Salih Selef’in Bid’at Ehlinden Sakınma ve
Sakındırma Menheci
Hazırlayan: Ebu Muaz
Bismillahirrahmanirrahim.
Hamd Allah’adır. Salat ve
selam Rasulullah’a, âline ve ashabı üzerine olsun. Bundan sonra:
Bu nakledilecek olan
sözler, sünneti insanlar arasında yaymada ve hevâ ile bid’at ashabının
getirdikleri hurafelerden ayrılmada öne çıkan seçkin âlimler topluluğunun
sözleridir. Onların bu sözleri; sünnî olanın hak yolu bilip ona tâbi olması ve
bâtıl yolu bilip ondan uzaklaşması için nakledilmiştir. Her sözü sahibine
nispet ederken kaynağı olan kitabın cilt ve sayfa numarası ile belirtilmiştir.
Bazılarına düşülen açıklamalar, onların sözlerine ekleme yapmak için değil,
bilakis onların ibarelerini açıklığa kavuşturmak içindir. Bu çalışma, Allah
Teâlâ’nın vechini aramak ve müslümanların geneline nasihat olması maksadıyla
yapılmıştır. Allah Subhanehu ve Teâlâ’dan bizden bunu kabul etmesini dileriz.
Şüphesiz O hakkıyla işiten, hakkıyla bilendir.
Sufyan es-Sevrî dedi
ki: “Bir kimseyi Allah için sevdiğinde o kimse İslam’da olmayan bir şey
çıkardığı zaman ona buğz etmiyorsan onu Allah için sevmemişsin demektir.” (Ebû
Nuaym Hilyetu'l-Evliyâ)
1- Bid’at Ehlinden Sakındırmak,
Müslümanların İttifakıyla Farzdır.
Bu konuda icmayı nakleden
âlimlerden birisi olan İmam İbn Teymiyye, Mecmuu’l-Fetava (28/231)’de şöyle
demiştir: “…Bid’at ehlinin imamları gibi kitap ve sünnete aykırı görüşlerin
sahipleri veya kitap ve sünnete aykırı ibadetler böyledir. Onların durumlarını
açıklayıp ümmeti onlardan sakındırmanın farz oluşunda ümmetin ittifakı vardır.”
İbn Teymiyye’nin bu sözü
şüphe ve tereddüte mahal bırakmayacak kadar açık bir ifadedir. Âlimler, bid’at
ehlinden sakındırma hususunda icma etmişlerdir. Bunun sebebi de onların
müslümanlara içte olan zararlarının, dıştaki Allah düşmanlarının zararından
daha fazla olmasıdır. Nitekim İbn Teymiyye rahimehullah’ın bu konudaki
açıklaması ileride gelecektir.
İmam İbn Batta rahimehullah,
el-İbânetu’l-Kubrâ’da şöyle demiştir: “Dinin hususunda bid’at ehlinden hiç
kimseye danışma, yolculuğunda onunla arkadaşlık etme. Mümkünse onunla yakın
komşu da olma. Zikrettiğimiz hususlardan bir şeye itikad eden herkese karşı
darılıp öfkelenmemiz ve bu kimselere yakınlık gösteren, onları destekleyen,
savunan ve arkadaşlık eden herkesi de terk etmemiz sünnettendir. Kişi bunu
yaparsa sünneti izhar etmiş olur.”
İmam Ebu Osman es-Sâbûnî rahimehullah,
Akidetu’s-Selefi ve Ashabi’l-Hadis kitabında şöyle demiştir: “Bid’at ehlini
kahretmek, onları zelil etmek, aşağılamak, onlardan uzaklaşmak, onları
uzaklaştırmak, onlarla arkadaşlık edenlerden ve beraber bulunanlardan da
uzaklaşmak, böylece onlardan uzaklaşıp terk etmek suretiyle Allah Azze ve
Celle’ye yakınlaşmak görüşünde ittifak etmişlerdir.”
Yine şöyle demiştir: “Bid’at ve sapıklık
ehlinden uzaklaşırlar, hevâ ve cehalet sahiplerine düşmanlık ederler, dinde
ondan olmayan şeyler çıkaran bid’at ehline buğz ederler. Onları sevmez ve
onlarla arkadaşlık etmez, onların sözlerini dinlemez ve onlarla oturmazlar.”
İmam Begavî rahimehullah da Şerhu’s-Sunne’de
şöyle demiştir: “Sahabe, tabiun ve onlara tâbî olan sünnet âlimleri, bid’at
ehline düşmanlık edip onları terk etmek hususunda söz birliği (icma)
etmişlerdir.”
İbn Batta şöyle demiştir: “Bilin ki ey kardeşlerim, ben bazı toplulukların
sünnet ve cemaatten ayrılmalarının, bid’atlere ve çirkinliklere mecbur
kalmalarının, kalplerine bela kapısının açılıp hakkın nurunun basiretlerinden
engellenmesinin sebebini düşündüm ve bunun iki açıdan olduğunu gördüm:
Birincisi: Kendilerini ilgilendirmeyen, bilinmemesinin akıl sahibine zarar
vermediği ve anlamasının mümine fayda vermediği şeyleri çokça araştırıp çokça
sormaları.
İkincisi: Fitnesinden emin olunmayan ve sohbeti kalpleri ifsad eden
kimselerle oturmaları.”
Yine şöyle demiştir: “Ey Müslümanlar topluluğu! Allah’tan korkun Allah’tan!
İçinizden hiç kimseyi, kendi nefsine güzel zannı ve tuttuğu yol hakkındaki
bilgisi, şu hevaların ehlinden biriyle oturmaya ve böylece dinini riske atmaya
sürüklemesin! O şöyle der: “Ben onun yanına münazara etmek veya görüşünden
döndürmek için gidiyorum” Şüphesiz onların fitnesi deccalin fitnesinden
şiddetli, sözleri kuduz mikrobundan daha bulaşıcı ve kalpleri ateş korundan
daha yakıcıdır. Nitekim onlara lanet ve hakaret eden bazı insan toplulukları
gördüm ki, onlara karşı çıkmak ve reddiye vermek için onlarla oturdular. Onlar
da kendilerine gizlice, ince fikirlerle yaygılar döşediler, nihayet onlardan
oldular.”
Şeyhulislam İbn Teymiyye şöyle dedi: “…Bunlar ne söylediklerini ve Müslümanların
dinine muhalefet ettiklerini gayet iyi bilmektedirler. Bu sebeple bunlara
intisap eden, bunları savunan, övüp yücelten, kitaplarına değer veren, bunlara
yardım ve desteğiyle tanınan, bunları eleştirmeyi hoş görmeyen veya onların
sözlerinin mahiyetini, bu kitabı onun yazıp yazmadığını bilmediği mazeretiyle
ve ancak bir cahilin ya da münafığın ileri sürebileceği benzeri mazeretlerle
onları mazur görmeye kalkışan herkesin cezalandırılması gerekir. Hatta
durumlarından haberdar olup da onlara karşı çıkmaya yardım etmeyen herkesin de
cezalandırılması gerekir. Çünkü böylelerine karşı kıyam edilip de mücadelede
bulunmak en önemli farzlardandır…”
Sufyân es-Sevrî’den:
Bid’at sahibiyle oturan kimse şu üç şeyden birinden kurtulamaz: Ya başkasına
bir fitne olur, ya kalbine bir şey girer de bu sebeple Allah onu cehenneme
atar, ya da şöyle der: “Allah’a yemin olsun ne konuştuklarına aldırmıyorum. Ben
kendime güveniyorum.” Her kim göz açıp kapayıncaya kadar dini konusunda
Allah’tan emin olursa, ondan onu çekip alır.” (İbn Vaddah el-Bid’a s.89)
2- Bid’at Ehlini Eleştirmek, Namaz, Oruç,
İtikâf, Hatta Allah Yolunda Cihaddan Bile Daha Faziletlidir.
