Dördüncü Put: Çoğunluğun Hükmü
Halk, kendilerini parlementoda temsil etmesi için vekiller
seçer, kanun koyma yetkisi bu vekillere aittir ve parlementoda yapılan oylama
ile çoğunluğun hükmü hâkim olur.
Şayet çoğunluk içkinin serbest bırakılması görüşünde olursa
serbest bırakılır, faizin meşru olması görüşünde olursa bu meşru görülür, Allah’ın
kurallarının uygulanmaması görüşünde olurlarsa uygulanmaz. Başında ve sonunda
hüküm çoğunluğa göredir!
Bu ise, dine karşı apaçık bir çarpışmadır. Çünkü kanun ve
din koyma yetkisi yalnızca Allah’ın hakkıdır. Allah’ın kitabına ve rasulü sallallahu
aleyhi ve sellem’in sünnetine dönülmesi zorunludur. Allah Teâlâ şöyle
buyurmuştur:
وَاللَّهُ
يَحْكُمُ لَا مُعَقِّبَ لِحُكْمِهِ
“Allah hükmeder,
O'nun hükmünün üzerine söz söyleyecek kimse yoktur.” (Ra’d 41)
أَمْ
لَهُمْ شُرَكَاءُ شَرَعُوا لَهُمْ مِنَ الدِّينِ مَا لَمْ يَأْذَنْ بِهِ اللَّهُ
“Yoksa
onların birtakım ortakları mı var ki, Allah’ın izin vermediği şeyleri, dinden
kendilerine bir şeriat kıldılar?” (Şura 21)
إِنِ
الْحُكْمُ إِلَّا لِلَّهِ أَمَرَ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا إِيَّاهُ ذَلِكَ
الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
“Hüküm, yalnızca Allah’ındır. O, kendisinden başkasına
ibadet etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru din işte budur. Fakat insanların çoğu
bilmezler.” (Yusuf 40)
وَلَا
يُشْرِكُ فِي حُكْمِهِ أَحَدًا
“O, kendi hükmünde
kimseyi ortak etmez.” (Kehf
26)
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem hakkında Allah Azze ve
Celle şöyle buyurmuştur:
وَمَا
يَنْطِقُ عَنِ الْهَوَى * إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَى
“O, hevâdan konuşmaz. O, yalnızca
vahyolunmakta olan bir vahiydir.” (Necm
3-4)
Şu halde otoritenin kaynağı halkın
çoğunluğu değil, tertemiz şeriattir.
Kanun koymak için meclis kurup, faiz
uygulansın mı, uygulanmasın mı, içki yasaklansın mı, yasaklanmasın mı gibi
araştırmalara girmek ve bu meseleleri beşerin akıllarına arz etmek dinen caiz
değildir. Aklın görevi; dini anlamak ve rabbinin hükmüne teslim olup, Allah’ın
helal kıldığını helal, haram kıldığını haram görmektir. Allah Teâlâ şöyle
buyurmuştur:
فَلَا
وَرَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَ حَتَّى يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ
لَا يَجِدُوا فِي أَنْفُسِهِمْ حَرَجًا مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
“Hayır! Rabbine yemin olsun ki
aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem yapıncaya ve sonra senin hükmünden
dolayı içlerinde bir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyetle teslim oluncaya
kadar iman etmiş olmazlar!” (Nisâ 65)
وَمَا
كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَنْ
يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ وَمَنْ يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ
فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا مُبِينًا
“Allah ve rasûlü
bir işe hüküm verdiği zaman, iman etmiş bir erkek ve iman etmiş bir kadına o
işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah’a ve rasûlüne
karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” (Ahzab 36)
أَفَحُكْمَ
الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللَّهِ حُكْمًا لِقَوْمٍ
يُوقِنُونَ
“Cahiliyyenin hükmünü mü arıyorlar.
