Bu makale; “Salih selefin, bid’atten ve bid’at
ehlinden ayrılmak (hecr) ile onlarla beraber olanlardan ve onları övenlerden
sakındırmak hususundaki menhecini gözetmek maslahattır, Sapmış Halefîn
(sonrakilerin) cerh, ta’dil ve nasihatlerdeki maslahatları kötüleyen ve
çirkinlikleri güzel gösteren menheci ise tamamen mefsedettir” başlıklı yazının
tercümesidir.
Şüphesiz hamd Allah içindir. O’na hamd eder, O’ndan
yardım ister ve O’ndan bağışlanma dileriz. Nefsilerimizin şerrinden ve
amellerimizin kötülüklerinden Allah’a sığınırız. Allah kimi hidayet etmişse onu
saptıracak yoktur. Kimi de saptırmışsa onu hidayet edecek yoktur. Şehadet ederim
ki Allah’tan başka ibadete layık hak ilah yoktur, o birdir, ortağı yoktur. Yine
şehadet ederim ki Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem O’nun kulu ve rasulüdür.
Dikkat edin! Sözlerin en doğrusu Allah’ın
kelamıdır. Yolların en hayırlısı Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’in
yoludur. İşlerin en kötüsü dinde sonradan çıkarılanlardır. Dinde her sonradan
çıkarılan bir bid’attir, her bid’at sapıklıktır ve her sapıklık da ateştedir.
Şüphesiz selefin menhecine sarılmak azizdir,
bu menhecde yürüyen de çok azdır. Lakin işlerin en garip ve en çirkini; müdafaa
ve püskürtme ve bid’at ehline karşı kahramanlık alanlarında kendilerini
selefiliğe nispet edenlerin selefi alimlere ve talebelerine eleştiri ve
karalamalarda bulunmalarıdır.
Huzeyfe radıyallahu anh şöyle der: “Bil ki sapıklığın en hakikisi; karşı çıktığın şeyi
kabul etmeye ve kabul ettiğin şeye karşı çıkmaya başlamandır. Seni televvünden
(delilsiz olarak renkten renge girmekten, görüşler değiştirmekten)
sakındırırım. Zira Allah’ın dini tektir.”
Hatta temel esasları ve kuralları değiştirip
tahrif ederek ve nasları eğip bükerek nefsini savunmaya kalkar. Allah’ın
diniyle hevasına göre oynar. İmam Malik b. Enes şöyle demiştir: “Mutlaka oynayacaksan,
dininle oynama!”
Bazı sahtekarların, ilmiyle ve konumu ile
mağrur olanların yıkmaya çalıştığı bu esaslardan birisi de cerh ve ta’dil esası,
bid’at ehlinden, onlarla sohbet etmekten ve onları övmekten sakındırma
esaslarıdır.
Nitekim selef, bid’at ehliyle oturmaktan,
onlarla sohbet etmekten ve onları övmekten sakındırmışlardır. Kim böyle bir şey
yaparsa nasihat edilir ve sakındırılır. Eğer bunu terk etmezse onlara (bid’at
ehline) katılır ve ona değer verilmez.
Peki ya onlarla oturan, onları savunan, onlara
destek vererek ülfet eden nasıl olur?
Ya sünnet ehlini eleştiren ve onlar hakkında
karalama yapanın durumu nasıl olur?
Şüphe yok ki bu gibi kimseler daha
düşüktürler. Selefî olduklarını iddia etseler dahi onlar bid’at ve sapıklık
ehline nispet edilirler.
Sünnet ehli olan bir selefi; hevâlar (bid’atler)
zikredildiği zaman onlara gazap eden ve onlara taassup göstermeyen kimsedir.
Ebu Bekr b. Ayyaş şöyle demiştir: “Sünnet
ehli; hevâlar (dinde sonradan çıkarılan görüş ve ameller) zikredildiği zaman
onlardan hiçbirine taassup göstermeyen kimsedir.”
Süleyman b. Harb şöyle demiştir: “Sünnetten
kıl kadar ayrılan kimse sünnet ehlinden sayılmaz.”
Derim ki, Allah ona rahmet etsin, doğru
söylemiştir. Zira sünnete muhalefet eden çok az bir şey hususunda dahi olsa
sünnetten ayrılmıştır. Şüphesiz onun durumu büyük bir kötülüğe varır. Ancak
Allah’a tevbe eden ve hakka dönen hariçtir.
El-Berbehari şöyle demiştir: “Dinde sonradan
çıkarılan şeylerin küçüklerinden sakın. Zira küçük bid’atler büyüklere dönüşür.”
Her bir selefi ve hakkı dileyen herkes için,
bid’at ve heva ehlinden ayrılmanın, sakındırıldıktan sonra onlarla sohbet edip
onları öven ve onları savunan kimsenin onlara katılması gerektiğini ifade eden
şu nasları zikredeceğim:
Mus’ab b. Sad şöyle demiştir: “Fitneye
düşmüşlerle oturma. Zira onlara karşı sen iki halde birisindesin: Ya seni de
fitneye düşürür ve ona tabi olursun, ya da sen ondan ayrılmadan önce sana
eziyet verir.”
