Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

9 Mayıs 2020 Cumartesi

Bir Önceki Yazımla İlgili Bazı İktibaslar:


1- Rand Corporation Raporu ve ABD'nin Ilımlı Ağı (2007 tarihli Milli Gazete haberi)
Merkezi California da bulunan think-thank kuruluşu. CIA ile birlikte çalışıyor. 1948 yılında kuruldu. Etkinliğini Soğuk Savaş döneminde Sovyet bloğuna karşı geliştirdiği yerüstü ve yer altı stratejilerle kanıtladı. Ilımlı Komünizmi inşa ederek Sovyet Bloğun yıkılmasında CIA ile birlikte başrolü oynadı. Şimdi en önemli çalışması Müslüman ülkelere yönelik "Ilımlı İslam" projesi.
Elimizde Rand Corporation un 2007 Raporları var. Raporun birinci bölümünde, Soğuk Savaş döneminde Sovyetlere karşı geliştirilen strateji ve uygulamalara örnekler veriliyor. Bu bölümden öğreniyoruz:
*Mesela o zaman ABD yönetimi CIA eliyle, Venezuela petrol yataklarına anti-sabotaj eylemleri düzenlemiş. 
*Sovyetlere yönelik  Rusça yayın yapan radyolar kurmuş.
*Komünizm karşıtı Rusça yayın ve kitapları desteklemiş.
*Kurduğu uydurma vakıflar aracılığıyla sivil toplum kuruluşlarını, dernekleri ve gazeteleri desteklemiş.
*Gazetecilere maaş bağlamış.
*Bazı işçi sendikalarının liderlerinin yanına asistan adı altında CIA ajanlarını yerleştirmiş. (Acaba şimdi Türkiye de kaç tane böyle asistan var?)
*CIA kendisi deşifre olmamak için, bazı tanınmış vakıfları kullanmış.
*Mesela Dünya Öğrenci Birliğini bizzat CIA kurdurmuş ve finanse etmiş. Ancak "CIA parayı doğrudan değil de Rockceller ve Ford Vakfı aracılığıyla" vermiş. (Türkiye de de faaliyette bulunan Soros’un Açık Toplum Vakfı acaba şimdi hangi ülkelerde kaç tane dernek, örgüt ve vakıf veya gazeteyi bu yolla besliyor) Soğuk Savaş döneminde amaç Ilımlı Komünizmi getirmekti. Ve Ilımlı Komünizm (Glasnost), Sovyet Bloğunu yıktı.
Rand Corporation un hazırladığı 2007 tarihli raporun başlığı ne garip ki; "Ilımlı Müslüman Ağlar Oluşturmak" CIA ve Amerikan yönetimine sunulan Raporda, Ilımlı Müslüman Ağ ın oluşturulması için desteklenmesi gereken gruplar bakın nasıl sıralanmış:
*Liberal ve laik Müslüman entelektüeller!
*Genç ve Ilımlı Din Bilginleri!
*Ilımlı Toplumsal Liderler!
*Cinsiyet Eşitliğini Savunan Kadın Grupları!
*Ilımlı gazeteci ve yazarlar! Bu bölümde en ilginç önerilerden biri de şu, rapordan aynen alıyoruz:
"ABD bu grup (ya da kişilerin) resmi ziyaretlere katılımlarını sağlayarak, kendi kamuoylarında ve siyaset çevrelerinde daha iyi tanınmalarını sağlamalı."
Son dönemde birdenbire popüler olan  entelektüelleri, ılımlı din bilginlerini, dernekleri, gazeteci ve yazarları şimdi bir kere daha düşünün.  Ya da Amerikan karşıtı iken, Bilderberg toplantılarına katılacak kadar ılımlılaşıveren siyasi, akademisyen ve yazarları?
Karşınıza bambaşka bir pencere açılacaktır.(Not: Bir sonraki yazımızda inşallah Rand Raporu ndan, bu amaç için İslami grupların nasıl tahrik edileceği, aralarında nasıl ihtilaflar çıkarılacağı, hangi yollarla kuşatma altına alınacağına yer vereceğiz. Okuduğunuzda gerçekten çok şaşıracaksınız?
Rand ın önerileriyle yaşadığımız gelişmelerin birebir nasıl örtüştüğünü göreceksiniz.)…

2- RAND Corporation’ın 2020 Türkiye raporu hakkında
RAND Corporation, birçok alanda olduğu gibi yıllardır Türkiye için de raporlar hazırlıyor.