Şeyhulislam İbn Teymiyye
Mecmuu’l-Fetava’da (28/231) şöyle demiştir: “…Hatta Ahmed b. Hanbel
rahimehullah’a: “Kişinin namaz kılıp, oruç tutarak itikâf yapması mı yoksa
bid’at ehlini eleştirmesi mi sana daha sevimlidir?” denilince şöyle demiştir:
“Kalkıp namaz kılar ve itikâf yaparsa bunu ancak kendisi için yapar. Bid’at
ehlini eleştirirse bunu müslümanlar için yapar ve bu daha faziletlidir.”
İmam Ahmed rahimehullah,
bid’at ehlinin reddedilip onlardan sakındırılmasını ve onların kusurlarının
sergilenmesini namaz, oruç ve itikaftan üstün görmüştür. Bu söz, muhalefet
edenler hakkında hak sözü söylemekten çekindirip sadece ibadetle meşgul olmaya
çağıranları reddetmektedir. Sen İmam Ahmed’den daha mı iyi biliyorsun? Onun bu
fetvası isabetten uzak mıdır?
Sonra Şeyhulislam İbn
Teymiyye rahimehullah dedi ki: “Böylece ortaya şu çıkıyor: Bid’at ehlini
reddetmek müslümanların geneline dinleri hususunda faydalı olduğundan Allah
yolunda cihad cinsindendir. Zira bu Allah’ın yolunu, dinini, menhecini ve
şeriatını temizler, onların taşkınlığını ve düşmanlığını def eder ve bunun farz
olduğunda müslümanların ittifakı vardır. Şayet Allah onların zararını def
edecek kimseleri bulundurmasa elbette din fesada uğrar. Dinin fesada uğraması
ise, harp ehli düşmanların istilasından daha büyük bir fesaddır. Zira harp ehli
istila ederse kalpler ifsat olmaz, onların dinine tabi olan olmaz. Bid’at
ehline gelince onlar en başında ifsatta bulunurlar.”
Rasullerin bulunmadığı
zamanlarda ilim ehlini bulunduran, onların vesilesiyle batıl ehlinin
sahiplenmelerini ve cahillerin te’villerini bertaraf eden Allah’a hamd olsun.
Onlardan birisi de Şeyhulislam İbn Teymiyye rahimehullahtır. Allah onun
vesilesiyle sünnete destek olmuş ve bid’atlerden intikam almış, bid’at ehlinin
kusurlarını ortaya koymuştur. Allah ona rahmet etsin ve güven içinde cennetine
yerleştirsin.
Yine şöyle demiştir:
“Mu’tezile’ye ve Kaderiye’ye reddiye verip onların çelişkilerini beyan etmekte
muhalifi kahretmek ve fesadı ortaya çıkarmak vardır. Bu ise mücahide destek
olmaktır. Nitekim Bid’at ehline reddiye veren mücahiddir. Buhari ve Muslim’in şeyhi olan Yahya b. Yahya
rahimehullah şöyle demiştir:
“Sünneti
savunmak Allah yolunda en üstün cihaddır” (Bkz.: İbn Teymiyye, Nakdu’l-Mantık
s.12)
Muhammed b.
Yahya dedi ki: “Ben Yahya’ya: “Kişi malını infak ediyor, cihadda kendisini
yoruyor, bundan da mı üstün?” dedim. O dedi ki:
“Evet, hem de
çok üstün.” (Siyeru A’lami’n-Nubela 10/51)
Buhari’nin şeyhi el-Humeydi şöyle demiştir:
“Vallahi Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hadislerini reddeden şu kimselerle
savaşmam benim için Türk’lerden olan birçok kimse ile savaşmaktan daha sevimlidir.”
Burada Türkler ile kâfirleri kastetmiştir. Nitekim bu ifadenin benzeri
el-Humeydi’nin tabakasından üstte de mevcuttur. Asım b. Şumeyh şöyle demiştir:
“Ebu Said el-Hudri radıyallahu anh’ı
yaşlanmış ve eli titrer halde gördüm. Şöyle diyordu:
“Haricilerle savaşmak benim için Türk’lerden
birçok kimse ile savaşmaktan daha değerlidir.”
Bu yüzden İbn Hubeyre, Ebu Said radıyallahu
anh’ın Haricilerle savaş hakkındaki hadisi hakkında şöyle demiştir:
“Hadiste haricilerle savaşmanın, müşriklerle
savaşmaktan öncelikli olduğu geçmektedir. Bunun hikmeti onlarla savaşmanın
İslam’ın temel sermayesi, şirk ehliyle savaşmanın ise kazanç olmasıdır.
Sermayenin korunması daha önceliklidir.”
Ebu Ubeyd Kasım b. Sellam rahimehullah şöyle
demiştir: “Sünnete sarılan kor avuçlamış gibidir. Bugün bana göre bu, Allah
yolunda kılıç vurmaktan daha faziletlidir.” (Hatib, Tarihu Bağdad 12/410)
3- Bid’at Ehli Hakkında
Konuşmak Gıybet Değildir
Ebu Salih el-Ferrâ rahimehullah şöyle
demiştir: “Yusuf b. Esbat’a fitneler hususunda Vekî hakkında bir şey anlatıldı.
Dedi ki: “O da hocası el-Hasen b. Salih’e benziyor”. Yusuf’a: “Bu gıybet
olmuyor mu?” dedim. Dedi ki: “Neden gıybet olsun ey ahmak! Ben onlar için
babalarından ve annelerinden de daha hayırlıyım. Ben insanları onların ortaya
çıkardıkları ve kendilerine daha zararlı olan suçları hususunda insanların
kendilerine tabi oldukları şeyleri öğrenmeleri için yasaklıyorum.” (Bkz.:
Tehzibu’t-Tehzib 1/398)
İbn Ebi Zemeneyn rahimehullah şöyle demiştir:
“Sünnet ehli, sapmış olan hevâ ehlini kınamaya ve onlarla oturmaktan
yasaklamaya, onların fitnelerinden sakındırmaya, onların ahlaklarını haber
vermeye devam edegelmişler, bunu onların gıybeti ve onlar için hakaret olarak
görmemişlerdir.” (İbn Ebi Zemeneyn Usulu’s-Sunne 292)
Hasen el-Basri rahimehullah şöyle demiştir:
“Bidat sahibi veya fıskını açıktan işleyen fasıkların hakkında konuşmak gıybet
değildir.” (el-Lalkai, es-Sunne 279)
Bid’atini veya günahını açıktan işleyen
kişilerin gıybeti caizdir. Ama durumu gizli olan bu kapsama girmez.
İbrahim en-Nehai rahimehullah şöyle demiştir:
“Bid’at sahibi hakkında konuşmak gıybet değildir.” (Bkz: Darimi 394)
Ebu Zeyd el-Ensari rahimehullah dedi ki:
“Yağmurlu bir günde Şu’be’nin yanına gittik. Dedi ki: “Bugün hadis günü değil,
gıybet günüdür. Gelin yalancıları gıybet edelim.” (Bkz.: Hatib, el-Kifaye 91)
Selefin kitaplarında belirtilen; bid’at
ehliyle oturmak, onları savunmak, özellikle zamanımızda Seyyid Kutub gibi
kimseleri savunmak gibi hususlarda selefin menhecine muhalefete çağıranlar,
onların eleştirilmesinden dolayı gıybetle itham ediyorlar! Salih selef bid’at
ehli hakkında konuşurlarken günaha mı girdiler? Eğer “hayır” deniliyorsa,
onların sözlerini kabul etmek düşer.
