Cabir
b. Abdillah radiyallahu anhuma’dan: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle buyurdu:
يَوْمُ
الْجُمُعَةِ اثْنَتَا عَشْرَةَ سَاعَةً لَا يُوجَدُ فِيهَا عَبْدٌ مُسْلِمٌ يَسْأَلُ
اللَّهَ شَيْئًا إِلَّا آتَاهُ إِيَّاهُ فَالْتَمِسُوهَا آخِرَ سَاعَةٍ بَعْدَ الْعَصْرِ
“Cuma
günü on iki saattir. Onda bir saat vardır ki Allah Azze ve Celle’den bir şey
isteyen bir Müslüman kula istediğini mutlaka verir. Onu ikindiden sonraki son
saatte arayın.”[1]
Ebu Seleme b. Abdirrahman rahimehullah dedi ki: “Abdullah b.
Selam radiyallahu anh’ın şöyle dediğini işittim:
النَّهَارُ
اثْنَتَا عَشْرَةَ سَاعَةً وَالسَّاعَةُ الَّتِي يُذْكَرُ فِيهَا مِنْ يَوْمِ الْجُمُعَةِ
مَا يُذْكَرُ آخِرَ سَاعَاتِ النَّهَارِ
“Gündüz on iki saattir. Cuma gününde olduğu bildirilen saat
de gündüzün son saatindedir.”[2]
İbn Mende et-Tevhid kitabında (1/155), Ebu Zerr radiyallahu
anh’den ve İbn Ömer radiyallahu anhuma’dan merfu olarak:
النَّهَارُ اثْنَتَا عَشْرَةَ سَاعَةً
“Gündüz on iki saattir” lafzıyla hadisi isnadlarını
zikretmeden başlık olarak vermiştir.
Bu hadislerde geçen saat ile kastedilen örfümüzde yerleşmiş
olan 60 dakikalık zaman dilimi değildir. Nitekim es-Sa’lebî rahimehullah
el-Keşfu ve’l-Beyan adlı tefsirinde (3/45) şöyle demiştir:
تُولِجُ
اللَّيْلَ فِي النَّهارِ أي تدخل ما نقص من أحدهما في الآخر حتى يكون النهار خمس عشرة
ساعة وهو أطول ما يكون والليل تسع ساعات وهو أقصر ما يكون وَتُولِجُ النَّهارَ
فِي اللَّيْلِ حتى يكون الليل خمس عشر ساعة والنهار تسع ساعات فما نقص عن هذا زيد في
الآخر نظير قوله تعالى يُكَوِّرُ اللَّيْلَ عَلَى النَّهارِ وَيُكَوِّرُ النَّهارَ
عَلَى اللَّيْلِ
“Geceyi gündüze girdirir” (Al-i İmran 27) ayetinin
manası; ikisinden birinden eksileni diğerine girdirir, ta ki gündüz, olabileceği
en uzun süre olan on beş saate çıkar, gece de olabileceği en kısa süre olan
dokuz saate kısalır. “Gündüzü de geceye girdirdir” ayetinin manası;
gecenin on beş saat olması, gündüzün de dokuz saate inmesidir. Bundan eksilen
diğerine eklenir. Bunun benzeri şu ayettir: “Geceyi gündüz üzerine dolar,
gündüzü de gece üzerine dolar” (Zumer 5)
Zumer 5. âyetini bildiğiniz gibi, bazı bozuk akideli
insanlar dünyanın küre olduğuna delil getirmeye zorluyor! Hâlbuki ayette
dünyadan değil, gece ve gündüzün birbirine eklenmesinden bahsedilmektedir.
