Ebu Muaz el-Çubukabadî
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Bir rasul göndermedikçe azap
edici değiliz.” (İsra 15)
İmam Ebu Muhammed b. Hazm rahimehullah şöyle demiştir:
“Allah Teâlâ uyarının mutlaka tebliği gerektirdiğini belirtmiştir. Kendisine
tebliğ ulaşmayan kimse böyle değildir. Zira Allah Teâlâ kendisine Allah Azze ve
Celle katından bir rasul gelmedikçe kimseye azap etmez. Aslen kendisine islam
ulaşmamış kimse azap görmez. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’den de nas
bu şekilde gelmiştir: “Kıyamet gününde bunak bir ihtiyar, sağır, fetret
döneminde ölen ve mecnun kimse getirilir. Mecnun/deli der ki: “Ya rab! Bana
islam geldi fakat ben akledemiyordum… Bunak, sağır ve fetret döneminde ölen
kimse de mazeretlerini zikrederler. Onlar için ateş tutuşturulur ve onlara: “O
ateşe girin” denilir. Kim ona girerse onu serin ve selamet bulur.” (Bkz.:
Allame el-Elbani, es-Sahiha (1434) Farzlardan bir şey kendisine ulaşmayan kimse
de böyledir. Onlar da mazurdurlar.” (İbn Hazm, el-Fasl Fi’l-Milel ve’l-Ehva
ve’n-Nahl 4/105) Yine İbn Hazm şöyle demiştir: “Kendisine Rasûlullah sallallâhu
aleyhi ve sellem’in tebliği ulaşmamış olan kafire de aslen azap yoktur.”
Hafız İbn Kesir rahimehullah şöyle demiştir: “Allah Teâlâ
adaletinden haber vererek, kendilerine rasul göndermek suretiyle hücceti ikame
etmedikçe kimseye azap etmeyeceğini bildiriyor.” (Tefsiru’l-Kur’âni’l-Azim
3/28)
Allame el-Alûsî rahimehullah şöyle demiştir: “Hakka hidayet
eden ve sapıklıktan geri çeviren, hüccetleri ikame edip şeriati sunan bir rasul
göndermedikçe azap edici değiliz demektir.” (Ruhu’l-Meani 15/338)
Allame Şankıti rahimehullah Advau’l-Beyan’da (3/439) şöyle
demiştir: “Muhakkak ki Allah Azze ve Celle ne dünyada ne ahirette, kendilerine
uyarıp sakındıran bir rasul göndermedikçe insanlardan kimseye azap etmez.”
Buhârî ve Muslim’de, İbn Mes’ud radıyallahu anh’den rivayet
edilmiştir: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
لا أحد أغير من الله، من أجل ذلك حرم الفواحش ما ظهر
منها وما بطن . ولا أحد أحب إليه المدح من الله عز
وجل، من أجل ذلك مدح نفسه . ولا أحد أحب إليه العذر من الله،
من أجل ذلك أرسل رسله وأنزل كتبه
“Allah’tan daha kıskanç kimse yoktur. Bundan dolayı çirkinliklerin
açığını da, gizlisini de haram kılmıştır. Allah Azze ve Celle’den daha çok
övülmeyi seven kimse yoktur. Bu yüzden kendisini övmüştür. Allah’tan daha çok
mazereti seven kimse yoktur. Bu yüzden rasullerini göndermiş, kitaplarını
indirmiştir.”
Buhârî (7416) Muslim (1499)
Yine Sahihayn’de Usame b. Zeyd radıyallahu anh’den:
“Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem bizi seriyye içinde gönderdi. Cüheyne kabilesinden Hurukâta bir sabah baskını
yaptık. Derken ben bir adama eriştim. Adam hemen: “La ilâhe illallah” dedi.
Ama ben kendisini vurdum. Bundan kalbime bir şüphe düştü ve hâdiseyi Nebî
sallallâhu aleyhi ve sellem'e anlattım. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:
“Lâ ilahe illallah, dedi mi? Sen de onu öldürdün mü?” buyurdu. Ben: “Yâ Rasulâllah,
o bu sözü ancak silâhtan korktuğu için söyledi” dedim. Rasûlullah sallallâhu
aleyhi ve sellem: “Bârî kalbini yarsan da bu sözü doğru söyledi mi söylemedi mi
bilseydin ya!” buyurdu. Artık bu sözü bana o kadar tekrarladı durdu ki, keşke
o gün (yeni) müslüman olmuş olaydım diye temenni ettim.” (Buhârî (4269) Muslim
(96)
Hafız İbn Hacer bu hadisle ilgili olarak şöyle demiştir:
“İbnu’t-Tîn dedi ki: “Bu kınama öğretim ve öğüt içindir. Ta ki hiç kimse
tevhidi söyleyen kimseyi öldürmeye kalkmasın. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve
sellem’den mutevatir olarak gelmiştir ki: “İnsanlarla Allah’tan başka ilah
olmadığına ve benim Allah’ın rasulü olduğuma şahitlik etmelerine kadar
savaşmakla emrolundum. Bunu söyledikleri zaman, hakkı dışında, kanlarını ve
mallarını benden korumuş olurlar. Hesapları ise Allah Teâlâ’ya aittir.”