Kesin olarak inanacak bir toplum için kimin hükmü Allah’ın hükmünden daha güzel
olabilir!?” (Mâide 50)
Allah’ın dinine boyun eğmek ve bu
meclislerin görevini yalnızca; Allah’ın dinine aykırı olmayan idârî kanunlar
koymaya sınırlamak gerekir. Bu kanunlarda dinin usul kaidelerine ve dinin
maksatlarına uygun olma şartı bulunmalı, maslahatların gerçekleştirilmesi ve
mefsedetlerin def edilmesi gözetilmelidir. Mesela trafik kuralları canların ve
malların korunması ve trafik seyrinin kolaylaştırılması hususunda talep edilen,
uygun bir örnektir.
İster yönetici olsunlar, ister
yönetilenler olsunlar, bütün insanların yargı ve yürütme otoritesi hususlarında
Allah’ın dinine boyun eğmeleri ve insanları buna göre idare etmeleri
zorunludur. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
كُلُّكُمْ رَاعٍ وَمَسْئُولٌ
عَنْ رَعِيَّتِهِ، وَالإِمَامُ رَاعٍ وَمَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ
“Her biriniz çobansınız ve her biriniz
sürüsünden sorumludur. İmam bir çobandır ve halkından sorumludur.”[1]
Şüphe yok ki, yöneticinin tehlikeli bir
görevi ve büyük bir sorumluluğu vardır. Halkın salahı, istikameti onun
sorumluluğu altındadır. Birçok halklar Allah’ın emri üzere dosdoğru oldukları
için salah bulmuşlardır. Nitekim Osman b. Affan radiyallahu anh şöyle demiştir:
“Muhakkak ki Allah, Kur’an ile alıkoymadığını
sultan ile alıkoyar.” Yöneticinin Allah’ın dinine dönmeyi kabul etmeyen bir
halk bile olsa, halkı idare etme gerekçesiyle, az ya da çok, Allah’ın dinine
aykırı olan beşerî görüşlere ve hevalara uymaya hakkı yoktur.[2]
Şuna da uyarıda bulunmak gerekir: Eğer
Allah’a isyan içeriyorsa, çoğunluğun görüşünün Allah Teâlâ katında bir kıymeti
yoktur. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
وَإِنْ
تُطِعْ أَكْثَرَ مَنْ فِي الْأَرْضِ يُضِلُّوكَ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ إِنْ
يَتَّبِعُونَ إِلَّا الظَّنَّ وَإِنْ هُمْ إِلَّا يَخْرُصُونَ
“Yeryüzünde bulunanların
çoğunluğuna itaat edecek olursan seni Allah yolundan saptırırlar. Çünkü onlar
ancak zanna uyarlar; onlar ancak yalan söylerler.” (En’âm 116)
وَمَا
أَكْثَرُ النَّاسِ وَلَوْ حَرَصْتَ بِمُؤْمِنِينَ
“Sen şiddetle arzu etsen bile, insanların çoğu iman
edecek değildir.” (Yusuf 103)
وَمَا
يُؤْمِنُ أَكْثَرُهُمْ بِاللَّهِ إِلَّا وَهُمْ مُشْرِكُونَ
“Onların çoğu şirk koşmaksızın Allah’a iman etmezler.”
(Yusuf 106)
İmam İbnu’l-Kayyım rahimehullah şöyle demiştir: “Ebu Şame
künyesiyle meşhur Ebu Muhammed Abdurrahman b. İsmail, el-Havadis ve’l-Bid’a
kitabında ne kadar da güzel söylüyor: “Cemaatten ayrılmamanın emredildiği
yerlerde kastedilen anlam; hakka sarılan az ve ona muhalefet edenler çok olsa
dahi, haktan ayrılmamak ve ona tabi olmaktır.” Çünkü hak, Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem’in ve ashabının zamanındaki ilk cemaatin üzerinde olduğu şeyin
ta kendisidir. Onlardan sonra bid’at ehlinin çok oluşuna itibar edilmez. Amr b.
