Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

1 Mart 2017 Çarşamba

Mezhep Mutaassıplarının Hadis Metinlerini Tahrif Etmeleri -6-

Humeydî’nin Musnedindeki Hadisin Tahrifi
Abdullah b. Ömer radiyallahu anhuma’nın namazda elleri kaldırma hakkındaki hadisi Humeydi’nin Musned’inde şu şekildedir:
حَدَّثَنَا الْحُمَيْدِيُّ قَالَ: ثنا الزُّهْرِيُّ، قَالَ: أَخْبَرَنِي سَالِمُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ، عَنْ أَبِيهِ، قَالَ: «رَأَيْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِذَا افْتَتَحَ الصَّلَاةَ رَفَعَ يَدَيْهِ حَذْوَ مَنْكِبَيْهِ، وَإِذَا أَرَادَ أَنْ يَرْكَعَ، وَبَعْدَ مَا يَرْفَعُ رَأْسَهُ مِنَ الرُّكُوعِ فَلَا يَرْفَعُ وَلَا بَيْنَ السَّجْدَتَيْنِ»
“İbn Ömer radiyallahu anhuma dedi ki: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in namaza başlarken ellerini omuzları hizasında kaldırdığını gördüm. Rüku etmek istediğinde ve başını rükudan kaldırdıktan sonra ve iki secde arasında ellerini kaldırmazdı.”
 (Humeydi Musned, Habiburrahman el-Azami el-Hanefi tahkiki, 1963 tarihli ilk baskısı no:614) isnadda Humeydi ile ez-Zuhri arasında “haddesena Sufyan” kısmı matbu nüshada düşmüştür. Sonradan bu kitap Şeyh Huseyn b. Nasır el-Hakemi tahkikiyle dokuz el yazma nüsha karşılaştırılarak Riyad’da basılmıştır.
Habiburrahman el-Azami el-Hanefi tahkikiyle basılan tahrifli Musnedu Humeydi nüshasında hadis yukarıdaki şekilde yer almıştır. Buradaki riyavete yapılan tahrif, namazda elleri kaldırmayı terk eden Hanefi mezhebine uygun olduğu için Hindistandaki birçok gazeteci ve dergi yazarları Hanefiler için bu hadisi aldılar ve mezheplerini desteklemek için yaydılar. Zira bu hadis, imamların sıhhatinde ittifak ettikleri bu konuda yegane hadisti!

Şeyh Azami’nin Bu Tahrifi Genişletmesi

Şeyh Habiburrahman el-Azami, hiç adeti olmadığı halde bu hadisin altında dipnot düşerek şu açıklamayı da yapmıştır: “Hadisin aslını Buhârî Yunus – Zühri yoluyla rivayet etmiştir. Süfyan’ın Zühri’den rivayetini ise Ahmed Musned’inde ve Ahmed’in yoluyla Ebû Dâvûd Sünen’inde rivayet etmiştir. Lakin Ahmed’in Sufyan yoluyla rivayeti, Musannif’in (Humeydi’nin) rivayetine muhaliftir. Ahmed’in Musned’inde şu lafızladır: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in namaza başladığında ellerini omuzları hizasına kaldırdığını gördüm. Rüku etmek istediğinde ve başını rükudan kaldırdığında da. Sufyan bir seferinde dedi ki: “ve başını kaldırdığında” Çoğunlukla ise “ve başını rükudan kaldırdığında” dedi. İki secde arasında ise kaldırmazdı.” (Musned 2/8)
Burada görüldüğü gibi rükuya giderken ve rükudan kalkarken elleri kaldırmak ispat edilmekte, iki secde arasında ise elleri kaldırmak nefyedilmektedir. Humeydi’nin rivayetinde ise rükuda, rükudan kalkışta ve iki secde arasında elleri kaldırmak nefyedilmektedir. Muhaddislerden hiçkimse Humeydi’nin bu rivayetine itiraz etmemiştir.” (Musnedu Humeydi 2/277 dipnot 6)
Evet doğrudur, çünkü hiçkimse el-Azami’nin tahkikini yaptığı gibi, metni tahrif edilmiş olan bu hadisi mezhebini desteklemek için getirmeye kalkmamıştır! Bu tahrif yalnızca Azami’in tahkik ettiği tahrif edilmiş Humeydi Musnedi nüshasında, Hind baskısında mevcuttur!
