Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

9 Mart 2022 Çarşamba

Dinlerini Satarak Kafir Olan Topluluklar (40 Hadis)

 

DİNLERİNİ SATARAK KÂFİR OLAN TOPLULUKLAR

1- Hasen el-Basri rahimehullah’tan:

أَنَّ الضَّحَّاكَ بْنَ قَيْسٍ، كَتَبَ إِلَى قَيْسِ بْنِ الْهَيْثَمِ حَيْثُ مَاتَ يَزِيدُ بْنُ مُعَاوِيَةَ: سَلَامٌ عَلَيْكَ أَمَّا بَعْدُ، فَإِنِّي سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ: «إِنَّ بَيْنَ يَدَيِ السَّاعَةِ فِتَنًا كَقِطَعِ الدُّخَانِ، يَمُوتُ مِنْهَا قَلْبُ الرَّجُلِ كَمَا يَمُوتُ بَدَنُهُ، يُصْبِحُ الرَّجُلُ فِيهَا مُؤْمِنًا، وَيُمْسِي كَافِرًا، وَيُمْسِي مُؤْمِنًا وَيُصْبِحُ كَافِرًا يَبِيعُ فِيهَا أَقْوَامٌ دِينَهُمْ بِعَرَضٍ مِنَ الدُّنْيَا قَلِيلٍ» وَأَنْ يَزِيدَ قَدْ مَاتَ، وَأَنْتُمْ إِخْوَانُنَا وَأَشِقَّاؤُنَا

“ed-Dahhak b. Kays radiyallahu anh, Yezid b. Muaviye öldüğü zaman Kays b. el-Heysem’e şöyle yazdı: “Selam üzerine olsun. Bundan sonra. Muhakkak ki ben Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim:

Muhakkak ki kıyametten önce duman parçaları gibi fitneler olacaktır. Bu fitnelerde kişinin kalbi, bedeninin ölmesi gibi ölecektir. Kişi mü’min olarak sabahlayacak, kâfir olarak akşamlayacaktır. Mü’min olarak akşamlayacak, kafir olarak sabahlayacaktır. Bazı kavimler dinlerini az bir dünyalık karşılığında satacaktır.” Muhakkak ki Yezid ölmüştür. Sizler ise bizim kardeşlerimizsiniz.”

Sahih ligayrihi. Hâkim (3/603) Ahmed (3/453) İbn Ebî Âsım el-Âhad ve'l-Mesânî (857) Taberânî Mu'cemu'l-Kebîr (8/298) isnadında Ali b. Zeyd b. Cudan vardır.

2- İbn Ömer radiyallahu anhuma’dan: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

لَيُغْشِيَنَّ أُمَّتِي مِنْ بَعْدِي فِتَنٌ كَقِطَعِ اللَّيْلِ الْمُظْلِمِ، يُصْبِحُ الرَّجُلُ فِيهَا مُؤْمِنًا وَيُمْسِي كَافِرًا، وَيُمْسِي مُؤْمِنًا وَيُصْبِحُ كَافِرًا، يَبِيعُ أَقْوَامٌ دِينَهُمْ بِعَرَضٍ مِنَ الدُّنْيَا قَلِيلٍ

Benden sonra ümmetimi karanlık gece parçası gibi fitneler kuşatacak, kişi onda mü’min olarak sabahlayıp kafir olarak akşamlayacak, mü’min olarak akşamlayıp kafir olarak sabahlayacaktır. Bazı kavimler dinlerini az bir dünyalık karşılığında satacaktır.”

Hasen. Hakim (4/485) Taberânî Mu'cemu'l-Kebîr (13/321) Taberani Musnedu’ş-Şamiyyin (1959) el-Elbani es-Sahiha (1267)

3- İbn Mes’ud radiyallahu anh’den aynısı: Nuaym b. Hammad el-Fiten (14)

4- Enes b. Malik radiyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

بَيْنَ يَدَيِ السَّاعَةِ فِتَنٌ كَقِطَعِ اللَّيْلِ الْمُظْلِمِ، يُصْبِحُ الرَّجُلُ فِيهَا مُؤْمِنًا وَيُمْسِي كَافِرًا وَيُمْسِي مُؤْمِنًا وَيُصْبِحُ كَافِرًا، يَبِيعُ أَقْوَامٌ دِينَهُمْ بِعَرَضٍ مِنَ الدُّنْيَا قَلِيلٍ

Kıyametten önce karanlık gece parçası gibi fitneler vardır. Kişi onda mü’min olarak sabahlayacak, kafir olarak akşamlayacak, mü’min olarak akşamlasa kafir olarak sabahlayacaktır. Bazı kavimler az bir dünyalık karşılığında dinlerini satacaktır.”

Sahih. Hakim (4/485) Tirmizî (2197) Ebû Ya'lâ (7/252) Firyabi Sıfatu’l-Munafık (104) İbn Asakir (54/406)

5- Aynısını Nu’man b. Beşir radiyallahu anh rivayet etti: Taberânî Mu'cemu'l-Evsat (2439) Tayalisi (803) Hakim (3/611) Ahmed (4/273)

6- Aynısını Huzeyfe radiyallahu anh’den: Taberânî Mu'cemu'l-Evsat (4583)

7- Ebu Hureyre radiyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

بَادِرُوا بِالْأَعْمَالِ فِتَنًا كَقِطَعِ اللَّيْلِ الْمُظْلِمِ يُصْبِحُ الرَّجُلُ مُؤْمِنًا وَيُمْسِي كَافِرًا أَوْ يُمْسِي مُؤْمِنًا وَيُصْبِحُ كَافِرًا يَبِيعُ دِينَهُ بِعَرَضٍ مِنَ الدُّنْيَا

Karanlık gecenin karanlıklarına benzeyen fitneler zuhur etme­den amellerde acele edin. Kişi mü'min olarak sabahlayacak; kâfir olarak akşamlayacak yahut mü'min olarak akşamlayacak kâfir olarak sabahlayacak, dinini bir dünya malı karşılığında satacaktır.”

Sahih. Muslim (118) Tirmizî (2195) Taberani Musnedu’ş-Şamiyyin (2370) İshak b. Rahuye (441)

8- Ebu’d-Derda radiyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

لَيَكْفُرَنَّ أَقْوَامٌ بَعْدَ إِيمَانِهِمْ» ، فَبَلَغَ ذَلِكَ أَبَا الدَّرْدَاءِ فَأَتَاهُ فَقَالَ: يَا رَسُولَ اللَّهِ بَلَغَنِي أَنَّكَ قُلْتَ: «لَيَكْفُرَنَّ أَقْوَامٌ بَعْدَ إِيمَانِهِمْ قَالَ: «نَعَمْ وَلَسْتَ مِنْهُمْ

Muhakkak ki bazı kavimler imanlarından sonra kafir olacaklar.” Bu Ebu’d-Derda radiyallahu anh’e ulaşınca Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e gidip dedi ki:

“Ey Allah’ın rasulü! Senin: “Muhakkak ki bazı kavimler imanlarından sonra kafir olacaklar” dediğin bana ulaştı.” Buyurdu ki:

Evet, sen onlardan değilsin.”

Sahih. Firyabi Sıfatu’n-Nifak (107)

9- Abdullah b. Amr radiyallahu anhuma dedi ki:

لَيَأْتِيَنَّ عَلَى النَّاسِ زَمَانٌ يَجْتَمِعُونَ فِي الْمَسَاجِدِ وَمَا فِيهِمْ مُؤْمِنٌ

“İnsanlar üzerine bir zaman gelecek, mescidlerde cemaat olacaklar ama aralarında bir mü’min bulunmayacak.”

Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih. İbn Ebî Şeybe el-İman (101) İbn Ebî Şeybe Musannef (6/163, 7/505) Vekî Zuhd (271) Hâkim (4/489) Firyabi Sıfatu’n-Nifak (101-103) Acurri eş-Şeria (260-262) Hallal es-Sunne (1308) Tahavî Şerhu Muşkili’l-Asar (691)

10- Abdullah b. Mes’ud radıyallahu anh’den:

أَوَّلُ مَا تَفْقِدُونَ مِنْ دِينِكُمُ الْأَمَانَةَ وَآخَرُ مَا يَبْقَى الصَّلَاةُ وَلَيُصَلِّيَنَّ قَوْمٌ لَا إِيمَانَ لَهُمْ

“Dininizden ilk kaybedeceğiniz şey emanettir. Dinden son kalan şey ise namaz olacak, dini (diğer rivayette imanları) olmayan bir topluluk namaz kılacaktır.”

Hasen. Taberani (9/141, 312) Hâkim (4/549) Said b. Mansur Tefsir (97) Abdurrazzak (3/362) İbn Ebî Şeybe (8/337) Hatib Tarih (12/79) İbn Batta el-İbane (5/365) Haraiti Mekarimu’l-Ahlak (176) Hallal es-Sunne (1391) Nuaym b. Hammad el-Fiten (1685) İbn Ebi’d-Dunya Mekarimu’l-Ahlak (267, 274) Beyhakî Şuab (2/356)

11- Hayseme rahimehullah’tan: “İbn Ömer radiyallahu anhuma dedi ki:

وَيَأْتِي عَلَى النَّاسِ زَمَانٌ يَجْتَمِعُونَ فِي مَسَاجِدِهِمْ يَقْرَأُونَ الْقُرْآنَ لَيْسَ فِيهِمْ مُؤْمِنٌ

“İnsanlar üzerine bir zaman gelir, mescidlerde toplanıp Kur’ân okurlar, aralarında mü’min bulunmaz.”

Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih. Hallal, es-Sunne (1609)

12- Kays b. es-Seken rahimehullah’tan: “Huzeyfe radıyallahu anh şöyle dedi:

يَأْتِي عَلَى النَّاسِ زَمَانٌ لَوْ رَمَيْتَ بِسَهْمٍ يَوْمَ الْجُمُعَةِ لَمْ يُصِبْ إِلَّا كَافِرًا أَوْ مُنَافِقًا

“İnsanlar üzerine bir zaman gelecek, şayet Cuma günü bir ok atsan, ancak bir kâfire veya münafığa isabet edecektir.”