Kuruluşun Türkiye ile ilgili son raporu Ocak ayında yayımlandı. İnternet sitesi üzerinden indirilebilen rapor, "Turkey's Nationalist Course" (Türkiye'nin Milliyetçi Yönelimi) başlığını taşıyor. Raporun girişinde, Türkiye ve ABD'nin 60 yıldan fazla bir süre stratejik bir ortaklık geliştirdikleri ancak son yıllarda iki ülke arasında ciddi sorunların yaşandığı belirtiliyor.
Raporda varıldığı belirtilen temel bulgular özetle şöyle sıralanıyor:
Türkiye, kutuplaşmış bir ülke olmaya devam ediyor.
Ankara, geleneksel müttefikleri ve Avrasya'daki komşularıyla ilişkilerini dengeliyor.
ABD-Türkiye ilişkileri istikrarsız olmaya devam edecek ancak ilişkilerdeki büyük bir kırılma engellenebilir.
Rapor, önümüzdeki on yıl içinde iki ülke arasındaki sorunların ne olabileceğine dair tespitler yapıp ortaklığı sürdürülebilmesi için önerilerde bulunuyor.
Türkiye'de raporun en fazla tartışma yaratan bölümü ise Türk Silahlı Kuvvetleri'nde (TSK) yaşanan değişimlerle ilgili yapılan tespitler oldu.
Bu bölümde, "15 Temmuz darbe girişimi sonrası yapılan tasfiyelerin, askerî liderliğin alışık olunmayan siyasi faaliyetlerinin ve profesyonellikteki gerilemenin ordudaki orta kademedeki subaylarda tedirginlik yarattığı" belirtiliyor.
İlgili bölümde, "Orta kademedeki subayların askerî liderliğe son derece öfkeli olduğu belirtiliyor. Bazı gözlemciler, bu memnuniyetsizliğin de bir noktada başka bir darbe girişimine dahi neden olabileceğine inanıyor" ifadesine yer veriliyor.
24.01.2020 tarihinde yayınlanan bir haberde, RAND’ın “Türkiyenin Milliyetçi Eğilimi” başlıklı raporunu M5 Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Ceyhun Bozkurt değerlendirmiş ve sözleri arasında şunları söylemiştir:
NATO’nun gizli orduları/gölge ordular kavramıyla tanımlanan Gladyo yapılanmasını bilirsiniz. Türkiye, yıllardır sabotajlar, provokasyonlar, çeşitli yollarla (darbeler, dezenformasyonlar, itibar suikastleri vs.) siyasete müdahaleler gibi yollarla karşılaştığı bu yapıyla, özellikle 15 Temmuz’dan sonra ciddi bir mücadele yürüttü. Bu tarihten itibaren gözaltına alınıp tutuklananlara bakıldığında sadece FETÖ’cüleri değil, yıllarca bu tür operasyonlarda kullanılan bazı unsurları görebiliyoruz. Ayrıca asker içinde de Batıcı/NATO’cu güç darbe yedi. Hatırlanacak olursa, 15 Temmuz’dan önce bu güce atıf yapılıyordu ve bu unsurlar ‘ABD’nin TSK ve MİT içindeki ajanları’ olarak tanımlanıyordu. RAND, adeta zamana yayarak (buna benzer) yeni bir yapılanma oluşturulmasını önermekte. Çünkü öneri perspektifinde sadece askerler yok. Siyaset başta olmak üzere muhalefete de atıf yapılıyor ve bu güçle iletişimin kuvvetlendirilmesi isteniyor. Yani adeta Türkiye’de siyasete müdahale edecek yeni bir yapılanmanın desteklenmesini istiyor”
“Raporun önemli bir boyutu da askerden askere ilişkilerin yeniden kuvvetlendirilmesi önerisi. Bilindiği üzere Türk-Amerikan ilişkilerinin zaten gelişimi, özellikle NATO üyeliğimizden sonra askerden askere güçlü ilişkiler zemininde yürümüştü. AK Parti döneminde bu kırıldı ve siyaset mekanizması öne çıktı. ABD, asker içindeki Milliyetçi ve Kemalist kanadın özellikle 2000’li yıllardaki Amerikan politikalarına karşıtlığı nedeniyle, AK Parti’yi ve güçlü politik figür olarak Recep Tayyip Erdoğan’ı desteklemişti. Hatta FETÖ’nün Türk ordusuna kumpas operasyonlarının da perde arkasındaki güç Washington’du. Ancak özellikle Erdoğan’ın bölgede Amerikan ve İsrail çıkarlarına karşı çıkan eğilimindeki artış, Erdoğan’ı ABD’nin ve İsrail’in hedefi yapmıştı. 15 Temmuz saldırıların zirvesiydi. Bu saldırıyı püskürten Türkiye’nin, RAND Corporation raporunda da ‘milliyetçi yöneliş’ olarak formüle edilen politikası öne çıktı. İşte bu nedenle RAND, askerin içinde çok azınlık olarak kalan NATO’cu yapılanmayı yeniden güçlendirme önerisi yapıyor. Bu da önümüzdeki dönemde Türk siyasetinde, asker başlıklı ciddi tartışmaları beraberinde getirecek gibi görünüyor”
3- BAE büyükelçisi Yusuf el-Uteybe’nin hacklenen maillerinin ifşası hakkında
 Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Washington büyükelçisi Yusuf el-Uteybe'ye ait olduğu iddia edilen ve bazı hacker gruplar tarafından yayınlanan e-postalar, Büyükelçinin İsrail yanlısı Demokrasiyi Savunma Vakfı (FDD) ile yakın ilişki içinde olduğunu ve Türkiye ile Katar'a karşı ortak politikalar geliştirmeye çalıştıklarını gösterdi.