Ebu
Zur’a ed-Dımeşki rahimehullah dedi ki: “Ebu Mushir’e yanlış yapan, vehme düşen
ve tashifte bulunan bir kişi hakkında sordular. “Onun durumunu açıkla” dedi.
Ben: “Bu bir gıybet olarak görmüyor musun?” dedim. “Hayır” dedi. (Bkz.: el-Kifaye
92)
Abdullah b. Ahmed b. Hanbel rahimehumallah
dedi ki: “Ebu Turab Asker b. El-Husayn en-Nahşebî babama geldi. Babam: “Filan
zayıftır, filan sikadır” demeye başladı. Ebu Turab: “Ey şeyh! Alimleri gıybet
etme!” dedi. Babam ona dönüp dedi ki:
“Sana yazıklar olsun! Bu bir nasihattir,
gıybet değil.” (Tabakatu’l-Hanabile 1/249)
Bu gençlerden birçoğunun itirazlarına
benziyor. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetinin destekçilerinden
birisi hakka muhalefet eden birilerine reddiye verdiği zaman, ilmi olmayan
kimseler: “Sen alimleri gıybet ediyorsun” diyorlar. Halbuki reddedilen bu
kimseler de aslında alim değil, ilim talebeleridirler. Alimlerden oldukları
varsayılsa bile, ilim ehlinin hakka muhalefet ettiğini bildirdiği kimselerden
sakındırılması gerekir. Bu husus selefin sözlerinde sabittir.
İsmail el-Hattabî rahimehullah şöyle
demiştir: Bize Abdullah b. Ahmed şöyle anlattı: “Babama dedim ki: “Hadis ashabı
mürcieden veya şiadan olan, yahut sünnete muhalefet eden birisine gelseler ne
dersin, onun hakkında sükut mu edeyim, yoksa ondan sakındırayım mı?” Babam
(Ahmed b. Hanbel) dedi ki: “Eğer bir bid’ate davet eden biriyse, o konuda
uyulan bir önder ise ve ona davet ediliyorsa evet, ondan sakındır.”
(Şerhu’l-İlel 1/350)
4- Hevâ ve Bid’at Ehliyle
Oturmaktan, Onların Arasına Karışmaktan ve Onlarla Beraber Yürümekten
Sakındırmak
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Dinlerini
fırkalara bölen ve gruplaşanlarla senin hiçbir alakan yoktur”
“Dinlerinde fırkalaşıp gruplara bölünen ve
her birinin kendi elindekiyle sevindiği müşriklerden olmayın”
Fudayl b. Iyad rahimehullah dedi ki: “Kim
bid’at sahibiyle oturuyorsa ondan da sakındır. Kim bid’at sahibiyle beraber
oturuyorsa ona hikmet verilmez. Benimle bid’at sahibi arasında demirden bir sur
olmasını isterdim. Yahudi ve Hristiyan bir kimsenin yanında yemek yemek, benim
için bid’at sahibinin yanında yemek yemekten daha iyidir.” (el-Lalkâi, es-Sunne
1139)
Ahmed b. Hanbel rahimehullah dedi ki: “Bid’at
ehliyle hiçkimsenin oturmaması, onların arasına girmemesi ve onlarla ünsiyet
etmemesi gerekir.” (İbn Batta, el-İbane 495)
Onlarla oturan, onları öven, kitaplarını meth
eden nice kimseler vardır ki, onlar Sünnet ehlinin kitaplarını hatalı bulurlar.
Nitekim şu an Sahveciler, Hareketçiler ve Kutupçular, Ehli Sünnete karşı böyle
davranıyorlar. Şeyh Rebi b. Hadi, Seyyid Kutub’a reddiye yazınca
İhvanu’l-Muslimin’ciler, hareketçiler ve başkaları onu karalayıp çamurlar
attılar. Bununla beraber Şeyh el-Elbani Şeyh Rebi’nin reddiyesini övmüştür.
Lakin seslenilen kimsede hayat yoktur. Çünkü hevâ onu alıkoymaktadır. Bundan
Allah’a sığınırız.
Hubeyb b. Ebi’z-Zibrikan rahimehullah dedi
ki: “Muhammed b. Sirin bid’at sahibinden bir kelime işitince parmaklarını
kulaklarına tıkardı. Sonra şöyle derdi: “Oturduğu yerden kalkıncaya kadar
onunla konuşmam helal değildir.” (İbn Batta, el-İbane)
İbn Sirin rahimehullah sahip olduğu ilme
rağmen nefsi hakkında korkmuştur. Peki ya ilimlerinin kıtlığına rağmen onlardan
nasihat dinlediklerini iddia eden insanlara ne oluyor? Sonra onların haktan
saptıklarını, batıla tabi olduklarını görürsün. Allah’tan hak üzerinde sebat
dileriz.
Sellam b. Ebi Mutî rahimehullah şöyle
demiştir: “Heva ashabından birisi Eyyub es-Sahtiyani’ye: “Ey Ebu Bekr! Sana bir
kelime soracağım” dedi. Eyyub parmağıyla işaret edip: “Yarım kelime bile sorma”
dedi. (el-Lalkai, es-Sunne 291)
Ahmed b. Hanbel rahimehullah, Musedded’e
yazdığı mektubunda şöyle demiştir: “Dinin hakkında bid’at sahibine danışma ve
onunla yolculuk etme.” (İbn Muflih, el-Adabu’ş-Şer’iyye 3/578)
Peki ya her durumda onlara soru ve fetva
soran şu gençlere ne demeli? Onların durumlarını ve menheclerini hiç
sormuyorlar. Ona: “O adam bid’at ehlinden birisidir” dediğinde: “O da hocadır”
diyor. Bu miskin o kimseden daha üstün olan Haris el-Muhasibi, Hasen b. Salih
gibi kimseler büyük âlimler idiler. Buna rağmen Ahmed b. Hanbel onların
bid’atçi olduğunu söyleyip onlardan sakındırdı. Çünkü onların hakka muhalefet
ettiklerini biliyordu. Hevanın atına binerek rabbanî âlimlerin nasihatlerini
kabul etmeyenleri dini hususunda itham etmen ve o kimseden sakındırman gerekir.
İbnu’l-Cevzi rahimehullah şöyle demiştir:
“Bid’at sahipleriyle sohbet hususunda Allah’tan korkun Allah’tan! Çocukları
onların yanına gitmekten sakındırmak gerekir. Ta ki onların kalplerine onlardan
bir şey yer etmesin. Onları Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hadisleri
ile meşgul edin ki tabiatleri hadislerle yoğurulsun.” (Adabu’ş-Şer’iyye 3/578)
Ebu Muhammed el-Berbehari rahimehullah şöyle
demiştir: “Bir kimsede bid’atlerden bir şey ortaya çıkmışsa ondan sakın. Zira
onun senden gizledikleri, açığa çıkardıklarından daha fazladır.” (Şerhu’s-Sunne
148)
Allah ona rahmet etsin, doğru söylemiştir.
Zira Bid’at ehli bir çok hurafelerini ve bid’atlerini gizlerler. Şayet rabbani
alimler olmasaydı herşeyi ortaya çıkarırlardı. Lakin yazıklar olsun! “Bilakis
hakkı batılın üzerine atarız da onu mahveder, bir de bakarsın ki o yok olur.”