Muslim'in şartına göre sahih. İbn Batta el-İbane (1/175)

13- Ebu Muleyke ez-Zimari radiyallahu anh’den:

إِنَّ الرَّجُلَ لَيَدْخُلُ عَلَى الْإِمَامِ فَمَا يَخْرُجُ إِلَّا مُشْرِكًا أَوْ مُنَافِقًا إِنْ أَعْطَاهُ نَسِيَ الَّذِي أَعْطَاهُ وَحَمِدَهُ وَإِنْ مَنَعَهُ خَرَجَ يَذُمُّهُ وَيَعِيبُهُ فَإِذَا فَعَلَ هَذَا بِالْإِمَامِ فَقَدْ نَافَقَ وَأَشْرَكَ وَإِنَّمَا يَمْنَعُ وَيُعْطِي اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ

“Muhakkak ki kişi yöneticinin yanına girer de onun yanından ancak bir müşrik veya bir münafık olarak çıkar. Yönetici kendisine bağışta bulunduğundan asıl bağışta bulunanı (Allah’ı) unutur ve yöneticiyi över. Yönetici bağışta bulunmazsa onu kınayarak ve kötüleyerek çıkar. Yöneticiye bunu yaptığı zaman münafıklık yapmış veya şirk koşmuş olur. Hâlbuki veren de vermeyen de Allah Azze ve Celle’dir.”

Sahih mevkuf. Firyabi Sıfatu’n-Nifak (105)

14- Abdullah b. Mes’ud radiyallahu anh şöyle demiştir:

إِنَّ الرَّجُلَ لَيَخْرُجُ مِنْ بَيْتِهِ وَمَعَهُ دِينُهُ، فَيَلْقَى الرَّجُلَ لَهُ إِلَيْهِ الْحَاجَةُ فَيَقُولُ: إِنَّكَ لَذَيْتَ وَذَيْتَ، يُثْنِي عَلَيْهِ، وَعَسَى أَنْ لا يُخَلِّيَ مِنْ حَاجَتِهِ بِشَيْءٍ فَيَرْجِعُ وَقَدْ أَسَخْطَ اللَّهُ عَلَيْهِ، وَمَا مَعَهُ مِنْ دِينِهِ شَيْءٌ

“Muhakkak ki kişi evinden diniyle çıkar, kendisine muhtaç olduğu biriyle karşılaşır ve ona: “Sen şöylesin, sen böylesin” diyerek över. Belki de ihtiyacından bir şeyi de alamaz ve Allah’ı gazaplandırmış olarak döner, yanında dininden de bir şey kalmaz.”

Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih. Mervezi Ahbaru’ş-Şuyuh (212) Hâkim (4/483) el-Hallal es-Sunne (1487) Hennad b. es-Seri Zuhd (1153) Firyabi Sıfatu’n-Nifak (106) Nesâî Sunenu'l-Kubrâ (11842) İbnu’l-Mubarek Zühd (382) Taberânî Mu'cemu'l-Kebîr (9/107) İbn Batta el-İbane (2/748) Hallal es-Sunne (1487)

15- Ummu’d-Derda radiyallahu anha’dan:

أَنَّ أَبَا الدَّرْدَاءِ، كَانَ إِذَا رَأَى الْمَيِّتَ قَدْ مَاتَ عَلَى حَالٍ صَالِحَةٍ قَالَ: هَنِيئًا لَهُ لَيْتَنِي بِذَلِكَ فَقَالَتْ لَهُ أُمُّ الدَّرْدَاءِ: لِمَ تَقُولُ ذَلِكَ؟ فَقَالَ: هَلْ تَعْلَمِينَ يَا حَمْقَاءُ أَنَّ الرَّجُلَ يُصْبِحُ مُؤْمِنًا وَيُمْسِي مُنَافِقًا؟ قَالَتْ: وَكَيْفَ؟ قَالَ: يُسْلَبُ إِيمَانَهُ وَلَا يَشْعُرُ لَأَنَا لِهَذَا بِالْمَوْتِ أَغْبَطُ مِنِّي لِهَذَا بِالْبَقَاءِ فِي الصَّلَاةِ وَالصِّيَامِ

“Ebu’d-Derda radiyallahu anh iyi bir hal üzere ölen birinbi gördüğü zaman: “Ona kutlu olsun. Keşke ben de öyle olsam” derdi. Ummu’d-Derda ona dedi ki: “Neden böyle söylüyorsun?” O da dedi ki:

“Ey ahmak! Bilmiyor musun kişi mü’min olarak sabahlar, münafık olarak akşamlar.” Ummu’d-Derda: “Nasıl?” dedi. Dedi ki:

“Kişi farkında olmadan imanı kendisinden sıyrılıp alınır. Elbette benim için şu adam gibi (iman üzere) ölmek, namazla ve oruçla kalmaktan daha sevimlidir.”

Sahih mevkuf. Firyabi Sıfatu’n-Nifak (114-115)

16- Sevban radiyallahu anh’den: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

إِنِّي لَا أَخَافُ عَلَى أُمَّتِي إِلَّا الْأَئِمَّةَ الْمُضِلِّينَ وَلَنْ تَقُومَ السَّاعَةُ حَتَّى تَلْحَقَ قَبَائِلُ مِنْ أُمَّتِي بِالْمُشْرِكِينَ وَحَتَّى تَعْبُدَ قَبَائِلُ مِنْ أُمَّتِي الْأَوْثَانَ وَإِذَا وُضِعَ السَّيْفُ فِي أُمَّتِي لَمْ يُرْفَعْ عَنْهَا إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ

Muhakkak ki ben ümmetim için kendilerini yoldan çıkaracak olan yöneticilerden endişe ediyorum. Ümmetimden bazı kabileler müşriklere katılmadıkça ve ümmetimden bazı kabileler putlara tapmadıkça kıyamet kopmaz. Ümmetimin arasına kılıç girdi mi de artık bu kılıç, kıyamet gününe kadar bir daha aradan çıkmaz.”

 Muslim'in şartına göre sahih.  Hâkim (4/496) Ahmed (5/278, 284) Tayalisi (1084) Tirmizî (2219) Ebû Dâvûd (4252) İbn Mâce (3952) Abdurrazzak Tefsir (2/210) İbn Hibbân (16/223) Bezzar (8/413) Temmam Fevaid (1657) Taberânî Evsat (8/201) İbn Ebî Âsım el-Âhad ve'l-Mesânî (457) İsmail b. İshak el-Kadı Hadisu Ebi Eyyub es-Sahtiyani (19) Beyhakî (9/181) Beyhakî Delail (6/527)

17- Ebu Hureyre radiyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Nasr suresini okudu ve şöyle buyurdu:

  لَيُخْرِجَنَّ مِنْهُ أفْوَاجا كَمَا دَخَلُوا فِيهِ  أفْوَاجا

İnsanlar bu dine bölük bölük girdikleri gibi, bölük bölük dinden çıkacaklardır.”

Sahih. Hâkim (4/496) Dârimî (91) Ebu Amr ed-Dani Sunenu’l-Varide Fi’l-Fiten (417)

18- Ebu Ammar rahimehullah’tan: “Cabir b. Abdillah radiyallahu anhuma’nın komşusu dedi ki:

“Cabir b. Abdillah radiyallahu anhuma bana geldi ve selam verdi. Ona insanların fırkalaşmalarından ve çıkardıkları şeylerden bahsetmeye başladım. Cabir radiyallahu anh ağladı ve sonra dedi ki: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim:

 إِنَّ النَّاسَ دَخَلُوا فِي دِينِ اللِّه أفْوَاجا وَسَيَخْرُجُونَ مِنْهُ أفْوَاجا

İnsanlar bu dine bölük bölük girdiler ve bölük bölük de çıkacaklardır.”

Hasen ligayrihi. Ahmed (3/343) İbn Batta el-İbane (137)

19- Abdurrahman b. Avf radiyallahu anh dedi ki:

دَخَلْتُ عَلَى عُمَرَ فَقَالَ:يَا عَبْدَ الرَّحْمَنِ بْنَ عَوْفٍ أَتَخْشَى أَنْ يَتْرُكَ النَّاسُ الْإِسْلَامَ وَيَخْرُجُونَ مِنْهُ؟ قُلْتُ لَا إِنْ شَاءَ اللَّهُ وَكَيْفَ يَتْرُكُونَهُ وَفِيهِمْ كِتَابُ اللَّهِ وَسُنَنُ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ؟ فَقَالَ لَئِنْ كَانَ مِنْ ذَلِكَ شَيْءٌ لَيَكُونَنَّ بَنُو فُلَانٍ

“Ömer radiyallahu anh’ın yanına girdim. Dedi ki: “Ey Abdurrahman b. Avf! İnsanların İslam’ı terk edip ondan çıkacaklarından korkuyor musun?” Ben dedim ki:

“Hayır, Allah dilerse. Allah’ın kitabı ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünneti aralarında iken nasıl onu terk ederler?” Ömer radiyallahu anh dedi ki: “Eğer böyle bir şey olursa mutlaka falan oğullarında olacaktır.”

