Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

9 Mart 2017 Perşembe

Çağın Yeni Putları - 1 -

Bu yeni putlar şöyledir:

Birinci Put: Kişisel Özgürlük

Bu, insanların doğru anlayamadıkları için yeni putlardan biri olmuştur. Bu yüzden giyiminde, tavırlarında, konuşmasında, yürüyüşünde, altınla süslenmesinde, koluna bilezik, boynuna zincir takışında kendini kadınlara benzeten muhannes erkeğin, bütün bunları kişisel özgürlük adı altında yaptığını ve kınanmadığını görmeye başladık. Yine evinden tesettürün şartlarını yerine getirmeden dışarı çıkan, koku sürünen, erkeklerin arasına karışarak meyleden ve meylettiren, şehvet fitnelerine kışkırtan kadının da kişisel özgürlük iddiasıyla bunları yaptığını görüyoruz. Kişi, dilediğini yapabileceğini, dilediği kıyafeti giyebileceğini, buna kimsenin müdahale edemeyeceğini bu slogan altında iddia ediyor! Hatta durum o hale ulaşmıştır ki, müslümanların ükesinde, ilme nispet edilen birisinin; kızını dilediği elbiseyi giyme hususunda özgür bıraktığını işitmişizdir! Allah Azze ve Celle’nin şu kavlinin karşısında bu kimseler nerede kalıyor?!:
وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَنْ يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ وَمَنْ يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا مُبِينًا
Allah ve rasûlü bir işe hüküm verdiği zaman, iman etmiş bir erkek ve iman etmiş bir kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah’a ve rasûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” (Ahzab 36)
Uyuduğu veya istirahat ettiği bir vakitte komşusunu, radyo veya televizyon sesini yüksek açması sebebiyle rahatsız eden, komşu haklarını gözetmeyen kişinin de evinde kendisinin özgür olduğunu iddia ettiğini görürüz.
Şurası açıktır ki, arzu edilen kişisel özgürlüğün hakikati; hayır veya şer olarak kişinin arzuladığı şeye meyletmesidir. Âlimler bunu “hevâ” olarak isimlendirmişlerdir. Hevâ; nefsin ister hayır, ister şer oldun, arzuladığı şeye meyletmesidir. Sonra kınanmış bir şey yapar veya kötülüğe saparsa onun hevasına tabi olduğu söylenir.
 Hevânı (arzuların) dine tabi olması ve dinin sınırlarına uyması, dinin sınırları dışına çıkmaması zorunludur. Aksi halde bu kınanır. Abdullah b. Amr b. el-As radiyallahu anhuma’dan: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
لَا يُؤْمِنُ أَحَدُكُمْ حَتَّى يَكُونَ هَوَاهُ تَبَعًا لِمَا جِئْتُ بِهِ
Kendi hevanız (arzu ve istekleriniz) benim getirdiğime uymadıkça iman etmiş olmazsınız."[1]
Yani kulun amelini kitap ve sünnete arz edip, hevasına muhalefet etmesi, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem ile gelene tabi olması gerekir. Hiç kimsenin Allah Azze ve Celle ve rasulü sallallahu aleyhi ve sellem’e rağmen bir tercihi veya arzusu söz konusu olamaz. Hevâ ehlinin kınanması ancak onların muhtaç oldukları şer’î delillere tutunmayıp hevalarını ve kişisel görüşleri öne geçirmeleri, bunlara dayanmaları, kitap ve sünnetten olan şer’î delilleri bunun arkasına atmalarıdır. Nitekim Allah Subhanehu ve Teâlâ, dinlerle gelen haktan yüz çevirip hevâya tabi olanları kınayarak şöyle buyurmuştur:
إِنْ يَتَّبِعُونَ إِلَّا الظَّنَّ وَمَا تَهْوَى الْأَنْفُسُ وَلَقَدْ جَاءَهُمْ مِنْ رَبِّهِمُ الْهُدَى
Onlar ancak zanna ve nefislerin hevasına uyarlar. Oysa and olsun, onlara rablerinden yol gösterici gelmiştir.” (Necm 23)
أَفَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَهَهُ هَوَاهُ وَأَضَلَّهُ اللَّهُ عَلَى عِلْمٍ وَخَتَمَ عَلَى سَمْعِهِ وَقَلْبِهِ وَجَعَلَ عَلَى بَصَرِهِ غِشَاوَةً فَمَنْ يَهْدِيهِ مِنْ بَعْدِ اللَّهِ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ
Şimdi sen, kendi hevasını ilah edinen ve Allah’ın bir ilim üzerine kendisini saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği ve gözü üstüne bir perde çektiği kimseyi gördün mü? Artık Allah’tan sonra ona kim hidayet verecektir? Siz yine de öğüt alıp düşünmüyor musunuz?” (Casiye 23)