Sa’lebî’nin bu açıklaması es-Suddî rahimehullah’tan sahih
isnadla rivayet edilmiştir: es-Suddî rahimehullah dedi ki:
{تُولِجُ اللَّيْلَ
فِي النَّهَارِ وَتُولِجُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ}حَتَّى يَكُونَ اللَّيْلُ خَمْسَ
عَشْرَةَ سَاعَةً وَالنَّهَارُ تِسْعَ سَاعَاتٍ وَتُدْخِلُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ
حَتَّى يَكُونَ النَّهَارُ خَمْسَ عَشْرَةَ سَاعَةً وَاللَّيْلُ تِسْعَ سَاعَاتٍ
“Geceyi gündüze girdirir, gündüzü de geceye girdirir.” (Al-i
İmran 27) Öyle ki gece on beş saate çıkar, gündüz de dokuz saate iner. Gündüz
geceye girer, öyle ki gündüz on beş saate çıkar, gece de dokuz saate iner.”[3]
el-Hasen el-Basrî rahimehullah şöyle demiştir:
اللَّيْل اثنتا عشرة ساعة والنهار اثنتا عشرة ساعة فَإِذَا أولج
اللَّيْل فِي النَّهَار أخذ النَّهَار من ساعات اللَّيْل فطال النَّهَار وقصر اللَّيْل
وإذا أولج النَّهَار فِي اللَّيْلِ أخذ اللَّيْل من ساعات
النَّهَار فطال اللَّيْل وقصر النَّهَار
“Gece on iki saat, gündüz on iki saattir. Gece gündüze
girdirildiği zaman gündüz, geceden saatler alır ve gündüz uzayıp gece kısalır.
Gündüz geceye girdirildiği zaman ise gece gündüzden saatler alır, gece uzayıp gündüz
kısalır.”[4]
Müfessirlerin tamamı bu konuda ittifak halindedir.
İbn Hacer rahimehullah, Fethu’l-Bari’de (2/368) Cuma’ya ilk
saatte gelmek hakkındaki hadisi (Buhârî no:881) açıklarken şöyle demiştir:
أَنَّ
الْمُرَادَ بِالسَّاعَاتِ مَا يَتَبَادَرُ الذِّهْنُ إِلَيْهِ مِنَ الْعُرْفِ فِيهَا
وَفِيهِ نَظَرٌ إِذْ لَوْ كَانَ ذَلِكَ الْمُرَادَ لَاخْتَلَفَ الْأَمْرُ فِي الْيَوْمِ
الشَّاتِي وَالصَّائِفِ لِأَنَّ النَّهَارَ يَنْتَهِي فِي الْقِصَرِ إِلَى عَشْرِ سَاعَاتٍ
وَفِي الطُّولِ إِلَى أَرْبَعَ عَشْرَةَ وَهَذَا الْإِشْكَالُ لِلْقَفَّالِ وَأَجَابَ
عَنْهُ الْقَاضِي حُسَيْنٌ بِأَنَّ الْمُرَادَ بِالسَّاعَاتِ مَا لَا يَخْتَلِفُ عَدَدُهُ
بِالطُّولِ وَالْقِصَرِ فَالنَّهَارُ اثْنَتَا عَشْرَةَ سَاعَةً لَكِنْ يَزِيدُ كُلٌّ
مِنْهَا وَيَنْقُصُ وَاللَّيْلُ كَذَلِكَ وَهَذِهِ تُسَمَّى السَّاعَاتِ الْآفَاقِيَّةَ
عِنْدَ أَهْلِ الْمِيقَاتِ وَتِلْكَ التَّعْدِيلِيَّةِ بِالسَّاعَاتِ وَقِيلَ الْمُرَادُ
بِالسَّاعَاتِ بَيَانُ مَرَاتِبِ الْمُبَكِّرِينَ مِنْ أَوَّلِ النَّهَارِ إِلَى الزَّوَالِ
وَأَنَّهَا تَنْقَسِمُ إِلَى خَمْسٍ
“Burada saatler ile kastedilen şeyin zihinlerde akla ilk
getirdiği şey örfteki (altmış dakika) olduğudur. Ancak bunda şüphe vardır. Çünkü
şayet bu kastedilseydi kış günü ile yaz günü arasında farklılık olmazdı. Zira gündüz
on saate kadar kısalır ve ondört saate kadar uzar. El-Kaffal bu karışıklığı
dile getirmiş ve el-Kadı Huseyn ona şöyle cevap vermiştir: “Burada saatler ile
kastedilen uzunluk ve kısalık sebebiyle sayısı değişmeyen zaman dilimleridir.
