Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

9 Mart 2017 Perşembe

Çağın Yeni Putları - 4 -

Dördüncü Put: Çoğunluğun Hükmü
Halk, kendilerini parlementoda temsil etmesi için vekiller seçer, kanun koyma yetkisi bu vekillere aittir ve parlementoda yapılan oylama ile çoğunluğun hükmü hâkim olur.
Şayet çoğunluk içkinin serbest bırakılması görüşünde olursa serbest bırakılır, faizin meşru olması görüşünde olursa bu meşru görülür, Allah’ın kurallarının uygulanmaması görüşünde olurlarsa uygulanmaz. Başında ve sonunda hüküm çoğunluğa göredir!
Bu ise, dine karşı apaçık bir çarpışmadır. Çünkü kanun ve din koyma yetkisi yalnızca Allah’ın hakkıdır. Allah’ın kitabına ve rasulü sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetine dönülmesi zorunludur. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
وَاللَّهُ يَحْكُمُ لَا مُعَقِّبَ لِحُكْمِهِ
Allah hükmeder, O'nun hükmünün üzerine söz söyleyecek kimse yoktur.” (Ra’d 41)
أَمْ لَهُمْ شُرَكَاءُ شَرَعُوا لَهُمْ مِنَ الدِّينِ مَا لَمْ يَأْذَنْ بِهِ اللَّهُ
Yoksa onların birtakım ortakları mı var ki, Allah’ın izin vermediği şeyleri, dinden kendilerine bir şeriat kıldılar?” (Şura 21)
إِنِ الْحُكْمُ إِلَّا لِلَّهِ أَمَرَ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا إِيَّاهُ ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
Hüküm, yalnızca Allah’ındır. O, kendisinden başkasına ibadet etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru din işte budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (Yusuf 40)
وَلَا يُشْرِكُ فِي حُكْمِهِ أَحَدًا
O, kendi hükmünde kimseyi ortak etmez.” (Kehf 26)
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem hakkında Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:
وَمَا يَنْطِقُ عَنِ الْهَوَى * إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَى
O, hevâdan konuşmaz. O, yalnızca vahyolunmakta olan bir vahiydir.” (Necm 3-4)
Şu halde otoritenin kaynağı halkın çoğunluğu değil, tertemiz şeriattir.
Kanun koymak için meclis kurup, faiz uygulansın mı, uygulanmasın mı, içki yasaklansın mı, yasaklanmasın mı gibi araştırmalara girmek ve bu meseleleri beşerin akıllarına arz etmek dinen caiz değildir. Aklın görevi; dini anlamak ve rabbinin hükmüne teslim olup, Allah’ın helal kıldığını helal, haram kıldığını haram görmektir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
فَلَا وَرَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَ حَتَّى يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لَا يَجِدُوا فِي أَنْفُسِهِمْ حَرَجًا مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
Hayır! Rabbine yemin olsun ki aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem yapıncaya ve sonra senin hükmünden dolayı içlerinde bir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyetle teslim oluncaya kadar iman etmiş olmazlar!” (Nisâ 65)
وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَنْ يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ وَمَنْ يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا مُبِينًا
Allah ve rasûlü bir işe hüküm verdiği zaman, iman etmiş bir erkek ve iman etmiş bir kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah’a ve rasûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” (Ahzab 36)
أَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللَّهِ حُكْمًا لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ
Cahiliyyenin hükmünü mü arıyorlar. Kesin olarak inanacak bir toplum için kimin hükmü Allah’ın hükmünden daha güzel olabilir!?” (Mâide 50)
Allah’ın dinine boyun eğmek ve bu meclislerin görevini yalnızca; Allah’ın dinine aykırı olmayan idârî kanunlar koymaya sınırlamak gerekir. Bu kanunlarda dinin usul kaidelerine ve dinin maksatlarına uygun olma şartı bulunmalı, maslahatların gerçekleştirilmesi ve mefsedetlerin def edilmesi gözetilmelidir. Mesela trafik kuralları canların ve malların korunması ve trafik seyrinin kolaylaştırılması hususunda talep edilen, uygun bir örnektir.
