Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

10 Mart 2017 Cuma

Çağın Yeni Putları - 6 -

Putların Altıncısı: Vatancılık (Milliyetçilik)
Dr. Nasır el-Umer, Muhadarat adlı kitabında, kalp hastalıklarıyla imtihan ile ilgili olarak, haktan başkası için hizipleşmenin/gruplaşmanın fert ve toplumu helak eden öldürücü bir hastalık olduğunu söylüyor ve bunun iki türü olduğunu zikrediyor:
"1- Bazı prensipler için fırkalaşma. Bugünlerde “Vatandaş birliği” sloganını işitiyoruz. Bu, vatan esaslı sevgidir. Vatanında Müslüman, fasık ve kafir de, vatandaş olarak yaşamaktadır. Başka bir ülkenin vatandaşı olan Müslüman bir kardeş, daha takvalı olsa dahi, ona bu sevgi gösterilmez.
Bu, vela ve berânın/yakınlık ve uzaklaşmanın vatan esası üzerine kurulmasıdır. Bu davanın savunucularından biri şunu dile getirmiştir: “Vatan sevgisi dışında her sevgi geçicidir.” Yani memleket toprağı, ülke için sevgi kalıcı! Allah onun karnını irinle doldursun! Her sevgi, hatta Allah Azze ve Celle ve rasulü sallallahu aleyhi ve sellem için olan sevgi de vatan sevgisi uğruna gidicidir! Bu ise yeni bir şirk türüdür."
Üstad Nasır İbrahim el-Beridî’nin Mecelletu’l-Beyan dergisi 10. Sayı, s.45’te yayınlanan: “Kavmiyetçilikten Vatancılığa” başlıklı makalesinde şöyle denilmektedir:
“Müslümanların ülkeleri işgal edilip uzun yıllar sömürge olarak kaldı. Bu yıllar İslam’a ve müslümanlara karşı zorlayıcı savaş yılları idi. Kalemin yazmaktan aciz kaldığı böyle bir durum şöyle toparlanabilir: Mesajı taşıyan ordular geri kalmış, onun hedeflerinde adamları erimişti. Hâlbuki onlar bizim tenimizden, bizim dilimizi konuşan, çoğu mescidlerimizde bizimle beraber namaz kılan kimselerdi. Osmanlı devletinin son zamanlarında mevcut olan İslam Hilafetine karşı, ümmetimize kötülük ve belalar getiren kavmiyetçilik sömürgesi başladı. Osmanlı hilafetinin son bulmasından sonra “Sykes–Picot” anlaşması yapıldı. Bu anlaşmayla Arap ümmeti devletçiklere bölündü ve bu emperyalizm sürecinde müslümanların söz birliği dağıtıldı. Kavmiyetçilik seslerinin yükselmesinden sonra çizilen hedefin parçaları yerine oturmaya başladı ve diğer bir dava ortaya çıktı: Vatancılık!...
Vatan bir ilah edinilip Allah’ın dışında ona ibadet edilecekti. Birçok İslam devletlerinde vatancıların sesleri yükseldi ve İslam’a aykırı olan prensiplere davet ettiler. Bunu her bağın üzerinde bir bağ olarak gördüler. Onlar – bilseler dahi – bu habis fikrin taşıdığı, ümmeti çeşitli musibetlere uğratacak zehiri idrak edemediler.
Bizler, küfür milletlerinin ümmetimize karşı tek bir akide etrafında toplandığı vakitte, aramızı ayırıp parçalayacak şiarların yükseldiğini gördük.
Muhakkak ki Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kabile taassupçuluğunun hâkim olduğu, putların yönettiği bir kavme gönderilmişti. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in o kimselere karşı silahı İslam idi. Ayrılıktan sonra onları toparladı, bütün ayrılıklar, renkler, cinsler ve tabakalar eridi. İslam’ın gölgesinde tarihteki en büyük kardeşlik bağı kuruldu. Arap ile Rum, Pers ile Evs’li, Habeş’li ile Hazrec’li bir araya geldiler. Bu birliktelikte cins, renk, vatan gibi ayrımlara itibar edilmedi.
Şüphesiz böyle bir davanın en tehlikeli kısmı, niyeti ve maksadı güzel olan bazı müslümanların duygusallıkla bu davayı savunmalarıdır. Hatta Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in hadisi olduğu iddia edilen: “Vatan sevgisi imandandır” sözünü tekrar ederler. Hâlbuki bu hadis uydurmadır.[1] Bu hadisi delil getirmek ve buna dayanmak caiz değildir.
