Bid’at ehline karşı gereken sertliği gösteremediğim ve onları
yeterince aşağılayamadığım için rabbim’den af dilediğim ve acziyetimden şikayet
ettiğim şu günlerde bana “üslupsuzluk” eleştirisi yapan kimselerin sadece
kalplerinde hastalık olan kimseler yahut bid’at ehliyle dirsek temasında olan,
bâtıl ehline meyleden, hak ehline ise buğz eden kimselerden olduğuna şahit
oluyor ve “samimî nasihat etme” iddiasında olan kimselerin yüzlerini birer
birer bana ifşa ettiği için Allah’a hamd ediyorum. Ağızlarından çıkan bu kadar,
içlerinde gizlediklerinin ise daha büyük olduğunu Allah Azze ve Celle
bildirmektedir.
Zira hak davet karşısında bu davetin kendilerine ağır geldiği
kimseler, bu davetin ağırlığının altından sıyrılabilmek için neler dememişler
ki? Hem de kimlere dememişler ki?
Mevzu bahis diller Allah Azze ve Celle’ye dahi uzanmış ve
sivrisineğin misal verilmesini üslupsuz bulmuşlar “Allah bununla ne demek
istedi?” demişlerdir.
Bazı peygamberlerin getirdikleri davet karşısında hemen davetçiye
yönelerek: “O da bizim gibi yiyip içiyor, bize melek indirilmeli değil miydi?”
demişlerdir.
Kimi peygamberlere ve ona tabi olanlara “aşırı temiz kalmak
isteyenler” ithamını(!) yapmışlardır.
Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’i üslupsuz bulmuşlar “İlahları
tek ilah mı yaptı?” demişler, “İlahlarımıza sövüyor” iddiasında bulunmuşlardır.
İnsanların şirkten yeni kurtulup Müslüman oldukları bir zamanda Muhammed sallallâhu
aleyhi ve sellem’in isra ve miraç hadisesinden bahsetmesini yersiz bulmuşlar,
Ebu Bekir radıyallahu anh gibi Sıddıklar hariç, birçok kimse dinden
dönmüşlerdir. Dönmesi gerekenler dinden dönmüşlerdir!
Ama Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’in yanında asrımızdaki
gibi samimi(!) nasihatçiler olmadığından mıdır nedir, kendilerini davet etmekle
mükellef olduğu müşriklerin öfkesini çekici işleri onların inadına yapmış,
ganimet olarak ele geçirilen müşrik liderinin devesini kurbanlık olarak
işaretleyerek müşriklerin öfkelenmelerini arzu etmiş, kimse ona “samimi (!)
nasihatlerde” bulunarak engel olmamıştır! Herhalde böylesine samimi(!)
nasihatçilerle imtihan edilmem, Allah’ın nebisine lütfetmediği şeyi lütfetmesi
değildir! Hayır! Bizler o peygamberler gibi tertemiz değiliz! Dolayısıyla bâtıl
ehlinin rasullerde kusur bulamayınca “kusur”u ya da “üslubu” yeniden
tanımlamalarına ihtiyaç yoktur. Biz de kusur çok bulurlar, fazla araştırmaya
hacet yok! Yahut bazılarının yaptığı gibi, Allah kendilerinden benim kusurlarımı
gizlediği için, iftiralar düzmelerine de aslında gerek yok. Öyle görünüyor ki,
böyle samimî nasihatçileri(!) ben, kusurlarımdan dolayı hak etmekteyim.
“Şahitlik ederiz ki sen Allah’ın rasulüsün” deyip de içlerinde daha
büyüğünü gizledikleri: “Aziz olan zelil olanı Medine’den çıkaracak” sözünü de
kusanlar ademoğullarının efendisine musallat edilmişken, bizim gibi kusurlarla
dolu insanların hiçbir eziyete uğramamayı istemesi yahut hatasızlık iddia
etmemiz revâ değildir. Lakin şahsımı incitenlere hakkımı helal etsem de, dinimi
incitenlere hakkımı helal etmeye hakkım yoktur. Üslüpsuzluk diyerek dil
uzatılan ben değilim! Asıl dil uzatılan konu Rasule tabi olan selefin
menhecidir! Bu ümmetin selefine açıkça dil uzatmaya cesaret edemeyenler, benim
gibi bir zayıf halkaya yüklenerek bütün vebalden ve Allah’ın hesabından
kurtulacaklarını zannediyorlar! İşte kalp hastalığı budur!
