömer b. el-Hattab radıyallahu anh’den şöyle dediğini rivayet etti:
إِذَا رَمَيْتُمُ الْجَمْرَةَ وَذَبَحْتُمْ
وَحَلَقْتُمْ فَقَدْ حَلَّ لَكُمْ كُلُّ شَيْءٍ حَرُمَ عَلَيْكُمْ إِلَّا النِّسَاءَ
وَالطِّيبَ قَالَ سَالِمٌ وَقَالَتْ عَائِشَةُ أَنَا طَيَّبْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى
اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لِإِحْرَامِهِ قَبْلَ أَنْ يُحْرِمَ وَلِحِلِّهِ بَعْدَ أَنْ
رَمَى الْجَمْرَةَ وَقَبْلَ أَنْ يَزُورَ الْبَيْتَ قَالَ سَالِمٌ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ وَسُنَّةُ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَحَقُّ أَنْ تُتَّبَعَ
“Cemre’yi taşladığınız, kurban kestiğiniz ve traş olduğunuz
zaman size ihram yasaklarından kadın ve koku dışında her şey helal olur.” Salim
rahimehullah dedi ki: “Aişe radıyallahu anha da şöyle dedi:
“Ben Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e ihramı için ihrama
girmeden önce ve ihramdan çıkmasından önce cemreyi taslamasından sonra ve
ziyaret tavafından önce koku sürerdim.” Salim dedi ki:
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünneti uyulmaya
daha layıktır.”
Salim b. Abdillah b. Ömer radıyallahu anhum, Ömer b.
el-Hattab radıyallahu anh’ın torunudur ve Medine’nin yedi fakihinden biridir.
Dedesinden, onuncu günde cemreyi taşlayan, kurban kesen ve traş olan kimseye
kadınlar ve koku dışında bütün ihram yasaklarının kalktığına dair fetvayı
naklediyor. Yani kadınlar ve kokulanma beyti tavaf edince ona helal olur.
Sonra Salim rahimehullah, Aişe radıyallahu anha’dan, dedesi
Ömer radıyallahu anh’ın fetvasına muhalif haberi, Nebî sallallahu aleyhi ve
sellem’in tavaftan önce yani taşlamadan, kurbandan ve traştan sonra koku
süründüğünü rivayet ediyor.
Aişe radıyallahu anha’dan bunu merfu olarak rivayet eden
başka kimse bilmiyorum. Sonra Salim rahimehullah diyor ki: “Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem’in sünneti uyulmaya daha layıktır.”
Yani Aişe radıyallahu anha’nın rivayet etmiş olduğu ve
dedesi Ömer radıyallahu anh’e gizli kalan sünnet, Ömer radıyallahu anh’ın bütün
üstünlüğüne rağmen, uyulmaya daha layıktır.
Şayet Salim rahimehullah birine taassup gösterecek olsaydı
elbette dedesi Ömer radıyallahu anh’a taassup eder ve onu taklid ederdi. O
raşid halifelerin ikincisidir ve Nebî sallallahu aleyhi ve sellem ile Ebu Bekr radıyallahu
anh’den sonra bu ümmetin en üstünüdür!
Şayet burada başkası olsaydı, Aişe radıyallahu anha’nın
sözünü tercih eder ve dedesinin makamını korumak için onun fetvasından hiç
bahsetmezdi! Lakin Salim rahimehullah inşaallah kıyamet gününe kadar kalacak olan
ittibaya dair bir ders vermeyi murad etmiştir.
Son zamanlarda insanların birçoğu delile ittibâ etmemek
konusunda bir genişlik olduğunu zannediyorlar! Durum böyle değildir! Bilakis
delile ittiba vaciptir!
Neden ecir konusunda zahid davranırlar bilinmez, hâkim
(yönetici veya kadı) ictihad edip isabet ederse ona iki ecir, hata ederse bir
ecir vardır. Bu, çaba gösteren müçtehid hakkındadır. Peki ya hak apaçık ortada
iken onu terk eden ve yanlışa taasup için cehd edenin durumu ne olur?
İnsanlardan kimisi zor olan ameli tercih etmenin gaye olduğunu,
bunun dışına ancak müçtehid sıfatına sahip kimsenin çıkabileceğini düşünüyor! Halbuki
kişi, iki müçtehid arasında tercih yapmaktadır!
Delile ittibanın geneli, aslında müçtehide tabi olmak ve bir
müçtehidin kavline karşı diğer bir müçtehidin kavlini tercih etmektir.
Fıkhı bilen ve bunun derslerini yapan kimseler bilirler ki
hakkında ihtilaf edilen meselelerin çoğunda meseleyi açıklığa kavuşturan hadis
vardır. İlim talebelerinin geneli bunu anlar.
Bu konuda Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur: “Ey iman
edenler, Allah’a itaat edin, Rasûl’e itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine
de. Bir şey hakkında çekişirseniz, Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsanız,
onu Allah’a ve Rasûl’e götürün. İşte bu daha hayırlı ve sonuç bakımından daha
güzeldir.” (Nisa 59)
Meselelerde ihtilaf edilmiş ve sünnet aralarında hüküm
vermiştir!
Evet, istidlal usullerini ve seleften gelen rivayetleri
bilmeyen kimsenin delile ittiba edemeyeceği iddiası vardır. Delile ittiba
edenin şaz olduğunun iddia edildiğini de görürsün! İhtilaf eden bu kimseler
hazır olsalardı onlara delilin açıklanması gerekirdi, onlar sebebiyle delil
terk edilmezdi!
Taassup ehli, eski zamanlarda da, şimdilerde de çoktur.
Bazıları şöyle mugalatalar yapıyorlar: “O fakihler delile ittiba etmeyi
amaçlamadılar mı?”
Denilir ki: Hadis ehlinin fakihleri delile ittibayı amaçlamışlar
ve usullerinde ittifak etmişlerdir. Lakin aralarında kendilerine bazı
sünnetlerin ulaşmadığı kimseler olabilir, bu yüzden delile aykırı fetva vermiş
olabilir. Mesela Ömer b. el-Hattab radıyallahu anh, sahabe ve tabiinin
fakihleri, kendilerine ulaşmayan delil sebebiyle ona aykırı fetva
verebilmişlerdir. Bu konuda şüphesiz mazurdurlar.
İnsanlardan bazıları fıkhın delillerinin başlangıçlarından
veya: “Her müçtehid hakka isabet etmiştir” sözünden etkileniyorlar. Bu
bizim zamanımızda çokça dile getirilen bâtıl bir şüphedir. İnsaf ile
değerlendirenlere göre ihtilaf edilen birçok meselelerde hak apaçık ortadadır.
Hadise dair Kutub-u Sitte kitapları bu mana üzere yazılmışlar,
insanların ihtiyacı olan meselelerin genelini hadisin beyan edip çözüm
sunduğunu ortaya koymuşlardır. Re’y ehli ve kelamcıların aksine olarak,
insanların ihtilaf ettikleri şeylerde hakka ulaşmayı kolaylaştırmışlardır.
Nitekim İmam Buhârî, Raf’ul-Yedeyn cüzünde (102) sanki mezhebine
taassup göstererek sünneti terk edenleri kastederek şöyle demiştir:
عَنْ سَالِمِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ قَالَ سُنَّةُ
رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم أَحَقُّ أَنْ تُتَّبَعَ
“Salim b. Abdillah radıyallahu anhuma şöyle derdi: “Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem’in sünneti uyulmaya daha layıktır!”