Gündüz on iki saattir lakin bu saatlerden her biri uzayıp kısalır. Gece de
böyledir. Bu saatler (altmış dakikalık dilimler) ise vakit tayin eden uzmanlar
katında âfakî saatlerdir.”
Şu halde hadiste saat ile kastedilen şudur: Gündüzde on iki
zaman dilimi vardır, gecede de yine on iki zaman dilimi vardır. Araplar bu zaman
dilimlerinin her birine ayrı isimler vermişlerdi ve bu zaman dilimlerinin
miktarı standart bir şekilde her gün aynı süre kadar değildir.
Şianın âlimlerinden Şeyh Saduk, el-Hisal kitabında (no:67) büyük
dilci Sa’leb’den şöyle naklediyor:
حدثنا الحسن بن عبد الله بن سعيد العسكري قال أخبرني
عمي قال أخبرنا أبو إسحاق قال أملى علينا ثعلب ساعات الليل الغسق والفحمة والعشوة والهدأة
والجنح والهزيع والفقد والعقر والزلفة والسحرة والبهرة وساعات النهار الراد والشروق
والمتوع والترحل والدلوك و الجنوح والهجير والظهيرة والاصيل والطفل
“Bize el-Hasen b. Abdillah b. Said el-Askerî tahdis etti,
dedi ki, bana amcam haber verdi, dedi ki, bize Ebu İshak haber verdi, dedi ki,
bize Sa’leb gecenin saatlerini şöyle imla ettirdi: El-Gasak, el-Fehame,
el-Aşve, el-Hede’, el-Cenah, el-Hezî’, el-Fakd, el-Akr, ez-Zelefe, es-Sehara,
el-Behera. Gündüzün saatleri: er-Râd, eş-Şurûk, el-Mutû, et-Terahhul, ed-Dulûk,
el-Cenûh, el-Hecîr, ez-Zahira, el-Esîl, et-Tıfl.”
Sa’leb, gecenin on bir, gündüzün de on saatinin ismini
zikretmiştir. “Ez-Zıll” de gündüzün saatlerinin isimlerindendir ve fecrin doğuşu ile
güneşin doğuşu arasındaki vaktin adıdır. Yine güneşin zevalinden sonraki vakte “el-Aşiyy”
denilmektedir.
Ebu Cafer er-Razi rahimehullah’tan: “er-Rabi b. Enes
rahimehullah şöyle dedi:
إِنَّ النَّهَارَ اثْنَا عَشَرَ سَاعَةً فَأَوَّلُ السَّاعَةِ
مَا بَيْنَ طُلُوعِ الْفَجْرِ إِلَى أَنْ تَرَى شُعَاعَ الشَّمْسِ ثُمَّ إِنَّ السَّاعَةَ
الثَّانِيَةَ إِذَا رَأَيْتَ شُعَاعَ الشَّمْسِ إلى أن يضئ الإِشْرَاقُ عِنْدَ ذَلِكَ
لَمْ يَبْقَ مِنْ قُرُونِهَا شَيْءٌ وَصَفَى لَوْنُهَا قَالَ فَهُوَ فِيمَا سَمِعْنَا
إِذَا كُنْتَ فِي أَرْضٍ مُسْتَوِيَةٍ أَوْ فِي مَكَانٍ لَا يَحُولُ بَيْنَكَ وَبَيْنَهَا
شَيْءٌ فَإِذَا كَانَتْ بِقَدْرِ مَا تُرِيكَ عَيْنُكَ قَيْدَ رُمْحَيْنِ فَذَلِكَ
أَوَّلُ الضُّحَى وَذَلِكَ أَوَّلُ سَاعَةٍ مِنْ سَاعَاتِ الضُّحَى ثُمَّ مِنْ بَعْدِ
ذَلِكَ الضُّحَى سَاعَتَيْنِ ثُمَّ ساعة السَّادِسَةُ حِينَ نِصْفِ النَّهَارِ فَإِذَا
زَالَتِ الشَّمْسُ عَنْ نِصْفِ النَّهَارِ فَتِلْكَ سَاعَةُ صَلاةِ الظُّهْرِ ثُمَّ
