Putların
Sekizincisi: Âdetler ve Taklidler
Taklidlerimizin ve adetlerimizin büyük
kısmı İslam hükümleriyle çelişmektedir ve beşerin iki cihanda saadetini
hedefleyen İslam’ın musamahalı ruhuna uymamaktadır. Bu ümmetin mensuplarından
pekçoğu dine aykırı olan alışkanlıklar ve âdetlere ve hatta taklitle yapılan
ibadetlere o kadar müptela olmuştur ki, âdet ile ibadet birbirinden ayrılamaz
hale gelmiştir. Öyle ki, birisi onlara karşı çıkacak olsa: “Bu bizim
adetimizdir, bildiğimiz budur” derler.
Matemler, bayram kutlamaları, sevinçler,
kadın erkek karışık programlar, genel olarak oturumlarda kadın erkek
karışıklığı, kadın erkek karışık eğitimler, nişan ve düğün merasimleri, kızların mehirlerinin yükselmesi, velilerin kabirlerini ziyaret,
kabirler için adak sunma, bütün bunlar Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
ile gelen apaçık hidayet olan dine aykırı olan ve birçok müslüman ülkelerinde
yaygınlaşmış olan adet ve taklitlerdendir.
Müslümanlara gereken şey bu adet ve
taklitleri yeniden gözden geçirip, İslam’a, hanif dine uygun olan unsurlarla
bunları değiştirmeleri, İslam’a aykırı olanlardan da yüz çevirip derhal uzaklaşmalarıdır.
Ta ki müslüman kendisini dünyada e ahirette cezalandırılmaya sunmuş olmasın.[1]
Bu âdet ve taklitler kökleşmiş meseleler
haline gelince, bunlar meşru sayılır hale gelmekte ve bunların dışında çıkan
kişiye karşı çıkılmaktadır. Böylece yeni bir put haline gelmekte, Allah Azze ve
Celle’nin dışında itaat edilen, helal ve haram koyma hususunda tabi olunan bir
unsur olmaktadır.
İnsanlardan bazısı Allah’ın dışında niddler/denkler
edinmişlerdir. Kur’ân’ın ilk muhatapları asrında bu denkler taşlar, ağaçlar,
yıldızlar, gezegenler, melekler veya şeytanlar idi. Onlar, bütün cahiliyye
zamanlarında eşyalar, şahıslar, şiarlar ve itibarlardır. Allah’ın isminin
yanına konduğu zaman gizli ya da açık olsun, hepsi de şirktir. Kişi kalbinde
Allah sevgisiyle beraber onu ortak ederse şirk koşmuş olur. Peki ya kalbinden
Allah sevgisi çıkıp da sadece bu denk koşulanların sevgisi kalbi kuşatırsa ne
olur?
Muhakkak ki mü’minler Allah’ı sevdikleri
gibi hiçbir şeyi sevmezler. Ne canlarını ne de başka bir şeyi, ne şahısları, ne
itibarları, ne işaretleri, ne de bu dünyada insanların peşinden koştukları
değerlerinden herhangi bir değeri, Allah’ı sevdikleri gibi sevemezler.
وَمِنَ
النَّاسِ مَنْ يَتَّخِذُ مِنْ دُونِ اللَّهِ أَنْدَادًا يُحِبُّونَهُمْ كَحُبِّ
اللَّهِ وَالَّذِينَ آمَنُوا أَشَدُّ حُبًّا لِلَّهِ
“İnsanlardan öyleleri vardır ki
Allah'tan başka denkler edinirler de onları Allah'ı sever gibi severler. İman
edenlerin ise Allah’ı sevmeleri daha güçlüdür.” (Bakara 165)
Bu denklerin örnekleri:
1- İnsanların çoğu modaya bağlanır,
özellikle Allah’ın kendilerine zenginlikle ihsanda bulunduğu ülkelerdeki
kadınlar sürekli moda eşyaları alırlar. Rablerinin emir ve kurallarından çok bu
modanın yeniliklerini takip eder, gözetirler. Kadınların çoğu cildi
güzelleştiren, koruyan, beyazlaştıran veya besleyen yağlar, kremlerden türlü
makyaj malzemeleri, çeşitli sabunlar onlarca çeşit ve renkte dudak boyaları,
göz farı, öje, şampuan, saç boyaları gibi malzemelerle odalarını sanki bir
eczane gibi doldururlar, lakin gel de bu odada bir mushaf, dininde
faydalanacağı bir ilmi kitap bul! Onun ibadet, namaz ve takva konusundaki
gayretine bak!
