Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

5 Mayıs 2020 Salı

Müstehcen Resimlere ve Görüntülere Bakmak Hakkında

Uzunca metinli bir soru sorulmuş, özet olarak kadının avretinin kendisine bakmak ile resmine bakmanın hükmü, cariyenin avreti, cariyeye şehvetle bakmak ve dokunmak gibi meseleler dinde bir delil niteliği olmayan sağdan soldan nakillerle bulandırılmıştır.
Öncelikle, Sahih Tesettür adlı çalışmamda erkeğin ve kadının, yabancılara ve mahremlerine karşı avretinin sınırlarını delilleriyle açıklamış bulunuyorum. Soruda aktarılanlara gelince birkaç hususun belirtilmesi gerekir:
1- Bir kimsenin Prof, Dr., Doç. Gibi titrleri varsa ve din hakkında konuşuyorsa hele bir de ilahiyatçıysa kesinlikle onun sözüne itibar etmeyin, istikamet sahibi bir insan ilahiyat fakültesinde kesinlikle okumaz! Yanlışlıkla okuduysa da düzgün bir adama kesinlikle bu titr’leri vermezler, bunu iyi bilin. Yrd. Doç. Dr. Ahmet Dalkıran “On Yedinci Yüzyıl Osmanlı Minyatürlerinde Sıra Dışı Bir Eğitim: Müstehcenlik” adlı makalesinde şöyle demiş: “Müslümanların halifeliğini elinde bulunduran Osmanlı İmparatorluğunda, XVII. Yüzyılda müstehcenliğin görüldüğü sıradan halka ait minyatürlerin yapılması ve bunların padişahlara ait albümlere kadar girmesi dikkat çeken bir husustur.”
Cevap: Hadiste “Halifelik otuz senedir, sonrası ısırıcı sultanlıktır” buyrulmuştur. Buna göre Muaviye radiyallahu anh ve sonrakilere, Emevilere, Abbasilere vd. ancak mecazen halife denilebilir. Halifeliği zorla gaspeden Osmanlılara gelince, mecazen dahi halife değillerdir. Çünkü Kureyş’ten değillerdir. Kaldı ki sahih bir halifelikleri dahi olsa, onların yaptıkları hiçbirşey dinde bağlayıcı değildir. Nitekim Osmanlı sultanları ve halkı alevilik, sufilik, hanefilik, maturidilik gibi sapık akideler üzerindeydiler. Osmanlının son zamanlarında Birgivi Mehmed, Kadızade Ahmed gibi, içlerinde bulundukları şirkleri sorgulayan bazı cılız silkinmeler olmuştur. Lakin fazla bir etkisi olmamıştır. Daha önceki halifelerin Mesela Yezid’in, Mervanın, Me’munun, Mu’tasım’ın ve daha başkalarının da halife sıfatıyla yaptıkları nice çirkinlikler vardır ki lanetle anılmaktadır. Şu halde Ahmet Dalkıran ne demek istiyor, ne yapmaya çalışıyor, “Osmanlıda bu pislikler yapılmış, biz de yapalım” mı diyor, yoksa, “Osmanlı çok matah bir dönem değildi” mi demek istiyor? Eğer birincisini kastediyorsa bu önermenin bâtıllığı ortadadır. Şayet ikincisini kastediyorsa, Osmanlının akide olarak içine batmış olduğu şirkî akidelerin yanında bu sayılanlar çok temiz kalır!
2- Sorularla İslamiyet sitesinde İbn Abidin’in Reddu’l-Muhtar’ından şöyle bir alıntı yapılmış: “Dikkat edilsin, acaba şehvetle nakşedilen bir resme, bir surete bakmak haram mıdır? İşte burada tereddüt yeridir. Yani bu tereddütler olan bir meseledir. Bunun hükmünü görmedim. Tetkik edilsin.” Sonra Şafiilerin fakihlerinden(!) Kalyubinin ve Buceyriminin, kadının sudaki ve aynadaki görüntülerine şehvetle bakmanın haram olmadığını söylediklerine dair nakil yapılıyor. Sonra deniliyor ki: “Hanefi fakihlerinden(!) İbn Abidin ile Şafii fakihlerinden (!) Kalyubi ve Buceyrimi’nin harama bakmaktan sakınma ve zinaya yaklaşmama konularıyla ilgili ayetleri ve hadisleri bilmedikleri iddia edilemez. Bu ayetleri ve hadisleri bildikleri halde resimdeki, suretteki, sudaki ve aynadaki görüntülerle ilgili böyle açıklamalar yapmış olmaları bu görüntülerin aslından yani gerçeğinden farklı olduğu kanaatini taşıdıklarını gösterir.”
Cevap: Soruda sözü aktarılan kişi bu nakillerle ne demek istiyor? Bu şahıslar fakih olduklarına ve böyle bir fetva verdiklerine göre bunlarla amel edebiliriz mi demek istiyor, yoksa, alim zannedilen bu şahısların Kuran ve sünnete ne kadar bigane olduklarını mı anlatmak istiyor? Söz akışından anlaşılan o ki, birincisi kastediliyor.
