Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

4 Eylül 2023 Pazartesi

Allah, Kendisine Yardım Edenlere Yardım Eder

 Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur: “Allah, kendisine yardım edenlere muhakkak sûrette yardım eder. Hiç şüphesiz Allah, güçlüdür, galiptir.” (Hac 40)

Ey iman edenler, eğer siz Allah’a yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı sağlamlaştırır.” (Muhammed 7)

Allah Azze ve Celle’ye yardım, Allah’ın dinine yardım etmektir. Elbette Allah Azze ve Celle’nin kimsenin yardımına ihtiyacı yoktur. Lakin Allah, kullarından basit konularda kendisine itaat etmelerini emrederek, bunu kendilerine Allah tarafından daha büyük lütuflar ve yardımlara mazhar olmalarına vesile edinmelerini dilemiştir. Diğer bir ayette şöyle buyurmuştur:

Allah her kime lânet ederse artık onun için bir yardımcı bulamazsın.” (Nisa 52)

Kulun Allah’ın lanetine uğramasına sebep olan şeyler ise küfür ve büyük günahlardır. Bizden Olmayanlar adlı kitabımda lanete uğramaya sebep olan günahları Kur’ân ve sünnet naslarından tespit edip derlemeye çalışmıştım. Oradan bakabilirsiniz.

Burada önemli bir nokta dikkatten kaçırıldığı için müslümanlardan birçok kimsenin Allah’ın yardımından mahrum kaldıkları görülmektedir. Daha önce hizlânın (Allah tarafından yardımsız bırakılmanın) en büyük sebebinin Allah için dostluk ve Allah için düşmanlık (velâ ve berâ) kaidesine riayet etmemek olduğuna dair yazı yayınlamıştım.

Şimdi de diğer bir sebebe uyarıda bulunuyorum: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Size bir şey emrettiğim zaman gücünüz yettiğince onu yerine getirin, bir şeyden de yasakladığımda ona derhal son verin” buyurmuştur. Buhârî ve Muslim rivayet etmişlerdir.

Bu hadis düşünüldüğü zaman Allah ve rasulünün bütün yasakları, her mükellefin terk etmeye güçlerinin yettiği şeylerdir. Dolayısıyla yasaklanan günahların terkinde “Gücüm yetmiyor” diye bir mazeret kabul görmez. Emirler ise her kul hakkında güç yetirebilme bakımından farklılık gösterir. Mü’minler de bu emirleri yerine getirdikleri ve hayra niyetleri oranında imanda birbirlerinden farklı mertebelerde olurlar.

Ayakta namaz kılamayan, bu emri oturarak, buna gücü yetmeyen yatarak kılmakla yerine getirir. Kötülüğe el ile karşı çıkmaya gücü yetmeyen (yani bu konuda yetkisi olmayan) diliyle, buna da güç yetiremeyen (ilim ve sabır sahibi olmayan), kalbiyle buğzetmek suretiyle karşı çıkar. “Allah bana da mal ve imkân verseydi, ben de falan gibi Allah yolunda destek olurdum” diyen ve bu konuda samimi olan, bu desteği yapmış gibi ecir alır. Bu gibi örnekler çoktur.

Ama yasaklar böyle değildir! “Sarhoş edici içki içmeyi, faizli muameleyi, açılıp saçılmayı, zinaya yaklaşmayı, ruh taşıyan suretlerin resmini yapmayı veya asmayı, müzik dinlemeyi, kâfirlere benzememeyi vs. terk etmeye gücüm yetmiyor” demek hiç kimsenin hakkı değildir!

Bunları terk etmek hususunda Allah herkese aynı gücü verdiği için “güç yetirme” kaydı koymadan kesin bir şekilde bunları yasaklamıştır!

Ancak bir ikrah ve baskı altında yasak bir şeyi işlemeye mecbur bırakılan kimse müstesanadır ki, onun da kalbiyle bu işten buğzetmesi, o münkere sine açmaması zorunluluğu vardır.

Kim iman ettikten sonra Allah'ı inkâr ederse, kalbi iman ile dolu olduğu halde zorlanan başka, fakat kim kalbini kâfirliğe açarsa, işte Allah'ın gazabı bunlaradır; onlar için büyük bir azap vardır.” (Nahl 106)

Bu husus anlaşıldıysa gelelim asıl konuya: Allah, bizden kendisine/dinine yardım etmemizi istediğine göre, terk etmeye hepimizin gücü yetmesi kesin olan haramları terk etmek, Allah’ın dinine yardımdandır. Sonra gücümüz yeten emirleri yerine getirmek Allah’ın dinine yardımdandır.

Allah, islama giriş sözü olan tevhid cümlesinde, önce sahte ilahları terk etmeyi, sonra kendisine imanı şart koşmuştur: önce “la ilahe” deriz ve Allah’ın dışında kendisine ibadet edilen her varlıktan teberri ederiz, sonra “illallah” diyerek yalnız Allah’ın ulûhiyetini kabullendiğimizi ifade ederiz.

Nasıl ki tagutu (Allah’a kulluktan saptıran unsurları) tam anlamıyla reddetmeden ve teberri etmeden Allah’a iman gerçekleşmiş olmuyorsa, yasaklananları terk etmeksizin emirleri yerine getirmeye çalışmak da Allah’ın yardımını kazanmaya vesile olmaz.

Sözün kısası, yapabileceğin basit şeyleri yapmadığın, terk etmeye imkânın olan basit şeyleri terk etmediğin için Allah’ın yardımından mahrum kalıyorsun! İşte bu sebepten başına musallat olan bir zalimin sana zulmü tükenmiyor, düşmanlarına yenik düşüyorsun, sıkıntılara maruz kalıyorsun!

Bu noktayı iyi anla ve Allah’a isyan olarak önemsemediğin işleri araştırıp bunları terk etmekle işe başla! Bu konudaki gevşekliği fark edip düzeltmeye başladığında Allah’ın yardımını görmeye başlayacaksın:

Allah size yardım ederse, kimse size galip gelemez; sizi yardımsız bırakırsa, ondan sonra size kim yardım edebilir? Mü’minler de ancak Allah’a tevekkül etsinler.” (Al-i İmran 160)

* Uyarı: Ademoğlu elbette zayıftır, günaha düşer, lakin mü'min günaha düştüğünde de yaptığı şeyin haram olduğunu itiraf ederek ve onu haram bilip bu fiiline buğz ederek işler. Ondan tevbe eder. Bu yazıda bahsedilen yasaklar, kalbin dahi buğzetmekten gafil kaldığı, tevbe ve istiğfarın akla bile gelmeden işlendiği, tehlikesi ihmal edilen isyanlardır!

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)