Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

10 Mayıs 2015 Pazar

İslam Devleti İddiası Mensuplarını Haricilik Vasfından Çıkarmaz


Soru: “Devlet kurmak haricilik olarak nitelenebilir mi? Halbuki haricilik büyük günahlardan dolayı tekfir etmektir. Devlet kuranlar ise büyük günahtan dolayı tekfir etmiyorlar. Ayrıca Haricilik Müslümanların imamına karşı ayaklanmaktır. Suriye ve Irak’ta Müslümanların imamı yoktur. Bilakis oralarda Ehl-i Sünnet’e düşmanlık eden taifelerin yöneticileri vardır. Onlar bizzat kendileri şeriata tutunmuş olup Irak ve Şam’da cihad ederken ve şeriat hükmünü isterlerken nasıl harici oluyorlar?

Cevap: Allah’a hamd olsun, Rasulullah’a salat ve selam olsun, bundan sonra,

Hariciler İslam ümmetine karşı fırkaların en kötüsü ve en tehlikelisidir. Bu yüzden nebevî sünnet onların özelliklerini en mükemmel şekilde açıklamıştır. Ta ki insanlara onların durumları gizli kalmasın diye. Bu nitelikler Devlet kuran bu kimselere tam anlamıyla uymaktadır. Şer’î naslarda hariciliğin şartının Müslümanların imamına (halifeye) ayaklanmak yahut büyük günahlardan dolayı tekfir etmek olduğuna delalet eden bir şey yoktur. Bu tarifler ve ilim ehlinin haricilik olarak zikrettikleri esaslar ancak tanımayı kolaylaştırıcı kayıtlardır. Her asırda haricilik fırkalarına uygun düşen özellikleri zikretmişlerdir. Bunun açıklaması aşağıda geldiği gibidir:

Birincisi: Hariciliğin tanımı ve diğer fırkalardan bu taifenin özelliğine girenler hakkında muteber kayıt ve ayırıcı söz, şer’î naslarda gelenlerdir. Nebevî sünnet, tehlikesinin büyüklüğünden ve aldatmadaki çabukluğundan dolayı Haricilerin özelliklerini diğer fırkalardan hiçbirini açıklamadığı kadar ayrıntılı bir şekilde açıklamıştır. Bu özelliklerden en önemlileri: tekfir, kanları mubah sayma, Kur’ân ve sünnet naslarını kötü anlama, tutarsızlık ve ahmaklık, gençlik, gurur ve büyüklenmedir.

İkincisi: Alimlerden bir çoğu Haricilerin mezhebinin büyük günah işleyenleri tekfir etmek olduğunu zikretmişlerdir. Bu bütün haricileri kapsayan bir nitelik değildir. Haricilik vasfının şartı da değildir. Bilakis haricilik kapsamına Müslümanları haksız yere tekfir eden, büyük günahların küfür olduğuna itikad etmese dahi kanları helal sayan herkes girer. Nebevî nitelemede şöyle gelmiştir: “İslam ehlini öldürürler.” İlim ehli bu öldürmenin sebebinin onların muhaliflerinin kafir ve mürted olduklarına hükmetmeleri olduğunu zikretmişlerdir.

Kurtubî, el-Mufhim’de der ki: “Böyledir, çünkü onlar kendilerine karşı ayaklandıkları Müslümanların kafir olduklarına hükmederler ve kanlarını mubah sayarlar.”

İbn Teymiyye Fetava’sında şöyle demiştir: “Haricilerin din edindikleri en önemli şeyler; Müslümanların cemaatinden ayrılmak, onların kanlarını ve mallarını mubah saymaktır.”

Yine şöyle demiştir: “Şüphesiz onlar kıble ehlinin kanlarını helal sayarlar ve onların kanları helal olan ve mürtet olmayan kafirlerden bile daha çok mürted olduklarına inanırlar.”