Muslim'in şartına göre sahih. Taberânî Evsat (2/303)

SÜNNETE SARILAN GARİPLERİN TUTUMU

20- İbn Abbas radiyallahu anhuma’dan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

إِنَّ الْإِسْلَامَ بَدَأَ غَرِيبًا، وَسَيَعُودُ غَرِيبًا، فَطُوبَى لِلْغُرَبَاءِ، وَإِنَّ بَيْنَ يَدَيِ السَّاعَةِ فِتَنًا كَقِطَعِ اللَّيْلِ الْمُظْلِمِ، يُمْسِي الرَّجُلُ فِيهَا مُؤْمِنًا، وَيُصْبِحُ كَافِرًا، وَيُصْبِحُ مُؤْمِنًا، وَيُمْسِي كَافِرًا، يَبِيعُ أَقْوَامٌ دِينَهُمْ بِعَرَضٍ مِنَ الدُّنْيَا

Muhakkak İslam garip başladı, tekrar garipliğine dönecektir. Gariplere müjdeler olsun. Muhakkak ki kıyametin önünde karanlık gece parçası gibi fitneler vardır. Kişi onda mü’min olarak akşamlar, kafir olarak sabahlar. Mü’min olarak sabahlar, kafir olarak akşamlar. Bazı kavimler dinlerini dünyalık karşılığında satacaktır.”

Sahih ligayrihi. Taberânî Mu'cemu'l-Evsat (5806) Taberânî Mu'cemu'l-Kebîr (11/70) isnadında Leys b. Ebi Suleym vardır.

21- Ebu Hureyre radiyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

وَيْلٌ لِلْعَرَبِ مِنْ شَرٍّ قَدِ اقْتَرَبَ، فِتَنًا كَقِطَعِ اللَّيْلِ الْمُظْلِمِ، يُصْبِحُ الرَّجُلُ مُؤْمِنًا، وَيُمْسِي كَافِرًا، يَبِيعُ قَوْمٌ دِينَهُمْ بِعَرَضٍ مِنَ الدُّنْيَا قَلِيلٍ، الْمُتَمَسِّكُ يَوْمَئِذٍ بِدِينِهِ كَالْقَابِضِ عَلَى الْجَمْرِ - أَوْ قَالَ: عَلَى الشَّوْكِ

Yaklaşan şerden ve karanlık gece parçası gibi fitnelerden dolayı Araba yazık! Kişi mü’min olarak sabahlar, kafir olarak akşamlar. Bazı kavimler dinlerini az bir dünyalığa satarlar. O günlerde dinine tutunan tıpkı bir kor parçası veya diken üzerinde tutunuyor gibidir.

Hasen. Ahmed (2/390) Firyabi Sıfatu’n-Nifak (94)

22- Abdullah b. el-Mubarek rahimehullah şöyle demiştir:

اعْلَمْ أَخِي أَنَّ الْمَوْتَ الْيَوْمَ كَرَامَةٌ لِكُلِّ مُسْلِمٍ لَقِيَ اللَّهَ عَلَى السُّنَّةِ؛ فَإِنَّا لِلَّهِ وَإِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعُونَ , فَإِلَى اللَّهِ نَشْكُو وَحْشَتَنَا , وَذَهَابَ الْإِخْوَانِ , وَقِلَّةَ الْأَعْوَانِ , وَظُهُورَ الْبِدَعِ , وَإِلَى اللَّهِ نَشْكُو عَظِيمَ مَا حَلَّ بِهَذِهِ الْأُمَّةِ مِنْ ذَهَابِ الْعُلَمَاءِ أَهْلِ السُّنَّةِ , وَظُهُورِ الْبِدَعِ , وَقَدْ أَصْبَحْنَا فِي زَمَانٍ شَدِيدٍ وَهَرْجٍ عَظِيمٍ , إِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ تَخَوَّفَ عَلَيْنَا مَا قَدْ أَضَلَّنَا , وَمَا قَدْ أَصْبَحْنَا فِيهِ , فَحَذَّرَنَا وَتَقَدَّمَ إِلَيْنَا فِيهِ بِقَوْلِ أَبِي هُرَيْرَةَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «أَتَتْكُمْ فِتَنٌ كَقِطَعِ اللَّيْلِ الْمُظْلِمِ , يُصْبِحُ الرَّجُلُ فِيهَا مُؤْمِنًا وَيُمْسِي كَافِرًا , وَيُمْسِي مُؤْمِنًا وَيُصْبِحُ كَافِرًا , يَبِيعُ فِيهَا أَقْوَامٌ دِينَهُمْ بِعَرَضٍ مِنَ الدُّنْيَا

“Bil ki ey kardeş! Muhakkak ki bugün ölmek ve Allahın huzuruna sünnet üzere çıkmak her müslüman için bir ikramdır. Muhakkak biz Allah’a aidiz ve O’na dönücüleriz. Yalnızlığımızı Allah’a şikayet ediyoruz. Kardeşler gitti, yardımcılar azaldı, bid’atler galip geldi, Ümmetin başına gelenler, alimlerin ve sünnet ehlinin gidişi ve bidatlerin galip gelmesinden dolayı Allah’a şikayetimiz büyüktür. Nitekim şiddetli bir zamanı ve büyük kargaşayı yaşıyoruz. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bizi saptıracak olan şeylerden korkusunu bildirmiştir. Biz şimdi onun içindeyiz. Bizi sakındırmış ve bu durumu sunmuştur. Ebu Hureyre radiyallahu anh Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu bildirmiştir:

Size karanlık gece parçası gibi fitneler gelecek, o fitnelerde kişi mü’min olarak sabahlayacak, kafir olarak akşamlayacak, mü’min olarak akşamlasa kafir olarak sabahlayacaklar. Bazı kavimler dinlerini dünya için satacaktır.”

Sahih maktu. İbn Vaddah el-Bid’a (234)

23- İbn Abbas radiyallahu anhuma’dan: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

إِنَّ نَاسًا مِنْ أُمَّتِي سَيَقْرَءُونَ الْقُرْآنَ وَيَتَعَمَّقُونَ فِي الدِّينِ يَأْتِيهِمُ الشَّيْطَانُ، فَيَقُولُ: لَوْ مَا أَتَيْتُمُ الْمُلُوكَ فَأَصَبْتُمْ مِنْ دُنْيَاهُمْ وَاعْتَزَلْتُمُوهُمْ بِدِينِكُمْ إِلا وَلا يَكُونُ ذَلِكَ إِلا كَمَا لَا يَجْتَنِي مِنَ الْقَتَادِ إِلا الشَّوْكَ، كَذَلِكَ لَا يَجْتَنِي مِنْ قُرْبِهِمْ إِلا الْخَطَايَا

Muhakkak ki ümmetimden bazı insanlar Kur’an’ı okuyacaklar, dinde derinleşecekler, şeytan onlara gelerek diyecek ki: “Keşke yöneticilere gitseniz de onların dünyalıklarından nasibinizi alsanız, dininizle de onlardan uzak durursunuz.” Dikkat edin! Böyle bir şey olamaz! Geven ağacından dikenden başka şey toplanmadığı gibi onlara yakınlıktan da günahlardan başka bir şey elde edilmez.”

Sahih ligayrihi. Ziyâu'l-Makdisî el-Muhtâre (11/167) Taberânî Mu'cemu'l-Evsat (8236) Taberani Musnedu’ş-Şamiyyin (2556) İbn Mâce (255) Ebu Bekr el-Mervezi Ahbaru’ş-Şuyuh (213) Ahi Mimi ed-Dekkak Fevaid (361) İbn Asakir Tarih (64/314) Burhanuddin el-Halebi Ucaletu’l-İmla (1/38) el-Elbani ed-Daife (1250, 2625)

İbn Mace şu lafızla rivayet etti:

إِنَّ أُنَاسًا مِنْ أُمَّتِي سَيَتَفَقَّهُونَ فِي الدِّينِ، وَيَقْرَءُونَ الْقُرْآنَ، وَيَقُولُونَ: نَأْتِي الْأُمَرَاءَ فَنُصِيبُ مِنْ دُنْيَاهُمْ، وَنَعْتَزِلُهُمْ بِدِينِنَا، وَلَا يَكُونُ ذَلِكَ، كَمَا لَا يُجْتَنَى مِنَ الْقَتَادِ إِلَّا الشَّوْكُ، كَذَلِكَ لَا يُجْتَنَى مِنْ قُرْبِهِمْ إِلَّا الْخَطَايَا

 Muhakkak ki ümmetimden bazı insanlar dinde fıkıh öğrenecek ve Kur’ân öğrenecekler, diyecekler ki: “İdarecilere gidelim ve dünyalıklarından nasip alalım, dinimizle de onlardan uzak dururuz.” Bu olamaz! Geven ağacağından dikenden başka bir şey toplanamadığı gibi onlara yakınlıktan da günahlardan başka bir şey elde edilmez.”

Munziri: ravileri güvenilir dedi. Busayri dedi ki: “İsnadında (Ebu’l-Mugira) Ubeydullah b. (el-Mugira b.) Ebi Burde tanınmıyor” el-Elbani ve Şuayb arnaut zayıf dedi.  Ziyau’l-Makdisi’nin bu hadisi tahric etmesi onun indinde Ebu’l-Mugira’nın sika olduğunu gösteriyor. Ancak Ziyau’l-Makdisi tevsikte mutesahillerden olduğu olduğu için bu kabul görmemiştir. Sonuç olarak bu hadis bu isnadla zayıftır. Ancak şahit ve mutabaat getirilmeye musaittir. Hadisin içeriğini mana olarak destekleyen bazı rivayetler vardır:

* İbn Abbas radiyallahu anhuma’dan: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

مَنْ سَكَنَ الْبَادِيَةَ جَفَا وَمَنِ اتَّبَعَ الصَّيْدَ غَفَلَ وَمَنْ أَتَى السُّلْطَانَ افْتُتِنَ

Badiye’de (kırsalda) yerleşen kabalaşır. Avın peşini takip eden gafil olur. İdarecilere giden fitneye düşer.”