Büyükelçi Yusuf el-Uteybe'nin e-posta hesabını ele geçirdiğini savunan bir hacker grubu, Büyükelçiye ait olduğunu öne sürdüğü bazı postaları ABD'li medya kuruluşları "The Intercept, HuffPost ve The Daily Beast"e gönderdi. Söz konusu medya kuruluşları hacker grubunun Rusya uzantılı bir mail adresi kullandığını ve kendilerini daha önce Demokrat Parti'nin maillerini ele geçiren grupla bağlantılı gösterdiğini belirtti.
The Intercept, hackerların ya Rus olduğunu ya da kendilerini Rus gibi göstermek için bu bilgileri verdiklerini yazdı. Bu kuruluşlarda yer alan ve Büyükelçiye ait olduğu öne sürülen e-postalarda el-Uteybe'nin İsrail yanlısı FDD'nin CEO'su Mark Dubowitz ve Kıdemli Danışmanı John Hannah ile sık sık yazıştıkları görülüyor.
Bu yazışmalarda iki tarafın da Arap Baharından endişe ettikleri, Katar'ın Müslüman Kardeşler ve Hamas'a verdiği desteği "teröre destek" olarak yorumladıkları ve bunun için önlem alma ve Amerikan politikalarını etkileme hedefi güttükleri anlaşılıyor.
Dubowitz'den el-Uteybe'ye bu yıl 10 Mart'ta gönderildiği iddia edilen bir mektupta, BAE ve Suudi Arabistan'da faaliyet gösteren uluslararası bazı firmaların İran'da da iş yapmayı planladıkları belirtilerek söz konusu şirketlerin isim listesi gönderiliyor. Mektupta Dubowitz, "Daha önce konuştuğumuz gibi bu hedef listedeki şirketler seçim yapmak durumunda." ifadelerine yer veriyor.
El-Uteybe'nin FDD yetkililerine gönderdiği iddia edilen bazı e-postalarda Mısır'daki darbeyi "devrim 2.0" olarak adlandırdığı, Sisi yönetimindeki ordunun hükümeti zorla düşürmediğini, tersine sokağa çıkan halkın taleplerine cevap verdiğini savunuyor. Yine Büyükelçinin gönderdiği iddia edilen bir mektupta, Ortadoğu'da ılımlı olarak sadece BAE ve Ürdün kaldığını, ABD'nin aşırılıkçılara karşı bu ılımlı ülkeleri desteklemesi gerektiğini öne sürüyor.
MAİLLERDEKİ TÜRKİYE BÖLÜMLERİ
Yusuf el-Uteybe'ye ait olduğu iddia edilen e-postalar arasında Türkiye'yle ilgili bölümler de yer alıyor. Bunlardan birisi 15 Temmuz'daki FETÖ'nün darbe girişimiyle ilgili.

"FDD ve BAE'ye karalama makalesi" konu başlıklı bir postada, FDD'nin kıdemli danışmanı John Hannah'ın, "Merhaba Büyükelçi. Size bir makale yolluyorum. Orta büyüklükte bir Türk gazetesi, FDD ve BAE'yi bazı başkalarıyla birlikte Türkiye'deki darbenin arkasındaki komplocular arasında zikretmiş. Sizinle birlikte anılmaktan onur duydum." ifadelerini kullandığı görülüyor.