Muhaddisler, Humeydi Musned’ine yapılan tahrifi görmedikleri için itiraz etmemişlerdir!
Burada bir tahrif olduğunun kesin delilleri vardır:
Bu rivayet sahih şekliyle, Dımeşk’te Daru’l-Kutubi’z-Zahiriyye nüshasında şu lafızladır:
حَدَّثَنَا الْحُمَيْدِيُّ ثنا سُفْيَانُ، نا الزُّهْرِيُّ، قَالَ: أَخْبَرَنِي سَالِمُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ، عَنْ أَبِيهِ، قَالَ: «رَأَيْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِذَا افْتَتَحَ الصَّلَاةَ رَفَعَ يَدَيْهِ حَذْوَ مَنْكِبَيْهِ، وَإِذَا أَرَادَ أَنْ يَرْكَعَ، وَبَعْدَ مَا يَرْفَعُ رَأْسَهُ مِنَ الرُّكُوعِ وَلَا بَيْنَ السَّجْدَتَيْنِ»
“İbn Ömer radiyallahu anhuma dedi ki: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in namaza başlangıçta, rüku etmek istediğinde ve başını rükudan kaldırdığında ellerini omuzları hizasında kaldırdığını gördüm. iki secde arasında ise kaldırmazdı.”
Bu lafız akışı, Buhârî’nin Yunus – Zuhri yoluyla yaptığı rivayete ve Ahmed’in Sufyan – Zuhri yoluyla yaptığı rivayete muvafıktır. Azami ise, Ahmed’in rivayetinin Humeydi’nin rivayetine aykırı olduğunu söylemişti! Halbuki Humeydi’de muhalif olan lafız sadece Hindistan nüshasındaki lafızdır. El-Azami, bu rivayetteki tahrife işaret etmediği için araştırmacılar katında mazur görülmemiştir! Bilakis tahkikinde bu işte maksatlı olduğunu ortaya koymuştur. Kendisi tahkikinde dayandığı üç Hindistan nüshasını tarif ederken şöyle demektedir:
Sonra bu Musned’in basılması esnasında Dımeşk’te Daru’l-Kutubi’z-Zahiriyye nüshasının mikrofilmlerini gördüm. Elimdeki nüsha ile karşılaştırdım ve basılmayan dipnotlarımda açıklamalar ekledim. Ama bunlar baskı tamamlandıktan sonra olmuştu. Sonra kitabın arkasında bu notları ayrı bir cüz olarak ekledim ve “zı” harfiyle bu nüshaya işaret ettim.” (Humeydi Musnedinin tahkikinin mukaddimesi 1/4)
Bu nebevi hadise yapılan tahrif karşısında sükut etmiş olması, hiçbir işarette bulunmaması ise tuhaftır! Halbuki Musnedu Humeydi’de 613 nolu rivayetin dipnotunda Zahiriyye nüshasına işarette bulunmuş, burada söz konusu ettiğimiz 614 nolu tahrif edilmiş rivayete ise işaret etmemiştir!
Şayet Zahiriyye nüshasında geçen lafza, kitabın sonuna eklediği istidrakta bari işaret etseydi elbette insanlar katında mazur olurdu. Gerçek yüzleri bilen Allah’tır! Lakin el-Azami bunu yapmamıştır. Halbuki sözünü ettiği ve kitabın sonuna bir cüz halinde eklediği istidrak kısmında bir sonraki hadis olan 615 nolu rivayete de not düşmüştür!
