1 Şevval 1441* Ramazan
Bayramı Hutbesi
* 23 Mayıs 2020 akşamı Şevval hilali görülmüştür.
Bism’i-llahi’r-Rahmani’r-Rahîm. Şüphesiz hamd
yalnız Allah'adır. O'na hamd eder, O'ndan yardım ve mağfiret dileriz.
Nefislerimizin şerlerinden, amellerimizin kötülüklerinden Allah'a sığınırız.
Allah'ın hidayet verdiğini kimse saptıramaz. O'nun saptırdığını da kimse doğru
yola iletemez. Şehadet ederim ki, Allah'tan başka ibadete layık hak ilâh
yoktur. O, bir ve tektir, O'nun ortağı yoktur. Yine şehadet ederim ki, Muhammed
(sallallahu aleyhi ve sellem) Allah'ın kulu ve rasûlüdür.
يَاأَيُّهَا
الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ حَقَّ تُقَاتِهِ وَلَا تَمُوتُنَّ إِلَّا
وَأَنْتُمْ مُسْلِمُونَ
“Ey iman edenler! Allah'tan nasıl sakınmak
gerekirse öyle sakının ve siz ancak Müslümanlar olarak ölün.” (Al-i İmran;
102)
يَاأَيُّهَا
النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمُ الَّذِي
خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا
رِجَالًا كَثِيرًا وَنِسَاءً وَاتَّقُوا اللَّهَ الَّذِي تَسَاءَلُونَ بِهِ
وَالْأَرْحَامَ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلَيْكُمْ رَقِيبًا
“Ey insanlar! Sizi tek bir candan yaratan ve
ondan da eşini var eden, her ikisinden birçok erkek ve kadın türeten
rabbinizden sakının. Kendisi adına birbirinizden dileklerde bulunduğunuz
Allah'tan ve akrabalık bağlarını kesmekten de sakının. Şüphesiz Allah
üzerinizde tam bir gözetleyicidir.” (en-Nisâ; 1),
يَاأَيُّهَا
الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَقُولُوا قَوْلًا سَدِيدًا *
يُصْلِحْ لَكُمْ أَعْمَالَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَمَنْ يُطِعِ
اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ فَازَ فَوْزًا عَظِيمًا
“Ey iman edenler! Allah'tan sakının ve dosdoğru
söz söyleyin. O da amellerinizi lehinize olmak üzere düzeltsin, günahlarınızı
da mağfiret etsin. Kim Allah'a ve rasûlüne itaat ederse büyük bir kurtuluşla
kurtulmuş olur.” (el-Ahzâb; 70-71)
Bundan sonra, Şüphesiz sözlerin en güzeli
Allah’ın Kelam’ı, yolların en hayırlısı Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in
yoludur. İşlerin en kötüsü sonradan çıkarılanlarıdır. Her sonradan çıkarılan
şey bid’attir ve her bid’at sapıklıktır. Her sapıklık da ateştedir.
Sevban radıyallahu anh
rivayet ediyor; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki;
يُوشِكُ أَنْ تَدَاعَى عَلَيْكُمُ الأُمَمُ مِنْ كُلِّ أُفُقٍ كَمَا تَدَاعَى الأَكَلَةُ عَلَى قَصْعَتِهَا قَالَ قُلْنَا يَا رَسُولَ اللَّهِ أَمِنْ قِلَّةٍ بِنَا يَوْمَئِذٍ؟ قَالَ لاَ أَنْتُمْ يَوْمَئِذٍ كَثِيرٌ وَلَكِنْ تَكُونُونَ غُثَاءً كَغُثَاءِ السَّيْلِ يَنْتَزِعُ الْمَهَابَةَ مِنْ قُلُوبِ عَدُوِّكُمْ وَلَيَقْذِفَنَّ اللَّهُ
فِي قُلُوبِكُمْ
الْوَهْنَ قَالُوا يَا رَسُولَ اللَّهِ وَمَا الْوَهْنُ
قَالَ حُبُّ الدُّنْيَا وَكَرَاهِيَةُ الْمَوْتِ
“Yiyicilerin yemek
kazanlarının üzerine üşüşmeleri gibi, diğer milletlerin her taraftan üzerinize
üşüşmeleri yakındır.” Bunun üzerine biz; “Ey Allah’ın Rasulü! O gün bizim
sayımız az mı olacak?” dedik. Buyurdu ki:
“Hayır, bilakis o gün
sizin sayınız çok olacak; lakin sizler selin sürüklediği çerçöp gibi
olacaksınız. Allah düşmanlarınızın kalplerinden size karşı hissettikleri
korkuyu çıkartacak ve kalbinize vehen atacak “ dediler ki; “Ey Allah’ın
Rasulü! Vehen nedir?” diye sorduk. Buyurdu ki;
“Dünya sevgisi ve
ölümden hoşlanmamaktır.”[1]
Rasulullah sallallahu
aleyhi ve sellem, vehen’i dünya sevgisi olarak açıklamıştır; çünkü o, bütün
hataların başıdır. Bu günahlara ve isyanlara sebep olur, bu da fertlere ve
milletlere mutlaka zarar verir. Zararı zehirin zararı gibidir ve sonuçları tehlikelidir.
