Velâ ve Berâ hususunda
aşırı gevşekliğin iki görüntüsü vardır.
Birincisi velâ ve berâ akidesine
saldırmak ve başkalarının kültüründe hoş olmayan etki bıraktığı gerekçesiyle bunun
iptal edilmesini istemektir.
Eğer onlar ayetlerde
ve nebevî hadislerde gelen, ümmetin üzerinde icma ettikleri velâ ve berâyı
kastediyorlarsa, bu mesele dinde bilinmesi zorunlu hususlardandır. Biz onlarla
cüz’i meselelere girmeyiz, onları öncelikle İslam’a davet ederiz. Eğer buna
icabet ederler ve İslam’a girerlerse, o zaman kalpleri şer’i velâ ve berâya
uyum sağlar. Bundan fazlasına ihtiyaçları yoktur. Velâ ve berâ imanın aslı ile
bağlantılıdır.
Eğer velâ ve berâ
hususunda ifrat aşırılığı yapanların hatalarını kastediyorlarsa, bu sahih akidenin
hata edenler sebebiyle ihmal edilmesini istemek insaf değildir. Bir konudaki
aşırılık diğer bir aşırılıkla telafi edilemez.
İkincisi: sahih ve
meşru olan velâ ve berâ akidesine hücüm edip onu yok etmeye çalışmak, Müslümanlar
arasında kafirlerin adetlerini yaygınlaştırıp onları taklit etmektir.
Velâ ve berâ akidesi
kitap ve sünnet naslarında bu konuda birçok çizgiler koymuştur. Bu konuda
gelenler neredeyse tevhid hakkındaki naslardan bile daha çok ve açıktr! Hatta
tevhid naslarının kendisi velâ ve berâ naslarından sayılır! Allah Azze ve Celle
bize, kafirlere benzemekten yasaklayan, hatta onlara muhalefet etmeyi emreden
bir çok hükümler meşru kılmıştır. Yine bu konudaki naslar da pek çoktur. Eski ve
yeni âlimler bu hususta ve bu meselenin fıkhı hakkında birçok eserler tasnif
etmişlerdir.
Bu ilahî hükümler
ancak Müslümanların kalplerinde kafirlerden berâyı kökleştirmek, uygulamaları
olarak bunu gerçekleştirmek ve bu manayı Müslüman toplumda dama diri tutmak içindir.
Zira inançlar hayata
yansımazsa, sonuç getirmeyen, içi boş hayalî fikirlerden ibaret olur.
Sahih velâ ve bera’yı
uygulamak, amel edilmesi zorunlu bir dindir. Aksi halde kitabın bir kısmına
iman edip, bir kısmını inkar eden Yahudilere benzemiş oluruz.
Bir Müslüman,
toplumunun kültüründen ve tarihinden koparak, diğer bir toplum ile asimile
olmasına nasıl razı olabilir? Böyle olursa ümmetimize nispet edilmemiz samimi
olur mu? Yoksa bu düşmanların uşakları olduğumuza bir delil değil midir?
(Hâtim b. Ârif b. Nasır eş-Şerif el-Avnî'nin el-Velâ ve'l-Berâ Beyne'l-Guluvvi ve'l-Cefâ kitabında tasarrufla tercüme eden: Ebu Muâz)