(Buhârî, megazi kitabı, Muslim, İman kitabı)
Selefin Sözleri de Bu Eksendedir:
Şeyhulislam İbn Teymiyye rahimehullah şöyle dedi: “Bu kabul
edilmesi zorunlu bir esastır. Nitekim naslar, Allah’ın kendilerine rasul
gönderip hücceti ikame etmedikçe kimseye azap etmeyeceğine delalet etmektedir.”
(el-Cevabu’s-Sahih 1/309)
Şatıbî rahimehullah şöyle demiştir: “Allah Teâlâ’nın
mahlukatı üzerindeki sünneti; muhalefetten dolayı sorumlu tutmasının ancak
rasuller göndermesinden sonra söz konusu olmasıdır. Onlara hüccet ikame olduğu
zaman “dileyen iman etsin, dileyen küfretsin” (Kehf 29) Her biri karşılığını
görür.” (el-Muvafakat 3/377)
İslam tarihçisi Hafız Şemsuddin ez-Zehebî rahimehullah şöyle
demiştir: “el-Eşari’nin hoşuma giden bir sözünü gördüm. Bu, Beyhaki’nin
rivayetiyle sabittir; Ebu Hazım el-Abdi’den işittim, dedi ki; Zahir b. Ahmed
es-Serahsi’den şöyle dediğini işittim: “Ebu’l-Hasen el-Eşari sebebiyle Bağdad
diyarına yaklaştığımda beni çağırdı, ben de ona gittim. Dedi ki: “Benim kıble
ehlinden hiç kimseyi tekfir etmediğime şahit ol! Çünkü onların hepsi tek bir
mabuda işaret ediyor. Bütün ihtilaf sadece ibarelerdedir.” Hafız Zehebi dedi
ki: “Ben de bunun gibi inanıyorum. Şeyhimiz İbn Teymiyye rahimehullah da böyle
idi. O, son günlerinde şöyle dedi: “Ben ümmetten hiç kimseyi tekfir etmiyorum.”
(Siyeru A’lami’n-Nubela 15/88)
Şeyhulislam rahimehullah şöyle demiştir: “Kitap ve sünnet,
Allah’ın risalet tebliğini ulaştırmadıkça kimseye azap etmeyeceğine delalet etmektedir.
Kime mücmel olarak tebliğ ulaşmazsa o baştan azap görmez. Kimse mücmel olarak
tebliğ ulaşır da, ayrıntılar ulaşmazsa, ancak kendisine risalet hücceti ikame
olan kısmı inkar ettiğinden dolayı azap görür.” (Mecmuu’l-Fetava 12/493,
17/308)
İmam Buhari rahimehullah, Camiu’s-Sahih’te “Mürtetlerden ve
inat edenlerden tevbe etmelerinin istenmesi ve öldürülmeleri” kitabında
(12/269) şu bab başlığını koymuştur: “Haricilerin ve mülhidlerin kendilerine
hüccet ikame edilmesinden sonra öldürülmeleri, Allah Teâlâ’nın: “Allah
bir topluluğu doğru yola ilettikten sonra, sakınacakları şeyleri kendilerine
açıklayıncaya kadar onları saptıracak değildir.”
(Tevbe 115) kavli babı.” İlim ehli katında bilindiği gibi Buhari’nin bab
başlıkları onun fıkhının yüceliğine delalet eder. Bu bab başlığı da böyledir.