Bu kalp hastalığı sebebiyledir ki, hak davete karşı kör ve sağır
kesilmişlerdir. Allah’a ve rasulüne olan ihanetlerinden dolayı kalpleri
mühürlenmiş, anlamaz olmuşlardır! Kendileri gibi anlamaktan mahrum kılınanlara
meylettikleri için bid’at ehline “merhametsizlik edildiği” sözünden ibaret
ağacın ve taşların arkasına gizlenmişlerdir. Biz iman ediyoruz ki, taşlar ve
ağaçlar dile gelecek, arkasındakileri ifşa edecektir. Tıpkı bu sanal ağaç ve taşların
arkasındakileri dile getirdikleri gibi!
Cehmîlerin tasallutuna İmam Ahmed’i teslim ederek kaçan zihniyet bu
hastalıklı kalplerden sadır olmuştu.
İmam Ahmed’in oğlu Abdullah rahimehumallah’ın es-Sunne adlı akide
ve menhece dair eserinde, Ebu Hanife’yi reddetmeyi akide esaslarından saymasını
üslupsuz bularak, ilgili kısmı son yıllarda bu kitabın baskısından çıkaran
zihniyet de aynıdır.
İmam Davud’u ve Müceddid imam İbn Hazm’ı üslupsuz bularak onun
getirdiği hakka kulak tıkayan zihniyet de aynıdır.
Şeyhulislam İbn Teymiyye’nin “ilmi aklından fazla olduğunu”
söyleyerek gölgelemeye çalışan, O’nu ve öğrencisi İbnu’l-Kayyım’ı aşırı ve sert
bulan, bu yüzden onları hapislere tıkan zihniyet de aynıdır.
Birçok bâtıllarını destekleyen İmam Suyuti’yi hakkı söylemeye
başlayınca tartaklayan ve sürgün ettiren zihniyet de aynıdır.
“Beşinci mezhep kurmaya kalktı” iddiasıyla Şeyhulislam Muhammed b.
Abdilvehhab’ı “Vahhabilik çıkarmak” suçlamasıyla itham eden zihniyet de
aynıdır. “Bize vahhabi diyecekler” korkusuyla Şeyhulislam’ın bilinen ismini
gizleyerek basan, böylece bir çeşit tedlis yapan zihniyet de aynı zihniyetin
kardeşidir.
Müceddid alim Şeyh Mukbil b. Hadi rahimehullah hayatta iken
kitabının adını “Havlayan köpek kardaviye reddiye” olarak koymasını, Ebu Hanifeye reddiye
yazmasını üslupsuz bulanların bunu dillendirmeye cesaret edemeyip de vefatından
sonra havlama korosuna eşlik etmeleri, Allah’ın kelimesini Yemen topraklarında
yücelterek şirkin belini kıran bu imamı fitne çıkarmakla suçlamaları aynı
zihniyetin eseridir.
Şeyh Elbani’yi hayatında iken fitne çıkarmakla suçlayan, suud
kralının resmini indirttiği için sınırdışı eden, hayatı kendisine zehir
edenlerin, Allah kendisinin şanını yücelttiği için şeyhin vefatından sonra onu
övmek zorunda kalmaları ve bu samimiyetlerini(!) de boy boy resimlerini
yayınlayarak göstermeleri, aynı zihniyetin eseridir! İsmini öv, davetine ise
ihanet et, nasıl olsa kimse anlamaz!
Bid’at ehline karşı tavizsiz mücadeleye devam eden Şeyh Rebi’yi
üslupsuz bulan heva ehli de aynı zihniyettendir.
