Uzunca metinli bir soru sorulmuş, özet olarak kadının
avretinin kendisine bakmak ile resmine bakmanın hükmü, cariyenin avreti,
cariyeye şehvetle bakmak ve dokunmak gibi meseleler dinde bir delil niteliği
olmayan sağdan soldan nakillerle bulandırılmıştır.
Öncelikle, Sahih Tesettür adlı çalışmamda erkeğin ve kadının,
yabancılara ve mahremlerine karşı avretinin sınırlarını delilleriyle açıklamış
bulunuyorum. Soruda aktarılanlara gelince birkaç hususun belirtilmesi gerekir:
1- Bir kimsenin Prof, Dr., Doç. Gibi titrleri varsa ve din
hakkında konuşuyorsa hele bir de ilahiyatçıysa kesinlikle onun sözüne itibar
etmeyin, istikamet sahibi bir insan ilahiyat fakültesinde kesinlikle okumaz! Yanlışlıkla okuduysa da düzgün bir adama kesinlikle bu titr’leri vermezler,
bunu iyi bilin. Yrd. Doç. Dr. Ahmet Dalkıran “On Yedinci Yüzyıl Osmanlı
Minyatürlerinde Sıra Dışı Bir Eğitim: Müstehcenlik” adlı makalesinde şöyle
demiş: “Müslümanların halifeliğini elinde bulunduran Osmanlı İmparatorluğunda,
XVII. Yüzyılda müstehcenliğin görüldüğü sıradan halka ait minyatürlerin
yapılması ve bunların padişahlara ait albümlere kadar girmesi dikkat çeken bir
husustur.”
Cevap: Hadiste “Halifelik otuz senedir, sonrası ısırıcı
sultanlıktır” buyrulmuştur. Buna göre Muaviye radiyallahu anh ve sonrakilere,
Emevilere, Abbasilere vd. ancak mecazen halife denilebilir. Halifeliği zorla
gaspeden Osmanlılara gelince, mecazen dahi halife değillerdir. Çünkü Kureyş’ten
değillerdir. Kaldı ki sahih bir halifelikleri dahi olsa, onların yaptıkları
hiçbirşey dinde bağlayıcı değildir. Nitekim Osmanlı sultanları ve halkı alevilik,
sufilik, hanefilik, maturidilik gibi sapık akideler üzerindeydiler. Osmanlının
son zamanlarında Birgivi Mehmed, Kadızade Ahmed gibi, içlerinde bulundukları
şirkleri sorgulayan bazı cılız silkinmeler olmuştur. Lakin fazla bir etkisi
olmamıştır. Daha önceki halifelerin Mesela Yezid’in, Mervanın, Me’munun, Mu’tasım’ın
ve daha başkalarının da halife sıfatıyla yaptıkları nice çirkinlikler vardır ki
lanetle anılmaktadır. Şu halde Ahmet Dalkıran ne demek istiyor, ne yapmaya
çalışıyor, “Osmanlıda bu pislikler yapılmış, biz de yapalım” mı diyor, yoksa, “Osmanlı
çok matah bir dönem değildi” mi demek istiyor? Eğer birincisini kastediyorsa bu
önermenin bâtıllığı ortadadır. Şayet ikincisini kastediyorsa, Osmanlının akide
olarak içine batmış olduğu şirkî akidelerin yanında bu sayılanlar çok temiz
kalır!
2- Sorularla İslamiyet sitesinde İbn Abidin’in Reddu’l-Muhtar’ından
şöyle bir alıntı yapılmış: “Dikkat edilsin, acaba şehvetle nakşedilen bir
resme, bir surete bakmak haram mıdır? İşte burada tereddüt yeridir. Yani bu
tereddütler olan bir meseledir. Bunun hükmünü görmedim. Tetkik edilsin.” Sonra
Şafiilerin fakihlerinden(!) Kalyubinin ve Buceyriminin, kadının sudaki ve
aynadaki görüntülerine şehvetle bakmanın haram olmadığını söylediklerine dair
nakil yapılıyor. Sonra deniliyor ki: “Hanefi fakihlerinden(!) İbn Abidin ile
Şafii fakihlerinden (!) Kalyubi ve Buceyrimi’nin harama bakmaktan sakınma ve
zinaya yaklaşmama konularıyla ilgili ayetleri ve hadisleri bilmedikleri iddia
edilemez. Bu ayetleri ve hadisleri bildikleri halde resimdeki, suretteki,
sudaki ve aynadaki görüntülerle ilgili böyle açıklamalar yapmış olmaları bu
görüntülerin aslından yani gerçeğinden farklı olduğu kanaatini taşıdıklarını
gösterir.”
Cevap: Soruda sözü aktarılan kişi bu nakillerle ne demek
istiyor? Bu şahıslar fakih olduklarına ve böyle bir fetva verdiklerine göre
bunlarla amel edebiliriz mi demek istiyor, yoksa, alim zannedilen bu şahısların
Kuran ve sünnete ne kadar bigane olduklarını mı anlatmak istiyor? Söz akışından
anlaşılan o ki, birincisi kastediliyor.
İbn Abidin, Kalyubi ve Buceyrimi gibi taslaklara da fakih
değil, ancak mutefekkih denilir. İbn Abidin, “Şayet hacılar kabeyi ziyarete
gittiklerinde yerinde değilse, yani o sırada Kabe, Allah dostlarını ziyaret
etmek için yerinden ayrılmışsa kabenin yeri etrafında dönüp tavaf yapılabilir
mi?” şeklindeki uçuk kaçık fantastik sorulara cevap arayan bir hayal gücüne
sahip kişiliktir. Kalyubi ve Buceyrimi de ondan aşağı kalmazlar. Kaldı ki,
onlar en düzgün, en bilgili, en takbvalı alimler olsalardı bile hatta sahabeden
olsalar bile, onların delile aykırı görüşlerini almak caiz olmazdı. Allah Azze
ve Celle alimleri ve rahipleri rab edinme tehlikesine karşı uyarmış (Tevbe 31),
taklitten yasaklayan birçok ayetler, hadisler ve seleften nakiller varid
olmuştur. Burası bunları nakletmenin yeri değildir.
