Birincisi: Bazı alimlerin içtihat veya tevilinden
kaynaklanan ihtilaftır. Bu konudaki bazı hatalar ayrılığa veya fırkalaşmaya
sebep olmaz. Bu, ilim ehlinin içtihadî ihtilafı olarak kabul edilir. Böyle bir
ihtilaf ehli sünnet olan bazıları tarafından haddi aşma sebebi olur da yine
ehli sünnet olan bazılarını bidatçilik ve grupçuluğa hükmetmede acele edilirse
bu kötülenmiş bir ihtilafa dönüşür. Aksi halde musaade edilebilecek olan
ihtilafın varlığı kaçınılmazdır.
İkincisi: Grupçuluk, gizlilik ve ikamet halinde emirlik
biatı almak esasları ve bidatçinin iyilikleriyle kötülüklerini tartma kaidesini
kullanmak üzerine kurulu olan ihtilaftır.
Bu ihtilaf böyle bir ihtilaf üzerinde devam edip de,
zikredilen şeylerin varlığını inkar etmek sebebiyle meydana gelir. Ehli sünnet
olan bazıları bunu içtihat meseleleri kapsamında görür. Halbuki böyle değildir.
İhtilaf şiddetlenir ve çoğu zaman ehli sünnet alimleri katında daha fazlası
meydana gelene kadar büyür. Bu ortaya çıktığı zaman, ya grupçuluk yapanları
terk ederek ya da bu işte ısrar edenleri sakındırarak bu ihtilafı sonlandıracak
görevlerini yerine getirirler.
Üçüncüsü: Ehl-i sünnet arasında ihtilafı tercih ederek ve
ihtilaf dairesini genişleterek bölücülük ve ayrımcılık yapan şahısların
varlığıdır. Onlar ehli sünnet olduklarını açıklarlar, hakikatte ise ya bazı
devletler için ya da sapmış gruplar için çalışırlar. Her ikisini bir araya
getirenler de vardır. Bunların çoğu devlet tarafından görevlendirilmiş
casuslardır. Devletlerin düzgün gidişatı olmayan kimselere tuzaklarını bilen
kimseler, bundan şüphe etmezler. Devlet, davetçileri ve ilim talebelerinin
arasında fitne çıkarmak için bu sınıfa mal verir.
Şeyh Mukbil rahimehullah, hak ehlini ifsat etmek için
devletlerin tuttukları yolu anlamış ve el-Mahrec Mine’l-Fitne kitabında
(s.9-10) şöyle demiştir: “Bizler hükümetlerin cemaatlerle nasıl bir şeytani yol
tuttuklarını iyice anladık… Bunu kardeşleri karşı karşıya getirerek yaparlar.
Onlar hapishanelerinde olduklarında veya onlardan biri cemaatlere girip, cemaat
içinde güvenilirlik kazandığında bölünme için çalışır ve tek olan cemaati
cemaatlere böler. Şüphesiz bu ayrılık, müslümanları zayıflatan bir
grupçuluktur. Hepimiz bunu hissetmekteyiz.”
Ehli Sünnet İçindeki İhtilafların Sebepleri
1- Niyetin bozukluğu, cahillik, taşkınlık ve şeytan.
Şeyhulislam İbn Teymiyye, İktizau’s-Sırati’l-Mustakim’de
(1/148) şöyle demiştir: “İki taraf arasında kınanmış olan ihtilafın sebebi
bazen niyetin bozukluğudur. Nefislerde taşkınlık, haset, yeryüzünde üstünlük
arzusu ve benzer hasletlerin bulunması, başkasının sözünü veya fiilini
kötülemeyi yahut ona galip gelip üstünlük sağlamayı yahut nesep, mezhep,
memleket veya arkadaşlık gibi konularda kendisine uygun olanı desteklemeyi
gerektirir. Çünkü bu yollardan kendisine yakın gördüğü görüşlerin yaygınlaşıp
tutulması ona şeref ve mevki kazandırır. İnsanlar arasında bu tip tutumlar ne
kadar yaygındır! İhtilafın bu çeşidi zulümdür, hak sınırını aşmaktır.
Kimi zaman da ihtilafı körükleyen sebep, ya tarafların
aralarındaki ihtilaf konusunun gerçek mahiyetini bilememeleri veya tartışan
taraflardan birinin karşı tarafın dayandığı delili kavrayamamaları, ya da
taraflardan birinin kendi delil ve hükmünün haklılık payını bilememesidir. Demek
ki, cehalet ve zulüm bütün kötülüklerin esasıdır. Nitekim Allah Azze ve Celle şöyle
buyurmuştur: “Fakat bu emaneti insan yüklendi. Hiç şüphesiz, o çok zalim ve
çok cahildir.” (Ahzab 72)”
Allame Mukbil b. Hadi rahimehullah Nasihatî Li Ehli’s-Sunne
risalesinde (s.196) şöyle demiştir: “Ehli sünnete nasihatim ayrılık ve ihtilaf
sebeplerinden uzaklaşmalarıdır. Ehli sünnetin akidesi birdir, yönelişleri
birdir, burada cehalet, taşkınlık ve şeytan gibi sebepler bulunması dışında
ayrılık ve ihtilafın uygun görülmesi söz konusu değildir. Sahihu Muslim’de
gelen hadiste şöyle buyurulur: “Şüphesiz şeytan namaz kılanların arap
yarımadasında kendisine ibadet etmelerinden ümidini kesmiştir. Ancak aralarını
bozma konusunda ümitlidir.”
2- Anlayış kusuru ve kötü arzu:
İbn Useymin,
Sahihu’l-Buhari şerhinde (1/126) “helal bellidir” hadisini açıklarken şöyle
demiştir: “Çoğunluğa şüpheli gelen şeylerin sebebi, ya insanların geneline, ya
ilim ve anlayışları eksik olan veya istenmeyen huyları olan ilim talebelerine
meselenin kapalı gelmesidir. Zira bu kapalılığın birinci sebebi: ilim
eksikliğidir. Yüz hadis ezberleyenin, bin hadis ezberleyen gibi olmadığı
malumdur. İkincisinin ilmi daha fazladır. İkinci sebebi: anlayıştaki kusurdur.
Kişi daha fazla ezberleyince onda daha fazla ilim var gibidir. Ancak onda
anlayış yoktur. Yine bu da meselelerin kapalı gelmesine sebep olur. Zira o
nasları olduğu gibi anlamaz. Üçüncüsü: Kötü arzudur. Nasları inandığı gibi
yorumlar. Bunlar Kur’an veya sünnet hakkında kendi görüşüyle konuşur, nasları
inandığı şeye uygun düşürmeye çalışır. Ona inandığı şeye aykırı bir nas geldiğinde
boynunu çevirir. Bazen nassı reddeder… Ama Allah’ın kendisine ilim, anlayış ve
samimi niyet verdiği kimse, nasları kendine uydurmaz, naslara uyar. Kalbi,
kalıbı, azaları ve sözleriyle delili talep eder. Bu genellikle hakka isabet
eder, ulaşması için ona hak kolaylaştırılmıştır.
Sünnet Ehli, İhtilaf’tan
Önceki Söz Birliğine Uymada Devam Eder
Fitne, kendisine müptela
olanların hallerini değiştirir. Selamet isteyen, ihtilaftan önceki sözbirliği
üzerinde kalmaya devam etsin. Zira Allah onları hak üzerinde birleştirmiş,
sonradan ayrılığa düşmüşlerdir. Sahabenin yolu bu konuda bizi aydınlatmaktadır:
Buhari, (no 377) Ali
radıyallahu anh’den rivayet ediyor: “Daha önce hükmettiğiniz gibi hükmedin.
Zira ben, insanların birlik olmaları için ihtilaftan hoşlanmıyorum. Yahut
arkadaşlarım gibi ölmek istiyorum.”
Adise bt. Uhban b. Safiye
el-Gıfari’den: “Ali b. Ebi Talib, babama geldi ve kendisiyle beraber
ayaklanmaya davet etti. Babam ona dedi ki: “Dostum ve amcanın oğlu benden şu
sözü aldı: “İnsanlar ihtilaf ettiklerinde tahtadan bir kılıç edin.”
Bunun üzerine ben de tahtadan kılıç edindim. Dilersen bununla senin yanında
ayaklanayım” Bunun üzerine Ali radıyallahu anh onu bıraktı.” Bunu Tirmizi
(2203) İbn Mace (3960) rivayet etmişlerdir. Eserin isnadı ceyyiddir.