Bedruddin el-Aynî rahimehullah dedi ki: “Buhari bu
ayeti bu babda zikretmekle, haricilerin ve mülhitlerin ancak onlara hüccet
ikame edildikten sonra öldürülebileceklerine işaret etmiştir.” (Umdetu’l-Kari
19/369)
Allame el-Elbanî rahimehullah şöyle demiştir: “Sen ey
Abdullah Azzam! Bunu insanların en iyi bilenlerindensin. Çünkü sen benim
meclislerimi takip ediyorsun. Küfürde vuku bulsa bile hüccet ikame edilmedikçe
biz kimseyi tekfir etmeyiz.” (Bkz.: Osman Abdusselam Nuh, et-Tariku li’l-Cemaa)
Allame Şeyh Mukbil b. Hadi el-Vadii rahimehullah şöyle
demiştir: “Kitap ve sünnette cehaletin mazeret olduğuna dair birçok deliller
vardır.” (Fadaih ve Nasaih s.186)
Cahilin Mazur Olduğuna Dair İcma
Kitap ve sünnetten
bazı delilleri zikrettikten sonra, cahilin, akide yahut füru meselelerde, ilim
asrında veya başka bir zamanda, Daru’l-Küfür’de veya Daru’l-İslam’da, muhalfet
edenin kafir olacağı bir hüccet ikame edilinceye kadar cehaleti sebebiyle mazur
olduğuna dair icmayı zikredebiliriz.
Bu icmayı İmam Ebu
Muhammed b. Hazm rahimehullah şöyle zikreder: “Hakkında ihtilaf olmayan zorunlu
delil/burhan şudur: Ümmetin tamamı, aralarından hiçbiri ihtilaf etmeksizin,
Kur’ândan bir ayeti, onun Mushaflarda olduğunu bildiği halde kasıtlı olarak değiştiren
herkesin yahut kasıtlı olarak bir kelime çıkaranın veya kasıtlı olarak bir
kelime ekleyenin kafir olacağında icma etmişlerdir. Sonra kişi okuyuşunda hata
eder, bir kelime ekler veya bir kelime çıkarır. Sözü bilmeyerek değiştirir,
düzeltmeye gücü yettiği halde kendisine hak beyan edilmeden önce bu konuda
kibirlenirse, imamların hiçbirine göre bu kimse kafir, fasık ya da günahkar
olmaz. Eğer Mushaflara vâkıf olur veya kurrâlar haber vererek ona hüccet ikame
ederler de, bu kimse hatasında devam ederse, bütün ümmete göre bu kimse
tartışmasız kafirdir. Bu hüküm, dinin bütün hükümlerinde geçerlidir.” (İbn
Hazm, el-Fasl (3/253)
Burada, bu zamanda
fetva imamlarının sözlerini, bu şer’î kaideye göre indirgeme örneği zikretmek
yerinde olur: Şeyh Ali b. Hasen el-Halebî, Allame el-Elbanî rahimehullah’a
el-Lecnetu’d-Daime’nin (2/14) “Dine söven kimsenin hükmü meselesi” hakkındaki
şu fetvalarını arz eder: “O kimseye bunun bir küfür olduğu beyan edilir. Eğer
öğrendikten sonra ısrar ederse o bir kafirdir.” Dedi ki: “Ben bu fetvayı
değerli üstadımız Şeyh Ebu Abdillah Muhammed b. Salih el-Useymin rahimehullah’a
arz ettim. (Mecmuu Fetava, İbn Useymin, 2/154) o da muayyen bir şahsın işlemesi
halinde tekfir hükmü verebilmek için “irade ve kasıt” şartını ekledi. Daha sonra
ona: “Bu hükümden başka görüşte değil miydin?” diye sordum. Kesin bir şekilde
cevap vererek şöyle dedi: “Bilakis bu, önceki söylediğimin ta kendisidir.”
(et-Ta’rif ve’t-Tenbie (s.44)
Şeyh Abdurrazzak Afifî
rahimehullah’a Fetavasında (s.372) şöyle soruldu: “Din ile alay eden veya dine,
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e yahut Kur’ân-ı Kerime söven kimsenin
hükmü nedir? Bu kimse cahil ise tekfir edilir mi?” Şeyh Afifi rahimehullah dedi
ki: “Bu mesele tıpkı diğer tekfir meseleleri gibidir. Ona öğretilir ve tedip
edilir. Eğer öğrendikten ve açıklandıktan sonra tekrar ederse bu küfürdür. “Cehalet
ile mazur olmaz” denilirse bunun anlamı; onun tekfir edilmesi değil, öğretilip
te’dip edilmesidir.”
