Şeyhulislam İbn Teymiyye şöyle demiştir: “Şüphesiz tekfirin,
muayyen bir şahıs hakkında şartları ve kaldırılması gereken engelleri vardır.
Mutlak tekfir, muayyen tekfiri gerektirmez. Ancak şartlar bulunur, engeller
ortadan kalkarsa başka. İmam Ahmed ve – şöyle diyen veya şunu yapan kafir olur gibi
- umumî ifadeler kullanan imamların genelinin, bu sözleri söyleyen muayyen
şahısları tekfir etmemeleri bunu ortaya koymaktadır.
Mesela İmam Ahmed ve onun asrındaki diğer alimler, Kur’an’ın mahluk
olduğu inancına davet eden, sıfatları inkar eden, iman eden erkek ve kadınları
imtihandan geçirip, kendilerine uyum göstermeyenleri döven, hapseden, öldüren,
görevlerden azleden, maaşlarını kesen, şahitliklerini reddeden, düşmanların
ellerinden korumayan, kendileri gibi sıfatları inkar ederek Cehmî olmayanı
tekfir eden, onlara kafir hükümleri uygulayan Cehmiyye ile muhatap olmuşlardı. Zira
o vakit yöneticilerin, valilerin ve kadıların birçoğu Cehmi idi.
Bütün bunlara rağmen İmam Ahmed, halife için ve kendisini dövüp
hapseden diğerleri için dua etmiş, onlar için bağışlanma dilemiştir. Onların yaptıkları
zulümlerden dolayı onlara hakkını helal etmiştir. Şayet onları İslam dininden
çıkmış mürtetler olarak görseydi onlara bağışlanma dilemesi caiz olmazdı. Zira kitap,
sünnet ve icmaya göre kafirler için bağışlanma dilemek caiz değildir. Bu sözler
ve ameller İmam Ahmed’den ve diğer imamlardan gelmiştir ki; onlar “Kur’an
mahluktur” diyen, Allah’ın ahirette görülmeyeceğini iddia eden Cehmiler’den
muayyen şahısları tekfir etmiyorlardı. Nitekim Ahmed’in Cehmiyye ve onların
akidesinde olan kimseleri muayyen olarak tekfir ettiği de nakledilmiştir. Bu
durum, ayrıntıya giderek açıklanır ve denilir ki: İmam Ahmed’in muayyen olarak
tekfir ettiği kimseler; kendisine delilin ikame edildiği, tekfirin şartlarının
yerine geldiği ve engellerinin ortadan kalktığı kimselerdir. Muayyen olarak
tekfir etmedikleri ise bu şartların yerine gelmediği kimselerdir. Bununla beraber,
genelleme yoluyla onlar tekfir edilirler.
Bu esasın delili; kitap,
sünnet ve icmadır. Genel tekfir; genel tehdit gibi sayılır. Sözü mutlak ve
genel olarak kullanmak gerekir. Ama belirli bir şahsın kafir olduğunu söylemek
veya onun cehennemlik olduğuna şahitlik etmeye gelince, bu durum muayyen bir
delilin bulunmasına bağlıdır. Hüküm; şartların sabit olup engellerin kalkmasına
bağlıdır.” (Mecmuu’l-Fetava 12/487, 489, 498) bkz: İbn Teymiyye İmanu’l-Evsat
(s.374-375)
Yine şöyle demiştir: “Kitap ve sünnette geçen tehdit nasları ile
imamların tekfir, tefsik ve buna benzer ifadeleri, belirli bir şahıs hakkında
bunların sabit olmasını gerektirmez. Ancak şartlar yerine gelir ve engeller
ortadan kalkarsa o başka.” (Mecmuu’l-Fetava 10/372 Bkz. 35/165, 166) Mesailu’l-Mardiniyye
(s.71)
Şeyhulislam İbn Teymiyye, Batınî’lerin küfür olan bazı sözleri
hakkında şöyle demiştir: “Bu sözler küfürdür. Lakin muayyen bir şahıs hakkında
tekfirin sabit olması, terk eden kimsenin kafir olacağı şekilde hüccet ikame
edilmesine bağlıdır. Bu sözleri
söyleyenin tekfir edilmesi hakkındaki sözün mutlak olarak kullanılması; tehdit
naslarının mutlak olarak kullanılması gibidir. Bununla beraber tehdit hükmü
muayyen bir şahıs hakkında şartların sabit olmasına ve engellerinin kalkmasına
bağlıdır. Bu yüzden imamlar tekfir içeren sözleri mutlak olarak kullansalar da,
böyle sözleri söyleyen her şahsa kafir hükmü vermemişlerdir.” (Buğyetu’l-Murtâd
Fi’r-Reddi Ale’l-Mutefelsife ve’l-Karamitati ve’l-Batıniyye (s.353, 354) bkz.:
Mecmuu’l-Fetava 10/329, 330)
İlim ehli, tekfirin bu engelleri arasında te’vili de
zikretmişlerdir. Sahabe radıyallahu anhum, kendilerine karşı ayaklanan, cennetle
müjdelenmiş raşid halife Ali b. Ebi Talib radıyallahu anh’ı tekfir edip kanını
helal sayan, onu öldüren ve kendilerine muhalefet edenlerin kanlarını helal
sayan, işleyenin küfre düşeceği bazı fiilleri işlemiş olan haricileri tekfir
etmemişlerdir.
Şeyhulislam İbn Teymiyye şöyle demiştir: “Hariciler; Osman radıyallahu
anh’ı, Ali radıyallahu anh’ı ve onlara yakın olanları tekfir etmelerine ve kendilerine
muhalefet eden Müslümanların kanlarını helal saymalarına rağmen sahabeler,
onları tekfir etmemişlerdir.” (Minhacu’s-Sunne 5/95) Bkz.: Mecmuu’l-Fetava
3/282, 7/217 el-Mugni (12/276) Sa’di, el-İrşad (s.206)
Yine tevil engelinden dolayı bazı alimler, Cehmilerden Allah Teâlâ’nın
sıfatları hakkında küfrî akideleri olan bazı muayyen şahısları tekfir
etmemişlerdir. (Bu hüküm Cehmiyye’nin gulâtını kapsamaz. Hafız İbnu’l-Kayyım
şöyle demiştir: “Cehmiyye’nin gulatı, Rafızilerin gulatı gibidir. Her iki
taifenin de İslam’dan bir nasipleri yoktur. Bu yüzden Selef’ten bir cemaat
onları yetmiş iki fırkadan dahi saymamışlar; onlar İslam dininin dışındadırlar”
demişlerdir. Bkz.: Dureru’s-Seniyye 10/374, Minhacu İbn Teymiyye Fi’t-Tekfir
(1/198-199)