مِنْ بَعْدِ ذَلِكَ الْعَشِيِّ سَاعَتَيْنِ ثُمَّ أَنَّ السَّاعَةَ الْعَاشِرَةَ هِيَ
مِيقَاتُ صَلاةِ الْعَصْرِ ثُمَّ بَعْدَ ذَلِكَ سَاعَتَيْنِ إِلَى اللَّيْلِ
“Muhakkak ki gündüz on iki saattir. Birinci saat; fecrin doğuşundan
güneşin ışıklarının görünmesine kadardır. Sonra ikinci saat; güneşin
ışıklarının görülmesinden işrak aydınlanmasına kadar olan zamandır. O zamanda
onun boynuzlarından bir şey kalmaz ve rengi saflaşır. Bu, düz bir alanda
olduğunda veya seninle güneş arasında hiçbir engel olmadığı bir mekânda
işittiğimiz şeydir. Gözünle iki mızrak boyu kadar olduğunu gördüğün zaman bu
duha vaktinin evvelidir ve bu duha saatinin başıdır. Bu duha vaktinden sonra
iki saat vardır. Sonra gündüzün ortasında altıncı saat vardır. Güneş, gün
ortasından batıya meyledince bu öğle saatidir. Bu zevalden sonra da iki saat
vardır. Sonra onuncu saat ikindi namazı vaktidir. Bundan sonra geceye kadar iki
saat vardır.”[5]
Bu rivayette görüldüğü gibi, fecrin doğuşu ile güneşin
ışıklarının görülmesi arasındaki vakit her gün için standart bir miktar
değildir, azalır veya artar. Diğer saatler de böyledir.
Faide: Halid (b. Yezid el-Mısrî) rahimehullah’tan: “Said (b. Ebi
Hilal) rahimehullah şöyle demiştir:
بَلَغَنَا أَنَّ إِسْرَافِيلَ
مُؤَذِّنُ أَهْلِ السَّمَاءِ فَيُؤَذِّنُ لِثِنْتَيْ عَشْرَةَ سَاعَةً مِنَ النَّهَارِ واثْنَتَيْ عَشْرَةَ سَاعَةً مِنَ اللَّيْلِ لِكُلِّ
سَاعَةٍ تَأْذِينٌ يَسْمَعُ تَأْذِينَهُ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ السَّبْعِ وَمَنْ فِي
الْأَرَضِينَ السَّبْعِ إِلَّا الثَّقَلَيْنِ مِنَ الْجِنِّ وَالْإِنْسِ
“Bize ulaştığına göre İsrafil sema halkının müezzinidir.
Gündüzden on iki saatte, geceden de on iki saatte ezan okur. Onun ezanını insanlarla
cinler dışında yedi kat gökteki ve yedi kat yerdeki herkes işitir…”[6]
[1]
Muslim'in şartına göre sahih. Nesâî
(1389) Nesâî el-Cum’a (46) Ebû Dâvûd (1048) Hâkim (1/415) İbn Vehb el-Cami
(229) Taberânî ed-Dua (184) el-A’lâî Erbaiunu’l-Muganniye (736) Beyhakî (3/250)
Beyhakî Şuab (3/93) Deylemi (8995) İbn Hacer Netaicu’l-Efkâr (2/435) el-Elbani
Sahihu’t-Tergib (705) Mukbil b. Hadi Camiu’s-Sahih (1519, 3797)
[2]
Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih.
Abdurrazzak (3/262) İbnu’l-Munzir el-Evsat (1726) el-Esbehani et-Tergib (906)
[3]
Sahih maktu. Taberî Tefsir (5/305) İbn
Ebî Hâtim Tefsir (3359)
[4]
İbnu’l-Munzir Tefsir (336)
[5]
Hasen maktu. İbn Ebî Hâtim Tefsir
(15233)