ERDOĞAN'IN SON ABD ZİYARETİ DE VAR
Bir başka e-postada ise, FDD'nin Müslüman Kardeşler üzerine Mayıs başında düzenlediği bir toplantının notları yer alıyor. Söz konusu postada FDD CEO'su Mark Dubowitz, ABD Temsilciler Meclisi Dışişleri Komisyonu Başkanı Ed Royce'a "Türkiye'nin önemli bir NATO müttefiki olduğu göz önüne alındığında, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilişkilerimizde doğru yaklaşım nedir? Türkiye'yi kaybetmenin ABD için birtakım stratejik sonuçları olur. Değişim görmek için Erdoğan'a karşı sertleşmemiz mi gerekiyor?" diye sorduğu görülüyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın son Washington ziyaretine de atıf yapılan e-postada,
"-Kendi değerlerimize sahip çıkacağımızı açıkça ifade etmeliyiz. Korumalarının geçen hafta burada sebep olduğu şiddet kabul edilemez.
- Sosyal medya, televizyon, radyo vs. medyada bir platformumuz olmalı ve bu platformda Türkiye'de hak ve özgürlüklerin durumu hakkında tartışmalar düzenlenmeli.
- (Türkiye'de) Özgürlüğün olmamız gerektiği ölçüde güçlü ve net bir savunucusu olmadık."
Bir diğer yazışmada ise 11-14 Haziran tarihlerinde FDD'nin BAE devlet yetkilileriyle gerçekleştirmeyi planladığı bir konferansın gündem maddeleri tartışılıyor:
"Türkiye'deki gelişmelerin değerlendirilmesi
- Erdoğan'ın başkanlığının doğuracağı sonuçlar
- Erdoğan'ın bölgedeki rolü ve hedefleri
- Kürt Meselesi
- Türkiye'nin zikredilen ülkelere yönelik politikaları
- ABD ile BAE'nin, Türkiye'yi daha iyi davranış sergilemeye yönlendirmek ya da mecbur etmek için atabileceği adımlar
- Siyaset, ekonomi ve güvenlik açısından kullanılabilecek araçlar"
Ayrıca bkz.: https://www.timeturk.com/bae-nin-abd-buyukelcisinin-sizan-maillerinden-yeni-ayrintilar/haber-706144 



4- Rand Corporation II ve Buzda Dans…
Bir önceki yazımızda CIA ile birlikte çalışan ve Amerikan yönetimine strateji üreten RAND Corporation’un raporuna yer vermiştik. O yazımızda “Ilımlı İslam Ağı Oluşturmak” için Amerikan yönetimi tarafından desteklenmesi istenen gruplara yer vermiştik. Şimdi sırada
rapordan çok daha çarpıcı bir bölüm var.
Bakın Rand Corporation CIA ve ABD Yönetimine verdiği raporda Ilımlı İslam için neler öneriyor:
Rapordan aynen alıntılıyoruz:
*Öncelikle modernistleri destekle, çalışmalarını yayımla, dağıt ve sübvanse et!
*Görüşlerini İslami eğitim müfredatına derc et!
* İslam gençliğine sekülerizm ve modernizmi bir karşı kültür seçeneği olarak sun. (Popstar, Alaturka, Buzda Dans, BBG evi…Daha sayalım mı!)
*İlgili ülkelerin medya ve müfredatı vasıtasıyla onlara ait İslam öncesi ve İslam-dışı tarih ve kültür unsurları hakkında bilgilenmelerini sağla. 
(Örneğin İran’da Zerdüştlüğü, Türkiye’de Şaman inancını. Peki değerli okurlarımız siz Türkiye’de amacı ‘Şaman İnancını yaygınlaştırmak ve Şaman değerlerini yeniden canlandırmak” olan bir derneğimiz olduğunu ya da bir bakanlığımızın “Şamanizm ve Neo-Şamanizm” konulu konferans düzenlediğini biliyor muydunuz!.. Bilmediğimiz ne çok şey var değil mi!)
*Fundemantalistlere karşı gelenekselcileri (sufiler ve mezhep taklitçilerini) destekle.
*Gelenekselcilerle fundamentalistler arası anlaşmazlıkları körükle!
*Bu iki grup arasında ittifaka izin verme!