İster yönetici olsunlar, ister yönetilenler olsunlar, bütün insanların yargı ve yürütme otoritesi hususlarında Allah’ın dinine boyun eğmeleri ve insanları buna göre idare etmeleri zorunludur. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
كُلُّكُمْ رَاعٍ وَمَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ، وَالإِمَامُ رَاعٍ وَمَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ
Her biriniz çobansınız ve her biriniz sürüsünden sorumludur. İmam bir çobandır ve halkından sorumludur.”[1]
Şüphe yok ki, yöneticinin tehlikeli bir görevi ve büyük bir sorumluluğu vardır. Halkın salahı, istikameti onun sorumluluğu altındadır. Birçok halklar Allah’ın emri üzere dosdoğru oldukları için salah bulmuşlardır. Nitekim Osman b. Affan radiyallahu anh şöyle demiştir:
“Muhakkak ki Allah, Kur’an ile alıkoymadığını sultan ile alıkoyar.” Yöneticinin Allah’ın dinine dönmeyi kabul etmeyen bir halk bile olsa, halkı idare etme gerekçesiyle, az ya da çok, Allah’ın dinine aykırı olan beşerî görüşlere ve hevalara uymaya hakkı yoktur.[2]
Şuna da uyarıda bulunmak gerekir: Eğer Allah’a isyan içeriyorsa, çoğunluğun görüşünün Allah Teâlâ katında bir kıymeti yoktur. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
وَإِنْ تُطِعْ أَكْثَرَ مَنْ فِي الْأَرْضِ يُضِلُّوكَ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ إِنْ يَتَّبِعُونَ إِلَّا الظَّنَّ وَإِنْ هُمْ إِلَّا يَخْرُصُونَ
Yeryüzünde bulunanların çoğunluğuna itaat edecek olursan seni Allah yolundan saptırırlar. Çünkü onlar ancak zanna uyarlar; onlar ancak yalan söylerler.” (En’âm 116)
وَمَا أَكْثَرُ النَّاسِ وَلَوْ حَرَصْتَ بِمُؤْمِنِينَ
Sen şiddetle arzu etsen bile, insanların çoğu iman edecek değildir.” (Yusuf 103)
وَمَا يُؤْمِنُ أَكْثَرُهُمْ بِاللَّهِ إِلَّا وَهُمْ مُشْرِكُونَ
Onların çoğu şirk koşmaksızın Allah’a iman etmezler.” (Yusuf 106)
İmam İbnu’l-Kayyım rahimehullah şöyle demiştir: “Ebu Şame künyesiyle meşhur Ebu Muhammed Abdurrahman b. İsmail, el-Havadis ve’l-Bid’a kitabında ne kadar da güzel söylüyor: “Cemaatten ayrılmamanın emredildiği yerlerde kastedilen anlam; hakka sarılan az ve ona muhalefet edenler çok olsa dahi, haktan ayrılmamak ve ona tabi olmaktır.” Çünkü hak, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ve ashabının zamanındaki ilk cemaatin üzerinde olduğu şeyin ta kendisidir. Onlardan sonra bid’at ehlinin çok oluşuna itibar edilmez. Amr b. Meymun el-Evdî rahimehullah şöyle demiştir:
“Yemen’de Muaz radıyallahu anh ile arkadaşlık ettim. O Şam topraklarına yerleşinceye kadar ondan ayrılmadım. Ondan sonra insanların en fakihi olan Abdullah b. Mes’ud radıyallahu anh ile arkadaşlık ettim. Onun şöyle dediğini işittim:
“Size cemaati tavsiye ederim. Zira Allah’ın eli cemaat üzerindedir.” Cemaate böylece teşvik etti. Sonra günlerden bir gün şöyle dediğini işittim:
“Üzerinize namazı vakitlerinden geciktirecek yöneticiler gelecek. Siz namazı vakitlerinde kılın. Bu farz namazdır, onlarla beraber kıldığınız ise sizin için nafiledir.” Dedim ki:
“Ey Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabı! Ne söylediğinizi anlamıyorum.” Dedi ki:
“Anlamadığın nedir?” ben de şöyle dedim: “Bana cemaati emrettin ve ona teşvik ettin. Şimdi de bana namazı kendi başına kıl, bu farz namazdır, cemaatle de kıl, bu ise nafiledir diyorsun.” O da şöyle dedi:
“Ey Amr b. Meymûn! Ben senin bu beldenin en fakihi olduğunu sanıyordum. Cemaatin ne olduğunu bilmiyor musun?” Ben:
“Hayır” dedim. Şöyle dedi:
Cemaatin çoğunluğu cemaatten ayrılmışlardır. Cemaat; yalnız başına olsan dahi, sadece Allah Azze ve Celleye itaate uygun olandır.”[3]
(Diğer rivayette: “Cemaat; yalnız başına olsan dahi, hakka uygun olandır” şeklindedir. Hatîb el-Bağdadî’nin rivayetinde lafzı: “Yalnız başına dahi olsan cemaat; kitap ve sünnettir” şeklindedir.[4])
Nuaym b. Hammad bu hadis hakkında şöyle dedi: “Cemaat ifsad olduğu zaman, ifsad olmasından önceki duruma sarılman gerekir. İşte o zaman yalnız başına dahi olsan cemaat sen olursun.”[5] Bunu Beyhakî ve başkaları zikretmişlerdir.”[6]
Şeyh İbn Useymin’e şöyle soruldu: “Bazı insanlar dine veya islâmî edebe aykırı olan bir işten yasaklandıkları zaman “Herkes böyle yapıyor” diye mazeret gösteriyorlar.” O da şöyle cevap vermiştir:
“Bu geçerli bir mazeret değildir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
وَإِنْ تُطِعْ أَكْثَرَ مَنْ فِي الْأَرْضِ يُضِلُّوكَ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ
Yeryüzünde bulunanların çoğunluğuna itaat edecek olursan seni Allah yolundan saptırırlar.” (En’âm 116)
وَمَا أَكْثَرُ النَّاسِ وَلَوْ حَرَصْتَ بِمُؤْمِنِينَ
Sen şiddetle arzu etsen bile, insanların çoğu iman edecek değildir.” (Yusuf 103)
Hüccet ancak Allah’ın söyledikleri, rasulü sallallahu aleyhi ve sellem’in söyledikleri ve salih selefin üzerinde bulundukları yoldur.”[7]
Allah Azze ve Celle bizi insanlarla beraber sapıklığa ve isyana dalmaktan yasaklamıştır:
مَا سَلَكَكُمْ فِي سَقَرَ * قَالُوا لَمْ نَكُ مِنَ الْمُصَلِّينَ * وَلَمْ نَكُ نُطْعِمُ الْمِسْكِينَ * وَكُنَّا نَخُوضُ مَعَ الْخَائِضِينَ
Sizi Sekar’a sürükleyen nedir?” Derler ki: “Namaz kılanlardan değildik ve yoksula yedirmezdik. Dalıp gidenlerle biz de dalıp giderdik.” (Muddessir 42-45) Yani onlar sapıklık yaptıkça biz de onlarla beraber sapardık demektir.
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, insanlardan iradesiz ve şuursuz davranan bu sınıfın kabre konuldukları zaman uğrayacakları akibeti açıklayarak şöyle buyurmuştur:
Ölü kabre konulup arkadaşları geri dönünce, arkadaşlarının ayak seslerini işitir ve ona iki melek gelir, onu oturturlar.