* Hatta burada düştüğü not da ilginç bir çelişkisini ortaya koymakta! Orada şöyle demiş: “s.278, 2 nolu dipnot: Bunu Buhârî Ref’ul-Yedeyn’de (s.8) Humeydi’den rivayet etmiştir.” Bu nota şu açıklamayı eklemiştir: “Bunu Ahmed b. Hanbel, el-Velid b. Muslim’den rivayet etmiş ve el-Muhalla’da geçtiği gibi: “her eğiliş ve kalkışta” dememiştir! İbn Hazm bu yüzden İbn Ömer radiyallahu anhuma hadisini yalnızca başlangıç tekbirinde ellerini kaldırmayanları taşlardı diye yorumlayanlara yüklenmiştir. Derim ki (Azami der ki): Bu ziyade Humeydi’nin tek kaldığı, başkalarının mutabaat etmediği bir rivayettir. Belki de Humeydi bunu kendi anladığı mana ile rivayet etmiştir
El-Azami böyle iddia etse de İbn Ömer radiyallahu anhuma’nın her eğiliş ve kalkışta ellerini kaldırmayanları taşladığı rivayeti hususunda Humeydi’ye mutabaat da gelmiş, Darekutni; (1/289) İsa b. Ebi İmran – el-Velid b. Muslim yoluyla mutabaat etmiştir. Yani Humeydi bu rivayette tek kalmamıştır. Tuhaf olanı, el-Azami’nin bu rivayette Humeydi’nin tek kaldığını iddia etmesine rağmen, merfu hadiste kendisinin tahkik ettiği tahrifli metinde tek kalmasını delil olarak öne sürmesidir! İbn Hazm üzerinden söylediği sözleri ise ancak kendi tevilidir. Rivayetlerin hiçbirinde İbn Ömer’in yalnız başlangıç tekbirinde ellerini kaldırmayanları taşladığına dair bir sarahat yoktur!
 Yine bu durumu doğru-yanlış cetvelinde de zikretmemiştir. 613 nolu rivayetin 5 nolu dipnotunda meydana gelen hatayı cedvele almış, bir sonraki rivayet olan 614 nolu rivayetteki tahrifi zikretmemiştir.
Bu durum kendisinin taklit ve taassubdan dolayı bu tahrifi kasten görmezden geldiğini göstermektedir. Zira bu tahrifli haliyle gelen metin, mezhebine uymaktadır! Bir de utanmadan: “Hiçbir muhaddis Humeydi’nin bu rivayetine itiraz etmemiştir…” diyor!
Hadislere karşı bu hilekâr üslup, sabit sünnetlere aykırı ameller üzerinde bulunan cahilleri ikna etmektedir. Bu ise güzel ahlaka aykırıdır! Hele nebevi hadislerle meşgul olan kimselere asla yakışmayan bir tutumdur! Allah’tan selamet dileriz.
İmam Nevevi rahimehullah şöyle demiştir: “Hadis ilmi şereflidir, güzel ahlak ve güzel gidişat gerektirir. Bu ahiret ilimlerindendir. Bu ilimden mahrum olan pekçok hayırdan mahrumdur. Bu ilimle rızıklandırılan ise bol fazilete kavuşmuş demektir. Bu ilmin sahibinin niyetinin düzgün olması, kalbinin dünyevi gayelerden temiz olması gerekir.” (et-Takrib 143)
Biraz dur ve düşün, şunu sorgula: el-A’zami acaba bu seçkin sıfatlarla nasiplenmiş midir? Nebevi sünnete altmış seneden fazla hizmet etmiş, şerefli sünnet kitaplarını tahric etmiş, bunların sayısı kırk cildden fazladır!
 El-Azami’nin Allame Muhammed Nasıruddin el-Elbani’ye reddiyesini okuyanlar, el-Azaminin bahsedilen güzel ahlak ve güzel gidişattan ne kadar uzak olduğuna şahit olur. Bilakis belki de el-Azami’nin el-Elbani’yi cahillik ve sapıklıkla suçlaması, el-Elbani için övgü sayılır!
El-Azami, el-Elbani’ye reddiyesinde şöyle diyor: “Şeyh Nasıruddin el-Elbani büyük islam âlimlerinden olan uzmanları hatalı bulmakta şiddetle cüretkârdı. Kim olursa olsun bu konuda kimseden çekinmezdi… Bunu o kadar çok yaptı ki cahiller ve ayak takımı, el-Elbani’nin benzeri görüşmemiş ender kimselerden olduğunu zanneder.”
Kitabının bir çok yerinde el-Elbani’yi böyle ifadelerle okuyucunun önüne atar. Bazen de onu hadislerdeki ziyadeler ve rivayet yolları hususunda geniş bilgiye vakıf olmakla Allah’ın onu özel kıldığını ifade eder. Sonra der ki:
Lakin el-Elbani’yi tanıyanlar onun ilmi âlimlerin ağızlarından almadığını bilirler. O nerede, ilim nerede! O hocalardan okumamıştır… Bana ulaştığına göre onun ilimden nasibi, Muhtasaru’l-Kuduriyi okumuş olmasıdır…”
Allah’a hamd olsun ki el-Elbani hocalardan okumamıştır, buna rağmen sünnete asırlarca unutulmayacak büyük hizmetler etmiştir. Araştırmacılar onun kitaplarından mustağni kalamazlar.
El-Azami diyor ki: “O (el-Elbani) bizim medreselerimizde okunan hadis derslerinden talabelerin öğrendiği şeyleri bilmez.”
Böylece utanç verici bir yalan söylüyor! Hindistandaki Hanefi medreselerinde hadis ilmi ancak teberrük için okunmaktadır. Bunu herkes bilir. Nitekim Hanefi mezhebine aykırı bir hadis görseler onu geçersiz kılıp, mezhebin gereğiyle amel etmek için kırk dereden su getirirler. Bu mikrop yuvalarının Türkiye’deki benzeri Mahmut’çuların medreseleridir. Cübbeli Ahmed dedikleri karikatür karakteri kendi ağzıyla itiraf ediyor ki: “Zayıf hadislerle amel etmeyi bırakacak olursak ne tarikatımız kalır, ne hanefi mezhebi”
Sonra el-Azami, çoraplara mesh gibi hadislerde sabit olan bazı hususları Hanefi olmasına rağmen uygulayan el-Mubarekfuri gibi hanefi alimlerini şazlıkla, dört imama karşı inatla suçlar ve der ki:
el-Elbani bu konuda tereddüt ediyorsa; öğrencisi olan Şeyh Takıyuddin Hilali el-Merakeşi’ye sorsun.”
Biz Hanefi büyüklerinin imamlara hürmetini iyi biliriz (!)
Bu asırda Hanefilerin avukatı Şeyh Muhammed Zahid el-Kevseri diyor ki: “Şafii’nin Kureyş’li olması dışında bir ayrıcalığı yoktur, kureyş’li olmasında da ihtilaf vardır. Malik’in Medine’de ikamet etmiş olması dışında ayrıcalığı yoktur, o vakitlerde Medine’de ikamet etmek de fazilet sayılmaz. Ahmed b. Hanbel’in fıkhını incelemediği çok hadis rivayet etmesi dışında bir ayrıcalığı yoktur, ona da liyakati azdı.” (Şeyh Muhammed Abdurrazzak Hamze, el-Mukabele Beyne’l-Hedyi ve’d-Dalal s.69)
Abdurrahman el-Mubarekfuri ise kör bir taklidçi değil, delillere tabi olan bir alimdir. Kendisine Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in bir sünneti ortaya çıkınca, kim olursa olsun kimseyi o sünnetin önüne geçirmezdi. Tuhfetu’l-Ahvezi adlı Tirmizi şerhi buna şahittir. Onu hiç sevmemiş olan el-A’zami’nin Elbani’ye saldırırken, Mubarekfuri’ye de saldırması garip değildir. Yine el-Azami, hiç alakası olmayan bir konuda Takiyuddin el-Hilali’yi zikrediyor! Bu da Azami’nin sünnet ehlinden ne kadar rahatsız olduğunu gösteriyor! Zira Takıyuddin el-Hilali rahimehullah, sünnete ittibaı ve hadisi müdafaası ile meşhur, akide ve menhec olarak sünnete temessükü ile bilinen bir şeyhtir.
Azami’nin bahsi geçen reddiyesi, burada hepsini nakledemeyeceğimiz kadar çok hakaret, t’an ve lanetlerle doludur. Güzel ahlaka yakışmayan bir üslup kullanmıştır. Bu kendisinin şerefli hadis ilmine layık bir şahsiyete sahip olmadığını gösteren unsurlardandır.
Şeyh Muhammed Enver Şah el-Keşmiri’nin öğrencilerinden biri olan Dr. Abdurrahman el-Ferivaî şöyle diyor: “Şeyh Habiburrahman el-Azami bu asırdaki meşhur Hanefilerdendir. Keşmiri’nin medresesinden çıkmıştır. O Hanefi mezhebine şiddetli taassupla tutunan biriydi. İhtilaflı meselelere dair Urduca yazdığı eserleri ve hadis ehli alimlerle tartışmaları bunu açıkça göstermektedir.” (Cuhudu’l-Muhlisa s.139)
Azami’nin tahkikleri ve hadis ehli ile re’y ehli arasındaki ihtilaflı meselelere dair düştüğü dipnotlar, kendisinin sırf mezhebini desteklemek için araştırma yaptığını ortaya koymuştur. Hadis ehline de hakaret etmekten geri durmamıştır. Hatta şöyle demiştir:
Allah rahmet etsin, onlardan biri İmam Tirmizî’dir. Şeyhi olan İmam Buhârî’ye taassubu onu haktan yüz çevirtip yağcılığa sürüklememiştir. Nitekim öncelikle, İbn Mes’ud radiyallahu anh hadisini hasen gördüğünü açıkça belirtiyor. Sonra da bu görüşte olanları ilan ediyor, ilim ehlinden birçok kimsenin böyle dediğini söylüyor…” (Abdurrazzak’ın Musannefi, 2/71, 1 nolu dipnot)
Azami’nin bu dipnotu, Hanefi mezhebini desteklemek için Buhârî rahimehullah’a nasıl kin güttüğünü göstermektedir. Mezhebine uyan zayıf bir hadisi Tirmizî’nin hasen saymasını da nasıl beğeniyor!
Bahsettiği İbn Mes’ud radiyallahu anh hadisi, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sadece ilk tekbirde ellerini kaldırdığına dair hadistir. Buhârî, Ahmed, Ebu Hatim ve başkaları bu ziyadenin sabit olmadığını belirtmişlerdir. Bununla birlikte hadisin diğer bazı illetleri vardır. Bkz.: Bediuddin Şah er-Raşidi, Cu’zu Ref’il Yedeyn Lil’Buhari (s.86-90)
Nevevi, el-Hulasa’da: “Bu hadisin zayıf olduğunda ve Tirmizî’nin bunun hasen gösrmesine itirazda ittifak edildi” demiştir.
Allah allame Muhammed Hayyat es-Sindi’ye rahmet etsin, diyor ki: “Onların hadis kitaplarını okuduklarını, dersini yaptıklarını görürsün. Fakat bu, o hadislerle amel etmek için değildir! Bilakis taklid ettikleri kimsenin delillerini öğrenmek ve ona aykırı olanları tevil etmek içindir. Uzak manalara yorumlarlar ve bundan aciz kaldıkları zaman da: “Taklid ettiğimiz kişi hadisi bizden iyi bilir” derler. Onlar bilmiyorlar mı ki, bu şekilde kendilerine Allah Teâlâ’nın hücceti ikame olmaktadır! Hüccet ile amel etmeyi terk konusunda bilen ile bilmeyen bir olmaz!” (Tuhfetu’l-Enam s.65)
* Uyarı: Musnedu Humeydi'nin Yusuf Ertuğrul tarafından yapılan tercümesi tahrif edilmemiş olan nüshaya göre yapılan baskısının tercümesidir.

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)