*Gelenekselci kurumlarda modernistlerin mevcudiyetini ve profilini arttır! (Siz bunu yenilikçiler olarak da okuyabilirsiniz)
*Sufizmin yayılmasını teşvik edip popülerleşmesini sağla! (Aaaa… Ne büyük tesadüf… UNESCO 2007’yi Dünya Mevlana yılı ilan etti...)
*Fundemantalistleri kötü kahramanlar olarak değil, namert olarak sun!
*Aralarındaki ayrılıkları körükle!
*Din ile devletin İslamda da ayrı olabileceği ve bunun inancı tehlikeye atmaktan çok onu tahkim edeceği fikrini destekle! Daha ne desinler… 
(Bir sonraki yazımızda bizzat CIA tarafından dsteklenen medya kuruluşları ile sivil toplum örgütlerini isim isim çıklıyacağız.. İlginç bağlantıları gördüğünüzde çok şaşıracaksınız.
Bizi izlemeye devam edin! 06.11.2007
Sarsıcı Rand Raporu’nu okumaya devam ediyoruz. Washington’da kurulu Rand Corporation’un CIA ile birlikte çalıştığını yeniden hatırlatalım. Soğuk savaş döneminde, ABD, Sovyet Bloğuna karşı “Yeşil Kuşak Projesi”ni uygulamaya koydu. Bu proje NSC Drective 10/2 adıyla “en yüksek gizlilik kodu” ile kodlandı. Bu çerçevede, “Office of Special Projects” yani “Özel Projeler Birimi” kuruldu. Birim direk CIA’ya bağlı olarak çalıştı.
Bu birimin en önemli aktivitelerinden birisi medya alanında oldu. O dönem radyolar en etkin kitle iletişim araçlarıydı. Radio Liberation (Özgürleşme Radyosu) ve Radio Free Europe (Özgür Avrupa Radyosu) bizzat CIA tarafından finanse edildi. CIA deşifre olmamak ve inandırıcılığını sağlamak için bu kurumlarda anadili Rusca olan Rusları çalıştırıyordu! Nitekim bu iki kanal bir süre sonra Demir Perde ülkelerinde en muteber radyo kanalları olarak ün kazandı!
Peki şimdi “Ilımlı İslam Projesi” için böyle bir çalışma var mı? Evet var! Şu anda İslam ülkelerinde yayın yapan Radyo Sawa ve El-Hurre televizyonu bizzat Amerika tarafından fonlanıyor. Rakam az değil. Rand Corporation’un raporuna göre; bu iki kanalın Amerikan yönetimine maliyeti yıllık 700 milyon dolar!
Radyo Sawa 2002 yılında yayına başladı. Pop müzik ve haber kanalı. Şu an Orta Doğu’da en popüler radyo istasyonlarından biri. Özellikle arap gençler üzerinde etkili.
El Hurre televizyonu ise uydu üzerinden yayın yapıyor. Celal Talabani, Barzani gibi isimlerin sık sık çıkıp mülakat verdiği bir kanal. Ne garip; El Hurre’de; özgürlük demek. Daha doğrusu Hurre’nin kelime anlamı “özgür kadın!” (Hatırlayalım Demir Perde ülkelerine yönelik
kurulan Radyo’nun adı da Radio Liberation, yani Özgürlük Radyosu’ydu)
Ama asıl can alıcı ayrıntıyı en sona sakladık: Basın Yayın Genel Müdürlüğü kayıtlarına göre Radyo Sawa, Türkiye’de Akredite Yabancı Basın kuruluşları arasında bulunuyor. Türkiye’de Irak ve Suriye sınırına yakın güneydoğu illerimizde Arapça yayın yapıyor.
Ankara Temsilciliği’nin adresi Çankaya’nın Or-An semtinde. Ama garip bir ayrıntı daha dikkatimizi çekti. Radyo Sawa’nın Ankara temsilciliği ile El Jazeera Children’s Channel yani El Cezire Çocuk Kanalı’nın Ankara bürosu aynı adres!
Radyo Sawa ile El Cezire Çocuk Kanalı’nın; temsilcisi de aynı kişi!
Bize çok ilginç geldi.. Sizce de öyle değil mi!
***
İstihbaratçıların Yeni Çalışma Alanı: Kuran
Son günlerde Amerika’dan “Feminist Kuran meali yazıldı, İslamsız Kuran meali yayınlandı” gibi haberleri yoğun olarak almaya başladık. Son gelen haber ise istihbarat servislerinin harıl harıl “Kuran tefsiri” yazmakta olduğu. Peki bu haberler ne anlama geliyor?