Sahih. Ahmed (1/357) Ebû Dâvûd (2859) Tirmizî (2256) Nesâî (4309) Taberânî Mu'cemu'l-Evsat (556) Beyhakî (10/101) Beyhakî Şuabu’l-İman (9402)

* Ebu Hureyre radiyallahu anh’den rivayet ediyorlar: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

مَنْ سَكَنَ الْبَادِيَةَ جَفَا، وَمَنِ اتَّبَعَ الصَّيْدَ غَفَلَ، وَمَنْ أَتَى السُّلْطَانَ افْتُتِنَ وَمَا ازْدَادَ عَبْدٌ مِنَ السُّلْطَانِ دُنُوًّا إِلَّا ازْدَادَ مِنَ اللَّهِ بُعْدًا

Badiyede (kırsalda) yerleşen kabalaşır. Avın peşini takip eden gafil olur. Yöneticilerin kapısına giden fitneye düşer. Kişi yöneticiye yakınlaştıkça Allah’tan uzaklaşır.”

Sahih. Ebû Dâvûd (2860) Ahmed (2/371, 441) İshak b. Rahuye (429) Beyhakî (10/101) Beyhakî Şuabu’l-İman (9403) Deylemi (5732)

* Hadisin daha başka birçok şahitleri zayıf yollarla gelmiştir. Bu rivayetler için İmam Suyuti’nin Ma Ravahu’l-Esatin adlı risalesine bakılabilir.

24- Ebu Hureyre radiyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

إِنَّ مِنْ بَعْدِي أَيَّامَ الصَّبْرِ الْمُتَمَسِّكُ فِيهِنَّ بِمِثْلِ مَا أَنْتُمْ عَلَيْهِ لَهُ كَأَجْرِ خَمْسِينَ عَامِلا

Muhakkak ki benden sonra sabır günleri vardır. O günlerde sizin üzerinde bulunduğunuz esaslara tutunanlara amel eden elli kişinin ecri gibi ecir vardır.”

Muslim'in şartına göre sahih. Ebu İshak el-Muzekkî el-Muzekkiyyat (88) Şecerî Emali (2170, 2363) el-Hasen b. Ahmed el-Attar, Futya ve Cevabuha (el yazma no:24)

25- İbn Mes’ud radiyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

يَأْتِي عَلَى النَّاسِ زَمَانٌ الْمُتَمَسِّكُ فِيهِ بِسُنَّتِي عِنْدَ اخْتِلافِ أُمَّتِي كَالْقَابِضِ عَلَى الْجَمْرِ

İnsanlar üzerine bir zaman gelir, ümmetimin ihtilafı halinde sünnetime tutunan, kor üzerine tutunmuş gibi olur.”

Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih. Ebu Tahir es-Silefî Meşyehatu’l-Bağdadiye (el yazma, no:11) Hakîm et-Tirmizî Nevadiru’l-Usul (87, 1010) Kelabazi Meaniyu’l-Ahbar (1/374) Ziyau’l-Makdisi el-Munteka Min Mesmuati Merv (591) el-Elbani es-Sahiha (2/646)

26 Aynısını Enes b. Malik radiyallahu anh rivayet etmiştir.

 Sahih. Tirmizî (2260) İbn Batta el-İbane (1/196) İbn Cemaa el-Ahadisi’t-Tisaiyye (s.239) Ebu Bekr el-Meragi Meşyeha (s.328) İbn Asakir Mu’cem (710) İbnu’l-Adim Bugyetu’t-Taleb (4/1832) Lisanuddin İbnu’l-Hatib el-İhata Fi Ahbari Girnata (2/145)

27- Utbe b. Gazvan radiyallahu anhden: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

إِنَّ وَرَاءَكُمْ أَيَّامَ الصَّبْرِ الْمُتَمَسِّكُ فِيهِنَّ يَوْمَئِذٍ بِمِثْلِ مَا أَنْتُمْ عَلَيْهِ لَهُ كَأَجْرِ خَمْسِينَ مِنْكُمْ قَالُوا يَا نَبِيَّ اللَّهِ أَوَمِنْهُمْ؟ قَالَ لَا بَلْ مِنْكُمْ قَالُوا يَا نَبِيَّ اللَّهِ أَوَمِنْهُمْ؟ قَالَ لَا بَلْ مِنْكُمْ ثَلَاثَ مَرَّاتٍ أَوْ أَرْبَعًا

Muhakkak ki sizin arkanızda sabır günleri vardır. O günlerde sizin üzerinde bulunduğunuz şeye tutunana sizden elli kişinin ecri gibi ecir vardır.” Dediler ki: “Ey Allah’ın nebîsi! Kendilerinden elli kişi mi?” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

Hayır, bilakis sizden elli kişi” buyurdu. Dediler ki: “Ey Allah’ın nebisi! Kendilerinden elli kişi mi?” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

Hayır, bilakis sizden elli kişi” buyurdu. Bunu üç veya dört defa tekrar etti.”

Sahih. Taberânî Mu'cemu'l-Evsat (3121) Taberânî Mu'cemu'l-Kebîr (17/117) Taberani Musnedu’ş-Şamiyyin (17) el-Elbani es-Sahiha (494) Taberani Musnedu’ş-Şamiyyin (17)

28- Aynısını Abdullah b. Mes’ud radiyallahu anh rivayet etmiştir.

Sahih. Taberânî Mu'cemu'l-Kebîr (10/182) Bezzar (5/178) el-Elbani es-Sahiha (494)

29- Ebu Umeyye eş-Şa’bânî rahimehullah’tan:

أَتَيْتُ أَبَا ثَعْلَبَةَ الخُشَنِيَّ فَقُلْتُ لَهُ كَيْفَ تَصْنَعُ بِهَذِهِ الآيَةِ؟ قَالَ أَيَّةُ آيَةٍ؟ قُلْتُ قَوْلُهُ تَعَالَى {يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا عَلَيْكُمْ أَنْفُسَكُمْ لَا يَضُرُّكُمْ مَنْ ضَلَّ إِذَا اهْتَدَيْتُمْ} قَالَ أَمَا وَاللَّهِ لَقَدْ سَأَلْتَ عَنْهَا خَبِيرًا سَأَلْتُ عَنْهَا رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ بَلْ ائْتَمِرُوا بِالمَعْرُوفِ وَتَنَاهَوْا عَنِ المُنْكَرِ حَتَّى إِذَا رَأَيْتَ شُحًّا مُطَاعًا وَهَوًى مُتَّبَعًا وَدُنْيَا مُؤْثَرَةً وَإِعْجَابَ كُلِّ ذِي رَأْيٍ بِرَأْيِهِ فَعَلَيْكَ بِخَاصَّةِ نَفْسِكَ وَدَعِ العَوَامَّ فَإِنَّ مِنْ وَرَائِكُمْ أَيَّامًا الصَّبْرُ فِيهِنَّ مِثْلُ القَبْضِ عَلَى الجَمْرِ لِلْعَامِلِ فِيهِنَّ مِثْلُ أَجْرِ خَمْسِينَ رَجُلًا يَعْمَلُونَ مِثْلَ عَمَلِكُمْ قَالَ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ المُبَارَكِ وَزَادَنِي غَيْرُ عُتْبَةَ قِيلَ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَجْرُ خَمْسِينَ رَجُلًا مِنَّا أَوْ مِنْهُمْ قَالَ بَلْ أَجْرُ خَمْسِينَ رَجُلًا مِنْكُمْ

“Ebu Sa’lebe el-Huşenî radıyallahu anh’ın yanına gidip: “Şu ayetle nasıl amel ediyorsun?” dedim. O: “Hangi ayet?” dedi. Ben dedim ki:

“Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Ey iman edenler! Siz kendinize bakın! Siz doğru yolda olduğunuz takdirde o sapanlar size zarar vermez.” (Maide 105) Dedi ki:

“Vallahi bu soruyu bu ayetten haberdar olan birine sordun. Bunu Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e sorduğumda şöyle buyurdu:

Siz iyiliği emredip kötülükten yasaklayın. Ancak cimriliğe boyun eğildiğini, hevâya tabi olunduğunu, dünyanın ahirete tercih edildiğini ve her görüş sahibinin kendi görüşünü beğendiğini gördüğün zaman kendi nefsine bak ve toplumun sorumluluğunu üzerinden at. Şüphesiz arkanızda sabır gerektirecek günler vardır. O gün sabreden kişi ellerinde kor tutmuş gibi olacaktır. O zaman salih amel işleyenlerin ecri, sizin gibi amel işleyen elli kişinin ecri kadardır.” Denildi ki:

“Ey Allah’ın rasulü! Bizden elli kişinin ecri mi, yoksa onlardan elli kişi mi?” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

Bilakis sizden elli kişinin ecri.”

Hasen. Tirmizî (3058) İbn Mâce (4014) Taberî (9/48) İbn Ebî Hâtim (6915) Taberânî (22/220) Hâkim (4/332) İbn Hibbân (2/108) Taberî Tefsir (9/48)

30- Enes radiyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

أَنْتُمُ الْيَوْمَ عَلَى بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَتُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ أَنْتُمُ الْآنَ عَلَى بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ لَمْ تَظْهَرْ فِيكُمُ السَّكْرَتَانِ سَكْرَةُ الْجَهْلِ وَسَكْرَةُ الْعَيْشِ الْعَامِلُونَ يَوْمَئِذٍ بِالْكِتَابِ سِرًّا وَعَلَانِيَةً فَالتَّابِعُونَ الْأَوَّلُونَ مِنَ الْمُهَاجِرِينَ وَالْأَنْصَارِ لَهُمْ أَجْرُ الْمُحْسِنِينَ قَالُوا يَا رَسُولَ اللَّهِ مِنَّا أَوْ مِنْهُمْ؟ قَالَ بَلْ مِنْكُمْ

Sizler bugün rabbinizin açık delili üzeresiniz. İyiliği emreder ve münkerden yasaklarsınız. Allah yolunda cihad edersiniz. Sizler aranızda iki sarhoşluk ortaya çıkıncaya kadar şuan rabbinizin açık delili üzeresiniz: Cehalet sarhoşluğu ve yaşama sevgisi sarhoşluğu! O gün gizlide ve açıkta kitap ve sünnet ile amel edenlere ve ilk muhacirlerle ensara tabi olanlara muhsinlerin (iyi amellerde bulunanların) ecri vardır.” Dediler ki: “Ey Allah’ın rasulü! Bizden mi onlardan mı?” Buyurdu ki:

Bilakis sizden” Ebu’ş-Şeyh’in rivayetinde lafzı şu şekildedir:

وَسَتُحَوَّلُونَ عَنْ ذَلِكَ فَلَا تَأْمُرُونَ بِمَعْرُوفٍ وَلَا تَنْهَوْنَ عَنْ مُنْكَرٍ وَلَا تُجَاهِدُونَ فِي اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ الْقَائِمُونَ يَوْمَئِذٍ بِالْكِتَابِ وَالسُّنَّةِ لَهُ أَجْرُ خَمْسِينَ صِدِّيقًا قَالُوا يَا رَسُولَ اللَّهِ مِنَّا أَوْ مِنْهُمْ؟ قَالَ بَلْ مِنْكُمْ

“…Sonra durumunuz değişir, iyiliği emretmez, münkeri yasaklamaz ve Allah Azze ve Celle’nin yolunda cihad etmez olursunuz. O gün Kitap ve sünneti ikame edenlere elli sıddıkın ecri vardır.” Dediler ki: “Ey Allah’ın rasulü! Bizden mi, onlardan mı elli sıddık?” Buyurdu ki:

Bilakis sizden.”

Sahih. İbn Ebi'd-Dunyâ ez-Zuhd (533) Ebu’ş-Şeyh el-Emsal (233) Ebû Nuaym Hilyetu'l-Evliyâ (8/49)

31-  Said b. Ebi’l-Hasen rahimehullah’tan mürsel olarak aynısı: İbn Vaddah el-Bid’a (190) İbn Ebi'd-Dunyâ el-Emru bi’l-Ma’ruf (30)

32- Mu’âz b. Cebel radıyallahu anh’den: Rasûlüllâh sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

إِنَّكُمْ عَلَى بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ مَا لَمْ تَظْهَرْ فِيكُمْ سَكْرَتَانِ سَكْرَةُ الْجَهْلِ وَسَكْرَةُ حُبِّ الْعَيْشِ وَأَنْتُمْ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَتُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَإِذَا ظَهَرَ فِيكُمْ حُبُّ الدُّنْيَا فَلَا تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَلَا تَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَلَا تُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ الْقَائِلُونَ يَوْمَئِذٍ بِالْكِتَابِ وَالسُّنَّةِ كَالسَّابِقِينَ الْأَوَّلِينَ مِنَ الْمُهَاجِرِينَ وَالْأَنْصَارِ

“Şüphesiz sizler aranızda iki sarhoşluk ortaya çıkmadığı sürece Rabbinizin açık delili üzere olacaksınız; Cehalet sarhoşluğu ve yaşama sevgisi sarhoşluğu! Sizler iyiliği emreder ve kötülüğü yasaklarsınız. Allah yolunda da cihad edersiniz. Aranızda dünya sevgisi ortaya çıkarsa ne iyiliği emredip kötülükten yasaklarsınız ve ne de Allah yolunda cihad edersiniz! İşte o gün Kitap ve Sünnet ile konuşanlar, Ensâr ve Muhacirlerden öne geçenler gibidirler!”

Hasen. Bezzâr (7/80) İbn Vaddah el-Bid’a (220) el-Esbehani et-Tergib (290) Ebû Nuaym Hilyetu'l-Evliyâ (8/49) Mizzî Tehzîbu’l-Kemâl (3/221)

33- es-Salt b. Tarif – Medain’li bir şeyh yoluyla aynısı: İbn Ebi'd-Dunyâ el-Emru bi’l-Ma’ruf (94) Hakîm et-Tirmizî Nevadiru’l-Usul (1016) Abdulgani el-Makdisi el-Emru Bi’l-Ma’ruf (85) Salt b. Tarif hakkında Darekutni: “Sakıncasız” demiştir. Diğer ravileri güvenilirdir. Eğer Medain’li şeyh sahabe ise isnadı hasendir.

34- Aişe radiyallahu anha’dan şahidi: Ebû Nuaym Hilyetu'l-Evliyâ (8/48) Deylemi (4293) isnadında İbrahim b. Şuayb el-Havlani meçhuldür.

35- Urve b. ez-Zubeyr rahimehullah’tan mürsel olarak aynısı: İbn Ebi'd-Dunyâ el-Ukubat (79) İbn Ebi'd-Dunyâ el-Emru bi’l-Ma’ruf (33) Ebû Nuaym Hilyetu'l-Evliyâ (8/48) isnadında Yusuf b. Şuayb meçhuldür.

37- Abdullah b. Amr b. el As radıyallahu anhuma’dan: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

طُوبَى لِلْغُرَبَاءِ قُلْنَا وَمَا الْغُرَبَاءُ؟ قَالَ قَوْمٌ صَالِحُونَ قَلِيلٌ فِي نَاسِ سَوْءٍ كَثِيرٍ مَنْ يَعْصِيهِمْ أَكْثَرُ مِمَّنْ يُطِيعُهُمْ

"Gariplere müjdeler olsun." Denildi ki: “Garipler kimlerdir?” Şöyle buyurdu:

"Kötü insanlar içindeki Salih insanlardır. Onlara isyan edenler, itaat edenlerden fazladır.”

Sahih ligayrihi. Taberânî Mu'cemu'l-Evsat (8986) Taberânî Mu'cemu'l-Kebîr (13/363, 17/16) Ahmed (2/177, 222) İbn Mubarek Zühd (s.267) İbnu’l-Mubarek Musned (23) İbn Vaddah el-Bid’a (168) Fesevi Marife (2/297) Acurri el-Guraba (6) Hatib el-Muttefak el-Mufterak (354) Deylemi (3937)  Iraki el-Muğni (108) el-Elbani es-Sahiha (1619)

38- Abdullah b. Mes’ud radiyallahu anh dedi ki: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

إِنَّ الْإِسْلَامَ بَدَأَ غَرِيبًا وَسَيَعُودُ كَمَا بَدَأَ غَرِيبًا فَطُوبَى لِلْغُرَبَاءِ قِيلَ وَمَنْ هُمْ يَا رَسُولَ اللَّهِ؟ قَالَ الَّذِينَ يُصْلِحُونَ إِذَا فَسَدَ النَّاسُ

Muhakkak ki İslam garip başlamıştır, tekrar başladığı gibi garip haline dönecektir. Gariplere müjdeler olsun.” Denildi ki: “Onlar kimlerdir ey Allah’ın rasulü!” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

İnsanlar bozulduğu zaman düzeltip ıslah edenlerdir.”

Muslim'in şartına göre sahih. el-Acurri el-Guraba (s.15) Ebu Amr ed-Dânî Sunenu’l-Varide Fi’l-Fiten (228) el-Elbani es-Sahiha (1273)

39- Ebu Hureyre radiyallahu anh dedi ki: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

إِنَّ الْإِسْلَامَ بَدَأَ غَرِيبًا وَسَيَعُودُ كَمَا بَدَأَ فَطُوبَى لِلْغُرَبَاءِ قِيلَ يا رسول الله! وما الْغُرَبَاءُ؟ قَالَ النُّزَّاعُ مِنَ الْقَبَائِلِ

Muhakkak ki İslam garip başlamıştır, tekrar başladığı gibi garip haline dönecektir. Gariplere müjdeler olsun.” Denildi ki: “Ey Allah’ın rasulü! Garipler nedir” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Kabilelerinden ayrılanlardır.”

Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih. Herevi Zemmu’l-Kelam (1470) Muslim muhtasar olarak (145)

40- Aişe radıyallahu anha’dan: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

لَا يَذْهَبُ اللَّيْلُ وَالنَّهَارُ حَتَّى تُعْبَدَ اللَّاتُ وَالْعُزَّى فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللهِ إِنْ كُنْتُ لَأَظُنُّ حِينَ أَنْزَلَ اللهُ {هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ} أَنَّ ذَلِكَ تَامًّا قَالَ إِنَّهُ سَيَكُونُ مِنْ ذَلِكَ مَا شَاءَ اللهُ ثُمَّ يَبْعَثُ اللهُ رِيحًا طَيِّبَةً فَتَوَفَّى كُلَّ مَنْ فِي قَلْبِهِ مِثْقَالُ حَبَّةِ خَرْدَلٍ مِنْ إِيمَانٍ فَيَبْقَى مَنْ لَا خَيْرَ فِيهِ فَيَرْجِعُونَ إِلَى دِينِ آبَائِهِمْ

Lat ve Uzza’ya ibadet edilmeden gece ve gündüz bitmez.” Kendisine:

“Ey Allah’ın rasulü! Allah Teâlâ: “Müşrikler istemese de o dini bütün dinlere üstün kılmak için rasulünü hidayetle ve hak dinle gönderen O’dur” (Tevbe 33) ayetini indirince İslam dininin tamamen hâkim olacağını düşünmüştüm” dediğimde şu karşılığı verdi:

Bir süre dediğin şekilde olacaktır. Ancak daha sonra Allah Teâlâ hoş kokulu bir esinti yollayacak ve kalbinde hardal tanesi kadar dahi hayır bulunanların ruhunu alacaktır. Sonrasında geriye hayırsız kişiler kalacak ve tekrar atalarının dinine döneceklerdir.”

Sahih. Muslim (2907) Hâkim (4/446)

41- Ebu'l-Esved ed-Dîlî rahimehullah dedi ki:

انْطَلَقْتُ أَنَا وَزُرْعَةُ بْنُ ضَمْرَةَ مَعَ الْأَشْعَرِيِّ إِلَى عُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ، فلقيت عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عَمْرٍو قَالَ يُوشِكُ أَنْ لَا يَبْقَى فِي أَرْضِ الْعَجَمِ مِنَ الْعَرَبِ إِلَّا قَتِيلٌ أَوْ أَسِيرٌ يُحْكَمُ فِي دَمِهِ فَقَالَ لَهُ زُرْعَةُ أَيَظْهَرُ الْمُشْرِكُونَ عَلَى أَهْلِ الْإِسْلَامِ؟ فَقَالَ مِمَّنْ أَنْتَ؟ فَقَالَ مِنْ بَنِي عَامِرِ ابن صَعْصَعَةَ فَقَالَ لَا تَقُومُ السَّاعَةُ حَتَّى تَدَافَعَ مَنَاكِبُ نِسَاءِ بَنِي عَامِرِ بْنِ صَعْصَعَةَ عَلَى ذِي الْخَلَصَةِ وَثَنٌ كَانَ مِنْ أَوْثَانِ الْجَاهِلِيَّةِ قَالَ فَذَكَرْنَا لِعُمَرَ قَوْلَ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عمرو فقال عبد اللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا يَقُولُ ثَلَاثَ مَرَّاتٍ ثُمَّ إِنَّ عُمَرَ خَطَبَ يَوْمَ الْجُمُعَةِ فَقَالَ إِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ لَا تَزَالُ طَائِفَةٌ مِنْ أُمَّتِي عَلَى الْحَقِّ مَنْصُورَةٌ حَتَّى يَأْتِيَ أَمْرُ اللَّهِ قَالَ فَذَكَرْنَا لِعَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَمْرٍو قَوْلَ عُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ فَقَالَ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عَمْرٍو صَدَقَ نَبِيُّ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِذَا أَتَى أمر الله عز وجل كَانَ الَّذِي قُلْتُ

“Ben, Zur'a b. Damra ve el-Eş'arî ile beraber Ömer b. el-Hattâb radiyallahu anh'ın yanına gitmek için yola çıktım. Ancak yolda Abdullah b. Amr radiyallahu anhuma ile karşılaştık. Şöyle dedi:

“Neredeyse Acem toprağında öldürülmüş veya esir edilmiş veya kanına girilmiş Arab'ın bulunmayacağı yer kalmayacak!” Zur'a:

“Müşrikler müslümanlara galip mi gelecekler?” dedi. Abdullah b. Amr radiyallahu anhuma: “Sen kimlerdensin?” diye sordu. Zur'a: “Âmir b. Sa'saa oğullarındanım” dedi. Abdullah b. Amr radiyallahu anhuma:

“Amir oğullarının kadınları (cahiliyye putlarından olan) Zu’l-Halasa'yı savunmadıkça kıyamet kopmaz” dedi. Biz, Abdullah b. Amr radiyallahu anhuma'nın bu sözünü Ömer b. el-Hattâb radiyallahu anh'e söyledik. Ömer radiyallahu anh:

“Abdullah ne söylediğini daha iyi bilir” dedi ve bu sözünü üç defa tekrarladı. Sonra Ömer radiyallahu anh Cuma günü hutbe okudu ve şöyle dedi: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Allah'ın emri (kıyamet) gelinceye kadar ümmetimden bir taife hak üzere bulunacak ve onlara yardım edilecektir.” Sonra biz, Ömer radiyallahu anh'ın bu sözünü Abdullah b. Amr radiyallahu anhuma'ya söyledik. Abdullah b. Amr radiyallahu anhuma dedi ki:

“Allah'ın nebisi sallallahu aleyhi ve sellem doğru söyledi. Allah Azze ve Celle’nin emri gelince benim bahsettiğim şey olur.”

Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih. İshak b. Rahuye’nin Musned’inden naklen: İbn Hacer Metalibu’l-Aliye (4352) Busayri İthaf (7413) Hâkim (4/522, 593) Ziyau’l-Makdisi el-Muhtare (1/251) Taberî Tehzibu’l-Asar (920) el-Elbani es-Sahiha (4/598)

3 Mart 2022 Perşembe

Sahih Meâl Ses Kayıtları

 Sahih Meâl'in seslendirilmiş kayıtlarına buradan ulaşabilirsiniz 


Seslendirme: Gökhan Ocaklı

23 Şubat 2022 Çarşamba

Daru'n-Nifakta ve Daru'l-Küfürde Tekfirin Farkları

 

Daru’n-Nifak ve Daru’l-Harpte Tekfir Meselesi ile Dövmenin Meşru Olan Şekli Hakkında

Ebu Muaz el-Çubukâbâdî

Muaviye b. el-Hakem es-Sulemî radiyallahu anh’den: “Benim bir cariyem vardı. Uhud ve Cevâniyye taraflarında koyunları­mı güderdi. Bir gün kendisini dolaşmaya gittim. Bir de ne göreyim! Onun koyunlarından birini kurt götürmüş! Ben de âdemoğullarından bir adamım. Onlar gibi ben de üzülürüm! Lâkin cariyeye öyle bir tokat vurdum ki!” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e geldim. Bu yaptığı­mı bana fazla buldu. Ben:

“Ey Allah’ın rasulü! O halde cariyeyi âzât edeyim mi?” dedim. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

Sen onu bana getir” buyurdu. Derhâl getirdim. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ona:

Allah nerededir?” diye sordu. Câriye: “Göktedir” dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

Ben kimim?”  dedi. Cariye: “Sen Allah’ın rasulüsün” dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

Onu âzâd et; çünkü o mü'minedir.”[1]

Faideler:

1- Bedevilerden olan bu sahabenin cariyesinin namaz kılanlardan olduğu bilinmemektedir. Bu yüzden Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ona itikadıyla ilgili sorular sorarak iman edip etmediğini anlamak istemiştir. Namazın terki şüphesiz küfürdür. Lakin bu mutlak hükümdür. Muayyenlerde medine ortamında yani müslümanların tevhid, sünnet ve ilim üzere cemaat olduğu, namazları ve din şiarlarını cemaat halinde yerin getirdikleri bir beldede olmayan kimseler namazı terk sebebiyle tekfir edilmezler.

Nitekim Ebu Said el-Hudri radiyallahu anh’ın rivayet ettiği hadiste Zu’l-Huveysira et-Temimi denilen bir bedevi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e Allah’tan kork! Adil taksim yapmıyorsun dediği zaman Halid b. el-Velid radiyallahu anh ey Allah’ın rasulü bırak da şu münafığı öldüreyim demiş, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ise ona münafık hükmü vermesine karşı çıkmamıştır çünkü bu adam küfür sözü söylemiştir. Sonra buyurdu ki:

Hayır, belki namaz kılan bir kimse olur” buyurdu. Hâlid radiyallahu anh dedi ki: “Nice namaz kılan var ki kalbinde olmayanı dili ile söylüyor.” Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Ben, ne insanların kalplerini açmaya me'mûrum ne de karınlarını yarmaya!”[2] Bu rivayette de görüldüğü gibi namaz kılmayan bir adam küfür sözü söylediği halde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onun mürted olduğuna hükmetmemiş, fakat onun münafık olduğuna hükmedilmesine de karşı çıkmamıştır.

Naslarda küfür olduğu zikredilen bazı ameller vardır ki, bu amellerin küfür olduğuna hükmedildiği halde amelin sahiplerine muayyen olarak kafir hükmü verilmez. “Müslümana sövmek fasıklık, onu öldürmek ise küfürdür” hadisinde olduğu gibi.

İrtidat yani dinden çıkmaya hükmetmek meselesi ise siyasi bir meseledir. Bir kimsenin mürted olduğuna hükmetmek müslümanların yöneticilerinin ve kadılarının yetkisinde olan bir iştir. Çünkü bu, had cezasını gerektiren hükümlerdendir ve mürtedin haddi öldürülmesidir.

İçinde yaşadığımız ülke Cumhuriyetin ilk kurulduğu, namazlara, Kur’an’a, islam ilimlerine ve âlimlerine, ezana vb. müdahale edildiği, islamın şiarlarına karşı soğuk harp işletildiği yıllarda darul harp idi. Sonra Adnan Menderes zamanında küfür şiarlarıyla birlikte İslamın şiarlarını da serbest bırakan ama kendileri münafık olan yöneticiler başa geldi. Böylece ülkemiz daru’s-sulh veya diğer tabirle daru’n-nifak hükümlerine döndü. Plandemi bahanesiyle cemaatle namaz yasaklanana kadar durum böyleydi ve hadisleri inkâr eden, Allah’ın sıfatlarını inkâr eden, cehmi, rafizi vb. küfür akidesinde kimselerle kalbindeki küfrü diliyle açıkça ilan eden kimselere zındık münafık muamelesi yapıyorduk. Çünkü bu kimselere mürted hükmünü devletin hâkimleri vermesi ve cezalandırması gerekiyordu ve bunu yapmıyorlardı. Bu vebal onlara aitti. Halk olarak bizlerin onları cezalandırmak gibi bir salahiyetimiz olmadığı için onların mürted olduğuna hükmedemiyorduk.

İslamın en başta gelen şiarlarından olan Hac ve cemaatle namazın dünya çapında yasaklanmasıyla bütün ülkeler darul harbe döndü.  Bu yasakları onaylayan herkes de cehalet veya tevil mazeret olmaksızın küfre girdi. Çünkü bu konu dinin zaruri meselelerinden olduğu için cehalet ve mazeret söz konusu değildir. Kişi namaz kılsa bile bu yasakları onayladığında dinden çıkar. Ama namaz kılmayan biri bu yasaklara karşı çıksa onun mürted olduğu söylenmez.