Burada vatan sevgisinin, insanın tabiatinin bir gereği olduğu inkar edilemez. Lakin tehlikeli olan şey, vatancılık davetçilerinin bunu Allah’ın dışında ibadet edinilen bir put kılmaları ve “vatancılık” adı altında İslamî prensiplerden uzaklaşmalarıdır.
وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَتَّخِذُ مِنْ دُونِ اللَّهِ أَنْدَادًا يُحِبُّونَهُمْ كَحُبِّ اللَّهِ وَالَّذِينَ آمَنُوا أَشَدُّ حُبًّا لِلَّهِ
İnsanlardan öyleleri vardır ki Allah'tan başka denkler edinirler de onları Allah'ı sever gibi severler. İman edenlerin ise Allah’ı sevmeleri daha güçlüdür.” (Bakara 165)
Onlardan birinin yazdığı makalede şöyle dediğini okuruz: “İnsan için vatandan, topraktan daha yüce bir şey yoktur. İnsanın başka bir insanla alakası toprağı sayesindedir. Toprak bağı en asil ve en şiddetli bağdır.” Sonra yazar aşırılığında ileri gidiyor ve şöyle diyor: “Mahlûkat arasında vatan toprağından daha üstün bir değer ve bağ yoktur.” Bununla da yetinmiyor ve şöyle diyor: “Muhakkak ki vatan sevgisi dışındaki her sevgi yok olup gidicidir. Vatan sevgisinin ateşi ise, değiştirilemeyen bir dövme gibi daimî olarak kalıcıdır.”
Vatancılık propagandacılarının düştüğü durum budur. Yazar burada kendi şahsını değil, bayrağı yükseltilmiş, ekolü oluşturulmuş bir davayı, vatanın nasıl sevileceğini, kimlerin vatanı sevdiğini ve ne zamana kadar sevileceğini anlatıyor…
 Bu yazar, Allah için sevgi ve Allah için nefret etmenin imanın en sağlam kulpu olduğunu görmezden geliyor. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
لَا يُؤْمِنُ أَحَدُكُمْ حَتَّى أَكُونَ أَحَبَّ إِلَيْهِ مِنْ وَلَدِهِ وَوَالِدِهِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ
Biriniz beni çocuğundan, ana babasından ve bütün insanlardan daha fazla sevmedikçe iman etmiş olmaz.”[2]
Bu aşırılık sebebiyle kişi ülkesi için sevip ülkesi için buğzediyor, dostluk ve düşmanlığını vatanı için yapıyor.
Evet, her insan vatanını sever, lakin Müslüman bu sevgiyi doğru bir çerçeveye koyar. Vatan sevgisi tabiî, fıtrî bir sevgidir. Lakin hiçbir durumda bu sevgi Allah’ın sevgisinin ve rasulünün sevgisinin önüne geçirilemez. Vatana olan sevgi ile dine olan sevgi eşit olamaz. Hatta vatan sevgisi, ana baba sevgisinin dahi önüne geçirilemez.
Vatancılık (milliyetçilik) davetinin hakikati, vatanın maslahatı ile İslam'ın değerleri çeliştiği zaman ortaya çıkar. Vatancıların bu maslahatı, İslam'ın değerlerinin önüne geçirdiklerini görürüz. Allah Teâlâ, Allah yolunda cihada çıkmayıp vatanlarında kalmak isteyen münafıkları şöyle kınamıştır:
وَلَوْ أَنَّا كَتَبْنَا عَلَيْهِمْ أَنِ اقْتُلُوا أَنْفُسَكُمْ أَوِ اخْرُجُوا مِنْ دِيَارِكُمْ مَا فَعَلُوهُ إِلَّا قَلِيلٌ مِنْهُمْ وَلَوْ أَنَّهُمْ فَعَلُوا مَا يُوعَظُونَ بِهِ لَكَانَ خَيْرًا لَهُمْ وَأَشَدَّ تَثْبِيتًا
Eğer biz onlara: “Nefislerinizi öldürün ya da yurtlarınızdan çıkın!” diye yazacak olsaydık –içlerinden pek azı müstesna- bunu yapmazlardı. Eğer onlar kendilerine öğüt verilen şeyi yapsalardı and olsun ki onlar için daha hayırlı ve yerleştirme bakımından da daha sağlam olurdu.” (Nisâ 66)