Durum Şeyh Afifi’nin
dediği gibidir. Nitekim Şeyhulislam İbn Teymiyye rahimehullah şöyle demiştir:
“Hadis ehli ile Malikilerden, Şafiilerden, Hanbelilerden fakihlerin cumhuru,
Sufilerin geneli ve Sünnet kelamcıları ile diğer kelamcılardan Mutezile vb.
taifeler şu hususta ittifak etmişlerdir: Kendisine risalet hücceti ikame
olduktan sonra iman etmeyen kafirdir.” (Mecmuu’l-Fetava 20/86)
Hafız İbn Hacer rahimehullah, zekat vermeme ve benzeri
konularda şöyle demiştir: “Bir şüphe sebebiyle farzlardan bir şeyi inkar eden
kimse hakkında yerleşik icma; ondan dönüş yapmasının talep edilmesi, eğer ısrar
ederse onunla savaşılması ve öldürülmesidir. Üzerine hüccet ikame edilir de
dönerse döner. Dönmezse o zaman ona kafire yapılan muamele yapılır.”
(Fethu’l-Bari 12/292)
Burada inkarda bulunan kimseye mürtet hükmü verip, hüccet ikame
etmeden önce boynunu vurmakta acele etmemeye delil vardır. Yine içkiyi helal
sayarak içen kimse hakkındaki hadiste de böyledir. Helal sayana da aynı şekilde
hüccet ikame edilir. Yani sadece helal sayması sebebiyle tekfir edilmez.
Farzları veya haramları inkar hususunda bile durum böyle iken bundan aşağı
kalan meseleler nasıl olur?
Hatta açıkça irtidat eden kimse dahi doğrudan öldürülmez!
Mürtetten tevbe istenmesi hususunda İbnu’l-Kassar, icma
naklettikten sonra, Ömer radıyallahu anh’ın şu sözünü delil olarak zikreder: Ömer
radıyallahu anh, mürtedin durumu hakkında şunu yazmıştır:
هلا حبستموه ثلاثة
أيام، وأطعمتموه في كل يوم رغيفاً؛ لعله يتوب فيتوب الله تعالى
عليه؟
“Onu üç gün hapsederek, Allah Teâlâ’ya tevbe etmesi için her
güne bir ekmek yedirdiniz mi?” Sonra İbnu’l-Kassar der ki: “Sahabeden hiç biri
buna karşı çıkmamıştır. Onlar, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in: “Kim
dinini değiştirirse onu öldürün” hadisini; “eğer dönüş yapmazsa” şeklinde
anlamışlardı. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Eğer tevbe eder, namazı
kılar ve zekatı verirlerse yollarını serbest bırakın.” (Tevbe 5) (Fethu’l-Bari
12/282)
Mü’minlerin emiri Ali radıyallahu anh’ın İbn Sebe’cilere üç
gün süre vermesi de diğer bir önemli delildir. Bu bize şunu göstermektedir:
Herhangi bir Müslüman şahıs, ne kadar büyük olursa olsun, söylediği bir söz
yahut işlediği bir fiil sebebiyle, ondan açıklama istenmedikçe tekfir edilemez!
Şeyhulislam İbn Teymiyye rahimehullah şöyle demiştir: “Hüccet
ikame edilmedikçe ve hüccet beyan edilmedikçe hiç kimse, Müslümanlardan hata
eden veya yanlış yapan bir kimseyi tekfir edemez. Kesin olarak islam’ı sabit
olan kimseden bu vasıf, şüphe sebebiyle izale edilemez. Mutlaka hüccet ikamesi
ve şüphenin giderilmesi gerekir.” (Mecmuu’l-Fetava 12/466)
Hafız İbn Hacer rahimehullah şöyle demiştir: “Bir yol bulunabildiği
sürece tekfirden sakınmak gerekir.” (Fethu’l-Bari 12/300)
Ebu Ya’la ve Taberani şöyle rivayet etmişlerdir: “Bir
adam Cabir radıyallahu anh’e: “Kıble ehlinden bir kimseye müşrik der
miydiniz?” diye sordu. Cabir radıyallahu anh dedi ki: “Allah’a sığınırım!” Adam dedi ki: “Ehli
kıbleden birine kafir der miydiniz?” Cabir radıyallahu anh: “Hayır” dedi.
(Heysemi Mecma’da (1/107): ricali sahihin ricalidir dedi. Bunu Ahmed rivayet
etmiş, Hafız İbn Hacer Metalibu’l-Aliye’de (3294) sahih demiştir. Ebu Ubeyd,
Kitabu’l-İman’da rivayet etmiş, muhakkiki Şeyh el-Elbani rahimehullah (s.98) “İsnadı,
Muslim’in şartına göre sahihtir” demiştir.
devam edecek inşâallah...