Şeyh Salih el-Fevzan şöyle demiştir: “Bid’atçiye
hecr uygulamak (darılmak) ve onlardan uzaklaşmak matlup (istenen) bir iştir. Ta
ki onlarla oturanlar özellikle de cahiller ve yeni başlayan kimseler onlardan
etkilenmesinler. Şerlerini bulaştırmamaları için onların bid’atçilerden
uzaklaşmaları, onlarla oturmamaları, onlardan ilim almamaları gerekir.
Lakin bid’atçi kimdir? Bid’atçinin kim
olduğunu bilmek gerekir. Çünkü bazı kimseler görüşüne muhalefet eden herkes
hakkında bid’at ifadesini kullanıyorlar. Bid’atın ancak ilim ehli tarafından
bilinen şer’î kuralları vardır. Köklü alimler bid’atin kurallarını bilirler.
Her günah işleyen veya muhalefet eden herkes bid’atçi olmayabilir…”
Yine Şeyh Salih el-Fevzan, başka bir
fetvasında şöyle demiştir:
“Hamd Allah içindir. Allah’ın rasulüne, âline,
ashabına ve onlara dost olanlara selam olsun. Bundan sonra:
Muhakkak ki selef, herkesi bid’atçi
saymazlardı. Bid’at kelimesini bazı muhalefetleri bulunan herkes için
kullanmakta aşırı gitmezlerdi. Bid’atle vasıfladıkları ancak; delili olmayan
bir fiil işleyerek, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in meşru kılmadığı
bir ibadetle Allah’a yakınlaşmaya çalışanlardır. Bu da Rasûlullah sallallâhu
aleyhi ve sellem’in: “Her kim emrimiz olmayan bir amelde bulunursa reddolunur”
hadisinden alınmıştır. Diğer rivayette: “Her kim şu emrimizde ondan olmayan bir
şey çıkarırsa reddolunur” şeklindedir.
Bid’at; dinde Allah’ın kitabında ve Rasûlullah
sallallâhu aleyhi ve sellem’in sünnetinde delili bulunmayan yeni bir şey
çıkarmaktır. Bid’at işte budur.
Bir şahsın dinde bir bid’at çıkardığı sabit
olursa ve bundan dönmeyi kabul etmezse, selefin menheci böyle kimselere
hecr/dargınlık uygulamaları ve ondan uzaklaşıp onlarla oturmamalarıdır.
Bu onların (selefin) menhecidir. Lakin
söylediğim gibi bu, onun bid’atçi olduğunun sabit olmasından sonradır. Nasihat
edildiği halde bid’atinden dönmezse işte o zaman onun zararı kendisiyle
oturanlara ve onunla bağlantısı olanlara da bulaşmasın diye ona hecr/darılma
uygulanır. Bu, insanları bid’atçiden ve bid’atlerden sakındırmak içindir.
Ama görüşünde muhalefet eden herkes hakkında
bid’at ifadesini kullanmak ve “bu bir bid’atçidir” demekte aşırılığa gelince,
herkes diğerini bid’atçi olarak suçlar. Halbuki bid’atçi dediği bu şahıs dinde
yeni bir şey çıkarmamıştır. Sadece şahıslardan birine veya cemaatlerden bir
cemaate muhalefet etmiştir. Böyle bir kimse bid’atçi olmaz.
Bir haram veya bir günah işleyen kimse âsî/günahkar
olarak isimlendirilir. Her günah işleyen bid’atçi değildir. Her hata eden kimse
de bid’atçi değildir. Zira bid’atçi; dinde; ondan olmayan bir şey çıkarandır. Bid’atçi
işte budur. Ama bid’at ismini kullanmakta aşırı giden ve muhalefet eden her
şahsa bid’atçi demek doğru değildir. Nitekim muhalefet eden kişi isabetli
olabilir. Bu selefin menheci değildir.”
Allah ve Rasulünden Başkası Adına Hizipçilik/Grupçuluk Yapan Herkes ve Sünnet Ehline Düşmanlık
Eden Herkes Bid’atçidir
Şeyh Rebi b. Hadi şöyle demiştir: “Allaha
yemin olsun bizler hizipçileri/gruplaşanları bid’atçi olarak görürüz. Hizipçiler
arasında olan bid’atçilik, diğer bid’atçilerden daha şerlidir. Allah’a
sığınırız. Çünkü bu hizipçi Allah’ın hak davetinden ayrılmaktan selamette
kalamaz. Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaate karşı harbetmekten selamette kalamaz. Bid’at
ve batıl ehline dostluk etmekten selamette kalamaz. Zira gördünüz gibi
hizipler/gruplar bid’at ve sapıklık ehliyle karışık topluluklardır.
Bid’at ve
sapıklıklardan arınmış olan hiçbir hizip bilmiyorum. Bid’atçilerle karışan,
onlara yakınlık gösteren, onlara yardım eden, onların Allah’ın hak menhecine
muharebe halinde olan menheclerine revaç veren bu kimseler nasıl selefi bir
sünnî olabilirler? Hizipçiliğin tehlikesini iyiden iyiye düşünmeyi gerektiren
meseleler vardır. Nazarımda Allah Tebarek ve Teâlâ’nın gazabını en çok çeken
hareket noktaları ve menhecler; “biz selefiyiz” dedikleri halde İhvan(ul
Muslimin) ve Tebliğ (cemaati) ile beraber olanlardır.
Allaha yemin olsun bunlar,
te’dip edilmeyi ve aşağılanmayı başkalarından daha çok hak ediyorlar. Onların
selefilik iddialarında samimi olduklarını zannetmiyorum. Vallahi şayet samimi
olsalar, bid’at ehliyle karışıp onlarla oturmazlar, onlara destek olmaz, onlara
yakınlık göstermezler, sünnet ehline düşmanlık etmezlerdi. Bu durum onların
iddialarında samimi olmadıklarına bir delildir.
Şayet selefin menhecinden razı
olsalardı ve bunun hakikatini bilselerdi niçin bu menhecin ehlini terk
etsinler? Onlara harp açıp onlardan ayrılsınlar ve onlara husumet besleyen
bâtıl ehliyle, bâtılın davetçileriyle ve bâtılın yardımcılarıyla niçin
gitsinlerdi? Benim görüşüm o ki; bütün hizipçiler bid’atçidir. Çünkü onlarda
bid’at ehlinden bile daha şerli özellikler ve ameller vardır. Herhangi bir
hizbe/gruba uyan herkesten şiddetle sakınılmalıdır. Ancak davetinde, akidesinde
ve menhecinde peygamberlerin ve rasullerin tuttukları yolda yürüyen,
dostluğunda ve düşmanlığında imanın en sağlam kulpu olan; velâ ve berâ’yı,
Allah için sevme ve Allah için buğzetmeyi gözeten hariçtir. Bu
hizipçiler(grupçular, dernekçiler) de aynı şeyi söyler, lakin Allah’ın
dostlarına buğz ve düşmanlık ederler, onların menhecine harp açar ve doğru
yoldan alıkoyar, ondan uzaklaştırırlar. Peki böyle birisi nasıl selefi olabilir?
Nasıl sünnet ehli olabilir?”
Kaynak: Mecmuu Kütüb ve Resail ve Fetava
el-Allame el-Mucahid Rebi el-Medhali (14/161, 162)