Dünyada ve ahirette hiçbir kötü dert ve bela yoktur ki, sebebi günahlar ve
isyanlar olmasın.
Allah’ın hüküm süren
kanunu gerçekleşinceye kadar ümmetin binası yıkılmaya devam edecektir. Allah
Azze ve Celle buyuruyor ki: “Nuh'tan sonraki nesillerden nicelerini helâk ettik.
Kullarının günahlarını bilen ve gören olarak Rabbin yeterlidir.” (İsra 17)
“Rabbin, haksızlık
eden memleketleri (onların halkını) yakaladığında, onun yakalayışı işte böyle
(şiddetlidir). Şüphesiz onun yakalaması pek elem vericidir, pek çetindir!” (Hud
102)
Nuh aleyhisselam
zamanından bu zamana kadar geçmiş ümmetler isyan ettiklerinde Allah’ın onlara
tevbe etmeleri ve dönüş yapmaları için mühlet verdiğini görürsün. İsyanlarına
rağmen Allah onların üzerine nimetlerini yağdırmıştır; lakin bu, bir istidractır
(derece derece sapmaları, azaba yaklaşmaları için günah işleme fırsatı).
Allah Teâlâ buyuruyor
ki: “Biz onları, bilmedikleri bir yönden yavaş yavaş azaba yaklaştırıyoruz.”
(Kalem 44)
“Kendilerine yapılan uyarıları
unuttuklarında, (indirmiş olduğumuz sıkıntı ve musibetleri kaldırıp) üzerlerine
her şeyin kapılarını açtık. Nihayet kendilerine verilenler yüzünden
şımardıkları zaman onları ansızın yakaladık, birdenbire onlar bütün ümitlerini
yitirdiler.” (En’am 44)
Eğer insanlar,
kendilerine rasullerin emrettiği şeyleri terk ederlerse, onların emrettiklerini
emretmez, onların yasakladıklarını yasaklamazlarsa; Allah Teâlâ onlara (bolluk
kapıları) açar, hayırlar ve bereketler yağdırır, rızıklarını genişletir,
bedenlerine sıhhat verir, mallarını vd. arttırır. Ta ki onlar bununla sevince kapılırlar,
Aziz ve her şeye güç yetiren Allah’ın onları yakalayıvermesinden eminlik
duygusuna kapılırlar. Onlar gaflettedirler. Bir de bakarsın ki ümitsizliğe düşerler.
İbn Kesir rahimehullah
tefsirinde özetle (2/132) diyor ki: “Onlara her şeyin kapılarını açtık”
kavli şerifi, “Onlara istedikleri bütün rızıkların kapılarını açtık” demektir.
Bu, onların azgınlıklarının artması için yapılan ihsan ve mühlet vermektir.
Allah Teâlâ’nın hilesinden Allah’a sığınırız. Bunun için buyuruyor ki: “Kendilerine
verilen şeyle sevinip şımardılar”. Yani: mallar, çocuklar ve rızıklar
sebebiyle… Ummadıkları bir gaflet anında yakalandılar ve birden bire bütün
hayırlar konusunda ümitsizliğe düştüler…”
İşte böylece,
milletlerin helak oluşlarının sebebi ancak peygamberlerine, bundan sonra da
Rablerinin dinine isyan etmeleridir. İsyanlarının sonucunda dünya onların
önünde mal, evlat, kadın, hizmetçi vb. oluşan süsleri, zevkleri ve
şehvetleriyle açılmıştır.