Fiillerinde kendilerine benzedikleri müşriklere meylederek “Tebbet
suresini fazla okumayın, o surede peygamberin amcası kötüleniyor, peygambere
eziyet vermiş olursunuz” diyecek kadar ahmaklaşan tasavvuf mutaassıbı zihniyet
de aynıdır.
Fatiha suresindeki gazaba uğrayanların Yahudiler olduğunu,
sapıtanların ise hıristiyanlar olduğunu söyleyen Rasul sallallâhu aleyhi ve
sellem’in sözünü tasdiklemeyi, sırf kitap ehli dostlarını inciteceği için
yasaklayan ve bunu suç unsuru ilan eden zihniyet de aynıdır.
Bu zihniyete göre bir ay boyunca Maune faciasına sebep olanlara
namazlarda ismen lanet ve beddua okumak üslupsuz gelmez miydi?
Bu zihniyete göre dinde aşırı giden haricilere “cehennem köpekleri”
demek üslupsuz gelmez miydi?
Bu zihniyete göre bid’at ehline selam vermeyi, hastalandıklarında
ziyaretlerine gitmeyi, öldüklerinde cenazelerine katılmayı yasaklayan,
kaderîlerin bu ümmetin Mecusileri olduklarını söyleyen hadisler üslupsuz gelmez
miydi?
Müşriklerin ileri gelenlerini ismen hicvetmek üzere mescidde
şairlere minber kurulmasını üslupsuz görmezler miydi?
Yahudi ve Hristiyanları aşağılamak için yolun dar yerine
sıkıştırmak ve selama onların başlamasına zorlamak üslupsuz görülmez miydi?
Davetin muhatapları olan kitab ehli ve kitapsız müşriklere
muhalefet etmeyi ve onlara hiçbir şekilde benzememeyi emretmek üslupsuzluk
olarak görülmez miydi?
Koyun postuna bürünmüş kurtlar olan Abdulkadir Gürsever, Ebu Said
gibi kimselerin, Fethullah Gülen gibi bir sapıklık önderine reddiye vermemi “çok
üslupsuz, bu onların ilahlarına sövmektir” diye nitelemelerini yadırgadım mı
sanıyorsunuz?
Türk oldukları halde daha Türkçe edebiyat kurallarına göre yazılmış
bir yazıyı anlamaktan aciz kimselerin, başkasına ait bir söz olduğunu belirtmek
için tırnak içerisinde verilen ve şart edatıyla verilmiş bir cümleyi “hocaya
deyyus dedi” diyerek yayan, “deyyus, pezevenk demektir” diyerek Rasulullah
sallallâhu aleyhi ve sellem’in hadisine muhalefet eden, böylece kendi sahtekârlıklarını,
yalancılıklarını ve deyyusluklarına hocalarını da ortak etmeye çalışan, yine
sünnete muhalif bir ders düzeninin Hristiyan papazlarının ders düzenine
benzediğinin ihtar edilmesi üzerine “hocaya papaz” dedi yaygaraları yapan
zihniyet de aynı zihniyettir. Öyle demesem de böyle anlaşılıyormuş! Bu da benim
suçummuş!
Öyle ya, “insanlara anlayacakları şekilde hitap etmek” de lazım! Peki,
anlayanlar yahut sizin gibi çarpık anlamayanlar insanüstü kimseler miydi?
Anlamamakta ısrar edenler ve yanlış anlamaya kendilerini zorlayanlar hangi
sınıftan yaratıklar? Evet, Allah bizleri insanlar olarak yaratmıştır. Lakin
münafıklara: “İnsanların (yani sahabelerin) iman ettiği gibi siz de iman edin
denildiğinde, “sefihlerin, kârını zararını düşünemeyen kimselerin iman
ettikleri gibi mi iman edelim?” demişlerdi.
Anlamadıklarını yahut anlaşılmaz konuştuğumu, üslupsuz davrandığımı
iddia edenler dönsünler, bu meseleleri hevalarıyla değil, selefin menheciyle
tartsınlar ve nefislerini “anlayıştan neden mahrum edildik” diye sorgulasınlar.