Yine el-Berbehari rahimehullah şöyle der:
“Bid’at sahipleri akrepler gibidir. Başlarını ve bedenlerini kuma gömerler,
kuyruklarını dışarı çıkarırlar. Yerleştirdikleri yeri sokarlar. Bid’at ehli de
bu şekilde insanlar arasında gizlenirler. Fırsatını bulunca dilediklerine
ulaşırlar.” (Bkz.: Tabakatu’l-Hanabile 2/44)
İbn Receb rahimehullah şöyle demiştir:
“Bid’at ve sapıklık ehli ile alimlere benzedikleri halde alim olmayanların
cehaletlerini açıklamak, onlara uyulmasından sakındırmak için kusurlarını
açıklamak caizdir.” (el-Farku Beyne’n-Nasihati ve’t-Ta’yir 36)
Böyle kimseler bu zamanda ne kadar da çoklar!
Onların huşu sahibi, sakınan biri gibi kendilerini gösterdiklerini, ağızlarının
laf yaptığını, nakillerde bulunduğunu görürsün. Dinleyenler onun büyük âlimlerden
olduğunu zanneder. Hâlbuki o gece oduncusudur. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem’in şu hadisi onların durumuna uyar: “Kendisine verilmeyen şeyle
doymuş görünen kimse yalandan iki elbise giyinen gibidir.” Bunu Buhârî ve
Muslim rivayet etmişlerdir.
Hasen el-Basrî rahimehullah şöyle demiştir:
“Hevâ sahibiyle oturma. Kalbine bir şey atar da ona tabi olup helak olursun.
Yahut ona muhalefet etsen dahi kalbini hastalandırır.” (İbn Vaddah, el-Bid’a
57)
Hasen el-Basrî ve İbn Sirin rahimehumallah
şöyle demişlerdir: “Heva sahipleriyle oturmayın, onlarla tartışmayın ve onları
dinlemeyin.” (el-İbane 395)
Bid’at ehliyle oturmaktan, onların
nasihatlerini dinlemekten sakındıran bu gibi nakiller çoktur. Çünkü selef
bizler için hayrı dilemişlerdir. Allah onlardan razı olsun. Onların nasihatini
kabul edin ve kurtulun. Selef, bid’at ehlinin hileli üsluplarından ve çeşitli
metotlarından dolayı bizleri onlardan sakındırmışlardır. Onlar bulanık suda
balık avlayan gibidirler. Onlardan sakının!
Atâ rahimehullah şöyle demiştir: “Allah Azze
ve Celle Musa aleyhi's-selâm’a şöyle vahyetti: “Heva ehliyle oturma zira onlar
olmayan şeyleri kalbine atarlar.” (el-İbane 358)
Ebu Nuaym rahimehullah şöyle demiştir:
“es-Sevrî Cuma günü girince Hasen b. Salih b. Hay’ın namaz kıldığını gördü ve:
“Nifak huşu’undan Allah’a sığınırız” dedi, ayakkabılarını aldı ve oradan
gitti.” (Bkz.: et-Tehzib 2/249)
Şuraya dikkat edin ki, İmam es-Sevrî, el-Hasen
b. Salih’in huşu’una aldanmamıştır. Çünkü o yapmacık huşuya değil, hakka
muvafakat etmeye itibar edileceğini biliyordu.
Bişr b. Haris el-Hâfî rahimehullah şöyle
dedi: “Zaide mescid’de oturur, insanları Hasen b. Salih b. Hay’dan ve
ashabından sakındırırdı. “Onlar kılıçla yöneticiye ayaklanma görüşündeler”
derdi.” (Siyeru Al’am 7/363)
Muhammed b. El-Hasen b. Harun el-Mavsilî
rahimehullah şöyle demiştir: “Ebu Abdillah Ahmed b. Hanbel’e, el-Kerabisî’nin:
“Benim Kur’an’ı telaffuz etmem mahlûktur” şeklindeki sözünü sordum. Bana dedi
ki: “Aman ha! Seni şu Kerabisî’den sakındırırım. Ne onunla konuş, ne de onunla
konuşanla konuş!” Bunu dört veya beş defa söyledi. “ (Abdullah b. Ahmed,
es-Sunne 187)
El-Kerabisî,
Kur’an’ın mahluk olduğunu söylememesine rağmen İmam Ahmed’in şu sakındırmasına
bir bakın! O yalnızca kendisinin telaffuzunun mahluk olduğunu söylemişti! Bu
doğru bir söz olsa dahi, bir anda zihne başka manalar gelip, Kur’ân’ın mahluk
olduğu şeklindeki düşüncelere sebep olmasından dolayı İmam Ahmed böyle bir sözü
kabul etmedi.
Peki ya bu zamanda bariz bid’atlere davet
eden; Seyyid Kutub, Mustafa İzlamoğlu, Abdulaziz Hayındır, A. Yolsuz, M. E. Akın,
Ebu Zurna, Ebu Kemre, Ebu Said ed-Deyyusî, el-Uydurdi, Sırtlan, Beklet, Ebu
Henes, H. Cinisli, Ebu Zansalla, M. Gezenler, Mesut Kör be, Ebu Larva, N. Yarı,
Kuruçöllü gibi kimselerin sohbetlerini dinleyen, kitaplarını okuyan kimseler
dinlerini tehlikeye arz etmede nasıl bu kadar cesur olabiliyorlar?
İyi düşün ve gafillerden olma!
Eyyub es-Sahtiyani’den: Ebu Kılabe bana dedi
ki: “Heva sahibini dinleyerek ona imkan verme, aksi halde oradan dilediği
tohumu atar ve kalbini değiştirirler.” (el-İbane 397)
Şayet dindar gençler bu öğütleri dinlerlerse
ne güzel nasihatler!
Osman b. Zaide rahimehullah dedi ki: “Sufyan bana:
“Bidat sahibinin yanına gitme” diye vasiyet etti.” (el-İbane 453)
Fudayl b. Iyad rahimehullah dedi ki: “Hepsi
de sünnet ashabı olan hayırlı insanlara yetiştim, onlar bid’at sahiplerinden
yasaklıyorlardı.” (el-Lalkai, es-Sunne 267)
O, insanları bid’at ehlinden yasaklayan ilk
kişi değildir. Bilakis bundan yasaklayan hepsi de sünnet ehli olan birçok ilim
ehline yetişmiştir.
Abdullah b. El-Mubarek rahimehullah dedi ki:
“Seni bid’at sahibiyle oturmaktan sakındırırım.” (el-İbane 452)
Yahya b. Ebi Kesir rahimehullah dedi ki:
“Bid’at sahibiyle yolda karşılaşırsan başka bir yola sap.” Aynısını Fudayl b.
Iyad radiyallahu anh da söyledi. (el-İbane 490-493)
Mukatil b. Muhammed rahimehullah dedi ki:
“Abdurrahman b. Mehdi bana şöyle dedi: “Ey Ebu’l-Hasen! Bidat sahipleriyle
oturma. Zira onlar meleklerin bile aciz kaldıkları konularda fetva verirler.”
(el-İbane 456)
Fudayl b. Iyad rahimehullah dedi ki: “Bid’at
sahibiyle oturma. Zira ben senin üzerine lanet inmesinden korkarım.”
(Şuabu’l-İman 9472)
Yine dedi ki: “Bid’at sahiplerinin yanına
girmekten sakının. Zira onlar haktan alıkoyarlar.” (el-Lalkai, es-Sunne 261)
Ali b. Şakik rahimehullah dedi ki: “Abdullah
b. Mubarek rahimehullah’ın insanların başları üzerinden şöyle dediğini işittim:
“Amr b. Sabit’in rivayetlerini terk edin, zira o selefe hakaret ederdi.”