İbn Abidin, Kalyubi ve Buceyrimi gibi taslaklara da fakih değil, ancak mutefekkih denilir. İbn Abidin, “Şayet hacılar kabeyi ziyarete gittiklerinde yerinde değilse, yani o sırada Kabe, Allah dostlarını ziyaret etmek için yerinden ayrılmışsa kabenin yeri etrafında dönüp tavaf yapılabilir mi?” şeklindeki uçuk kaçık fantastik sorulara cevap arayan bir hayal gücüne sahip kişiliktir. Kalyubi ve Buceyrimi de ondan aşağı kalmazlar. Kaldı ki, onlar en düzgün, en bilgili, en takbvalı alimler olsalardı bile hatta sahabeden olsalar bile, onların delile aykırı görüşlerini almak caiz olmazdı. Allah Azze ve Celle alimleri ve rahipleri rab edinme tehlikesine karşı uyarmış (Tevbe 31), taklitten yasaklayan birçok ayetler, hadisler ve seleften nakiller varid olmuştur. Burası bunları nakletmenin yeri değildir.
Peki bu soruda gündeme getirilen mesele nasıl bir abesle iştigal, bu da görülmüyor mu? Eski alimler, sen önce tahtı ispat et, nakışını sonra yaparsın derlerdi. Bu resimleri yapmanın, bulundurmanın, ele geçtiyse yok etmeden tutmanın caiz olduğunu nereden çıkardılar da bunlara şehvetle bakmanın hükmü faslına geçti bu sözde fakihler? Kadının sudaki ve aynadaki görüntüsüne bakabilmek için su veya ayna karşısında kadını hangi marifetle soyabildiler de, yansımasına şehvetle bakma faslına geçtiler? Fakihlik bu mudur? Farazi fantastik ihtimaller kurup üzerinden hükümler uydurmak mıdır? Halbuki selefimiz fakih, Allah’tan korkandır, Allah’tan sakındırandır, insanlara Allah’a isyan konusunda cesaret vermeyendir diye tarif ediyorlardı. Bu millet Celaleddin Rumi gibi ahlaksız porno hikayecilerini Allah dostu sayınca, böyle fantastik sapık düşünceleri meşru kılacak fakih(!)leri de icad eder tabii ki!
3- Halis K. Ece’den Cariyelerle ilgili bazı nakiller yapılmış. Bu yazar doğru akideli biri değildir, sünnet inkarcılarıyla örtüşen bir çizgisi vardır. Bu yazardan aktarılan şu ifadelerde de çarpıtma vardır: “Erkekler, mahrem kadınların bakabilecekleri zînet yerleri gibi, başkalarının 
câriyelerinin zînet yerlerine de bakabilir ve dokunabilirler. Ama mahrem 
kadınlarında olduğu gibi göbekle diz kapağı arasına bakamaz ve 
dokunamazlar. Bu mevzuda delil, yukarıda kısaca zikrettiğimiz şu hâdisedir: Hazret-i Ömer (r.a.), örtülü bir câriye görmüş, çubukla örtüsüne dokunup: 
“Şu başörtünü at, ey kokmuş kadın! Hür kadınlara mı benzemek istiyorsun?” 
demiş. Bu da câriyenin başına, saçına, kulağına… bakmanın helâl olduğunu 
gösterir.”
Cevap: Cariyeler müslime cariyeler ve gayri muslime cariyeler olarak iki sınıf idi. Müslime cariyeler yüzleri dışında heryerlerini örterlerdi. Ancak yüzlerini de örttükleri zaman Ömer radiyallahu anh buna karşı çıkmış ve hürlere benzemeyin uyarısını yapmıştır. Yani soruda aktarılan rivayette başörtüsü diye terceme edilen şey himar kelimesidir ve bu yüz örtüsü demektir. Yazar bu kelimenin başörtüsü olduğunu zannettiği için öyle tercüme etmiş, bütün cariylerin başlarının açık olacağı zannına kapılmıştır. Bu yanlıştır. Mahremlerin avretinin diz ile göbek arası demesi de uzun yıllardır devam edegelen çok büyük bir yanlış ve bâtıldır.
Himar denen örtünün yüz örtüsü olması ve cariyelerin, hürlerin, mahrem akrabaların avret sınırları ile ilgili delillerin ayrıntısı için Sahih Tesettür kitabıma bakınız.
Gayri müslime cariyelere gelince, bunlara şehvetsiz olarak bakmak hakkında sitede yazı yayınlamıştım:
Bu yazarlar şehvetle bakmanın cevazını nereden çıkarıyorlar anlamış değilim! Kitap ve sünnetten delil bulamayınca Hanefilerden Kasani’nin, habis sapıklığın önderi olan Ebu Hanife’den “Satın almak istediği cariyeye şehvetle dokunabilir de” sözünü aktarıyorlar!
Sanki gayri müslimlerle zinayı helal saymak isteyen, gayri müslim kadınları cariye hükmünde saymak isteyen, cariyelerle de hertürlü ilişkiyi caiz görmek isteyen ibahacı sapık düşüncelere yol arayan sorulardır bunlar. Bu düşüncelerden tevbe edilmesi gerekir.
Şu linklere de bakın:
Kâfire Kadınla Zina Etmek de Haramdır

İslam’da Cariyelik:

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)