Müslüman kadınlar model dergilerininin
isimlerini Kur’an surelerinin isimlerinden daha iyi ezberlemekte! Hatta
bazıları sayısı bilinmeyecek kadar şarkıcı ve sinema aktörünün isimlerini bilir
de rablerinin rasulünün eşlerinin isimlerini bilmez! Bir de bu şarkıcı ve
aktörlerin davranışlarını taklid varsa bu apaçık bir hüsrandır!
Maalesef kadın bir esir haline gelmiştir!
Onu esir alan moda evlerinin sahipleridir! Onları diledikleri zaman,
diledikleri şekilde, diledikleri renklerde giydiriyorlar… Kadın da kayıtsız
şartsız onlara icabet ediyor.[2]
İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle buyurdu:
بُعِثْتُ بَيْنَ يَدَيِ
السَّاعَةِ بِالسَّيْفِ حَتَّى يُعْبَدَ اللهُ وَحْدَهُ لَا شَرِيكَ لَهُ، وَجُعِلَ
رِزْقِي تَحْتَ ظِلِّ رُمْحِي، وَجُعِلَ الذِّلَّةُ وَالصَّغَارُ عَلَى مَنْ خَالَفَ
أَمْرِي، وَمَنْ تَشَبَّهَ بِقَوْمٍ فَهُوَ مِنْهُمْ
“Kıyametin önünde, kılıçla
gönderildim ki hiçbir şey ortak koşulmadan yalnızca Allah’a ibadet edilsin.
Rızkım mızrağımın gölgesi altında kılındı. Emrime muhalefet edenlere zillet ve
küçüklük yazıldı. Kim kendini bir kavme benzetirse onlardandır.”[3]
Ebu Said el-Hudrî radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
لتَتَّبِعُنَّ سَنَن مَنْ كان قبلكم شِبْرا بِشِبر، وَذِرَاعا بِذِراع
حتى لو دَخَلُوا جُحْرَ ضَبّ لَتَبِعْتُموهُمْ قَالَ أَبُو سَعِيدٍ الْخُدْرِيُّ قُلْنَا:
يَا رَسُولَ اللهِ الْيَهُودَ وَالنَّصَارَى قَالَ: فَمَنْ
“Elbette sizden öncekilerin
yoluna adım adım, karış karış uyacaksınız. Hatta öyle ki, onlar bir kertenkele
deliğine girseler siz de onları takip edeceksiniz.” Ebu Said el-Hudri radıyallahu anh dedi ki:
“Biz: Ey Allah’ın rasulü! Yahudi ve Hıristiyanları mı (kastediyorsun)?
