Köylerde ve Mahallelerde Cuma Namazı Kılmanın Hükmü
El-Elbani rahimehullah ed-Daife (no:917)’de dedi ki:
لا جمعة ولا تشريق إلا في مصر جامع
“Büyük şehir dışında Cuma da yoktur, teşrik tekbirleri de
yoktur” şeklindeki hadisin bildiğim kadarıyla merfu bir aslı yoktur.
Ancak Ebu Yusuf, Kitabu’l-Asar’da (no:296) “Ebu Hanife kendisine
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’den şöyle buyurduğunun ulaştığını iddia etti…”
diyerek bu sözü merfuan zikretmiştir. Bu bir yanılgıdır. Ebu Yusuf bu
yanılgıya; “Ebu Hanife iddia etti ki…” sözüyle işaret etmiştir. Bununla beraber
o bir imamdır. Ancak isnadı mu’daldir. (Yani isnadında peşpeşe birden fazla
ravi eksiktir.)
Nitekim zikrettiğimiz hususa Hafız ez-Zeylai, Nasbu’r-Raye’de
(2/159) “Merfuan garibdir. Bunu ancak Ali radiyallahu anh’den mevkuf olarak
bulduk” diyerek işaret etmiştir.
Hafız İbn Hacer de bunun merfu olarak rivayetinin yanılgı
olduğunu söylemiştir. Et-Telhis’te (132) şöyle demiştir: “Ali radiyallahu anh
hadisi: “Büyük şehir dışında Cuma da yoktur teşrik de yoktur.” Ahmed (b.
Hanbel) bu rivayetin zayıf olduğunu söyledi.”
Nevevi el-Mecmu’da (4/488) dedi ki: “Çok zayıftır.”
Dedikleri gibidir.
İbn Hacer ve Nevevi kimin tahric ettiğini ve bakabilmemiz
için isnadını zikretmemişlerdir. Zannediyorum o ikisi (merfu olarak
zikretmekle) yanılmışlardır. İmam Ahmed’in ancak Ali radiyallahu anh’den gelen
mevkuf rivayeti zayıf görmesi bunu destekler. Merfu olanı ise zikretmemiştir.
Onu merfu olarak işittiğine de inanmıyorum.
İshak b. Mansur el-Mervezi, İmam Ahmed’den rivayet ettiği
Mesail’inde (s.219) dedi ki: “Ali radiyallahu anh’ın: “Büyük şehir dışında Cuma
da yoktur, teşrik de yoktur” sözü zikredilince Ahmed b. Hanbel dedi ki: “el-A’meş,
Sa’d’dan işitmemiştir.”
Derim ki: Burada Sa’d b. Ubeyde’yi kastetmektedir. Nitekim İbn
Ebî Şeybe Musannef’te (1/204); Ebu Muaviye – el-A’meş – Sa’d b. Ubeyde – Ebi Abdirrahman
es-Sulemi – Ali radiyallahu anh isnadıyla bunu zikretmiştir.
Ali b. el-Ca’d el-Cevheri, “Hadis” cüzünde (12/178/1); Ebu
Ca’fer er-Razi - el-A’meş yoluyla rivayet etmiştir. Ahmed b. Hanbel; el-Ameş
ile Sa’d b. Ubeyde arasında inkıta olmasıyla illetlendirmiştir.
Derim ki: el-A’meş bu rivayette tek kalmamıştır. Bilakis İbn
Ebî Şeybe’nin rivayetinde Talha b. Musarrif, Tahavi’nin Muşkilu’l-Asar’ında
(2/54) ve Beyhaki’nin Sunen’de (3/179) rivayetlerinde Zubeyd el-Yamî mutabaat
etmişler ve her ikisi; Sa’d b. Ubeyde’den rivayet etmişlerdir. Sa’d b. Ubeyde
Kutub-i Sitte ricalinden, sika bir ravidir. Ebu Abdirrahman es-Sulemî de
öyledir. Bu durumda isnad mevkuf olarak sahihtir.
İbn Hazm da el-Muhalla’da (5/53) bunu sahih bulmuştur. Bu,
Ebu Cafer et-Tahavi’nin de sözünün gerektirdiği manadır. Lakin o şöyle
demiştir: “Ali radiyallahu anh bunu şahşi re’yi ile söylememiştir. Zira böyle
bir söz re’y (şahsi görüş) ile söylenmez. Bunu ancak Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem’den işittiği için söylemiştir!”
Tahavî böyle diyor ama bunda açık bir şüphe vardır. Zira kalp,
bu sözün re’y ve içtihat ile söylendiğine şahittir. Bu yüzdendir ki bu mesele
ihtilaf konusu olarak devam edegelmiştir. Nitekim bunun tam aksi bir söz Ömer
b. el-Hattab radiyallahu anh’den sahih olarak gelmiştir. Peki, daha isabetli
olan bu sözün de hükmen merfu olduğu söylenebilir mi?