(Sahihu Muslim 1/16)
Hişam b. Urve rahimehullah dedi ki: “el-Hasen
ve İbn Sirin rahimehumallah dediler ki: “Heva ehliyle oturmayın, onlarla
tartışmayın ve onları dinlemeyin.” (Tehzibu’l-Kemal 6/111)
Eyyub rahimehullah dedi ki: “Said b. Cubeyr
beni Talk b. Habib’in yanında otururken gördü ve bana dedi ki: “Seni Talk b.
Habib’in yanında otururken görmedim mi? Onunlar oturmayın.” Eyyub dedi ki: “Ben
ona bu konuda danışmamıştım. Fakat müslüman, kardeşinden hoş olmayan bir şey
görürse ona nasihat etmesi gerekir.” (eş-Şeria 137)
Ali b. Ebi Halid rahimehullah dedi ki: “Ahmed
b. Hanbel’e dedim ki: “Yanımızda komşum olan bir şeyh var, onu bir adamdan
sakındırdım, o da senin bu konudaki yani Haris el-Muhasibi hakkındaki görüşünü
duymak istedi. Kendisini uzun zamandan beri onunla beraber görüyordum” Ahmed
bana:
“Onunla oturma ve konuşma” dedi.
“Şu ana kadar onunla (Haris el-Muhasibi) ile
konuşmadım. Fakat bu şeyh onunla oturuyor. Bu konuda ne dersin?” dedim. İmam
Ahmed’in yüzünün kızardığını, burnunun şişip gözlerinin irileştiğini gördüm.
Daha önce onu hiç böyle görmemiştim. Sonra sakinleşti ve dedi ki: “Allah ona
şunu şunu yapsın. O ancak onu tanıyan ve bilenin haber vermesiyle bilebilir.
Eyvah eyvah! O ancak onu tanıyan ve bilenin haber vermesiyle bilebilir. O
(Haris) el-Megazilî, Yakub ve filanca ile oturuyor. Onları Cehm’in görüşüne
sevk etti, Onun (Haris el-Muhasibi)’nin yüzünden helak oldular.” Şeyh ona dedi
ki:
“Ey Eba Abdillah! O hadis rivayet ediyor,
sakin, huşulu, onun şöyle şöyle özellikleri var” Bunun üzerine Ahmed b. Hanbel
öfkelendi ve şöyle demeye başladı:
“Onun huşusu ve yumuşaklığı seni aldatmasın!
Başını eğmesine aldanma! O kötü bir adamdır. Onu ancak hakkında haberi olan
kimse tanır. Onunla konuşma, onun bir değeri yoktur. Bid’atçi ise Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem’den rivayet eden herkesle oturur musun? Hayır! Onun
bir değeri yoktur.” (Tabakatu’l-Hanabile 325)
İsmail et-Tusî rahimehullah dedi ki: “İbnu’l-Mubarek
bana dedi ki: “Oturacağın kimseler miskinler olsun. Seni bid’at sahibiyle
oturmaktan sakındırırım.” (Şuabu’l-İman 7/64)
El-Firyabî rahimehullah dedi ki: “Sufyan
es-Sevrî beni bid’at ehlinden falan kimseyle oturmaktan yasaklardı.” (el-İbane
454)
Mufaddal b. Muhelhel es-Sa’dî rahimehullah
dedi ki: “Şayet bid’at sahibi senin yanına oturduğunda bidatini anlatsa ondan
sakınır ve kaçardın. Lakin o sana konuşmasının başında sünneti anlatır, sonra
bidatine geçer, belki de o kalbine yapışır. Peki onu kalbinden nasıl
çıkaracaksın?” (el-İbane 394)
Doğru vallahi! Musibet budur! Sen falan ve
filanı ilim ehlinin tavırları içinde görürsün, sana hadisleri ve ayetleri
anlatır, dinleyenler onu doğru zanneder. İlim ehli ise onların durumunu,
menhecini ve akidesini bilirler. Bunu ya ilim ehlinin kitaplarında görürsün ya
ses kayıtlarında ve sohbetlerinde dinlersin, böyle kimselerin iç yüzünü ortaya
koyarlar. Çünkü ilim ehli bunların nerede hata, nerede isabet ettiğini
bilirler. Avam ise bunun ehli olmadıkları için bunu anlamazlar.
Abdullah b. Mes’ûd
radıyallahu anh şöyle dedi: “İnsanları dostlarıyla değerlendirin. Zira kişi
ancak hoşlandığı kimselerle dostluk eder.” (İbn Ebî Şeybe (25592) Taberânî
(9/187) el-İbane (2/477)
İbn Avn şöyle
demiştir: “Bid’at ehlinin meclislerine katılanlar bize karşı bid’at ehlinden
daha şiddetlidirler.” (el-İbane 2/473)
El-Evzâî şöyle derdi:
“Bizden bid’atini gizleyenler, kaynaştıkları kimseleri gizleyemezler.”
(el-İbane 2/452)
Muhammed b.
Ubeydillah el-Gullâbî şöyle dedi: “Şöyle deniliyordu: Hevâ ehli, kaynaştıkları
ve sohbet ettikleri kimseler dışında herşeylerini gizleyebilirler.” (el-İbane
2/479)
Şu’be rahimehullah dedi ki: “Sufyan es-Sevrî
heva ehline buğz eder ve onlarla oturmaktan şiddetle yasaklardı.” (Nasr b.
İbrahim el-Makdisi, Muhtasaru’l-Hucce s.460)
Şafii rahimehullah ilhad ve bid’at ehline
karşı açıkça şiddetli davranır, onlara buğzundan dolayı alakayı keserdi.
(Beyhaki Menakibu Şafii, 1/469)
İmam Ahmed b. Hanbel rahimehullah dedi ki: “Kişi
bidatçiye selam veriyorsa onu seviyor demektir.” (Tabakatu’l-Hanabile 1/196)
Bu da gösteriyor ki İmam Ahmed, bid’at ehline
sevgi göstermeyi caiz görmüyordu.
İbnu’l-Mubarek rahimehullah dedi ki: “Allah’ım!
Bid’at sahibinin bana yardım etmesini sağlama ki kalbim ona sevgi duymasın.”
(Lalkai, es-Sunne 1/140)
Fudayl b. Iyad rahimehullah dedi ki: “Kim bid’ât
sahibini severse Allah onun amelini boşa çıkarır ve kalbinden İslam nurunu
çıkarır.” (Berbehari es-Sunne s.138, 139, el-İbane 2/460)
Abdullah b. Davud Sendeliyye dedi ki: “Hevayı
din edinenlere buğz etmek hakkın alametlerindendir. Kim hakkı severse onun heva
sahibine yani bid’at ehline buğzetmesi gerekir.” (et-Teymî, Siyeru’s-Selefi’s-Salihin,
3/1154) Ebû Nuaym Hilyetu'l-Evliyâ (10/392)
5- Bid’at Ehlinden Alakayı
Kesmek, Bid’at Yayılmadan Onun Önünü Keser
El-Hattabî rahimehullah şöyle demiştir: “Heva
ve bid’at ehlinden uzaklaşmak, onlar tevbe edip hakka dönünceye kadar sürekli
devam eder.” (Bkz.: Lisanu’l-Arab 5/250)
İbnu’l-Esir rahimehullah dedi ki: “Heva ve
Bid’at ehlinden alakayı kesmek sürekli devam edicidir.” (Bkz.: Munavi, Feydu’l-Kadir
6/439)
Onlardan alakanın kesilmesi, bid’atin
sonlandırılması içindir. Zira mesele din meselesidir. Dünyevi meselelere
gelince, sahih hadiste geldiği gibi kişi kardeşine üç günden fazla küs kalamaz.