“Şu adam (Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’i kastederler) hakkında ne diyordun?” derler… Münafık ve kâfire gelince:
“Ben bilmiyorum, insanlar onun için ne dedilerse ben de onu diyordum” der. Ona:
“Bir şey bilmeyesin ve okumayasın” denilir. Demir sopalarla dövülür. Öyle bir sesle bağırır ki insanlar ve cinler dışında herşey o sesi işitir.”[8]
Her müslümanın bu konuda uyanık olması, ancak hakkın cemaat olduğunu bilmesi gerekir. Müslümanın görüş sahibi olmayan bir uydu olup insanlarla beraber her yola gitmesi caiz değildir. Bilakis ona gereken; hakkı araştırmak ve ona sarılmak, tabi olanları az olsa dahi hakka karşı başka bir şeyi tercih etmemektir.
Huzeyfe radıyallahu anh’den: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
لَا تَكُونُوا إِمَّعَةً، تَقُولُونَ: إِنْ أَحْسَنَ النَّاسُ أَحْسَنَّا، وَإِنْ ظَلَمُوا ظَلَمْنَا، وَلَكِنْ وَطِّنُوا أَنْفُسَكُمْ، إِنْ أَحْسَنَ النَّاسُ أَنْ تُحْسِنُوا، وَإِنْ أَسَاءُوا فَلَا تَظْلِمُوا
İnsanlar iyilik yaparsa biz de yaparız, zulmederlerse biz de zulmederiz” diyen uydu/taklitçi kimseler olmayın! Lakin kendinize hâkim olun, insanlar iyilik yaparsa siz de iyilik yapın, onlar kötülük yaparlarsa siz zulmetmeyin.”[9]
İbn Mes’ud radıyallahu anh şöyle demiştir: “Kişi kendisini, yeryüzündekilerin tamamı küfre girse bile küfre girmeyecek şekilde şartlandırsın. Sizden biriniz uydu/taklitçi olmasın.”
“Uydu nedir diye sorulunca şöyle dedi:
“Ben insanlarla beraberim diyen kimsedir. Şüphesiz kötülük örnek alınamaz.”[10]
İbn Mes’ûd radıyallahu anh dedi ki: ‘Sizden biriniz dininde bir kimseyi taklit etmesin! Zira o iman etmişse iman etmiş, küfretmişse küfretmiş olur. İlle de birine uyacaksanız ölmüş olan sahâbelere uyunuz. Zira hayatta olanın fitneye düşmesinden emin olunamaz.’[11]

Şeyh Muhammed el-İmam Mefasidu’l-İntihabat (s.25)’te şöyle demiştir: “Seçimler, Allah’a ortak koşma kapsamındadır. Bu itaatte şirktir. Zira seçimler demokrasi nizamının bir parçasıdır ki, bunu İslam düşmanları, Müslümanları dinlerinden uzaklaştırmak için koymuşlardır. Kim onu razı olarak, istekle, sahih olduğuna inanarak kabul ederse, Allah Azze ve Celle’nin emrine muhalefet hususunda İslam düşmanlarına itaat etmiş olur. Bu ise itaatte şirkin ta kendisidir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
أَمْ لَهُمْ شُرَكَاءُ شَرَعُوا لَهُمْ مِنَ الدِّينِ مَا لَمْ يَأْذَنْ بِهِ اللَّهُ وَلَوْلَا كَلِمَةُ الْفَصْلِ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ وَإِنَّ الظَّالِمِينَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ * تَرَى الظَّالِمِينَ مُشْفِقِينَ مِمَّا كَسَبُوا وَهُوَ وَاقِعٌ بِهِمْ
Yoksa onların, Allah'ın izin vermediği şeyi kendileri için dinden bir şeriat koyan ortakları mı var? Eğer önceden verilmiş bir hüküm olmasaydı, muhakkak aralarında hükmolunurdu. Şüphesiz zâlimler için acı bir azâb vardır. Zâlimleri, işledikleri şeylerin azabından korkan kimseler olarak görürsün ki, bu, mutlaka onların başına gelecektir” (Şura 21-22)
إِنَّ الَّذِينَ ارْتَدُّوا عَلَى أَدْبَارِهِمْ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْهُدَى الشَّيْطَانُ سَوَّلَ لَهُمْ وَأَمْلَى لَهُمْ * ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ قَالُوا لِلَّذِينَ كَرِهُوا مَا نَزَّلَ اللَّهُ سَنُطِيعُكُمْ فِي بَعْضِ الْأَمْرِ
Kendileri için hidayet apaçık belli olduktan sonra arkalarını dönüp tekrar küfre yönelenlere şeytan işlerini kolaylaştırmış, ümidlerini artırmıştır. Bu da, onların, Allah'ın indirdiklerinden hoşnud olmayanlara, “biz, bazı hususlarda size itaat edeceğiz” demiş olmalarındandır.” (Muhammed 25-26)
وَإِنْ أَطَعْتُمُوهُمْ إِنَّكُمْ لَمُشْرِكُونَ
Onlara itaat ettiğiniz takdirde, şüphe yoktur ki, siz de müşriklerden olursunuz” (En’âm 121)
Bu seçimler Allah’ın kanunlarından mıdır, yoksa beşerin kanunlarından mıdır? Eğer Allah’ın kanunlarındandır derlerse bu Allah’a karşı büyük bir iftiradır. Laik anayasalar Müslümanların ülkelerinde mevcuttur. Bu, seçimlerin laik düzenlerin uygulaması olduğunun en büyük şahididir.