Peki bu soruda gündeme getirilen mesele nasıl bir abesle
iştigal, bu da görülmüyor mu? Eski alimler, sen önce tahtı ispat et, nakışını
sonra yaparsın derlerdi. Bu resimleri yapmanın, bulundurmanın, ele geçtiyse yok
etmeden tutmanın caiz olduğunu nereden çıkardılar da bunlara şehvetle bakmanın
hükmü faslına geçti bu sözde fakihler? Kadının sudaki ve aynadaki görüntüsüne bakabilmek
için su veya ayna karşısında kadını hangi marifetle soyabildiler de,
yansımasına şehvetle bakma faslına geçtiler? Fakihlik bu mudur? Farazi
fantastik ihtimaller kurup üzerinden hükümler uydurmak mıdır? Halbuki selefimiz
fakih, Allah’tan korkandır, Allah’tan sakındırandır, insanlara Allah’a isyan
konusunda cesaret vermeyendir diye tarif ediyorlardı. Bu millet Celaleddin Rumi
gibi ahlaksız porno hikayecilerini Allah dostu sayınca, böyle fantastik sapık
düşünceleri meşru kılacak fakih(!)leri de icad eder tabii ki!
3- Halis K. Ece’den Cariyelerle ilgili bazı nakiller
yapılmış. Bu yazar doğru akideli biri değildir, sünnet inkarcılarıyla örtüşen
bir çizgisi vardır. Bu yazardan aktarılan şu ifadelerde de çarpıtma vardır: “Erkekler, mahrem
kadınların bakabilecekleri zînet yerleri gibi, başkalarının
câriyelerinin zînet yerlerine de bakabilir ve dokunabilirler. Ama mahrem
kadınlarında olduğu gibi göbekle diz kapağı arasına bakamaz ve
dokunamazlar. Bu mevzuda delil, yukarıda kısaca zikrettiğimiz şu hâdisedir: Hazret-i Ömer (r.a.), örtülü bir câriye görmüş, çubukla örtüsüne dokunup:
“Şu başörtünü at, ey kokmuş kadın! Hür kadınlara mı benzemek istiyorsun?”
demiş. Bu da câriyenin başına, saçına, kulağına… bakmanın helâl olduğunu
gösterir.”
câriyelerinin zînet yerlerine de bakabilir ve dokunabilirler. Ama mahrem
kadınlarında olduğu gibi göbekle diz kapağı arasına bakamaz ve
dokunamazlar. Bu mevzuda delil, yukarıda kısaca zikrettiğimiz şu hâdisedir: Hazret-i Ömer (r.a.), örtülü bir câriye görmüş, çubukla örtüsüne dokunup:
“Şu başörtünü at, ey kokmuş kadın! Hür kadınlara mı benzemek istiyorsun?”
demiş. Bu da câriyenin başına, saçına, kulağına… bakmanın helâl olduğunu
gösterir.”
Cevap: Cariyeler
müslime cariyeler ve gayri muslime cariyeler olarak iki sınıf idi. Müslime
cariyeler yüzleri dışında heryerlerini örterlerdi. Ancak yüzlerini de
örttükleri zaman Ömer radiyallahu anh buna karşı çıkmış ve hürlere benzemeyin
uyarısını yapmıştır. Yani soruda aktarılan rivayette başörtüsü diye terceme
edilen şey himar kelimesidir ve bu yüz örtüsü demektir. Yazar bu kelimenin
başörtüsü olduğunu zannettiği için öyle tercüme etmiş, bütün cariylerin başlarının
açık olacağı zannına kapılmıştır. Bu yanlıştır. Mahremlerin avretinin diz ile
göbek arası demesi de uzun yıllardır devam edegelen çok büyük bir yanlış ve
bâtıldır.
Himar denen
örtünün yüz örtüsü olması ve cariyelerin, hürlerin, mahrem akrabaların avret
sınırları ile ilgili delillerin ayrıntısı için Sahih Tesettür kitabıma bakınız.
Gayri müslime
cariyelere gelince, bunlara şehvetsiz olarak bakmak hakkında sitede yazı
yayınlamıştım:
Bu yazarlar
şehvetle bakmanın cevazını nereden çıkarıyorlar anlamış değilim! Kitap ve
sünnetten delil bulamayınca Hanefilerden Kasani’nin, habis sapıklığın önderi
olan Ebu Hanife’den “Satın almak istediği cariyeye şehvetle dokunabilir de”
sözünü aktarıyorlar!
Sanki gayri
müslimlerle zinayı helal saymak isteyen, gayri müslim kadınları cariye hükmünde
saymak isteyen, cariyelerle de hertürlü ilişkiyi caiz görmek isteyen ibahacı sapık
düşüncelere yol arayan sorulardır bunlar. Bu düşüncelerden tevbe edilmesi
gerekir.
Şu linklere
de bakın:
Kâfire
Kadınla Zina Etmek de Haramdır
Sapıklığı Taklid Eden Mazur Olmaz http://ebumuaz.blogspot.com/2013/12/sapklg-taklid-edenin-mazur-oldugu.html
İslam’da Cariyelik: