Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

20 Haziran 2016 Pazartesi

Ehl-i Sünnet'i İyiliği Emir ve Kötülükten Yasaklamada Bid'at Ehlinden Ayıran Unsur


Soru: Şu an selefinin hakkı batıldan ayırması yeterli midir, yoksa heva ehlini reddetmesi de gerekir mi? Bu onun davetinin ayırıcı özelliği midir?

Şeyh Rebi b. Hadi’nin cevabı: “Selefînin hakkı bilmesi ve insanları ona davet edip açıklaması gerekir. Bu görevi yerine getirmelidir. Bu ilmin ve batılı çürüten bu davetin gereği budur. Zira Kur’an-ı Kerim hakkı açıklarken aynı zamanda batılı da reddeder. Bu yüzden “Mesani/ikili” diye isimlendirilmiştir. Çünkü hayrı ve şerri zikreder. Hayra çağırırken şerden sakındırır. Müminleri zikrederken münafıkları da zikreder. Kafirleri, Yahudileri, Hristiyanları onlarda bulunan şerri zikreder. İslam, açıkladığımız bu rükünler üzerine kuruludur. Cihad, iyiliği emretme ve kötülüklerden sakındırma üzerine kuruludur. Bu olmadan olmaz. İslam, hakkı ikame edip açıklamadıkça ve batılı tenkid edip onun çirkinliğini ve pisliğini ortaya koymadıkça, ondan ve ehlinden sakındırmadıkça dosdoğru olmaz. Yani bu görev yerine getirilmedikçe o başarısız, ölü ve öldürücü mikroplar taşıyan bir davettir. Davetin diri olması ancak hakkın sancağının yükseltilip aynı zamanda batılın aşağılanması ile mümkündür. Bu yüzden Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmet oldunuz. İyiliği emreder, kötülüğü yasaklarsınız.” Batılı reddetmeyen kimse iyiliği nasıl emreder, kötülükten nasıl yasaklar? Bu nasıl olacak? Mesela Tebliğ cemaatinin iyiliği emrettiğini söylüyorlar! Onlar iyiliği; tevhidi emretmiyorlar! İyilikleri tanı! İnsanlara tevhidi öğretmiyorlar! Namazı emrediyorlar ama, insanlar Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in namazını öğretmiyorlar! Onlar iyiliği emretmeye çağırıyorlar fakat kendileri iyiliği emretmiyor ve kötülükten sakındırmıyorlar! Allah’tan afiyet dileriz.

Eğer bid’atlerle ve sapıklıklarla savaşmazsan, heva ehlini reddetmezsen seninle onlar arasındaki fark nedir? Yani sen onları gördüğün halde onlar hakkında sükut edersen sapıklık ehlinin kalabalığını artırmış olursun. Onların yeryüzünde fesat için taşkınlık yaptıklarını gördüğün halde sükut edersen onları cesaretlendirmiş olursun. Hırsızların insanların evlerini soyduğunu gördüğünde buna sükut edersen bu iyiliği emredip kötülüğü yasaklamaya uyar mı?

Bid’at ehlinin davetçileri hırsızlardan daha şerlidir. Yol kesici eşkiyadan daha şerlidirler. İbn Ebi Zeyd ve İbn Abdilberr şöyle demişlerdir: “Onlar yol kesen mücrimlerden daha şerlidirler. Onlardan daima sakındırmak ve onları rezil etmek, kusurlarını ortaya çıkarmak ve insanların önünde onları tanıtmak gerekir. Ta ki insanlar onlardan sakınsınlar. Bu yüzden selefin kitaplarının bid’at ehlinden sakındırılması, onlarla oturmaktan sakındırılması ile dolu olduğunu görürsün. Müslümanların çoğunun zayi olmasının sebebi bu esasın yani bid’at ehlini reddetmenin ve onlardan sakındırmanın terk edilmesidir. Bu yüzden İslam ümmetine sapıklık yerleşmiş, bundan sadece azınlık fertler selamette kalabilmiştir. La havle vela kuvvete illa billah.

İbn Teymiyye gibi kuvvetli kimseler geldiğinde, islam toplumlarına ve hükümetlerine çöreklenmiş sapıklıklar vardı. Hükümetler ve halk, çoğu hululcü ve vahdeti vücutçu sufilerin avuçlarındaydı. İbn Teymiyye geldi ve cihad sancağını yükselterek Allah’ın hak dinini açıkladı. Allah onunla birçok insanı faydalandırdı ve onun elinde, sonrakilerde benzeri olmayan meşhur imamlar yetişti.  Onların benzeri ancak selefte, sahabede ve tabiinde mevcuttu. Cihad böylece devam etti. Şayet İbn Teymiyye sükut etseydi ne faydaları olurdu? Sadece telif yapıp açıklamasaydı, onun indinde iyiliği emretme ve kötülükten yasaklama olur muydu? İnsanlara ne faydası olurdu? Onlara hiçbir faydası olmazdı.

Muhammed b. Abdilvehhab davet ve beyan kılıcını sıyırdı. Ta ki Allah Azze ve Celle’nin dinini ikame etti. İman yılanın yuvasına sığınması gibi Hicaz’a sığındı. Vallahi bu Muhammed b. Abdilvehhab’ın daveti ile oldu. Bu adamın davetiyle oldu! İslam Allah’ın dilediği bir halde idi. Unutulup terk edilmişti. Sapıklıklar, hurafeler, şirkler ve bidatler yaygın idi. Şayet o evinde oturup sadece insanlara anlatsaydı, bildiği halde sükut etseydi, ne iyiliği emretmiş ne de kötülüğü yasaklamış olurdu. İnsanlara ne faydası olurdu?

“Reddiyeler, reddiyeler!” deyip duranlara gelince, onlar batıllarını yaymışlar ve yaymaya devam ediyorlar. Hiç kimsenin kendilerine reddiye vermesini istemiyorlar. Maksatları budur. Anlayın! Bu yüzden reddiyeleri çirkin gösterip: “Reddiye kitapları kalplere kasvet veriyor” vb. sözler ediyorlar. Yani bunların hurafeleri ve bid’atleri kalpleri yumuşatıyormuş!!

Bu onların tuzaklarıdır. Onların hileleri bid’atleri ve sapıklıkları yayıyor, meclislerinde, konferanslarında, kitaplarında ve toplantılarında her şeyleriyle sünnet ehline hücum ediyorlar. Sünnet ehline ve Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat menhecine hücum ederek: “Onlara reddiye vermeyin! Reddiyeler kalpleri katılaştırıyor” diyorlar!

Hakkı ve hak ehlini eleştirmek, hakka ve hak ehline savaş açmak mı kalpleri yumuşatıyor?!!
Şeyh Rebi b. Hadi'nin sitesinden tercüme eden: Ebu Muaz

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)