Avf b. Mâlik radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 Yöneticilerinizin hayırlıları sizin kendilerini sevdiğiniz ve sizi seven, onlara dua ettiğiniz ve size dua eden yöneticilerdir. Yöneticileriniz şerlileri ise kendilerine buğz ettiğiniz ve size buğz eden, kendilerine lanet ettiğiniz ve size lanet eden yöneticilerdir.” Denildi ki: “Ey Allah’ın rasulü! Onlara kılıçla karşı çıkmayalım mı?” Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Aranızda namazı ikame ettikleri sürece hayır! Yöneticilerinizde hoşlanmadığınız bir şey gördüğünüzde, amelini çirkin görün fakat itaatten büsbütün el çekmeyin.”[3]

Ubâde b. es-Sâmit radıyallahu anh’den:  “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bizi çağırdı ve O’na biat ettik. Bizden biat için aldığı sözler arasında; dinçlik ve isteksizlik zamanlarımızda, zorlukta ve kolaylıkta ve bizim aleyhimizde kayırmacılık yapıldığında dahi dinleyip itaat etmemiz, yöneticilerle çekişmememiz de vardı. Ancak katınızda Allah’tan bir burhan bulunan apaçık bir küfür görmeniz hali bundan hariçtir.”[4]

Bu iki hadiste görüldüğü gibi önceki hadiste namazı ikame ettikleri yani bu İslam şiarını devam ettirdikleri sürece yöneticiye karşı çıkmak yasaklanırken ikinci hadiste “katınızda Allah’tan bir burhan bulunan apaçık bir küfür görmeniz” şartı istisna edilmektedir. Bunun anlamı namazın yasaklanmasının apaçık bir küfür olduğu ve bunun katımızda Allah katından bir bürhan ile sabit olmasıdır. Nitekim diğer hadiste şöyle gelmiştir:

Ebu Umame radiyallahu anh’den: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 İslam’ın kulpları birer birer eksilecek, her bir kulp eksildiğinde insanlar sonrakine teşebbüs edecektir. İlk eksilecek şey (Allah’ın indirdikleriyle) hüküm, sonuncusu da namaz olacaktır.”[5]

İlk eksilen şey Allah’ın indirdikleriyle hükümdür ki, raşid hilafetin otuz sene süreceği bildirilmiş, sonra ısırıcı sultanlığın başlayacağı ifade edilmiştir. Hadiste bildirildiği gibi yönetimde zulüm meydana gelmeye başlamıştır. Yönetimde zulüm demek, Allah’ın indirdiğinden başkasıyla hüküm demektir. Zira Allah’ın indirdiği hükümlerde zulüm söz konusu olamaz. Bu yüzden ne Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bu yöneticilerin tekfirine işaret etmiş, ne de müslümanlar bu yüzden yöneticileri tekfir etmişlerdir. İşte Haricilerin ve Mürcie’nin sünnet ehline muhalefet ettikleri en önemli noktalardan birisi budur. Sonra hadiste İslam’dan son eksilen şeyin namaz olduğu ifade edilmektedir. Yani namaz da yasaklanınca artık İslam’dan bir şey kalmamış demektir.

Bazıları akidemizin değiştiği iddiasında bulunuyorlar. Halbuki Plandemiden önce sitemde 2018 tarihinde Daru’l-Harpten dolayı tekfir meselesiyle ilgili şu yazıyı yayınlamıştım:

 http://www.ebumuaz.blogspot.com/ دار السنة: Halka Dâr'ın Hükmüne Göre Hükmetme ve Tagutu Tekfir Etmeyeni Tekfir Bidati

Bulaşıcı hastalık hurafesi gibi yalanlara da şu hadiste işaret vardır:

Ebu Said el-Hudri radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Zulmeden ve yalan söyleyen idareciler olacak. İnsanlardan aldanmış olanları (Şu’be rivayetinde: “İnsanların değersizleri” dedi) bunlara gidecektir. Kim onların yalanlarını tasdik ederse ben ondan değilim, o da benden değildir.”[6]

Bu manadaki hadisler mütevatirdir.

İslam şiarlarının yasaklanması suretiyle ülkelerin darul harbe dönmesi, öncesinde müslümanların münafık olan yöneticilerinin artık mürtetler oldukları manasına gelmektedir ve muayyen bazı şahısların mürtet olduğuna hükmetme mesuliyeti de daha önce münafık yöneticilerin üzerinde iken, onlar sakıt olunca, halklar olarak bizim üzerimize yıkılmış durumdadır. Bu yüzden dikkat edilmesi gereken hususlara uyarmak gerekir:

a- Umumi veya mutlak tekfir, muayyen tekfiri gerektirmez. Ülkemizde maskelerle şeytanın dinine itaat ettiğini gördüğümüz genele bakarak kâfir olduklarını söylüyorsak da, muayyen şahısların; onlar İslam şiarlarının yasaklanmasını onayladıklarını açıkça ifade etmedikleri sürece kafir ve mürted olduklarını asla söylemiyoruz!

b- Bir amelin küfür oluşunun naslarla sabit olması, o ameli işleyen herkesin tekfir edilmesini gerektirmez. Bilakis tekfirin şartlarının yerine gelmesi ve manilerinin ortadan kalması darulislamda da darulharpte de gözetilmek zorundadır. Bu yüzden bu konuda ilim ehli söz sahibidir. İlim ehli olmayanlar muayyen şahıslar hakkında küfre hüküm vermekten kaçınmalıdır.

Ancak namazın yasaklanması ya da farzlığının inkâr edilmesi, şer’i tesettürün yasaklanması veya farziyetinin inkâr edilmesi, sünnetin inkâr edilmesi gibi dinin zaruriyatıyla küfür olduğu bilinen meselelerde cehalet ve tevil geçerli bir mazeret olmadığından böyle kimselere Daru’n-nifakta (Yani islam şiarlarının yerine geldiği fakat yöneticilerin islam ahkâmını uygulamadıkları ülkelerde) zındık hükmü verilirken, darulharpte mürted muamelesi yapılır.

c- Namazı tembellikle terk eden kimseler darun-nifakta da, darulharpte de zındık ya da mürted değil, münafık muamelesi görürler. Ancak namazın farz oluşunu inkâr ya da namazı yasaklamak her halukarda sarih küfürdür.  Dolayısıyla namazın farz oluşunu inkâr etmeksizin tembellikle terk eden kimseler nifak küfründedirler. Bu kimselerin velayetleri, akidleri, zimmetleri, nikâhları dünya hükmü bakımından geçerlidir. Ahiretteki durumları ise, kendilerine hüccet ulaşmış olmasına rağmen namazı terk ediyorlarsa ebedi ateştir.

2- Muaviye b. Hakem es-Sulemi radiyallahu anh hadisinden faydalara dönecek olursak, iman ehlinden bir kimseyi dövmenin ne büyük bir suç olduğuna işaret vardır. Bu hususta elimiz altındakiler yani eşlerimiz, çocuklarımız, kölelerimiz hakkında şu uyarılar vardır:

Abdullah b. Amr b. el-As radiyallahu anhuma’dan: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 Yedi yaşına geldiklerinde çocuklarınıza namazı emredin. On yaşına geldiklerinde namaz kılmadığı takdirde dövün ve yataklarının arasını ayırın….”[7]

Çocuklara yedi yaşında namazı emretmek söz konusu edildiğine göre bu yaştan önce namaz, abdest, şartları, mufsitleri yani bozan şeyler gibi ahkâm eğitimi verilmeli ki çocuklara bilmedikleri bir şey emredilmiş olmasın. Yedi yaşından itibaren de üç sene boyunca namaz sadece emredilecek, çocuklar dövülmeyecektir, dövmeksizin cezalandırmalar uygulanabilecektir! On yaşına gelmiş olmasına rağmen namaz kılmamakta ısrar ederlerse dövmek meşru olmaktadır. Ancak yine onların dünya hükmüyle tekfirine dair bir hükmün söz konusu edilmemesi düşünülsün!

Eğer eşler veya çocuklar namaz kılıyorlarsa bu durumda onları dövmek caiz olmaz:

Ebu Galib rahimehullah’tan: “Ebu Umame radiyallahu anh dedi ki: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Hayber’den yanında iki köle ile döndü. Ali radiyallahu anh dedi ki:

“Ey Allah’ın rasulü! Bunlar bize hizmet etsinler.” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

Bu ikisinden dilediğini al.” Ali radiyallahu anh dedi ki: “Benim için sen seç.” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

Şunu al ve ona vurma. Zira ben Hayber dönüşümüzde onun namaz kıldığını gördüm. Muhakkak ki ben namaz ehline vurmaktan yasaklandım.” Diğer köleyi de Ebu Zer radiyallahu anh’e verdi ve buyurdu ki:

Ona iyi davran.” Sonra dedi ki: “Ey Ebu Zer! Sana verdiğim köle ne yaptı?” O da dedi ki: “Bana ona iyi davranmamı emretmiştin. Ben de onu azat ettim.”[8]

Eşlerin dövülmesinin meşru olduğu haller ve dövmenin fıkhına gelince: Kişinin eşini veya çocuğunu dövmesini meşru kılacak kadar ciddi bir suç işlemesi durumunda kayıt konulmuştur

Muaviye b. Hayde radıyallahu anh’den:  “Dedim ki: “Ey Allah’ın rasulü! Eşlerimizin bizden biri üzerindeki hakkı nedir?” Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Yediğinde ona da yedirmen, giydiğinde veya kazandığında ona da giydirmen, yüze vurmaman, ona çirkin söz söylememen, yatağını ancak evin içinde ayırmandır.” Ebu Davud dedi ki: “Çirkin söz ile kastedilen: “Allah seni çirkinleştirsin” demektir.”[9]

Yüze vurmaktan yasaklayan daha başka hadisler de vardır ve malumdur.