Bir süredir Amerika başta olmak üzere Batı’dan yeni Kuran meal ve tefsirlerin yazıldığı haberleri geliyor. Bu tefsirler ve mealler oldukça tepki çekecek tarzda kaleme alınıyor. 
Kimi tefsirlerde Feminist ideolojiyi desteklemek adına Kuran olduğundan farklı aksettiriliyor. İran asıllı ABD’li yazar Lale Bahtiyar’in mealinde, ‘İslam’, ‘din’, ‘ Müslüman’ kelimeleri geçmiyor.
20 ülkenin istihbaratı toplandı
Dünya Bülteni’nin ortaya çıkardığı diğer bir gelişme ise 20 ülkenin istihbarat biriminin ABD’nin florida eyaletinde 4-7 Mart tarihleri arasında düzenledikleri ‘Seküler İslam Zirvesi’nde modern bir tefsir yazmak için bir araya geldiği… 
Amerika’da düzenlenen toplantıya 20 ülkenin istihbarat uzmanları iştirak etti. Zirve, ABD’nin Florida eyaletinin St. Petersburg kentinde 4-7 Mart tarihleri arasında gerçekleşti. 
Toplantı iki bölüm halinde düzenlendi: Biri 4-5 Mart tarihleri arasında entelektüeller arasında yapılan bir toplandı idi. Diğeri ise yine aynı yerde 5-7 Mart tarihleri arasında 20 ülkenin istihbaratı arasında yapılan toplantıydı. Her iki toplantı da “Secular Islam Summit / Seküler İslam Zirvesi” adı altında gerçekleşti.
Araştırma merkezleri, araştırmacılar ve uzmanlar bu toplantıya çalışmaları ve araştırmaları ile büyük destek vermek için canhıraş uğraştılar.
Neyi hedefiyorlar? Peki Kuran üzerinde yapılan bu tahrif çalışmaları neyi hedefliyor?
İyibilgi’ye konuşan gazeteci yazar Turan Kışlakçı şunları söylüyor: “Bu plan içinde bir plan aslında. Önce İslamiyet’i radikal bir terör ideolojisi olarak sunan Amerika ve yandaşları, şimdi de kendilerince bu terörü önlemek için Kuran’ı değiştirmeye kalkıyor. Hedefleri İslam dünyası içinde yeni bir kültürel savaş başlatmak.
BOP’un kutsal kitabı
Daha önce yaptıkları işgaller, piyasaya sürdükleri yarısı ayetlerden yarısı kendi propagandalarından müteşekkil “Gerçek Furkan” uydurmacası hiç bir şekilde İslam dünyasınca benimsenmedi.
Yeni bir taktikle Büyük Ortadoğu Projesi’ne kutsal kitap hazırlıyorlar. Ilımlı İslam’ın ılımlı Kuran’ı olsun istiyorlar.
Bazı yayınevleri ve gazeteler -ki bunların başında ‘El Hayat’ gazetesi geliyor- bu propaganda için kullanılıyor. Tabi paravan din adamları da var bu projenin içinde. ”
Bu din adamlarının kimler olduğu konusunda iyibilgi’ye bilgi veren Kışlakçı şunları beyan ediyor: “İslam dünyasından bu çalışmalara destek veren isimler Batı tarafından özellikle seçilmiş gibi görünüyor. Çünkü bu isimler İsrail’in Filistin’e işgaline sessiz kalan, destek olan ve kendi kültürleri ile savaş içine girmiş kişiler.” Peki, Kuran gerçekten tahrif edilebilir mi? Kur’an’da Allah’ın Kur’an’ı koruma altına aldığı ve kıyamete kadar koruyacağı
 yazılı. Şu ana kadar Kur’an üzerinde gerçekleştirilen tüm değiştirme çalışmaları başarısız oldu.
İşte paravan din adamları 
İstihbarat ekiplerinin Kuran toplantılarına katılan isimler ise: 
Ayaan Hirsi Ali, Magdi Allam, Mithal Al-Alusi, Shaker Al-Nabulsi, Nonie Darwish, Afshin Ellian, Tawfik Hamid, Shahriar Kabir, Hasan Mahmud, Wafa Sultan, Amir Taheri, Ibn Warraq, Manda Zand Ervin, Banafsheh Zand-Bonazzi.
Zirveye iştirak eden kişilerin ülkeleri ise şunlar: Mısır, Suudi Arabistan, İran, Irak, Ürdün, Pakistan, Bangladeş.
27.03.2007

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)