İmam Ahmed rahimehullah şöyle demiştir: “Küfre giren, bir bir bid’atle fısk
işleyen, saptırıcı bir bid’ate davet eden veya reddetmekten aciz kalınan bir
fıska çağıran yahut başkalarını aldatarak sıkıntı vermesinden korkulan kişilere
hecr (alaka kesme) uygulanması gerekir.” (İbn Muflih, el-Adabu’ş-Şer’iyye
1/237)
İbn Temim rahimehullah dedi ki: “Bid’at
ehlinin kafir olanlarından, fasıklarından, isyanı açıkça işleyenlerinden alaka
kesmek ve onlara selam vermemek farzı kifayedir. Diğer insanlara da mekruhtur.
Denildi ki; açıkça fısk işleyenlere ve açıkça bid’at işleyenlere kimse selam
veremez. Hali gizli olan müslümana ise üç günden fazla selam kesilmez.” (Bkz.:
İbn Muflih, el-Furu 2/146)
Alaka kesme bid’atleri açıkça işleyen ve ona
davet edenlere uygulanır. Böyle olmayıp durumu gizli kalanlara ise böyle
davranılmaz.
6- Selef, Bid’at Ehlinin Kitaplarını
Okumaktan, Onlardan İlim Almaktan Sakındırmış ve Onların Kitaplarının
Yakılmasına Fetva Vermiştir
İmam Ahmed rahimehullah şöyle demiştir: “Sizleri
heva sahiplerinden bir kimseden az ya da çok ilim yazmaktan sakındırırım.”
(Siyeru A’lam 11/231)
Said b. Amr el-Berzai rahimehullah şöyle
demiştir: “Ebu Zür’a’ya Haris el-Muhasibî ve kitapları hakkında sorulunca: “Seni
bu kitaplardan sakındırırım. Bu kitaplar bid’at ve sapıklık kitaplarıdır”
dediğine şahit oldum.” (Mizanu’l-İtidal 2/165)
Abdullatif b. Abdirrahman Alu’ş-Şeyh rahimehullah
şöyle demiştir: “İlim ve basiret ehli Gazali’nin İhya’sı gibi kitaplara
bakmaktan sakındırmışlardır. Hatta sünneti bilen Magrib uleması onun
yakılmasına fetva vermiş ve onlardan bir çoğu bu kitabı: “Din ilimlerinin
öldürülmesi” diye adlandırmışlardır.” (ed-Dureru’s-Seniyye 3/346)
El-Mervezi dedi ki: “Ahmed b. Hanbel’e: “Hadis
ashabından birinden bir kitap ödünç aldım. İçinde batıl hadisler de var, ne
dersin, yakayım mı?” diye sordum. Dedi ki: “Evet, yak.” (el-Adabu’ş-Şer’iyye
1/210)
İbn Muflih rahimehullah dedi ki: “İçinde
sapıklık, tereddüt ve şüpheye düşülmesinden korkulan şeyler bulunan kitaplara
bakmak haramdır. İmam Ahmed rahimehullah kelam ve saptırıcı bid’at ehlinin kitaplarına
bakmayı, okumayı ve rivayet etmeyi men etmiştir.” (el-Adabu’ş-Şer’iyye 1/199)
7- Bid’at Ehlinin
Aşağılanması ve Onlara Saygı Gösterilmemesi
Fudayl b. Iyad rahimehullah şöyle demiştir: “Bidat
sahibine saygı gösteren İslam’ı yıkmaya yardım etmiş olur. Bid’atçinin yüzüne
tebessüm eden Allah Azze ve Celle’nin Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e
indirdiğini hafife almış olur. Kızını bid’atçi biriyle evlendiren akrabalık
bağını kesmiş olur. Bid’atçinin cenazesine katılan dönünceye kadar Allah’ın
gazabında olur.” (Berbehari, es-Sunne 39)
Yine şöyle demiştir: “Yahudi veya hristiyanla
beraber yemek yerim fakat bidatçiyle beraber yemem.” (el-Berbehari, es-Sunne
39)
“İbrahim b. Meysera rahimehullah dedi ki: “Bid’at
sahibine saygı gösteren İslam’ın yıkılmasına yardım etmiş olur.” (el-Lalkai,
es-Sunne 273)
İmam Ahmed rahimehullah dedi ki: “Bid’atçi
olup Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den hadis rivayet eden herkesle
oturur musun? Hayır, onun bir değeri yoktur.” (Halilî, el-Maksadu’l-Erşed 344)
Şu zamanımızdaki gençlerin durumu üzücüdür.
Anlatan ve vaaz eden herkesi dinliyor, onun sözlerini destekliyorlar. Ona
muhalefet edenleri de türlü hakaretlerle karalıyorlar. Ne akrabanın
akrabalığını, ne sünnete sarılanın sünniliğini gözetiyorlar! Sünnete muhalefet
etse dahi o kimsenin eleştirilmesini istemiyorlar. Çünkü onu seviyor ve
derslerine ülfet ediyorlar. Allah yardımcımız olsun. Fudayl b. Iyad rahimehullah
diyor ki: “Bid’at ehlinden bir kimseyi gördüğümde münafıklardan birini görmüş
gibi oluyorum.” (el-Berbehari, es-Sunne 127)
8- Bid’at Ehli, Fısk Ehlinden
Daha Şerlidir
Ertat b. El-Munzir rahimehullah şöyle
demiştir: “Oğlumun fasık olması benim için heva sahibi olmasından iyidir.”
(eş-Şerh ve’l-İbane 89)
Çünkü fasık kendi nefsinin durumunu itiraf
eder, günahkâr bir kimse olduğunu bilir ve onun Allah’a tevbe etmesi umulur.
Bid’at ehli ise bunun tam tersidir. Bid’at ortaya koyarlar ve bunu dinden
zannederler. Büyük bir suç işlediklerini itiraf etmezler.
Said b. Cubeyr rahimehullah şöyle demiştir: “Oğlumun
eğlence ehli bir fasık olup sünnî olması benim için ibadet ehli bir bidatçi
olmasından iyidir.” (Bunu el-Berbehari’nin es-Sunne’sini tahkik eden zikreder,
124, kaynak olarak Beyhaki’nin el-İtikad no:158 vermiştir)
Şafii rahimehullah dedi ki: “Kulun, Allah’ın
huzuruna, şirk dışında her günahla çıkması, hevadan (bidatlerden) bir şeyle
çıkmasından iyidir.” (el-Hilye 9/111)
Ahmed b. Hanbel rahimehullah dedi ki: “Ehl-i
sünnetin büyük günahkârlarının kabirleri güzel bir bahçe, bid’at ehlinin
zahitlerinin kabirleri ise çirkin bir çukurdur. Ehl-i Sünnetin fasıkları, Allah’ın
dostları iken, bid’at ehlinin abidleri Allah’ın düşmanlarıdır.” (el-Menhecu
Ahmed 1/296)
Malik b. Migvel rahimehullah’a denildi ki: “Oğlunun
kuşlarla oynadığını gördük.” Dedi ki: “Belki de bu onu bidatçiyle sohbetten
alıkoyuyor.” (eş-Şerh ve’l-İbane 90)
Ebu Musa rahimehullah dedi ki: “Bir Yahudi ve
hıristiyanla, maymun ve domuzlarla komşuluk etmem benim için kalbimi
hastalandıracak bir bidat sahibiyle komşu olmaktan sevimlidir.” (el-İbane 469)
Ahmed b. Hanbel dedi
ki: “Mürcielere buğzederek Allah’a yakınlaşın
İbrahim en-Nehai rahimehullah
dedi ki: “Vallahi ben mürcieye kitap ehlinden daha çok buğzediyorum.” (Acurri,
eş-Şeria)
9- Bid’at Ehline Reddetmek
Dine Dinden Olmayan Şeylerin Girmesinden Korumadır
Yahya b. Main rahimehullah şöyle demiştir: “Kıyamet
gününde hasımlarımın bid’at ehli olması benim için, sünnetini savunmamamdan
dolayı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bana hasım olmasından ve bana:
“Neden hadisimi yalanlardan korumadın” demesinden iyidir.” (Tedribu’r-Ravi
2/369)
İmam Ahmed rahimehullah şöyle demiştir: “Sen
susarsan, ben susarsam cahil kimse sahih hadisi sakiminden nasıl ayırt edecek?”