Bunun örnekleri
çoktur, bazıları şunlardır:
Nuh Kavminin boğulması: Suların yüksek dağlara kadar yükselmesinin ve
yeryüzünde gemide olanların dışında kimsenin kalmamasının, günahlardan ve
şirkten başka sebebi nedir?
Allah Teâlâ, Nuh aleyhisselam’ın
duasını haber veriyor : “Nuh: "Rabbim!” dedi, yeryüzünde kâfirlerden
hiç kimseyi bırakma!" Çünkü sen onları bırakırsan kullarını saptırırlar;
yalnız ahlâksız, nankör (insanlar) doğururlar (yetiştirirler).”(Nuh 26-27)
Ad kavminin fırtına
ile helak edilmesi: Onların
üzerine bunun gönderilmesine, sonra da içi kof hurma kütükleri gibi olmalarına
ve düşünenler için ibret olmalarına sebep nedir?
Allah Azze ve Celle
buyuruyor ki: “Ad kavmi ise, uğultulu, kasıp kavuran bir fırtına ile
mahvedildiler. Allah onu, ardı ardına yedi gece, sekiz gün onların üzerine
musallat etti. Öyle ki (eğer orada olsaydın), o kavmi, içi boş hurma kütükleri
gibi oracıkta yere serilmiş halde görürdün.” (Hakka 6-7)
Semud kavminin
çığlık ile helak edilmesi:
Salih aleyhisselam’ın kavminin elim bir azap ile helak olmalarına, herkesin
ölmesine sebep nedir?
Allah Teâlâ buyurur ki
: “Biz onların üzerlerine korkunç bir ses gönderdik. Hemen hayvan ağılına
konan kuru ot gibi oluverdiler.”(Kamer 31)
“Zulmedenleri de o
korkunç ses yakaladı ve yurtlarında diz üstü çöke kaldılar. Sanki orada hiç
oturmamışlardı. Biliniz ki, Semûd kavmi gerçekten Rablerini inkâr ettiler. Yine
bilesiniz ki, Semûd kavmi (Allah'ın rahmetinden) uzak kılındı.” (Hud 67-68)
Lut kavminin altı
üstüne getirilerek helak edilmesi: Sedum şehrinin, halkının haykırışlarının göklerden duyulacak şekilde
kaldırılıp, sonra altının üstüne getirilmesi ve üzerlerine sertleşmiş çamurdan
taşların yağmasının sebebi nedir?
Allah Teâlâ buyuruyor
ki: “Emrimiz gelince, oranın altını üstüne getirdik ve üzerlerine
(balçıktan) pişirilip istif edilmiş taşlar yağdırdık. (O taşlar:) Rabbin
katında işaretlenerek (yağdırılmıştır). Onlar zalimlerden uzak değildir.” (Hud
82-83)
Firavun ve kavminin
boğuluşu: Denizin dibine
batırılmalarının, bedenlerinin batmış, ruhlarının tutuşmuş olmasına, onlara
sabah akşam ateş sunulmasına ve kıyamet gününde en şiddetli azaba girecek
olmalarına sebep nedir?
Allah Teâlâ buyuruyor
ki: “Biz de onu ve askerlerini yakalayıp denize atıverdik. Bak işte,
zalimlerin sonu nice oldu! Onları, (insanları) ateşe çağıran öncüler kıldık.
Kıyamet günü onlar yardım görmeyeceklerdir.” (Kasas 40-41)
Şuayb aleyhisselam’ın
kavmi, Karun, Tubba kavmi, Yasin sahibinin kavmi ve başkaları gibi diğer geçmiş
milletlerin de sonları bu şekilde olmuştur.
Allah Azze ve Celle
şöyle buyurur : “Nitekim onlardan her birini günahı sebebiyle cezalandırdık.