Dedik. Buyurdu ki:
“(Başka) kimler olacaktı
ki?”[4]
Sehl b. Sa’d radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle buyurmuştur:
وَالَّذِي نَفْسِي
بِيَدِهِ لَتَرْكَبُنَّ سُنَنَ مَنْ كَانَ قَبْلَكُمْ مِثْلًا بِمِثْلٍ
“Nefsim elinde olana yemin
olsun ki, sizden öncekilerin yaptıklarını aynısıyla siz de yapacaksınız”[5]
Şeddad b. Evs radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle buyurdu:
لَيَحْمِلَنَّ شِرَارُ هَذِهِ الْأُمَّةِ عَلَى سَنَنِ الَّذِينَ خَلَوْا
مِنْ قَبْلِهِمْ أَهْلِ الْكِتَابِ حَذْوَ الْقُذَّةِ بِالْقُذَّةِ
“Bu ümmetin kötüleri, daha
önce yaşayan Ehl-i Kitab’ın yaptıklarını eksiksiz bir şekilde, adım adım aynen
yapacaktır.”[6]
Mısır Allamesi Ahmed Muhammed
Şakir Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in Abdullah b. Amr radıyallahu
anhuma’ya: “Kâfirlerin elbisesini giyme” buyurduğu hadisin dipnotunda şöyle
demiştir:
“Bu hadis, giyim ve görünüm
konusunda kâfirlere benzemenin haram olduğunu açıkça ifade etmektedir. Nitekim
diğer bir sahih hadiste: “Kim kendisini bir kavme benzetirse onlardandır”
buyrulmuştur. İlim ehli ilk asırlardan bu son asırlara kadar, kâfirlere
benzemenin haramlığı hususunda ihtilaf etmemişlerdir. Müslümanlar arasında
köleleşmeye çalışan zelil nesiller çıkmış, her konuda kâfirlere benzeyerek
onlara alay konusu olmuş ve köleleşmişlerdir. Sonra ilme yapışan ve kendilerini
ilme nispet edip, giyim, görünüm, şekil, ahlak ve her konuda kâfirlere benzeme
işini onlara süsleyen kimseler buldular. Durum o hale geldi ki, ümmet arasında
içine bidat soktukları namaz, oruç ve hac görüntüleri dışında kâfirlere
benzetmedik bir İslam alameti kalmadı.”[7]
2- Bazı şahısların, şarkıcı ve
artistlerin; “Halkın ilahı”, “İdol (bu kelime put demektir)” gibi isimlerle
takdis edilmeleri. Veya ilme nispet edilen birinin yöneticilerden biri hakkında
söylediği şu söz gibi sözler: “Şayet elimde olsa onu yaptıklarından
sorgulanmayan bir makama koyardım.”!!!
Yine dengesizlerden biri bu ülkenin
cumhurbaşkanı hakkında: “Allah’ın sahip olduğu bütün sıfatları kendisinde
toplamış bir lider” tabirini kullanmış, o liderin hayranları tarafından bu
tabir türlü şekillerde te’vil edilmeye çalışılmıştır. Sonra Allah ve rasulü
için herhangi bir hareketliliği olmayan kimselerin, bu lider için canları
pahasına her yola hareketlendiğini görürüz.
Allah'ın dininde ruh taşıyan canlıların suretlerinin yasak
olmasına rağmen, takdis edilen bu şahısların resimlerinin biriktirilmesi,
posterlerinin asılması, facebook, twitter gibi modern yayın organlarında
resimlerinin sitayişkâr duygularla paylaşılması gibi unsurlar, ilah
edinmenin göstergelerindendir. Allah'tan selamet ve afiyet dileriz.
3- Futbol takımlarının fanatizmi. Nitekim
büyük stadlardan biri hakkında “Futbolun mabedi” tabiri kullanılmıştır. Mabed:
ibadet edilen yer demektir. Birçok gafil kimse için bu tabir maalesef hakikati
ifade etmektedir. Rabbine ibadet için vakit ayırmayan, mescide, Cuma namazlarına,
ilim meclislerine katılmayan kimseler, üstelik ücret de ödeyerek, fanatiği
olduğu takımın maçlarını kaçırmamakta, takımı için sevinip takımı için
üzülmekte, takımı için bir fasık ya da gayri muslime sevgi beslerken, takımı
için bir müslümandan nefret edebilmekte, hatta bu uğurda kavgalar
yapabilmektedir.
Müslümanların kalplerini yoklamaları ve
Allah’ın sevgisine, Allah’ın korkusuna denk veya ondan daha üstün tutulan sevgi
ve korkular var mı, yok mu diye yoklamaları gerekir. Aksi halde netice dünyada
ve ahirette hüsran olacaktır.