İbn Abdilberr el-İstizkar’da şöyle demiştir: “Onlar Allah Azze ve Celle’nin kitabını te’vil ederek Müslümanların kanlarını helal sayar, günahlardan dolayı onları tekfir eder ve onlara kılıçla saldırırlar.”

Müminlerin emiri Ali b. Ebi Talib radıyallahu anh’e ve sahabelere (radıyallahu anhum ecmain) karşı ayaklanan hariciler, hırsızlık, içki içmek gibi büyük günah işleyenlerin kâfir olduklarına itikad eden kimseler değillerdi. Onlar sadece tahkimi kabul eden sahabileri tekfir ettiler. Bununla beraber tahkim olayı da aslında günah değildir. Ali ve Muaviye radıyallahu anhuma’yı ve iki hakemi, bir de tahkime razı olanları tekfir ettiler, onların kanlarını helal saydılar. Bu fiillerinden dolayı Sahabe radıyallahu anhum onların Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in kendilerine haber verdiği hariciler olduklarına hükmettiler. Onların mezheplerinin diğer günahlardan dolayı da tekfir etmek olup olmadığını sorgulamadılar.

Hatta ilim ehlinin ittifakıyla haricilerin başları olan en-Necedat fırkası büyük günah işleyenlerin tekfiri görüşünde değildiler. Ebu’l-Hasen el-Eşari, Makalatu’l-İslamiyyin’de Haricilerin akidesini açıklarkan şöyle der: “Necedat fırkası dışında hariciler her büyük günahın küfür olduğunda icma ettiler. Necedat ise böyle söylemezdi.” Bütün haricilerin ortak vasfı: “Müslümanları haksız olarak tekfir etmek ve bu yüzden kanlarını helal saymaktır.” Bu tekfirin birçok şekilleri vardır;

* büyük günahtan dolayı tekfir etmek,

* mutlak olarak her günahtan dolayı tekfir etmek,

* aslen günah olmayan şeylerden dolayı tekfir etmek,

* zanlar, şüpheler sebebiyle ve ihtimal taşıyan meselelerde tekfir etmek,

* ihtilafa müsait ve içtihada açık konularda tekfir etmek

* veya şartların yerine gelip manilerin ortadan kalkmasını gözetmeden tekfir etmek.

  Alimler büyük günah işleyeni tekfir edenlerin haricilerden olduğuna hükmettiklerine göre, küçük günahlardan, içtihada açık meselelerden, mesela; kafirlerle beraber oturmak ve onlarla yazışmak gibi mubah olan şeylerden dolayı tekfir edenin durumu nasıl olur?

Üçüncüsü: Yine şer’î naslarda “Müslüman halifeye ayaklanmak” haricilik vasfı olarak şart koşulmamıştır. Bilakis kim onların akide ve menhecinde ise imama karşı ayaklansın veya ayaklanmasın, o haricilerden biridir.

İmamlara/yöneticilere karşı ayaklanmak haricilere göre, haksız olarak yapılan tekfirin ve kanları mubah saymanın neticesidir. Zira eğer hariciler imamı/halifeyi bulsalardı ona karşı ayaklanırlar, kanları ve malları mubah sayarlardı. Müslümanların halifesi bulunmadığı için Müslüman halkın genelinin, mücahid, alim ve davetçilerden olan seçkinlerinin kanlarını mubah saymaktadırlar.  

Onların “Hariciler” diye isimlendirilmelerinin sebebi din ahkâmının dışına çıkıp Müslümanların cemaatinden ayrılmaları sebebiyledir. Nitekim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

سَيَخْرُجُ فِي آخِرِ الزَّمَانِ قَوْمٌ أَحْدَاثُ الْأَسْنَانِ، سُفَهَاءُ الْأَحْلَامِ، يَقُولُونَ مِنْ خَيْرِ قَوْلِ الْبَرِيَّةِ، يَقْرَأونَ الْقُرْآنَ لَا يُجَاوِزُ حَنَاجِرَهُمْ، يَمْرُقُونَ مِنَ الدِّينِ كَمَا يَمْرُقُ السَّهْمُ مِنَ الرَّمِيَّةِ، فَإِذَا لَقِيتُمُوهُمْ فَاقْتُلُوهُمْ، فَإِنَّ فِي قَتْلِهِمْ أَجْرًا لِمَنْ قَتَلَهُمْ عِنْدَ اللهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ

Âhir zamanda yaşları genç, akılları ermez bir kavim meydana çıkacak. Bunlar mahlûkatın en hayırlı sözlerini söyleyecek, Kur'ân okuyacaklar fakat okudukları Kur'ân gırtlaklarından aşağı geçmeyecek. Dînden, okun avı delip geçtiği gibi çıkacaklar. Böylelerine rastladınız mı hemen öldürün. Çünkü onları öldürenlere kıyamet gününde Allah indinde büyük ecir vardır." (Buhari ve Muslim)

Hafız İbn Hacer, Fethu’l-Bari’de şöyle demiştir: “Dinden çıkmaları ve Müslümanların hayırlılarına karşı ayaklandıkları için böyle isimlendirilmişlerdir.”

Nevevi Muslim şerhinde dedi ki: “Cemaate karşı ayaklandıkları için Hariciler denilmiştir. Denildi ki: cemaatin yolundan çıktıkları için böyle isimlendirildiler. Yine denildi ki: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in: “Bunun neslinden…. Çıkar” buyurması sebebiyle böyle isimlendirildiler.” (Sahihu Muslim 1064)

İnsanlar Tatar’ların hükmü hakkında ihtilaf ettikleri zaman İbn Teymiyye onların hariciler türünden olduklarını söylemiştir. Halbuki onlar halifeye karşı ayaklanmamışlardı.

Hafız İbn Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye’de şöyle demiştir: “İnsanlar şu Tatarlar ile savaşmanın keyfiyeti ve onlarla savaşın hangi türden sayılacağı hakkında konuştular. Zira onlar İslam’ı izhar ediyorlardı ve yöneticiye karşı isyan edenlerden değillerdi. Zira onlar hiçbir vakit yöneticinin taatinde olmamışlardı ki, sonra muhalefet etsinler!”

Şeyh Takıyuddin (yani İbn Teymiyye) dedi ki: “Onlar Ali ve Muaviye radıyallahu anhuma’ya karşı ayaklanan ve kendilerini yöneticilik için o ikisinden daha layık gören hariciler cinsindendirler. Onlar kedilerinin Müslümanların haklarını yerine getirmeye daha layık olduklarını iddia ediyorlar.” Şayet hariciler devletlerini kuracak olurlarsa bu onlardan haricilik vasfını kaldırmaz. Tarih boyunca devletler ve emirlikler kuran haricilerden biri olmaya devam ederler. Hatta aralarında halifelik iddia edenler de çıkmış, fakat bu durum, sırf yönetim sahibi olmaları sebebiyle onlardan haricilik vasfını kaldırmamıştır. Çünkü onlar İslam ehlini tekfir ediyor ve kanlarını mubah sayıyorlardı.

Dördüncüsü: İtaat yolunda gayret ve nefsi yormak, şeriati uygulamaya çağırmak veya tagutlarla harp etmek, haktan sapmaktan selamette olmayı gerektirmez. Bilakis tarihleri boyunca hariciler bu özellikleriyle meşhur olmuşlardır. Nitekim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bize haricilerin ibadette ne kadar gayretli olduklarını haber vermiş ve onlara aldanmamayı emretmiştir: “Biriniz onların namazı yanında kendi namazını, oruçları yanında kendi orucunu küçümser…” (Buhârî ve Muslim rivayet etmişlerdir.