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Mekke’yi severdi. Lakin dini hicreti gerektirince bunu vatan sevgisine tercih etti. Ashabı Kiram da aynı şeyi yaptılar. Vatan sevgisi, o propagandacıların iddia ettikleri gibi, kayıtlardan azade mutlak bir sevgi değildir. İslam prensipleri olmaksızın sırf vatan sevgisi iddia edenler de bu iddialarında yalancıdırlar ve hem ümmete hem de vatanlarına ihanet etmektedirler. Uhud savaşında ve Hendek savaşında Münafıkların halleri, bu kimselere en açık reddiyedir ve onların gerçek konumlarını ortaya koymaktadır:
وَإِذْ قَالَتْ طَائِفَةٌ مِنْهُمْ يَاأَهْلَ يَثْرِبَ لَا مُقَامَ لَكُمْ فَارْجِعُوا وَيَسْتَأْذِنُ فَرِيقٌ مِنْهُمُ النَّبِيَّ يَقُولُونَ إِنَّ بُيُوتَنَا عَوْرَةٌ وَمَا هِيَ بِعَوْرَةٍ إِنْ يُرِيدُونَ إِلَّا فِرَارًا * وَلَوْ دُخِلَتْ عَلَيْهِمْ مِنْ أَقْطَارِهَا ثُمَّ سُئِلُوا الْفِتْنَةَ لَآتَوْهَا وَمَا تَلَبَّثُوا بِهَا إِلَّا يَسِيرًا * وَلَقَدْ كَانُوا عَاهَدُوا اللَّهَ مِنْ قَبْلُ لَا يُوَلُّونَ الْأَدْبَارَ وَكَانَ عَهْدُ اللَّهِ مَسْئُولًا
Onlardan bir gurup da demişti ki: “Ey Yesribliler! Artık sizin için durmanın sırası değil, haydi dönün!” İçlerinden bir kısmı ise: “Gerçekten evlerimiz emniyette değil” diyerek Nebî’den izin istiyordu; oysa evleri tehlikede değildi, sadece kaçmayı arzuluyorlardı. Onun her yanından üzerlerine saldırılsaydı da, o zaman onlardan fitne istenseydi, şüphesiz hemen bunu yaparlar ve çok az bir zaman beklerlerdi. And olsun ki daha önce onlar, sırt çevirip kaçmayacaklarına dair Allah'a söz vermişlerdi. Allah'a verilen söz ise sorulur!” (Ahzab 13-15)
Hasen el-Arumî, Münafıklığın 50 Alameti adlı risalesinde şöyle der: “Şu günlerde bu münafıkların Allah’tan başkası için yeni dostluk programları yaptıklarını, vatan için, anayasa için vs. dostluk dediklerini işitiyoruz. Allah buyuruyor ki:
إِنَّمَا وَلِيُّكُمُ اللَّهُ وَرَسُولُهُ وَالَّذِينَ آمَنُوا الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُمْ رَاكِعُونَ * وَمَنْ يَتَوَلَّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَالَّذِينَ آمَنُوا فَإِنَّ حِزْبَ اللَّهِ هُمُ الْغَالِبُونَ
Sizin veliniz ancak Allah’tır. O’nun rasulü’dür ve iman edenlerdir ki namazı dosdoğru kılarlar ve rükû edici olarak zekâtı verirler. Her kim Allah’ı, rasulü’nü ve iman edenleri veli edinirse muhakkak Allah’ın hizbi onlardır ki galip olanlardır.”(Maide 55-56) Cenaze törenlerine, bayramlarına katılarak, tarihlerini yazarak, bayramlarını kutlayarak onlarla sevinir, onlarla hüzünlenirler. Yine bu günlerde pek çok münafık yönetici veya bazı yönetilenlerin vatan için ve anayasa için dostluk seslerini yükselttiklerini işitiyoruz. Batıdan gelen bundan başka da batıl şiarlar vardır. Başkanlardan birinin insanları şöyle emrederek yönlendirdiğini duydum;
“Dostlarınız yalnızca vatan için ve anayasa için dost olsun." Veya bu anlamda bir şey dedi. Durumu en iyi olan:
“Allah, vatan ve devrim için” diyerek vatan ve devrimi Allah’a eş tutuyor, müminlere ve Allah rasulü sallallahu aleyhi ve sellem’e dostluğu kaldırıyor. Bu, ayette anlatılmıştır ve dinde bilinen bir şeydir.”
- İnşaallah yazı devam edecek -


[1] Bkz.: San’anî, Mevduat (s.74 no:81)
[2] Sahih. Buhârî (iman 15) Muslim (44)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)