Allah Teâlâ, hevaya ve heva ehline uymaktan sakındırmıştır:
ثُمَّ جَعَلْنَاكَ عَلَى شَرِيعَةٍ مِنَ الْأَمْرِ فَاتَّبِعْهَا وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَ الَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ
Sonra seni de bu emirden bir şeriat üzerine kıldık; öyleyse sen ona uy ve bilmeyenlerin hevalarına uyma.” (Casiye 18)
Allah Azze ve Celle, kâfirlerin Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in davetine icabet etmemelerinin en büyük sebebinin hevâya tâbi olmak olduğunu açıklamıştır:
فَإِنْ لَمْ يَسْتَجِيبُوا لَكَ فَاعْلَمْ أَنَّمَا يَتَّبِعُونَ أَهْوَاءَهُمْ وَمَنْ أَضَلُّ مِمَّنِ اتَّبَعَ هَوَاهُ بِغَيْرِ هُدًى مِنَ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ
Eğer sana cevap veremezlerse, bil ki onlar, sırf heveslerine uymaktadırlar. Allah'tan bir yol gösterici olmaksızın kendi hevâsına uyandan daha sapık kim olabilir! Elbette Allah zalim kavmi doğru yola iletmez.” (Kasas 50)
Hatta Allah Azze ve Celle, hevânın münafıklar tarafından müminleri aldatmak için kullanıldığını bildirmiştir:
وَمِنْهُمْ مَنْ يَسْتَمِعُ إِلَيْكَ حَتَّى إِذَا خَرَجُوا مِنْ عِنْدِكَ قَالُوا لِلَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ مَاذَا قَالَ آنِفًا أُولَئِكَ الَّذِينَ طَبَعَ اللَّهُ عَلَى قُلُوبِهِمْ وَاتَّبَعُوا أَهْوَاءَهُمْ
Onlardan kimi gelip seni dinler. Nitekim yanından çıkıp gittikleri zaman, ilim verilenlere derler ki: “O biraz önce ne söyledi?” İşte onlar; Allah’ın kalplerini mühürlediği ve hevâlarına uyan kimselerdir.” (Muhammed 16)
Hevaya uyanın sapıklığı kendisiyle sınırla kalmaz, başkalarını da saptırır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
وَإِنَّ كَثِيرًا لَيُضِلُّونَ بِأَهْوَائِهِمْ بِغَيْرِ عِلْمٍ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِالْمُعْتَدِينَ
Pek çoğu arzularına uyarak bilgisizce saptırıyorlar. Muhakkak ki rabbin haddi aşanları hakkıyla bilir.” (En’am 119)
Allah Azze ve Celle kitabında ve rasulü sallallahu aleyhi ve sellem’in dili üzerinden bize, insanlar arasında adaletle hükmetmemizi emretmekte ve bizi hevâya tabi olmaktan yasaklamaktadır:
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُونُوا قَوَّامِينَ بِالْقِسْطِ شُهَدَاءَ لِلَّهِ وَلَوْ عَلَى أَنْفُسِكُمْ أَوِ الْوَالِدَيْنِ وَالْأَقْرَبِينَ إِنْ يَكُنْ غَنِيًّا أَوْ فَقِيرًا فَاللَّهُ أَوْلَى بِهِمَا فَلَا تَتَّبِعُوا الْهَوَى أَنْ تَعْدِلُوا وَإِنْ تَلْوُوا أَوْ تُعْرِضُوا فَإِنَّ اللَّهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرًا
Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve yakınlarınız aleyhinde bile olsa, Allah için şahidler olarak adaleti ayakta tutun. İster zengin olsun; ister fakir olsun. Çünkü Allah her ikisine de daha yakındır. Öyleyse adaletten vazgeçerek hevanıza uymayın. Eğer dilinizi eğip büker veya yüz çevirirseniz şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (Nisâ 135)
Allah Teâlâ, hevâya tabi olmanın, Allah’ın yolundan saptırdığını haber vermiştir:
يَا دَاوُودُ إِنَّا جَعَلْنَاكَ خَلِيفَةً فِي الْأَرْضِ فَاحْكُمْ بَيْنَ النَّاسِ بِالْحَقِّ وَلَا تَتَّبِعِ الْهَوَى فَيُضِلَّكَ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ إِنَّ الَّذِينَ يَضِلُّونَ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ بِمَا نَسُوا يَوْمَ الْحِسَابِ
Ey Davud! Biz seni yeryüzünde halife yaptık. O halde insanlar arasında adaletle hükmet. Hevâya uyma, sonra bu seni Allah'ın yolundan saptırır. Doğrusu Allah'ın yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarına karşılık çetin bir azap vardır.” (Sad 26)
Müslümana gereken, hevâsını Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in getirdiklerine uydurmaktır. Kişisel özgürlüğün dinin sınırlarına uygun olması ve onun dışına çıkmaması zorunludur. Çünkü Allah, Müslümanın zâyi etmesi caiz olmayan farzlar, aşması caiz olmayan sınırlar ve işlemesi caiz olmayan haramlar koymuştur.