Suleyman b. Amr b. Ahvas rahimehullah’tan: babam (Amr b. el-Ahvas) radiyallahu anh bana şöyle rivayet etti:

 “O, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber veda haccına katılmıştı. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Allah’a hamdu sena edip öğüt verdikten sonra şöyle buyurdu:

Dikkat edin! Kadınlar hakkında birbirinize hayrı tavsiye edin. Onlar yanınızda ancak yardımcılardır. Onlardan başka bir şeye sahip değilsiniz. Ancak açık bir çirkinlik işlemeleri müstesna. Eğer bunu yaparlarsa onları yataklarında ayırın, iz bırakmayacak şekilde dövün. Size itaat ederlerse aleylerinde bir yol aramayın. Dikkat edin! Muhakkak ki sizin kadınlarınız üzerinde hakkınız olduğu gibi elbette kadınlarınızın da sizin üzerinizde hakkı vardır. Sizin onlar üzerinizdeki hakkınız; hoşlanmadığınız kimselere yataklarınızı çiğnetmemeleri, hoşlanmadığınız insan­ları evinize sokmamalarıdır. Onların sizin üzerinizdeki hakları: Giy­dirmelerinde, yedirmelerinde onlara karşı en güzel şekilde davramanızdır.[10]

Bu hadiste de açık bir çirkinlik yani eve yabancı bir erkek almaları suçunu işlemeleri halinde iz bırakmayacak şekilde dövmek şart koşulmaktadır. Bazı âlimler bu hadisteki iz bırakmayacak şekilde dövmek ifadesini şöyle izah etmişlerdir: İz bırakmayacak şekilde dövmek, havlu, elbise ve benzeri şeylerle vurmakla olur.

Lakit b. Sabre radiyallahu anh şöyle demiştir: “Ey Allah’ın rasulü! Benim dili uzun bir hanımım var, yani ağzı bozuk” dedim. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:

Öyleyse onu boşa” buyurdu. Ben dedim ki: “Ey Allah’ın rasulü! Onunla aramızda arkadaşlık (hukuku) ve bir de çocuk var” Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem de:

Ona emret, ona öğüt ver. Eğer onda bir hayır görür­sen, nasihat etmeye devam edersin. Karını, cariyeni döver gibi döv­me!” dedi.”[11]

Bu hadiste de kocasına diliyle eziyet vermekte aşırılık eden kadın nasihat dinlemez de ısrar ederse dövülmeyi hak edeceği, lakin onun köle döver gibi dövülmemesi de ifade edilmiştir. Yani kadınlarınız sizin köleleriniz değildir ki kendi vazifeleri olmayan bir işi yapmadıkları için dövülsün! Bu hadiste kadınlara köleymiş gibi davranmaktan, onlara mecbur olmadıkları vazifeleri yükleyip bu yüzden cezalandırmaktan sakındırma vardır.

Abdullah b. Zem’a radiyallahu anh’den: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hutbe verdi ve Sonra kadınları anarak onlar hakkında öğüt verdi. Sonra buyurdu ki:

Sizden biriniz ne zamana kadar karısını köle döver gibi dövmeye devam edecek? Olur ki, o kadınla günün sonunda cima eder.”[12]

İyas b. Abdillah b. Ebi Zübab radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

Allah’ın kadın kullarını dövmeyin!” Bunun üzerine dövmeyi bıraktılar. Ömer b. el-Hattab radıyallahu anh geldi ve dedi ki: “Ey Allah’ın rasulü! Kadınlar kocalarına karşı huysuzluk ediyorlar.” Bunun üzerine dövmeleri için izin verildi. Onlar da dövdüler. Pek çok kadın kocalarını şikâyet için Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in evini kuşattılar. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki;

Muhammed ailesini yetmiş kadar kadın kuşatarak kocalarını şikâyet ettiler. Onları hayırlılarınız olarak bulamadılar.”[13]

3. faide: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem cariyeye Allah’ın nerede olduğunu sormuş ve “Semada” demesi üzerine onun mü’mine olduğuna hükmetmiştir. Mü’mine olduğuna hükmedilen bir cariyeye haksız yere tokat vurduğu için sahabeye onu azat etmesini söylemiştir.

Peki, bu cariye hangi sebeple dayak yemişti? Güttüğü koyunlardan birini zayi etmesi sebebiyle!

Ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bu sebeple onu dövmenin zulüm olduğuna hükmetmiştir!

Artık eşlerini, çocuklarını dünyalık bir sebep yüzünden dövenlerin nasıl bir zulümde bulunduklarını tefekkür etmeleri ve tevbe etmeleri gerekir!

Sünnet ehlinin her konuda en güzel örneği ise Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’dir:

Enes radiyallahu anh’den:  “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e on sene hizmet ettim. Bana hiç: “Uf” demedi, “Neden şöyle yaptın” veya “Yapacak mısın” demedi.”[14]

 “Aişe radiyallahu anha dedi ki:

“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem müstehcen ve çirkin konuşan, çarşılarda bağıran biri değildi. Kötülüğe kötülükle karşılık vermezdi. Lakin affeder ve vazgeçerdi.”[15]

Yine Aişe radiyallahu anha dedi ki “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Allah yolunda cihad etmesi dışında bir şeye, bir kadına veya bir hizmetçiye eliyle vurmuş değildir. Ona hiç bir şey isabet etmemiştir ki, sahibinden intikam alsın. Ancak o Allah'ın haramlarından bir şeyi çiğnemişse Allah Azze ve Celle için intikam alırdı.”[16]



[1] Sahih. Muslim (537)

[2] Sahih. Muslim (1064) Buhârî (4351)

[3] Sahih. Muslim (1855)

[4] Sahih. Buhârî (7055, 7056, 7200, 18) Muslim (1709)

[5] Sahih. Ahmed (5/251) Abdullah b. Ahmed es-Sunne (764) İbn Hibbân (15/111) Hâkim (4/104) Taberânî (8/98) Mervezi es-Salat (407) Hallâl es-Sunne (1330) İbn Batta el-İbane (1/170) Ebu Nuaym Maride (3872) Beyhakî Şuab (4894, 7118) İbn Asakir Tarih (36/266) Deylemi (5363) el-Elbani Sahihu’l-Cami (5075) Mukbil b. Hadi Camiu’s-Sahih (892, 2394, 3072, 3225)

[6] Hasen. Tayalisi (2337) İbnu’l-Mubarek Musned (265) İbn Hibban (1/520) Ebu Ya’la (2/404, 465) Ahmed (3/24, 92) Ebu Muhammed el-Fakihi el-Fevaid (197) Hatib el-Muttefak ve’l-Mufterak (624) İbn Hacer Emaliyu’l-Mutlaka (s.218) Eslem b. Sehl Bahşel Tarihu Vasit (s.44)

[7] Sahih. Ahmed (2/180, 187) Ebû Dâvûd (495) Hâkim (1/311) İbn Ebî Şeybe (1/304) Ebû Nuaym Hilyetu'l-Evliyâ (10/26) Darekutni (1/230) Beyhakî (2/229) el-Elbani İrva (247)

[8] Hasen. Ahmed (5/250, 258) Buhârî Edebu’l-Mufred (163) Taberânî (8/275, 330, 344) el-Elbani es-Sahiha (1428) Mukbil b. Hadi Camiu’s-Sahih (896, 1767, 2092)

[9] Sahih. Ebû Dâvud (2142-44) İbn Mâce (1850) Nesâî Sunenu'l-Kubrâ (9171) Ahmed (4/447, 5/3) Abdurrazzak (7/148) Hâkim (2/205) İbn Hibbân (9/483) Begavi Şerhu’s-Sunne (2330) Taberânî Mu'cemu'l-Kebîr (19/427) İbn Hazm el-Muhalla (9/510) Beyhakî (7/467) İbn Asakir Tarih (1/177) Mukbil b. Hadi Camiu’s-Sahih (323, 342, 1311)

[10] Sahih. Tirmizî (1163) İbn Mâce (1851) Nesâî Sunenu'l-Kubrâ (9169) Tahavî Şerhu Muşkili'l-Âsâr (2524) İbn Ebî Şeybe Musned (563)

[11] Sahih. Şafii, Sunen (657) Şafii el-Umm (1/27) Ahmed (4/33, 211) Buhârî Edebu’l-Mufred (166) Ebu Davud (142-144, 2366) Tirmizî (788) Nesâî (87) İbn Mâce (407, 448) İbn Ebî Şeybe (1/18, 32, 2/345) Abdurrazzak (1/26) İbn Hibban (3/332, 10/367) Hâkim (1/248, 2/254, 4/123) İbn Huzeyme (150, 168) İbnu’l-Carud el-Munteka (80) Ebu Ubeyd et-Tuhur (284) Ebu Muhammed el-Begavi Şerhu’s-Sunne (213) Ebu’l-Kasım el-Begavi Mu’cem (2930) Taberânî (19/216) Hatib el-Muttefak ve’l-Mufterak (1700) Beyhakî (7/303) Beyhakî Ma’rife (657) el-Elbani Ta’likatu’l-Hisan (1051, 1084, 4493) Mukbil b. Hadi Camiu’s-Sahih (726, 1468, 1819, 2712, 3984)

[12] Sahih. Buhârî (4942, 3377) Muslim (2855)

[13] Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih. Şafii Musned (1263) Ebu Davud (2146) İbni Mace (1985) İbni Hibban (9/499) Darimi (2219) Humeydi (876) Abdurrazzak (9/442) İbnu’l-Munzir Tefsir (1726) İbn Ebi Asım el-Ahad ve’l-Mesani (2716-2717) Buhari Tarih (1/440) Beyhaki (7/304-305) Hâkim (2/205, 208) Taberani (1/270) Taberi Tehzibu’l-Asar (1137) el-Elbani Sahihu’l-Cami (7360)

[14] Sahih. Buhârî (6038, 2768) Muslim (2309)

[15][15] Sahih. Tirmizî (2016) İbn Hibbân (14/355) Ahmed (6/174, 236) Ahmed Zühd (6) Tayalisi (1623) İbn Ebî Şeybe (5/211) İshak b. Rahuye (1612) İbn Sa’d (1/365) Hatib Tarih (6/158) Beyhakî (7/45) Beyhakî Delail (1/315) Tahavî Şerhu Muşkili'l-Âsâr (4433) İbn Asakir Tarih (3/380) el-Elbani es-Sahiha (2095) Mukbil b. Hadi Camiu’s-Sahih (2133, 2138, 3532, 4376)

[16] Sahih. Muslim (2328)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)