Eğer: “Beşerin kanunlarındandır” derlerse, beşerin kanunlarını nasıl kabul edebilirsiniz? Böyle bir kanun koymanın hükmü nedir? Ayet, seçimleri düzenleyen demokrasi kurucularının, insanlar için şeriat koyma hususunda Allah’a ortak koşmakta olduklarını açıklamıyor mu? Seçimleri kabul eden kimse, yaratılmışları şeriat koyucu olarak görmüyorsa, yaratılmışlar nasıl şeriat koyucu olurlar? Geçen ayeti nasıl anlamamız gerekir o halde? “Seçimlere katılmak caizdir” diyen kimse bununla yetinmiyor, daha da çamura batarak: “Oy kullanmak vaciptir, bunu terk eden günahkârdır, emaneti eda etmemiştir…” vs. diyor!”
- İnşaallah yazı, çağın beşinci putu: Irkçılık maddesi ile devam edecektir - 


[1] Sahih. Buhârî (2751) Muslim (İmaret 20)
[2] Bkz.: Said Abdulazim, Kitabu’d-Dimukratiyyeti Fi’l-Mizan.
[3] Sahih mevkuf. El-Lâlekâî, Usûlu İtikadi Ehl-i’s-Sunne (1/108) İbn Asâkir Tarihu Dımeşk (46/409); Ebû Şâme el-Makdisî, el-Bâis (s.22); Mizzî, Tehzibu’l-Kemal (22/264).
[4] Sahih mevkuf. Hatîb el-Bagdadî, el-Fakîh ve’l-Mutefakkih (1171)
[5] Beyhaki el-Medhal (s.15) İbn Asakir (46/409)
[6] İbn Kayyım, İgasetu’l-Lehfân (s.69-70)
[7] İbn Useymin’in Fetvalarından (s.139)
[8] Sahih. Buhari (1273, 1308); Muslim (2870); Nesai (2050-2051); Ahmed (3/126, 233); Beyhaki (1/659, 4/80); Beyhaki, İsbatu Azabi’l-Kabr (15); İbn Hibban (7/390); İbn Ebi Asım, es-Sunne (863).
[9] Hasen. Tirmizî (2007) Bezzar (7/229)
[10] Hasen mevkuf. İbn Batta el-İbane (29) Ebu Nuaym Hilye (1/136-137) İbn Hazm el-İhkam (6/293)
[11] Sahih mevkuf. Taberânî, (9/152) Beyhakî, (10/116); Lalekâ’î, İtikâdu Ehli’s-Sunne, (1/93); İbn Hazm, el-İhkâm, (6/255); Ebû Nu’aym, Hilye, (1/136) İbnu’l-Cevzî, Safvetu’s-Safve, (1/421) Heysemî, Mecma’u’z-Zevâ’id, (1/180).

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)