Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

7 Haziran 2014 Cumartesi

Muasır Tekfircilerin Fikrî Kargaşalarına Cevaplar - 5 -

Âlimlerin Cehaletle Mazur Olmaz Sözüyle Kastettikleri Nedir?
El-Lecnetu’d-Daime Li’l-İfta başkan vekili Şeyh Abdurrazzak Afifî rahimehullah’a şöyle soruldu: “Din ile alay eden veya dine, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e yahut Kur’ân-ı Kerime söven kimsenin hükmü nedir? Bu kimse cahil ise tekfir edilir mi?” Şeyh Afifi rahimehullah dedi ki: “Bu mesele tıpkı diğer tekfir meseleleri gibidir. Ona öğretilir ve tedip edilir. Eğer öğrendikten ve açıklandıktan sonra tekrar ederse bu küfürdür. “Cehalet ile mazur olmaz” denilirse bunun anlamı; onun tekfir edilmesi değil, öğretilip te’dip edilmesidir.” (Abdurrazzak Afifî, Fetava 372)
Burada Şeyhulislam’ın asrında: “Mazur olmaz” sözüyle kastedilen mana ortaya çıkmaktadır.
Şeyhulislam Muhammed b. Abdilvehhab rahimehullah şöyle demiştir: “..Lakin bu kıssa (zatu envat kıssası) şunu ifade eder: Müslüman, hatta alim kimse bilmeden şirk türlerine düşebilir. Öğrenmek ve sakınmak gerekir. Böylece cahil kimsenin: “Tevhidi anladık” sözünün şeytanın tuzaklarından olan en büyük cahilliklerden olduğu anlaşılır. Yine bu kıssa şunu ifade eder: Müslüman bilmeden küfür bir söz söyleyebilir. Buna karşı uyarılır ve o zaman tevbe eder. O tekfir edilmez. Tıpkı İsrailoğullarının yaptıkları ve Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’den zatu envat isteyenlerin yaptıkları gibi.
Yine bu kıssa şunu ifade eder: Onlar tekfir edilmeseler de haklarında şiddetli ve ağır sözler söylenir. Tıpkı Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in yaptığı gibi.” (Bkz.: Şeyh Abdulaziz b. Baz’ın takriziyle, Seyyid b. Saduddin el-Gabaşî; Seatu Rahmeti Rabbu’l-Alemin li’l-Cuhhal s.50)
Önemli Not: Belki de bu son cümle Şeyhin, Kitabu’t-Tevhid’de bu hadisin (Zatu envat hadisinin) ardından Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’in onları cahilliklerinden dolayı mazur görmediğini söylemesini ve koluna bakır halka takan kimse hadisine düştüğü notta cehaletten dolayı mazur görülmeyeceğini söylemesini açıklığa kavuşturmaktadır. Zira ona ağır bir söz söyleyerek: “Şayet bu üzerinde olduğu halde ölseydin asla kurtulamazdın” buyurulmuştur. Hakim’in rivayetinde: “Elbette ona havale edilirdin” şeklindedir. Yine burada da ağır ifade vardır. Yoksa şeyh burada cehaletin özür olmadığını söylemezdi. Mana ancak anlattığımız şekilde açıklığa kavuşmaktadır. Nitekim onların tekfir edilmediklerini kendisi söylemiştir. O halde mazur olmamalarının manası nedir? Bu durum, bu fiilin küçük şirki ortadan kaldırmayacağı anlamına gelir. Yine Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in: “O üzerinde olduğu halde ölseydin” sözü, yasaklamadan sonra hala buna devam etseydin “asla kurtulamazdın” şeklinde anlaşılır. Nitekim Hakim’in rivayetinde: “Elbet ona havale edilirdin” sözü de Allah’tan yardım göremezdin, bunu takman sana fayda vermezdi demektir. Alimler bunu küçük şirk olarak zikretmişlerdir. Şeyh İbn Baz rahimehullah’ın da ikrarını buna eklemek gerekir.
Geçen açıklamalara Allame es-Suyutî rahimehullah’ın şu fetvasını delil getirmek de mümkündür:
“…Birinci durum: Bu söz dilinden kasıtsız olarak kaçmış olabilir. Bu Müslümanın haline layık olan bir zandır. Belki de mesela: “Malik kabrinden kalksa dahi” demek isterken dili sürçmüş ve ondan bu söz sadır olmuştur. Bu kimse tekfir edilmez, mazur da görülmez. Bunun öncesinde hayrı biliniyorsa, dil sürçmesi iddiası kabul edilir. Kendi haline de bırakılmaz, bilakis pişmanlık sergilemesi gerekir. Topluluk içinde hata ettiğini ilan eder, tevbe ve istiğfarda bulunur. Başına toprak saçar, çokça sadaka verir, köle azat eder, iyilik yollarıyla Allah’a yakınlaşmaya çalışarak bu tökezlemesini örter..” (Suyuti, Tenzihu’l-Enbiya An Tesfiyhi’l-Agniya s.60-62)
Şu halde ceza; tekfir de olabilir, tazir de olabilir. Böylece “cehalet mazeret değildir” sözünü kullanan alimlerin neyi kastettikleri anlaşılmaktadır. Onlar tekfiri değil, sakındırma ve tedip cezasından mazur olmayacağını kastetmişlerdir.

İlmî Hüccet İkamesini Kim Yapar?

Tekfir hükmünde ancak İslam devletinin yöneticisi tarafından kendilerine yetki verilmiş olan, ilimde köklü, ikna kabiliyeti olan, hafızası kuvvetli, sağlam anlayışlı, istinbat kabiliyetli, yumuşaklık ve ağırbaşlılık hasletlerine sahip, tahammüllü ilim ehli hüccet ikamesini yapar.
Alimler dinin füru’u ile alakalı helal ve harama dair hüküm meselelerinde müçtehit ve müftiyi bir şart olarak koştuklarına göre, küfür, iman, fasıklık, bid’atçilik gibi dinin aslî meselelerinde de bu şarta itibar etmek zorunlu ve daha önceliklidir.
Şeyh Suleyman b. Sehman rahimehullah şöyle demiştir: “Anladığım kadarıyla hüccet ikamesini ancak bunu güzelce yapabilecek kimse yapar. Dininin hükümlerini bilmeyen ve alimlerin bu konuda neler söylediklerini bilmeyen cahil kimse gibi bu işi güzelce yapamayacak olan kimseler bildiğim kadarıyla hüccet ikamesi yapamazlar. Allah en iyi bilendir.” (Minhacu Ehli’l-Hak ve’l-İttiba Fi Muhalefeti Ehli’l-Cehl ve’l-İbtida s.85)
İnşaallah devam edecek...

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)