Çağın yeni putlarından özet olarak ancak
bu kadar zikredebildik. Şüphesiz müslüman coğrafyasında daha etraflı bir gözlem
yapıldığında benzer örnekler çoğaltılabilir. Ancak, zikredilen misaller
inşaallah bu konuda uyanık davranılıp mevcut yanlışların telafisi ve tekrar
benzer hatalara düşmemek için yeterli bir uyarı olur. Allah Azze ve Celle’den
müslümanları, bâtıl ilahların ve bâtıl davaların eteklerinden kurtarıp, kendisinin
rasulüyle gönderdiği tevhid ve sünnet dininin etrafında birleştirmesini
dileriz.
وَعَدَ
اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ
لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ
وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُمْ
مِنْ بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا
وَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُولَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ
“Allah, sizlerden
iman edip sâlih amel işleyenlere, kendilerinden öncekileri sahip ve hâkim
kıldığı gibi onları da yeryüzüne sahip ve hâkim kılacağını, onlar için beğenip
seçtiği dini onların iyiliğine yerleştirip koruyacağını ve korku döneminden
sonra, bunun yerine onlara güven sağlayacağını vâad etti. Çünkü onlar bana
kulluk ederler; hiçbir şeyi bana eş tutmazlar. Artık bundan sonra kim inkâr
ederse, işte bunlar asıl büyük günahkârlardır.” (Nur 55)
Evet, Allah Azze ve Celle, şirk
şaibelerinden uzak sahih bir imanla iman etmeyi ve bid’atlerden uzak salih amel
işlemeyi gerçekleştirdikleri takdirde bu ümmete vaadini muhakkak
gerçekleştirecektir. Allah vaadinden dönmez, lakin bu vaadin şartı ayette
zikredilmektedir. Kulların, bu şartı yerine getirmeden vaad edilen zaferi
istemeye hakları yoktur:
يَاأَيُّهَا
الَّذِينَ آمَنُوا إِنْ تَنْصُرُوا اللَّهَ يَنْصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ
أَقْدَامَكُمْ
“Ey iman edenler, eğer siz
Allah’a yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı sağlamlaştırır.”
(Muhammed 7)
Subhanekallahumme vebihamdike ve eşhedu
en la ilahe illa ente vahdeke la şerîke leke ve estağfiruke ve etûbu ileyk.
[3]
Sahih. Ahmed (2/50, 92) Ebu Davud
(4031) İbn Ebi Şeybe (4/212) Taberani Musnedu’ş-Şamiyyin (216) Tahavi
Muşkilu’l-Asar (231) Abd b. Humeyd (848). El-Elbani, el-İrva (1269) Ebu Davud
ve Ahmed b. Hanbel’in isnadlarında hakkında ihtilaf edilen Abdurrahman b. Sabit
b. Sevban bulunmasından dolayı Şuayb el-Arnaut zayıf demiştir. Lakin Ahmed b.
Hazlem’in, Hadisu’l-Evzai cüzünde (s.31 no:30) ve Tahavi’nin Muşkilu’l-Asar
adlı eserinde (1/238) İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan rivayetinde İbn Sabit
yerinde el-Evzai vardır. Bu mutabi ile hadis sahihtir.
Ayrıca hadisin şahitleri de vardır. Bu hadisi muhaddislerin geneli hasen ve
sahih olarak değerlendirmişlerdir. Bkz.: Darekutni el-İlel (9/272) Iraki el-Muğni
(1/217) İbn Hacer Fethu’l-Bari (10/271) Busayri İthafu’s-Sadetil-Mahera (4/484)
Zehebi Siyeru A’lami’n-Nubela (15/509) Suyuti Camiu’s-Sagir (8593) Elbani
(Sahihu Ebi Davud, Gayetu’l-Meram, Cilbabu’l-Mer’e)
[4]
Sahih. Buhari (3456) Müslim (2669)
benzerini Ebu Hureyre radıyallahu anh’den Buhari (7319) rivayet etmiştir.