Kiminin üzerine taşlar savuran rüzgârlar gönderdik, kimini korkunç bir ses
yakaladı, kimini yerin dibine geçirdik, kimini de suda boğduk. Allah onlara
zulmetmiyor, asıl onlar kendilerine zulmediyorlardı.” (Ankebut 40)”
Allame İbn Kayyım el-Cevziyye,
günahların tehlikelerini, halklara ve milletlere etkilerini harika kitabı;
“ed-Dau ve’d-Deva”’da açıklamıştır. Bunlardan zilletin, küçülmenin ve
zayıflığın sebepleriyle bağlantılı olanları şu şekildedir:
İbn Kayyım
rahimehullah diyor ki: “Günahların sonuçlarından biri: sahibini yükseklerde
olmaya hazırken aşağılara düşürmesidir. Zira Allah mahlûkatı iki kısım olarak yaratmıştır:
yüksek derecedekiler ve alçak derecedekiler. Yüksek derecedekileri yüksekte,
Esfelu’s-Safilîn’i (aşağılıkların en aşağısını) ise alçakta kılmıştır. Taat
ehlini dünyada ve ahirette yüksek derecelere, isyan ehlini ise dünyada ve
ahirette alçak derecelere yerleştirir. Taat ehlinin O’nun katında değerli
olması ve isyan ehlinin değersiz olması gibi; izzeti taat ehline, zilleti de
isyan ehline vermiştir.
İmam Ahmed,
Müsned’inde Abdullah b. Amr b. el-As radıyallahu anhuma’dan Rasulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem)’in şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
“Kıyamet gününün
öncesinde yalnız Allah’a ibadet edilmesi için kılıçla gönderildim. Rızkım,
mızrağımın gölgesinde kılındı. Zillet ve küçüklük, emrime muhalefet edenleredir.”[2]
Kul her isyan
işlediğinde daha düşük seviyeye düşer, günaha devam ettikçe en aşağılıklardan
olana kadar alçalmaya devam eder. Taat ile amel ettiğinde ise derecesi yükselir,
itaate devam ettikçe en yüksek dereceden olana kadar yükselmeye devam eder.
Kulun bir yönden
yükseleceği ve diğer yönden alçalacağı şeyler hayatında bir araya gelmiştir.
Hangisi kendisinde daha fazlaysa o özelliğin ehlinden olur. Yüz derece yükselen
ve bir derece alçalan, bir derece yükselip, yüz derece alçalan gibi değildir.
Ama işte tam burada
nefisler için büyük yanlışlar ortaya çıkar: kul doğu ile batı arasından ve yer
ile gök arasından daha uzak bir mesafe kadar alçalır. Bu bir iniş, bin yükseliş
ile karşılanmaz. Sahih bir hadiste Rasûlüllâh sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurur:
“Kul nereye
varacağını düşünmeden bir kelime söyler de, cehennemde doğu ile batı arası
kadar mesafeden uzak bir yere düşer.”[3]
Hangi yükseliş bu
düşüşe denk olur? Düşüş, insan için kesintisiz devam eder. Lakin insanlardan,
düşüşü gaflete doğru olanlar vardır. Gafletinden uyandığında derecesine geri
döner veya uyanıklığı ölçüsünde daha üst derecelere yükselir.
Günahların kötü
sonuçlarından bir diğeri de: Kulun üzerine daha önce kendisine musallat olmayan
çeşitli mahlûkatın musallat edilmesidir. Şeytan ona eziyet, yoldan çıkarma, vesvese,
korkutma, üzüntü verme, yararına ve zararına olan şeyleri unutturarak musallat
olur. Şeytanlar, Allah’a isyan ettirene kadar ona musallat olurlar.
İnsan sınıfından
şeytanlar, ona güçleri yettiğince arkasından ve huzurunda eziyet vererek
musallat olurlar. Ona ailesi, hizmetçisi, çocukları, komşuları hatta hayvanları
bile musallat olur.
Fudayl b. Iyad rahimehullah
şöyle demiştir: “Allah’a isyan ettiğimde bunu, hanımımın ve bineğimin huyunun
değişmesinden anlarım.”