Hasen el-Basri ve İbn Sirin şöyle demişlerdir:
“Hevâ ehliye oturmayın, onlarla tartışmayın, onları dinlemeyin.”
Ebu Kılabe şöyle demiştir: “Heva ehliyle
oturmayın, onlarla tartışmayın. Zira ben sizi sapıklıklarına daldırmalarından veya
bildikleriniz hakkında sizi şüpheye düşürmelerinden emin olamam.”
İbn Avn şöyle demiştir: “Bid’at ehliye
oturanlar bize karşı bid’at ehlinden daha şiddetlidirler.”
Sufyan es-Sevri şöyle demiştir: “Kim bir bid’at
sahibi ile oturursa şu üç halde birinden kurtulamaz: Ya başkaları için bir
fitne olur, ya kalbine gideremediği bir şüphe girer de Allah onu cehenneme
sokar, ya da “Vallahi onların konuştuklarına aldırmıyorum, ben kendime
güveniyorum” der. Her kim dini hakkında göz açıp kapayıncaya kadar Allah’tan
emin olursa, kendisinden bu dini alır.”
Fudayl b. Iyaz şöyle demiştir: “Kim bir bid’at
sahibiyle oturuyorsa, ondan da sakın.”
İmam Ahmed şöyle demiştir: “Bid’at ehliyle
hiçkimsenin oturmaması, onların arasına karışmaması ve onlarla ünsiyet etmemesi
gerekir.”
Ebu Davud, İmam Ahmed b. Hanbel’e şöyle sordu:
“Sünnet ehli olarak gördüğüm birisini, bid’at ehlinden biriyle görürsem onunla
konuşmayı terk edeyim mi?” Ahmed dedi ki: “Hayır, ona kendisiyle beraber
gördüğün kimsenin bid’at sahibi olduğunu öğret. Eğer onu terk ederse onunla
konuş, terk etmezse o da ona katılır.”
El-Berbehari şöyle demiştir: “Bir kimseyi heva
ehlinden biriyle beraber görürsen onu sakındır ve onu tanıt. Eğer öğrendikten
sonra hala onunla oturmaya devam ediyorsa o kimseden de sakın. Zira o bir hevâ
sahibidir.”
İbn Batta şöyle demiştir: “Bilin ki ey
kardeşlerim, ben bazı toplulukların sünnet ve cemaatten ayrılmalarının, bid’atlere
ve çirkinliklere mecbur kalmalarının, kalplerine bela kapısının açılıp hakkın
nurunun basiretlerinden engellenmesinin sebebini düşündüm ve bunun iki açıdan
olduğunu gördüm:
Birincisi: Kendilerini ilgilendirmeyen,
bilinmemesinin akıl sahibine zarar vermediği ve anlamasının mümine fayda
vermediği şeyleri çokça araştırıp çokça sormaları.
İkincisi: Fitnesinden emin olunmayan ve
sohbeti kalpleri ifsad eden kimselerle oturmaları.”
Yine şöyle demiştir: “Ey Müslümanlar topluluğu!
Allah’tan korkun Allah’tan! İçinizden hiç kimseyi, kendi nefsine güzel zannı ve
tuttuğu yol hakkındaki bilgisi, şu hevaların ehlinden biriyle oturmaya ve
böylece dinini riske atmaya sürüklemesin! O şöyle der: “Ben onun yanına
münazara etmek veya görüşünden döndürmek için gidiyorum” Şüphesiz onların
fitnesi deccalin fitnesinden şiddetli, sözleri kuduz mikrobundan daha bulaşıcı
ve kalpleri ateş korundan daha yakıcıdır. Nitekim onlara lanet ve hakaret eden
bazı insan toplulukları gördüm ki, onlara karşı çıkmak ve reddiye vermek için
onlarla oturdular. Onlar da kendilerine gizlice, ince fikirlerle yaygılar
döşediler, nihayet onlardan oldular.”