(İbn Teymiyye, el-Fetava 28/231)
Hakkı söylememek ve gizlemek gençleri
şaşkınlığa düşürmekte ve hoca olduğunu işittikleri herkese tabi olmaktadırlar.
Ebu Bekr el-Hallad rahimehullah şöyle der: “Yahya
b. Said el-Kattan’a: “Rivayetlerini kabul etmediğin kimselerin Allah Teâlâ
katında senden davacı olmalarından korkmuyor musun?” denildi. Dedi ki: “Onların
bana davacı olması, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bana davacı olup
da: “Yalan olduğunu bildiğin bir hadisi neden rivayet ettin” demesinden iyidir.”
(bkz.: el-Kifaye 90)
Soru: Şu an selefinin
hakkı batıldan ayırması yeterli midir, yoksa heva ehlini reddetmesi de gerekir
mi? Bu onun davetinin ayırıcı özelliği midir?
Şeyh Rebi b. Hadi’nin
cevabı: “Selefînin hakkı bilmesi ve insanları ona davet edip açıklaması
gerekir. Bu görevi yerine getirmelidir. Bu ilmin ve batılı çürüten bu davetin
gereği budur. Zira Kur’an-ı Kerim hakkı açıklarken aynı zamanda batılı da
reddeder. Bu yüzden “Mesani/ikili” diye isimlendirilmiştir. Çünkü hayrı ve
şerri zikreder. Hayra çağırırken şerden sakındırır. Müminleri zikrederken
münafıkları da zikreder. Kafirleri, Yahudileri, Hristiyanları onlarda bulunan
şerri zikreder. İslam, açıkladığımız bu rükünler üzerine kuruludur. Cihad,
iyiliği emretme ve kötülüklerden sakındırma üzerine kuruludur. Bu olmadan
olmaz. İslam, hakkı ikame edip açıklamadıkça ve batılı tenkid edip onun
çirkinliğini ve pisliğini ortaya koymadıkça, ondan ve ehlinden sakındırmadıkça
dosdoğru olmaz. Yani bu görev yerine getirilmedikçe o başarısız, ölü ve
öldürücü mikroplar taşıyan bir davettir. Davetin diri olması ancak hakkın
sancağının yükseltilip aynı zamanda batılın aşağılanması ile mümkündür. Bu
yüzden Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir
ümmet oldunuz. İyiliği emreder, kötülüğü yasaklarsınız.” Batılı reddetmeyen
kimse iyiliği nasıl emreder, kötülükten nasıl yasaklar? Bu nasıl olacak? Mesela
Tebliğ cemaatinin iyiliği emrettiğini söylüyorlar! Onlar iyiliği; tevhidi
emretmiyorlar! İyilikleri tanı! İnsanlara tevhidi öğretmiyorlar! Namazı
emrediyorlar ama, insanlar Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in namazını
öğretmiyorlar! Onlar iyiliği emretmeye çağırıyorlar fakat kendileri iyiliği
emretmiyor ve kötülükten sakındırmıyorlar! Allah’tan afiyet dileriz.
Eğer bid’atlerle ve
sapıklıklarla savaşmazsan, heva ehlini reddetmezsen seninle onlar arasındaki
fark nedir? Yani sen onları gördüğün halde onlar hakkında sükut edersen
sapıklık ehlinin kalabalığını artırmış olursun. Onların yeryüzünde fesat için
taşkınlık yaptıklarını gördüğün halde sükut edersen onları cesaretlendirmiş
olursun. Hırsızların insanların evlerini soyduğunu gördüğünde buna sükut
edersen bu iyiliği emredip kötülüğü yasaklamaya uyar mı?
Bid’at ehlinin
davetçileri hırsızlardan daha şerlidir. Yol kesici eşkiyadan daha şerlidirler.
İbn Ebi Zeyd ve İbn Abdilberr şöyle demişlerdir: “Onlar yol kesen mücrimlerden
daha şerlidirler. Onlardan daima sakındırmak ve onları rezil etmek, kusurlarını
ortaya çıkarmak ve insanların önünde onları tanıtmak gerekir. Ta ki insanlar
onlardan sakınsınlar. Bu yüzden selefin kitaplarının bid’at ehlinden
sakındırılması, onlarla oturmaktan sakındırılması ile dolu olduğunu görürsün.
Müslümanların çoğunun zayi olmasının sebebi bu esasın yani bid’at ehlini
reddetmenin ve onlardan sakındırmanın terk edilmesidir. Bu yüzden İslam
ümmetine sapıklık yerleşmiş, bundan sadece azınlık fertler selamette
kalabilmiştir. La havle vela kuvvete illa billah.
İbn Teymiyye gibi
kuvvetli kimseler geldiğinde, islam toplumlarına ve hükümetlerine çöreklenmiş
sapıklıklar vardı. Hükümetler ve halk, çoğu hululcü ve vahdeti vücutçu
sufilerin avuçlarındaydı. İbn Teymiyye geldi ve cihad sancağını yükselterek
Allah’ın hak dinini açıkladı. Allah onunla birçok insanı faydalandırdı ve onun
elinde, sonrakilerde benzeri olmayan meşhur imamlar yetişti. Onların benzeri ancak selefte, sahabede ve
tabiinde mevcuttu. Cihad böylece devam etti. Şayet İbn Teymiyye sükut etseydi
ne faydaları olurdu? Sadece telif yapıp açıklamasaydı, onun indinde iyiliği
emretme ve kötülükten yasaklama olur muydu? İnsanlara ne faydası olurdu? Onlara
hiçbir faydası olmazdı.
Muhammed b.
Abdilvehhab davet ve beyan kılıcını sıyırdı. Ta ki Allah Azze ve Celle’nin
dinini ikame etti. İman yılanın yuvasına sığınması gibi Hicaz’a sığındı.
Vallahi bu Muhammed b. Abdilvehhab’ın daveti ile oldu. Bu adamın davetiyle
oldu! İslam Allah’ın dilediği bir halde idi. Unutulup terk edilmişti.
Sapıklıklar, hurafeler, şirkler ve bidatler yaygın idi. Şayet o evinde oturup sadece
insanlara anlatsaydı, bildiği halde sükut etseydi, ne iyiliği emretmiş ne de
kötülüğü yasaklamış olurdu. İnsanlara ne faydası olurdu?
“Reddiyeler,
reddiyeler!” deyip duranlara gelince, onlar batıllarını yaymışlar ve yaymaya
devam ediyorlar. Hiç kimsenin kendilerine reddiye vermesini istemiyorlar.