Meymun el-Evdî rahimehullah şöyle demiştir:
“Yemen’de Muaz radıyallahu anh ile arkadaşlık ettim. O Şam
topraklarına yerleşinceye kadar ondan ayrılmadım. Ondan sonra insanların en
fakihi olan Abdullah b. Mes’ud radıyallahu anh ile arkadaşlık ettim. Onun şöyle
dediğini işittim:
“Size cemaati tavsiye ederim. Zira Allah’ın eli cemaat
üzerindedir.” Cemaate böylece teşvik etti. Sonra günlerden bir gün şöyle
dediğini işittim:
“Üzerinize namazı vakitlerinden geciktirecek yöneticiler
gelecek. Siz namazı vakitlerinde kılın. Bu farz namazdır, onlarla beraber
kıldığınız ise sizin için nafiledir.” Dedim ki:
“Ey Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabı! Ne
söylediğinizi anlamıyorum.” Dedi ki:
“Anlamadığın nedir?” ben de şöyle dedim: “Bana cemaati
emrettin ve ona teşvik ettin. Şimdi de bana namazı kendi başına kıl, bu farz
namazdır, cemaatle de kıl, bu ise nafiledir diyorsun.” O da şöyle dedi:
“Ey Amr b. Meymûn! Ben senin bu beldenin en fakihi olduğunu
sanıyordum. Cemaatin ne olduğunu bilmiyor musun?” Ben:
“Hayır” dedim. Şöyle dedi:
“Cemaatin çoğunluğu cemaatten ayrılmışlardır. Cemaat;
yalnız başına olsan dahi, sadece Allah Azze ve Celleye itaate uygun olandır.”[3]
(Diğer rivayette: “Cemaat; yalnız başına olsan dahi, hakka uygun olandır”
şeklindedir. Hatîb el-Bağdadî’nin rivayetinde lafzı: “Yalnız başına dahi
olsan cemaat; kitap ve sünnettir” şeklindedir.[4])
Nuaym b. Hammad bu hadis
hakkında şöyle dedi: “Cemaat ifsad olduğu zaman, ifsad olmasından önceki duruma
sarılman gerekir. İşte o zaman yalnız başına dahi olsan cemaat sen olursun.”[5]
Bunu Beyhakî ve başkaları zikretmişlerdir.”[6]
Şeyh İbn Useymin’e şöyle soruldu: “Bazı
insanlar dine veya islâmî edebe aykırı olan bir işten yasaklandıkları zaman “Herkes
böyle yapıyor” diye mazeret gösteriyorlar.” O da şöyle cevap vermiştir:
“Bu geçerli bir mazeret değildir. Allah
Teâlâ şöyle buyurmuştur:
وَإِنْ
تُطِعْ أَكْثَرَ مَنْ فِي الْأَرْضِ يُضِلُّوكَ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ
“Yeryüzünde bulunanların
çoğunluğuna itaat edecek olursan seni Allah yolundan saptırırlar.” (En’âm
116)
وَمَا
أَكْثَرُ النَّاسِ وَلَوْ حَرَصْتَ بِمُؤْمِنِينَ
“Sen şiddetle arzu etsen bile, insanların çoğu iman
edecek değildir.” (Yusuf 103)
Hüccet ancak Allah’ın söyledikleri,
rasulü sallallahu aleyhi ve sellem’in söyledikleri ve salih selefin üzerinde
bulundukları yoldur.”[7]
Allah Azze ve Celle bizi insanlarla
beraber sapıklığa ve isyana dalmaktan yasaklamıştır:
مَا
سَلَكَكُمْ فِي سَقَرَ * قَالُوا لَمْ نَكُ مِنَ الْمُصَلِّينَ * وَلَمْ نَكُ نُطْعِمُ الْمِسْكِينَ * وَكُنَّا نَخُوضُ مَعَ الْخَائِضِينَ
“Sizi Sekar’a sürükleyen nedir?”
Derler ki: “Namaz kılanlardan değildik ve yoksula yedirmezdik. Dalıp gidenlerle
biz de dalıp giderdik.” (Muddessir 42-45) Yani onlar sapıklık yaptıkça biz
de onlarla beraber sapardık demektir.
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem,
insanlardan iradesiz ve şuursuz davranan bu sınıfın kabre konuldukları zaman
uğrayacakları akibeti açıklayarak şöyle buyurmuştur:
“Ölü kabre konulup
arkadaşları geri dönünce, arkadaşlarının ayak seslerini işitir ve ona iki melek
gelir, onu oturturlar.