Hafız İbn Hacer dedi ki: “Kur’an okuma ve ibadetteki şiddetlerinden dolayı onlara Kurrâ denilmiştir. Ancak onlar Kur’an’ı olmayacak şekilde tevil ediyorlar, re’ylerini dayatıyorlar, zühd ve huşu hususunda aşırı gidiyorlardı.” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem haricilerin güzel sözler konuşup hak için daveti izhar edeceklerini haber vermiştir. “Sözü güzel konuşur, kötülük işlerler.” (Ebû Dâvûd ve ahmed rivayet etmiştir.) Yine: “Hak sözü söylerler de bu söz gırtlaklarından aşağı inmez.” (Ahmed ve Bezzar rivayet etmişlerdir.)

Es-Sindi Sunenu Nesâî haşiyesinde dedi ki: “Yani zahirde insanların en hayırlılarının sözlerini konuşular “Hüküm ancak Allah’a aittir” sözü ve benzerleri gibi, Allah’ın kitabına davet etmeleri gibi, fakat Ali b. Ebi Talib radıyallahu anh zamanında haricilerin başları toplanmışlar, Kur’an hükmü üzerine ahitleşmişler, hakkı talep edip zulme karşı çıkmışlar, dünyaya meyletmeyip zalimlerle cihad etmeyi, iyiliği emredip kötülüğü yasaklamayı istemişler, sonra Sahabe radıyallahu anhum ile savaşmışlardır!

Beşincisi: Devlet kurmak – onların sözlerinde ve fiillerinde mütevatir olarak yaygınlaştığı üzere – bir çok muhalefetler sergilemelerine sebep olmuştur. Bu muhalefetler ve nebevî menhecden sapmaları onların hariciler olduklarına hükmetmeyi gerektirir:

1- Müslümanların ülkelerinin küfür ve riddet ülkeleri olduklarına, oralardan onların hüküm sahibi oldukları mıntıkalara hicret etmek gerektiğine hükmetmişlerdir.

2- Kendilerine muhalefet edenlerin kafir ve mürted olduklarına hükmedip onların “Sahveciler” olduklarını söylüyor, şüpheler sebebiyle onları hainlik ve kafirlere uşaklıkla suçluyorlar. Aslen hükümetlerle ve diğer devletlerle muamelede bulunmak, temsilcileriyle görüşmek gibi bu fiiller de küfür değildir.

3- Kendilerinin metodlarına muhalefet edenlerle veya hayalî devletlerine boyun eğmeyenlerle savaşmayı helal sayıyorlar, Müslümanlar arasında yağma ve çapul yapıyor, hainlik yapıyor, hapsediyor, öldürüyor, işkence yapıyor, mücahidleri öyle göstermek için debdebeli görüntüler gönderiyor, ayaklananların elebaşlarını, gazecileri ve hareketli kimseleri öldürüyor, Irak ve Suriye devletlerinin yapmaya güç yetiremedikleri ve düşmanların öldüremedikleri kadar Müslümanları öldürüyorlar. Bütün bunlar Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şu hadisini doğrulamaktadır: “Put ehlini bırakırlar da İslam ehlini öldürürler” Buhârî ve Muslim rivayet etmişlerdir.

  4- Sapmış cemaatlerle savaşma gerekçesi ile Müslümanların mallarını almayı helal sayıyorlar, haklı bir gerekçe olmaksızın müsadere ediyorlar, umuma ait gelir kaynaklarını, kuyuları, petrolü, ambarları ve başka kaynakları gaspediyorlar ve güç sahibi yönetici gibi tasarrufta bulunuyorlar.

5- Müslümanların cemaatinden çıkıyor ve hakkı sadece kendi metotlarında sınırlıyor, kendilerine muhalefet eden herkesin küfürde veya din düşmanlarıyla beraber olduklarına hükmediyorlar. Bunun sonunda halifelik iddialarıyla bütün Müslümanların kendilerine biat etmeleri gerektiğini iddia ediyorlar.