Zira ben yazdıklarımı kendi kendime sorguluyor, muasırlarımın hevalarına değil,
selefin menhecine arz ediyorum.
İşte bir örnek: Muasırlarımızın üslupsuz bulacağı tavrı Rasûlullah
sallallâhu aleyhi ve sellem şöylece emretmektedir:
İbn Mes’ud radıyallahu
anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah’a
isyan bayrağı açanlara kalben kızmakla Allah’a yakınlaşmaya çalışın. Onları
asık yüzle karşılayın. Onlara kızmakla Allah’ın rızasını arayın. Onlardan
uzaklaşmakla Allah’a yakınlaşın.”[1]
İbn Ömer radıyallahu
anhuma’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Bidat
sahibini red ve inkar eden kimsenin kalbini Allah emniyet ve imanla doldurur.
Bid’at sahibini aşağılayan kimseyi Allah büyük korku gününde güvende kılar.
Bid’at sahibine yumuşak davranıp ona ikramda bulunan ve güler yüz gösteren
kimse Allah’ın Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’e indirdiğini hafife
almış olur.”[2]
Ebu Nuaym’ın rivayetinde
şu şekildedir: “Kendisine Allah için buğz ederek bid’at sahibinden yüzünü
çeviren kimsenin kalbini Allah emniyet ve iman ile doldurur. Kim bir bid’at
sahibinden sakındırırsa Allah onu kıyamet gününde büyük korkudan emin kılar.
Bid’at sahibine selam veren ve onu güler yüzle karşılayıp, güler yüzle ona
yönelen kimse, Allah’ın Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e indirdiğini
hafife almıştır.”[3]
Diğer rivayetinde
lafzı şu şekildedir: “Kim kendisine buğz ederek bid’at sahibinden yüzünü
çevirirse Allah onun kalbini emniyet ve imanla doldurur. Kim bid’at sahibini reddederse
Allah onu büyük korku gününde emin kılar. Kim bir bid’at sahibine karşı yardım
ederse Allah onun cennette yüz derecesini yükseltir. Kim bir bid’at sahibine
selam verirse veya onu güleryüzle karşılar ya da onu sevindirecek şekilde
yönelirse Allah Azze ve Celle’nin Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e
indirdiğini hafife almıştır.”[4]
İbn Asakir’in
rivayetinde şöyledir: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Kim
bir bid’at sahibini korkutursa Allah onun kalbini bereket ve iman ile doldurur.
Kim bir bid’at sahibi reddederse Allah onu büyük korkudan emin kılar. Kim bir
bid’at sahibini aşağılarsa Allah onun cennette bir derecesini yükseltir. Kim
onunla karşılaştığında yumuşak davranır ve güler yüz gösterirse Allah’ın
Muhammed’e indirdiğini hafife almıştır.”[5]
[1] Hasen ligayrihi. İbn Şahin et-Tergib (482) Deylemi (2320) İbn
Hacer, Garaibu’l-Multekita (el yazma no: 1234)
[2] Hasen. Kudaî Musnedu Şihab (537) İsnadında Ebu Hazım Abdulgaffar b. el-Hasen
hakkında Ebu Hâtim: “sakınca yok” demiştir.
[3] Hasen.
Ebu Nuaym Hilye (8/199) Hatib Tarih
(10/263)
[4]
Hasen. Herevî Zemmu’l-Kelâm (949) Hatib,
Muvazzahu Evham (288) Hadisu Ebi’l-Fadl ez-Zuhri (no:147) İbn Ebi’l-Muberred,
Cem’u Cuyuşi’d-Desakir Ala İbn Asakir (no: 46) Deylemi (5779)
[5] Hasen.
İbn Asakir (54/199); …Muhammed b. Mansur
- Abdulaziz b. Muhammed ed-Deraverdi – Nafi – İbn Ömer radıyallahu anhuma
isnadıyla rivayet etmiştir.