“Şu adam (Muhammed sallallahu
aleyhi ve sellem’i kastederler) hakkında ne diyordun?” derler… Münafık ve
kâfire gelince:
“Ben bilmiyorum,
insanlar onun için ne dedilerse ben de onu diyordum” der. Ona:
“Bir şey bilmeyesin
ve okumayasın” denilir. Demir sopalarla dövülür. Öyle bir sesle bağırır ki
insanlar ve cinler dışında herşey o sesi işitir.”[8]
Her müslümanın bu konuda
uyanık olması, ancak hakkın cemaat olduğunu bilmesi gerekir. Müslümanın görüş
sahibi olmayan bir uydu olup insanlarla beraber her yola gitmesi caiz değildir.
Bilakis ona gereken; hakkı araştırmak ve ona sarılmak, tabi olanları az olsa
dahi hakka karşı başka bir şeyi tercih etmemektir.
Huzeyfe radıyallahu anh’den:
“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
لَا
تَكُونُوا إِمَّعَةً، تَقُولُونَ: إِنْ أَحْسَنَ النَّاسُ أَحْسَنَّا، وَإِنْ
ظَلَمُوا ظَلَمْنَا، وَلَكِنْ وَطِّنُوا أَنْفُسَكُمْ، إِنْ أَحْسَنَ النَّاسُ
أَنْ تُحْسِنُوا، وَإِنْ أَسَاءُوا فَلَا تَظْلِمُوا
“İnsanlar iyilik yaparsa biz
de yaparız, zulmederlerse biz de zulmederiz” diyen uydu/taklitçi kimseler
olmayın! Lakin kendinize hâkim olun, insanlar iyilik yaparsa siz de iyilik
yapın, onlar kötülük yaparlarsa siz zulmetmeyin.”[9]
İbn Mes’ud radıyallahu anh şöyle
demiştir: “Kişi kendisini, yeryüzündekilerin tamamı küfre girse bile küfre
girmeyecek şekilde şartlandırsın. Sizden biriniz uydu/taklitçi olmasın.”
“Uydu nedir diye sorulunca şöyle
dedi:
“Ben insanlarla beraberim diyen
kimsedir. Şüphesiz kötülük örnek alınamaz.”[10]
İbn Mes’ûd radıyallahu anh dedi ki: ‘Sizden biriniz
dininde bir kimseyi taklit etmesin! Zira o iman etmişse iman etmiş, küfretmişse
küfretmiş olur. İlle de birine uyacaksanız ölmüş olan sahâbelere uyunuz. Zira
hayatta olanın fitneye düşmesinden emin olunamaz.’[11]
Şeyh Muhammed el-İmam
Mefasidu’l-İntihabat (s.25)’te şöyle demiştir: “Seçimler, Allah’a ortak koşma
kapsamındadır. Bu itaatte şirktir. Zira seçimler demokrasi nizamının bir
parçasıdır ki, bunu İslam düşmanları, Müslümanları dinlerinden uzaklaştırmak
için koymuşlardır. Kim onu razı olarak, istekle, sahih olduğuna inanarak kabul
ederse, Allah Azze ve Celle’nin emrine muhalefet hususunda İslam düşmanlarına
itaat etmiş olur. Bu ise itaatte şirkin ta kendisidir. Allah Teâlâ şöyle
buyurmuştur:
أَمْ لَهُمْ شُرَكَاءُ شَرَعُوا لَهُمْ مِنَ الدِّينِ مَا لَمْ يَأْذَنْ
بِهِ اللَّهُ وَلَوْلَا كَلِمَةُ الْفَصْلِ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ وَإِنَّ الظَّالِمِينَ
لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ * تَرَى الظَّالِمِينَ مُشْفِقِينَ مِمَّا كَسَبُوا وَهُوَ وَاقِعٌ بِهِمْ
“Yoksa onların, Allah'ın izin
vermediği şeyi kendileri için dinden bir şeriat koyan ortakları mı var? Eğer
önceden verilmiş bir hüküm olmasaydı, muhakkak aralarında hükmolunurdu.