Günahların kötü
akıbetlerinden biri de: Kuldan dostunu, kendisine faydalı olan kimseleri,
kendisine en çok nasihat edenleri, yakınlığı ile mutlu olan kimseleri,
kendisinden sorumlu meleği uzaklaştırması; düşmanını, onu en çok aldatanları,
ona en zararlı olan kimseleri — ki o şeytandır — kendisine yaklaştırmasıdır.
Muhakkak ki kul, Allah’a isyan edince, isyanın büyüklüğü oranında melek ondan
uzaklaşır. Hatta bir yalan söylese bile melek ondan çok uzaklaşır.
Rasûlüllâh sallallahu
aleyhi ve sellem’in huzurunda iki kişi tartıştı. Biri sessiz kalırken diğeri
sövdü. Sonra sessiz kalan kendisine söylenen sözü diğerine iade etti. Bunun
üzerine Rasûlüllâh sallallahu aleyhi ve sellem kalktı. Adam dedi ki:
“Ey Allah’ın rasulü!
Ona söylediği sözü iade ettiğim için mi kalkıp gidiyorsun?” Buyurdu ki:
“Bir melek seni
müdafaa ediyordu. Ta ki sen ona karşılık verdin ve şeytan geldi. Bense şeytanla
beraber oturamam!”[4]
Müslüman kul,
kardeşinin gıyabında dua edince melek onun duasına “âmin, aynısı sana da olsun”
der.[5]
Fatiha’yı okuyup
bitirince, melekler onun duasına âmin derler.[6]
Allah’ın yoluna ve
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in sünnetine uyan, Mümin ve Tevhid
ehli kul, günah işlediğinde; Arş’ı taşıyan melekler ve etrafındakiler onun için
bağışlanma dilerler.[7]
Müminin meleği kendisinden
onu geri çevirir, harp eder, onu savunur, ona öğretir, sebat verir,
cesaretlendirir; böylece etrafına kötülüğü, ona eziyet verecek şeyleri
yaklaştırmaz ve onları kovup bu kişiden uzaklaştırır.
Günahların
akıbetlerinden bir diğeri de: Kulun dünyada ve ahirette helakine sebep olacak
maddeleri getirmesidir. Zira günahlar hastalıktır; ne zaman kökleşirlerse,
ölüme sebep olmaları kaçınılmazdır. Nitekim vücudun sağlıklı olması için; bedenin
kuvvetini muhafaza eden gıdalar alınması, vücutta çoğaldığında sağlığı bozacak
olan bozuk maddelerin ve kötü karışımların istifra yoluyla vücuttan atılması, kendisine
eziyet veren ve zararlı olmasından korkulan şeylerden sakınarak perhiz
yapılması gerekmektedir.
Bunun gibi kalbin
hayatını tamamlaması için de; iman ve kuvvetini koruyan gıdası olan salih
ameller, zararlı, mahvedici karışım ve maddeleri boşaltması için nasuh tövbesi
(kesin dönüş), sıhhati muhafaza etmesi ve zararlı şeyleri uzaklaştırması için
de perhiz gereklidir. Perhiz, sıhhate zarar veren şeylerin kullanımının terk
edilmesidir. Kısaca; sirkenin balı, riyanın ameli bozması gibi dünya sevgisi de
dini bozar.
[1]
Sahih. Ahmed (5/278)
Ebû Dâvûd (4297) İbn Ebi’d-Dünya el-Ukubat (21-22) Taberani (2/102-103) Ebu
Nuaym Hilyetul-Evliya (1/182) el-Elbani es-Sahiha (2/647-648)
[2]
Sahih liğayrih. Ahmed (5114, 5115, 5667) Hatib el-Bağdadi el-Fakih vel-Mutefekkih
(2/73) İbn Asakir (19/96/1) İbn’ul-Arabi “el-Mu’cem (1137) Tahavi Müşkil’ul-Asar
(231) İbn Ebi Şeybe (5/313) Abd b. Humeyd (846)
[4]
Hasen. Ebu Davud (4/274-4897) Ahmed (2/436) Begavi Şerhu’s-Sunne (3586)
[6]
Bkz.: Buhari (780) Muslim (410)
[7]
Bkz.; Suyuti el-Habaik Fi Ahbar’il-Melaik (s.49, 154)