Şeyhulislam İbn Teymiyye şöyle dedi: “…Bunlar
ne söylediklerini ve Müslümanların dinine muhalefet ettiklerini gayet iyi
bilmektedirler. Bu sebeple bunlara intisap eden, bunları savunan, övüp
yücelten, kitaplarına değer veren, bunlara yardım ve desteğiyle tanınan,
bunları eleştirmeyi hoş görmeyen veya onların sözlerinin mahiyetini, bu kitabı
onun yazıp yazmadığını bilmediği mazeretiyle ve ancak bir cahilin ya da
münafığın ileri sürebileceği benzeri mazeretlerle onları mazur görmeye kalkışan
herkesin cezalandırılması gerekir. Hatta durumlarından haberdar olup da onlara
karşı çıkmaya yardım etmeyen herkesin de cezalandırılması gerekir. Çünkü böylelerine
karşı kıyam edilip de mücadelede bulunmak en önemli farzlardandır…”
Şeyh Salih el-Fevzan şöyle demiştir: “Kendisinde
hak olan bazı unsurlar bulunsa dahi bid’atçıya saygı göstermek ve onu övmek
caiz değildir. Zira onların övülmesi, onların bid’atlerine revaç ettirir. Bid’atçileri
bu ümmetten kendilerine uyulacak kimselerin saflarına sokar. Selef bizi bid’atçiye
güvenmekten, onları övmekten ve onlarla oturmaktan sakındırmıştır. Onlarda hak
olan bazı unsurlar bulunsa dahi, bid’atçiden sakındırılması ve onlardan
uzaklaştırılması gerekir. Zira sapıklık onlarda galip gelmiş ve haktan bir şey
bırakmamıştır. Lakin onlarda bid’at unsurlar, muhalefetler ve kötü fikirler
bulunduğu sürece onları övmek caiz değildir. Bid’atlerine göz yummak caiz
değildir. Çünkü bu bid’ate teşvik olur ve sünnetin değerini alçaltmak olur. Bu
yol, bid’atçilerin ortaya çıkıp ümmete önderlik etmelerine vesile olur. Allah
onlara imkan vermesin! Onlardan sakındırmak gerekir.”
Allahu ekber! Bu imamlar şayet selefilik iddia
eden kimselerin bid’at ehlinden birilerini savunduklarını, sapıklık kurumlarını
savunduklarını görselerdi nasıl olurdu? Şayet onların sünnet ehlini
karaladıklarını görselerdi nasıl olurdu? Onlar kendilerinin selef menheci
üzerinde olduğunu nasıl zannedebiliyorlar! Halbuki onlar daha önce bid’at
ehlini eleştirmeye dair tasnifler yapıyorlardı! Şimdi ise daha önce karar
verdikleri şeyin aksine tasnifler yapıyorlar!
Onlara hangi bir mazeret vardır?
Allaha yemin olsun hakkın kuyruğu olman, senin
için batılın başı olmaktan hayrlıdır!
Bu yüzden ben bütün açıklığıyla şunu ilan
ediyorum:
Kendisini bu temel esastan ilgisiz bırakan
herkes, selefî olduğunu iddia etse dahi, halini açıklamamızdan, iç yüzünü
ortaya koymamızdan, kitaplarını, konferanslarını ve derslerini değersizce duvara
çarpmamızdan, ismen kendisinden sakındırmamızdan çekinsin!
Şeyh Salih el-Fevzan şöyle demiştir: “Hataya
ve sapmaya karşı uyarmanın kuralı, teşhis edilmesinden sonra, eğer durum kendilerine
aldanılmaması için muhalefet eden şahısların ismini açıklamayı gerektiriyorsa,
özellikle kendilerinde fikirde, gidişatta veya menhecde sapma bulunan şahıslar,
insanlar arasında meşhur iseler, onlara güzel zan besleniyorsa, isimlerinin
zikredilmesinde ve menheclerinden sakındırılmasında sakınca yoktur. Alimler,
cerh ve tadil ilminde ravileri ve onlar hakkında söylenen eleştirileri
zikretmişlerdir. Şahıslarından dolayı değil, ancak ümmete nasihat edip onlardan
din alınmaması veya Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem adına yalandan
korunmaları için bunu yapmışlardır.
Öncelikli kaide; eğer isminin zikredilmesi
zarar verecekse veya bunda bir fayda yolsa, sahibinin ismini zikretmeden hataya
uyarmaktır. Ama durum, insanları o kişiden ve menhecinden sakındırmayı gerektiriyorsa
ismi açıklanır. Bu, Allah için, kitabı için, rasulü için, Müslümanların imamları
için ve halkın geneli için nasihattendir. Özellikle de insanlar arasında o kişi
meşhur ise, ona güzel zan besleniyorsa, insanlar onun kasetlerinin ve
kitaplarının fitnesine düşmüşseler isminin açıklanması ve insanların ondan
sakındırılmaları gerekir. Çünkü böyle bir sükut, insanlara zarar getirir. Mutlaka
açıkça eleştirilmesi gerekir. Bu ancak Allah için, kitabı için rasulü için, Müslümanların
imamları için ve halkın geneli için nasihat olarak yapılır. Hata, insanların
fark edemedikleri şekilde gizli ise, onu reddetmek de gizli olur. Ama ortaya
çıkmışsa açıkça reddedilmesi gerekir. Ancak bu hatanın sahibi, nasihat
edildiğinde bu hatadan dönecekse o başka.”
Allah’ın salat ve selamı nebimiz Muhammed’e, ailesine
ve ashabının üzerine olsun.
Kaynak: Şeyh Ahmed Bazemul Hafizehullah’ın
Şebeketu Sehabi’s-Selefiyye’de yayınlanan yazısı.
Tercüme: Ebu Muaz