Şüphesiz zâlimler için acı bir azâb vardır. Zâlimleri, işledikleri şeylerin
azabından korkan kimseler olarak görürsün ki, bu, mutlaka onların başına
gelecektir” (Şura 21-22)
إِنَّ الَّذِينَ ارْتَدُّوا عَلَى أَدْبَارِهِمْ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ
لَهُمُ الْهُدَى الشَّيْطَانُ سَوَّلَ لَهُمْ وَأَمْلَى لَهُمْ * ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ قَالُوا لِلَّذِينَ كَرِهُوا مَا نَزَّلَ اللَّهُ
سَنُطِيعُكُمْ فِي بَعْضِ الْأَمْرِ
“Kendileri için hidayet
apaçık belli olduktan sonra arkalarını dönüp tekrar küfre yönelenlere şeytan
işlerini kolaylaştırmış, ümidlerini artırmıştır. Bu da, onların, Allah'ın
indirdiklerinden hoşnud olmayanlara, “biz, bazı hususlarda size itaat edeceğiz”
demiş olmalarındandır.” (Muhammed 25-26)
وَإِنْ أَطَعْتُمُوهُمْ إِنَّكُمْ لَمُشْرِكُونَ
“Onlara itaat ettiğiniz
takdirde, şüphe yoktur ki, siz de müşriklerden olursunuz” (En’âm 121)
Bu seçimler Allah’ın
kanunlarından mıdır, yoksa beşerin kanunlarından mıdır? Eğer Allah’ın
kanunlarındandır derlerse bu Allah’a karşı büyük bir iftiradır. Laik anayasalar
Müslümanların ülkelerinde mevcuttur. Bu, seçimlerin laik düzenlerin uygulaması
olduğunun en büyük şahididir.
Eğer:
“Beşerin kanunlarındandır” derlerse, beşerin kanunlarını nasıl kabul
edebilirsiniz? Böyle bir kanun koymanın hükmü nedir? Ayet, seçimleri düzenleyen
demokrasi kurucularının, insanlar için şeriat koyma hususunda Allah’a ortak koşmakta
olduklarını açıklamıyor mu? Seçimleri kabul eden kimse, yaratılmışları şeriat
koyucu olarak görmüyorsa, yaratılmışlar nasıl şeriat koyucu olurlar? Geçen
ayeti nasıl anlamamız gerekir o halde? “Seçimlere katılmak caizdir” diyen kimse
bununla yetinmiyor, daha da çamura batarak: “Oy kullanmak vaciptir, bunu terk
eden günahkârdır, emaneti eda etmemiştir…” vs. diyor!”
- İnşaallah yazı, çağın beşinci putu: Irkçılık maddesi ile devam edecektir -
[1]
Sahih. Buhârî (2751) Muslim (İmaret
20)
[2]
Bkz.: Said Abdulazim, Kitabu’d-Dimukratiyyeti Fi’l-Mizan.
[3]
Sahih mevkuf. El-Lâlekâî, Usûlu
İtikadi Ehl-i’s-Sunne (1/108) İbn Asâkir Tarihu Dımeşk (46/409); Ebû Şâme
el-Makdisî, el-Bâis (s.22); Mizzî, Tehzibu’l-Kemal (22/264).
[4]
Sahih mevkuf. Hatîb el-Bagdadî,
el-Fakîh ve’l-Mutefakkih (1171)
[5]
Beyhaki el-Medhal (s.15) İbn Asakir (46/409)
[6]
İbn Kayyım, İgasetu’l-Lehfân (s.69-70)
[7]
İbn Useymin’in Fetvalarından (s.139)
[8]
Sahih. Buhari (1273, 1308); Muslim
(2870); Nesai (2050-2051); Ahmed (3/126, 233); Beyhaki (1/659, 4/80); Beyhaki,
İsbatu Azabi’l-Kabr (15); İbn Hibban (7/390); İbn Ebi Asım, es-Sunne (863).
[9]
Hasen. Tirmizî (2007) Bezzar (7/229)
[10]
Hasen mevkuf. İbn Batta el-İbane (29)
Ebu Nuaym Hilye (1/136-137) İbn Hazm el-İhkam (6/293)
[11]
Sahih mevkuf. Taberânî,
(9/152) Beyhakî, (10/116); Lalekâ’î, İtikâdu Ehli’s-Sunne, (1/93); İbn Hazm, el-İhkâm,
(6/255); Ebû Nu’aym, Hilye, (1/136) İbnu’l-Cevzî,
Safvetu’s-Safve, (1/421) Heysemî, Mecma’u’z-Zevâ’id, (1/180).