Müslümanın farzları yerine getirme veya terk etme hususunda hürriyeti yoktur. Bilakis günaha girmemesi için farzları eda etmesi gerekir. Haramı işleme veya terk etme konusunda da özgürlüğü yoktur. Bilakis haramı terk etmesi gerekir. Aksi halde günah işlemiş olur.
Kişisel özgürlük, mubah olan yiyecekler, içecekler, giyecekler hususunda söz konusudur. Bu konuda Allah’ın emirlerine muhalefetten uzak olma şartı vardır. Bir şeyin kendisi helal olabilir. Mesela yiyecekten, içecekten veya giyecekten bir çeşidi kişi sever, bir başkası sevmeyebilir. Dinin sınırları içinde olduğu sürece bütün bunlar caizdir. Fakat şehvetlere uyma ve düşük gayeleri gerçekleştirme hususunda özgürlük yoktur. Bu hürriyet değil, hayvanlaşmaktır! Şüphelere tabi olmak ve fitnelere kışkırtmak hürriyet değil, terördür!
Erkeğin kadınlara benzeyip muhannesleşmesi caiz değildir. Erkeğin giyim ve benzer hususlarda kendisini kadına benzetmesi veya kadının kendisini erkeğe benzetmesi halinde lanete uğrayacağı, Allah’ın rahmetinden uzak olacağı tehditi hadislerde sabit olmuştur.
İbn Abbas radiyallahu anhuma’dan
لَعَنَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ المُتَشَبِّهِينَ مِنَ الرِّجَالِ بِالنِّسَاءِ، وَالمُتَشَبِّهَاتِ مِنَ النِّسَاءِ بِالرِّجَالِ
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem kendilerini kadınlara benzeten erkeklere ve kendilerini erkeklere benzeten kadınlara lanet etti."[2]
Ebu Hureyre radiyallahu anh’den:
لَعَنَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ الرَّجُلَ يَلْبَسُ لِبْسَةَ الْمَرْأَةِ، وَالْمَرْأَةَ تَلْبَسُ لِبْسَةَ الرَّجُلِ
Rasulullah aleyhi’s-salatu ve’s-selam kadın elbisesi giyen erkeklere ve erkek elbisesi giyen kadınlara lânet etti."[3]
Abdullah b. Amr b. el-Âs radıyallahu anhuma’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
لَيْسَ مِنَّا مَنْ تَشَبَّهَ بِالرِّجَالِ مِنَ النِّسَاءِ، ولاَ مَنْ تَشَبَّهَ بِالنِّساءِ مِنَ الرِّجَالِ
Kadınlara benzemeye çalışan erkekler ve erkeklere benzemeye çalışan kadınlar bizden değildir.”[4]
Âişe radiyallahu anha'ya bir kadının erkek terliği giydiği söylenince şöyle dedi:
لَعَنَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ الرَّجُلَةَ مِنَ النِّسَاءِ
Rasululah sallallahu aleyhi ve sellem kadınlardan kendini erkeğe benzetenlere lâ­net etti."[5]
 Bu hadisler kadınların erkeklere ve erkeklerin kadınlara benzemesinin haram olduğuna delalet etmektedir.
Kadının evinden tesettüre riayet etmeden, koku sürünerek, fitneye düşürücü bir görüntüde çıkması caiz değildir. Eğer bunu yaparsa şiddetli tehditin kapsamına girer.
Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
صِنْفَانِ مِنْ أَهْلِ النَّارِ لَمْ أَرَهُمَا، قَوْمٌ مَعَهُمْ سِيَاطٌ كَأَذْنَابِ الْبَقَرِ يَضْرِبُونَ بِهَا النَّاسَ، وَنِسَاءٌ كَاسِيَاتٌ عَارِيَاتٌ مُمِيلَاتٌ مَائِلَاتٌ، رُءُوسُهُنَّ كَأَسْنِمَةِ الْبُخْتِ الْمَائِلَةِ، لَا يَدْخُلْنَ الْجَنَّةَ، وَلَا يَجِدْنَ رِيحَهَا، وَإِنَّ رِيحَهَا لَيُوجَدُ مِنْ مَسِيرَةِ كَذَا وَكَذَا
Cehennemliklerden iki sınıf vardır ki ben onları görmedim: Ellerinde sığırkuyrukları gibi kamçılarla insanlara vuranlar ve giyinmiş oldukları halde çıplak olan, meyleden ve meylettiren, başlarını deve hörgücü gibi yapan kadınlar! Bunlar cennete giremedikleri gibi, kokusunu dahi bulamazlar. Hâlbuki cennetin kokusu şu ve şu kadar mesafeden hissedilir."[6]
Yine kişinin kişisel özgürlük iddiasıyla komşusuna eziyet vermekten sakınması gerekir. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem kalpte iman alametlerinden birinin komşuya iyilik edip, ona eziyet vermemek olduğunu bildirmiştir.
Ebu Hureyre radiyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
مَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَاليَوْمِ الآخِرِ فَلاَ يُؤْذِ جَارَهُ
Allah’a ve ahiret gününe iman eden, komşusuna eziyet vermesin.”[7]
Ebu Şureyh radiyallahu anh ve Ebu Hureyre radiyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
«وَاللَّهِ لاَ يُؤْمِنُ، وَاللَّهِ لاَ يُؤْمِنُ، وَاللَّهِ لاَ يُؤْمِنُ» قِيلَ: وَمَنْ يَا رَسُولَ اللَّهِ؟ قَالَ: «الَّذِي لاَ يَأْمَنُ جَارُهُ بَوَايِقَهُ»
Vallahi iman etmemiştir, vallahi iman etmemiştir, vallahi iman etmemiştir!” Denildi ki:
“Kim ey Allah’ın rasulü!” Buyurdu ki:
Komşusunu kendisinin kötülüklerinden güvende kılmayan kişi.”[8]
Günahkâr kimselerin: “Ben özgürüm” sözü, halkın: “Herkes özgürdür” demeleri, günahkârlardan bir grubun yaptıkları şeylerde hür olduklarına inanmalarına sebep olmuştur! Onlara göre kendilerine karşı çıkan kişi haksızdır! Bunun sebebi, İslam nurunun günahkârların kalplerinden gitmiş olmasıdır. Bunun sonucunda da onlardan biri tıpkı hasta olan kişinin kendisine fayda verecek tedaviyi reddetmesi gibi, ruhlarını bozan çirkin işlerine karşı çıkıldığında kendilerini günahın gururu kaplıyor ve kendilerine gelen haktan yüz çeviriyorlar! İşledikleri isyanların kimsenin karışması caiz olmayan kişisel özgürlükten olduğunu zannediyorlar! Bu ne kötü bir zan!
Hâlbuki Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bu bozuk şüpheyi çürüten açıklamayı yapmış, insanlardan bir grubun diledikleri şeyi yapmakta serbest bırakılmalarının hepsinin helakine sebep olacağını belirtmiştir. Nu’man b. Beşir radiyallahu anh’ın rivayet ettiği hadiste Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
Allah’ın sınırlarında duranla onu çiğneyenin ve ikiyüzlülük yapanın misali; denizdeki bir geminin alt ve üst katını kur’a çekerek paylaşan insanların durumuna benzer. Bunlardan kimisine geminin alt kısmı kimine de üst kısmı düşer. Aşağıdakiler su almak için yukarı inip-çıkarlarken yukarıdakilerin üzerlerine su sıçrattılar. Bunun üzerine yukarıdakiler şöyle derler:
“Yukarıya çıkarak bize eziyet etmenize müsaade etmeyeceğiz.” Aşağıdakiler de şöyle derler:
“Biz de geminin alt kısmından bir delik açarak suyumuzu oradan alırız, yukarıdakilere eziyet vermemiş oluruz.”  Bunun üzerine onlardan biri küçük bir balta alarak geminin altını delmeye başlar. Ona gelip:
“Neyin var?” derler. O da:
“Bana eziyet verdiniz. Su almak zorundayım” der. Eğer onları istedikleri işi yapmak için bırakırlarsa hepsi birden boğulup ölürler, onlara engel olurlarsa hepsi birden kurtulurlar.”[9]
Numan b. Beşir radıyallahu anhuma bu hadisi zikretmeden önce: “Ey insanlar! Düşüklerinize engel olun” der, hadisi zikrettikten sonra da tekrar:
“Tehlikeye düşmeden önce düşüklerinize engel olun” derdi.[10]
Bu hadiste anlatılan adamın: “Kendi mekânımda dilediğimi yaparım” demesi, hevâ ehlinin: “Ben özgürüm” demesiye aynı şeydir. Nitekim büyük sahabi Nu’man b. Beşir radiyallahu anh, böyle söyleyen kimsenin sefih olduğunu belirtmiştir. Nitekim Nebî sallallahu aleyhi ve sellem onun elinden tutup engel olunmasını emretmiş, aksi halde helak olup boğulacaklarını bildirmiştir. Allah Teâlâ bizi hevâya uyarak hataya ve ayak kaymalarına düşmekten uzaklaştırmış, bizleri rablerinin makamından korkanlardan kılmıştır:
وَأَمَّا مَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّهِ وَنَهَى النَّفْسَ عَنِ الْهَوَى * فَإِنَّ الْجَنَّةَ هِيَ الْمَأْوَى
Kim rabbinin makamından korkmuş ve nefsi hevadan sakındırmışsa şüphesiz cennet varılacak yerin kendisidir.” (Naziat 40-41)
Şeyh İbn Useymin’e kişinin: “Ben özgürüm” demesi hakkında sorulunca şöyle cevap vermiştir:
“Kişi özgür olduğunu söylerken mahlûka kölelikten özgür olduğunu kastetmişse evet, doğrudur. Ama eğer Allah Azze ve Celle’ye kulluktan özgür olduğunu kastediyorsa kulluğu kötü anlamış ve özgürlüğün manasını bilmiyor demektir. Zira kölelik, Allah’tan başkasına kulluk etmektir. Kişinin rabbi Azze ve Celle’ye kulluk etmesi ise özgürlüğün ta kendisidir. Eğer Allah’a kulluk etmiyorsa Allah’tan başkasına kulluk ediyor demektir. Böylece kendisini aldatarak: “Ben özgürüm” der. Yani Allah’a itaat etmekten sıyrılmış olduğunu söyler ki, bunu asla yapamaz.”[11]
Yine kendisine, günahkâr kimseye karşı çıkıldığı zaman onun: “Ben yaptığım işlerde özgürüm” demesi hakkında sorulduğunda şöyle cevap vermiştir:
“Bu yanlıştır. Deriz ki: “Sen Allah’a isyan konusunda özgür değilsin. Bilakis sen rabbine isyan ettiğinde Allah’a kulluğu terk edip, şeytanın ve hevanın kulluğuna girmiş olursun.”[12]

[1] Sahih ligayrihi. Beyhaki el-Medhal (209) Hatib Tarih (4/368) İbn Batta el-İbane (1/387) Herevi Zemmu’l-Kelam (320-21) İbn Cevzi Zemmu’l-Heva (s.18) Deylemi (7791) Begavi Şerhu’s-Sunne (104) Nevevi Şerhu Erbain (41) Hakîm et-Tirmizi Nevadiru’l-Usul (1530) İbn Ebi Asım es-Sunne (15)
[2] Sahih. Buhari (5885) Abdurrezzak (4/319) İbn Ebi Şeybe (5/319) Tirmizi (2784) İbn Mace (1904) Ahmed (1/254, 330, 339) Darimi (2652) Tayalisi (2801) Taberani (11/252) Taberani Evsat (4/212)
[3] Sahih. İbn Hibbân (13/62) Hâkim (4/194) Ebu Davud (4098) Tirmizi (2784) Ahmed (2/325) Nesâî Sunenu'l-Kubrâ (9253)
[4] Sahih. Taberani (13/467) Ebu Nuaym Hilye (3/321)
[5] Sahih. Ebu Davud (4099) Humeydi (272) Beyhakî Şuab (7804) Elbani sahih demiştir.
[6] Sahih. Malik (Libas,7) Muslim (2128) Ahmed (2/355, 440) İbn Hibban (16/500) Taberani Evsat (2/224) Darimi (isti'zan,15) Deylemi (3783) Beyhaki (2/234)
[7] Sahih. Buhârî (6018, 6136, 6475) Muslim (47)
[8] Sahih. Buhârî (6016) Muslim (46)
[9] Sahih. Buhari (2493) İbn Hibbân (1/533) Tirmizi (2173) Ahmed (4/268, 269, 270) es-Silsiletu’s-Sahiha (69)
[10] İbnu’l-Mubarek, Zühd (s.475)
[11] İbn Useymin Mecmuu Fetava (3/128)
[12] İbn Useymin, Mecmuu Fetava (3/128)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)