İbn Ebi Şeybe, Köyler ve benzerlerinde Cuma kılınması
görüşünde olanlar başlığı altında; Ebu Rafi yoluyla Ebu Hureyre radiyallahu anh’den
şöyle rivayet ediyor: “Ömer radiyallahu anh’e Cuma namazı hakkında sormak için
mektup yazdılar. O da cevap olarak: “Nerede olursanız olun Cuma namazını kılın”
diye yazdı.
Derim ki: Bunun isnadı Buhârî ve Muslim’in şartlarına göre
sahihtir. Ebu Rafi’nin ismi Nufey b. Rafi es-Saig el-Medenî’dir. İmam Ahmed bu
eseri, Ali radiyallahu anh’den gelen rivayetin zayıflığına gerekçe göstermiş ve
şöyle demiştir:
“İlk Cuma namazı Medine’de kılındı. Onları Mus’ab b. Umeyr radiyallahu
anh topladı, onlar için bir koç kesti ve hepsine yetti. Onlar kırk kişi ya var,
ya yoklardı. Sonra hüküm böylece devam etti.” İshak el-Mervezi dedi ki: “O’na
dedim ki:
“Sen Merv köylerinde Cuma kılabilecekleri görüşünde misin?”
O da: “Evet” dedi.
Sonra İbn Ebî Şeybe (1/204/2) sahih senedle Malik’ten şöyle
dediğini rivayet etmiştir: “Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabı
Mekke ile Medine arasında bulunan şu subaşlarında Cuma kılarlardı.”
Buhârî (2/316 Fethu’l-Bari), Ebû Dâvûd (1068) ve başkaları;
İbn Abbas radiyallahu anhuma’dan şöyle dediğini rivayet etmişlerdir: “Cuma namazı
için Bahreyn köylerinden biri olan Cuvasa’da toplandılar.” Bir rivayette şöyle
demiştir: “Abdu Kays köylerinden biri olan…” Buhârî ve Ebû Dâvûd bu hadisi “Köylerde
Cuma namazı” başlığı altında zikretmişlerdir.
Hafız İbn Hacer dedi ki: “Hadisin delil olma açısı açıktır.
Abdu Kays kabilesi ancak Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in emri üzerine Cuma kılmışlardır.
Sahabenin vahiy nazil olduğu sıralarda şer’î bir emir olmadıkça buna
girişmemeleri onların âdetinden bilinmektedir. Çünkü şayet bu (Cuma kılmadan
beklemeleri) caiz olmasaydı elbette bu konuda ayet nazil olurdu. Nitekim Cabir radiyallahu
anh’ın ve Ebu Said radiyallahu anh’ın azil yapmanın caiz oluşuna; bunu
yapmalarına rağmen bu konuda yasaklayan ayet nazil olmamasını delil
getirmişlerdi.
Derim ki: Ömer radiyallahu anh, Malik radiyallahu anh ve
Ahmed b. Hanbel rahimehullah’tan gelen bu selefî eserlerde Cuma namazının
köylerde ve başka yerlerde kılınmaya devam edilmesini emrederek kalıcı olan bu
İslamî şiara büyük önem verdikleri görülmektedir. Ali radiyallahu anh’den gelen
esere uyulmamıştır. Çünkü ittifak edilen şer’î nasların genel kapsamlı ve
mutlak oluşu ve Cuma namazını terk etmekten dolayı şiddetli sakındırma söz
konusudur. Şuan Kur’ân’dan bir ayeti zikretmekle yetineceğim: “Ey iman edenler!
Cuma günü namaz için nida edildiğinde Allah’ın zikrine gidin ve alışverişi
bırakın.” Cuma namazından sonra öğle namazı kılmak, ayetin devamındaki şu
ifadeye aykırıdır: “Namaz kılındığı zaman yeryüzünde dağılın ve Allah’ın
lütfundan arayın.”
Hicri 1396 yılı Ramazan ayında İngiltere’ye gittiğim sırada
Londra’da kalan müslümanların Cuma namazını ve bayram namazını kıldıklarını
görmem beni çok sevindirmişti. Bazıları Cuma namazını satın aldıkları,
kiraladıkları ve namazgâh edindikleri evlerde kılıyorlar, beş vakit namazı ve Cuma
namazlarını da buralarda kılıyorlardı. Kendi kendime: “Bunlar bu yüce ibadeti
bu küfür ülkesinde devam ettirmekle ne kadar güzel yapyıyorlar!” dedim. Şayet
mezheplerine taassup gösterselerdi ki, bunların başında Hanefi mezhebi
gelmektedir, elbette Cuma namazını iptal eder ve öğle namazını kılarlardı!
Kesin olarak şunu anladım ki; İslamı’n yayılmasının ve buna devam edilmesinin,
Kitap ve Sünnetin naslarına teslim olmaktan ve salih selefe uymaktan başka bir
yolu yoktur. Donuk mezhepçilikten; İslam’ın geniş dairesine çıkmak zorunludur. Her
zaman ve her mekâna uygun olan ancak İslam’ın naslarıdır, mezhep taassubu
değil! Başarılı kılacak olan Allah’tır.
El-Elbani’den tercüme eden: Ebu Muaz