6- Aralarında Müslümanlar tarafından bilinen ve şahit olunan alimler yoktur. Nitekim İbn Abbas radıyallahu anhuma, haricilerin öncülerine şöyle demişti: “Size Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in Muhacirlerden ve ensardan olan, haklarında ayetler inen ashabının yanından geliyorum. Sizin aranızda ise onlardan hiçbiri yoktur.” (Hakim rivayet etmiştir.)

Onların geneli kendilerine hafiflik, acelecilik ve hamasetin galip geldiği, inceleme ve idrakleri yetersiz, dar ufuklu, basiretsiz, küçük yaştaki kimselerdir. Nitekim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onlar hakkında şöyle demişti: “Yaşları küçük, akılları ermez…” Nitekim ilim ve hikmet ehlinin yokluğu, hak sözü haykırma veya Allah’a tevekkül iddiasıyla onların sefihliğe ve tutarsızlığa düşmelerine, işlerin sonuçlarını ve Müslümanları sürükledikleri belaları ve yıkımları düşünememelerine sebebiyet vermiştir.

7- Bütün bunlar onların gurura kapılmalarına ve Müslümanlara karşı büyüklenmelerine itmiştir. Nitekim onlar, kendilerinin Allah yolunda cihad eden tek grup olduklarını, Allah’ın cihad hakkındaki sünnetlerini bildiklerini iddia etmektedirler. Bu yüzden yaptıklarıyla çokça böbürlenirler! Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hariciler hakkında şöyle buyuruyordu: “Onların aralarında ibadet eden ve buna devam eden bir topluluk olur, hatta insanlar onları beğenir, onlar da kendilerini beğenirler, okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkarlar.” (Ahmed rivayet etmiştir.)

Bu gurur onların ilim ve hikmet ehline karşı büyüklenmelerine, onların sözlerini almamalarına, ilim ve anlayışı terk etmelerine, tecrübe ve görüş söz konusu olmaksızın olaylara cisimler gibi atılmalarına, aralarında ve başka meselelerde geçen hususlarda bağımsız muhakemeyi reddetmelerine itmiştir. Nitekim onlar savaşta ve kuşatmalarda yönetime karşı savaşanların zıddına olarak yönetime destek vermişler, yönetim karşısında savaşanların güçlerini kırmakla sevinç izhar etmişler, muhaliflerin ele geçirdikleri yerleri işgal etmişlerdir. Hatta İslam düşmanlarının ve istihbaratlarının onların saflarına girdiği ve doğrudan savaşta aciz kaldıkları konuda, muhalifleri bunların eliyle vurdukları zannı hakikatten uzak değildir.

Devlet kurma, daha önceki hariciliklerde bir araya gelmedik kötülükleri bir araya toplamıştır. Bâtıl üzerinde toplanma, Hakka boyun eğmekten ve şeriata muhakeme olmaktan yüz çevirme, yalan, hainlik, gaddarlık, ahitleri bozma, İslâm düşmanlarını doldurma, Müslümanlara karşı yönetimdeki Nusayri’lerden bile daha tehlikeli hale gelme, şer, kötülük ve sapma olarak önceki haricileri bile çok gerilerde bırakma bu kötülüklerdendir.

 Bu şekilde devlet kurmanın haricilikten olduğuna hükmederiz. Bunun anlamı, bütün fertlerinin böyle olduğu değildir. Zira aralarında onların sözlerinin ve hallerinin hakikatini bilmeyeni onlara aldanmış cahil kimseler bulunabilir. Ancak onların hepsine karşı aynı muamele yapılır. Bize düşen onların kötülüklerini uzaklaştırmaktır. Hesapları ise Allah Teâlâ’ya aittir.

Allah Teâlâ’dan sapmış olanlarını hidayet etmesini, zalim olanlarını yok etmesini ve kötülüklerine karşı Müslümanlara kafi gelmesini dileriz.

Alemlerin rabbi olan Allah’a hamd olsun.

Mektebu’l-İlmî – Şam İslâmî Heyeti

Tercüme: Ebu Muaz.

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)