Maksatları budur. Anlayın! Bu yüzden reddiyeleri çirkin gösterip: “Reddiye
kitapları kalplere kasvet veriyor” vb. sözler ediyorlar. Yani bunların
hurafeleri ve bid’atleri kalpleri yumuşatıyormuş!!
Bu onların
tuzaklarıdır. Onların hileleri bid’atleri ve sapıklıkları yayıyor,
meclislerinde, konferanslarında, kitaplarında ve toplantılarında her şeyleriyle
sünnet ehline hücum ediyorlar. Sünnet ehline ve Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat
menhecine hücum ederek: “Onlara reddiye vermeyin! Reddiyeler kalpleri
katılaştırıyor” diyorlar!
Hakkı ve hak ehlini
eleştirmek, hakka ve hak ehline savaş açmak mı kalpleri yumuşatıyor?!!
10- Bid’atlere Davet Eden
Kimsenin Cezalandırılmayı Hak Ettiğinde İlim Ehlinin İttifakı Vardır
İbn Teymiyye rahimehullah dedi ki: “Bid’âtlere
çağıran kimse müslümanların ittifakıyla cezalandırılmayı hak etmiştir. Ceza
bazen öldürülmek olur, bazen daha düşük bir ceza olabilir. Şayet o
cezalandırılmayı hak etmemiş olsaydı veya buna imkan olmasaydı onun bidatini
açıklayıp ondan sakındırmak mümkün olmazdı. Zira bu iyiliği emir ve kötülüğü
yasaklama kapsamındadır. Bunu ise Allah ve rasulü emretmişlerdir.” (Mecmuu’l-Fetava
35/414)
Yine şöyle demiştir: “Kim itikadi veya
ibadetlerden olan bid’atlerden, kitap ve sünnete aykırı bir bidat sergiliyorsa
cezalandırılmayı hak etmiştir. Ona tevbe edinceye kadar zekât verilmesinden mahrum
edilmesi de bu cezalardandır.” (Mecmuu’l-Fetava 28/570)
Rafi b. Eşras rahimehullah dedi ki: “Bidatçi
fasığa uygulanacak cezalardan birisi de onun güzel hallerinin
zikredilmemesidir.” (Şerhu’l-İlel 1/353)
Ebu İshak İbrahim b. Musa eş-Şatıbî rahimehullah
dedi ki: “Kurtuluş fırkası olan Ehl-i Sünnet, bid’at ehline düşmanlık etmekle
ve onlardan ayrılmakla, onların yüzleri üzere devirip idam etmek ve bundan
aşağı cezalarla cezalandırmakla emrolunmuşlardır. Nitekim âlimler onlarla
sohbet etmekten, onlarla oturmaktan sakındırmışlardır. Bunun düşmanlık ve
kinleşmeyi yaydığı zannedilir. Lakin ona düşmek, cemaatten ayrılmaya ve
müminlerin yolundan başkasına uyarak yenilikler çıkarmaya sebep olur. Bu sırf
düşmanlık değildir. Onlar bize yakınlık göstermek ve cemaate dönmekle
emrolunmuşlarken biz nasıl onlara düşmanlıkla emrolunmayalım ki?” (el-İ’tisam
1/158, 159)
11- Kişiyi Heva Ehlinden
Kılan Bid’at Nedir?
Şeyhulislam İbn Teymiyye rahimehullah şöyle
demiştir: “Kişiyi heva ehlinden kılan bid’at; Ehl-i sünnet katında kitap ve
sünnete muhalif olduğu meşhur olan şeylerdir.” (Fetava’l-Kubra (4/194)
Şeyh el-Elbânî
rahimehullah şöyle demiştir: “Bid’atçi
olduğu söylenmesi gereken kimdir meselesine gelince; o, Rasûlullah sallallâhu
aleyhi ve sellem’in: “Her bid’at sapıklıktır ve her sapıklık ateştedir”
sözüne muhalefet eden kimsedir. Sonra Allah Azze ve Celle’ye yakınlaşmak için
Allah’ın dininde yenilik çıkaran veya Allah Azze ve Celle’nin dininde
başkasının çıkardığı bir bid’at ile yakınlık sağlamaya çalışan kimsedir.
Ama kendisinden bir
bid’at meydana gelip de bunu kaidedeki gibi kastetmeyene gelince; o kimse
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in “her bid’at sapıklıktır”
kaidesini benimseyen bir kimsedir. Lakin hata eder ve bid’at çıkarır. Nitekim
bazı müçtehitler bazen haram olan bir şey hakkında mubah olduğunu
söyleyebilmiştir. Bu İslam’da caiz değildir. Ancak böyle bir müçtehit ecir
alır, onun harama düştüğü söylenmez. Aynı şekilde bid’atçi olmadığı halde ondan
bir bid’at meydana gelebilir. Bu kendisinin sadece bir içtihadıdır. Lakin
hakikatte o bir bid’attir ve bu konuda o müçtehide bid’atçi denmez.” (Şeyh el-Elbani’nin resmi sitesi Kaset: 704 fetva no: 10)
Fetvadan çıkan sonuçlar:
1- Her bid’at sapıklıktır
kaidesine muhalefet eden; yani bazı bid’atleri sapıklık olarak görmeyen
kimsedir. Böyle bir kimse bid’atçi hükmünü hak eder.
2- Allah’a
yakınlık/ibadet maksadıyla dinde yenilik çıkaran kimse – samimiyetle, ilmin
kuralları çerçevesinde içtihat eden bir ilim ehli değilse - bid’atçi hükmünü
hak eder.
3- Başkasının çıkardığı
bir bid’atle amel ederek Allah’a yakınlaşmaya çalışan kimse bid’atçidir.
4- Her bid’atin sapıklık
olduğunu kabul etmekle beraber içtihada ehil olan bir ilim ehlinin samimiyetle
ve ilmin kaidelerine uygun hareket ederek içtihat etmesi ve hata etmesi neticesinde,
böyle bir âlim bid’atçi olarak nitelenemez.
12- Muayyen Şahısların Bid’atçi Olup
Olmadığına Kim Hükmeder?
Soru: Âlimlerin salih
selefin menhecine muhalefet eden bazı kimseler hakkında, onun selefilikten
çıktığına dair hükmünü kabul etmeyen kişi hakkındaki görüşünüz nedir? Hâlbuki
bu âlimler o kimselerin sapmasına dair açık delilleri naklederek
zikretmektedirler. Münakaşa ve açıklamadan sonra: “Ben zikrettiğin delillere ikna
olmadım” diyor. Böyle bir kimseye karşı nasıl davranılır? Ona ne hüküm
vermeliyiz?
Şeyh Zeyd
el-Medhali’nin cevabı: alimlerin salih selefin menhecine muhalefet eden kimse
hakkındaki hükmünü reddeden kimse hakkında görüşüm; onun kibirli birisi
olduğudur. Çünkü Nebî sallallahu aleyhi ve sellem: “Kibir hakkı kabul etmemek
ve insanları küçümsemektir” buyurmuştur. Akide ve din hususunda Salih selefin
menhecinde giden alimlerin hükmü haktır. Hakkı ancak zalim reddeder. Özellikle
de salih selefin menhecine muhalefet edenleri bilen alimlerin hükmünü reddeden
kişi, haktan sapmıştır. Bana göre bunu yapan kimsenin bid’at ehlini
savunduğu ve onların bidatleriyle sapıklıklarının reddedilmesine razı olmadığı
için bid’at ehli olduğunda tereddüt yoktur. Çünkü menhece muhalefet edenin
reddedilmesi ve batılının ortaya konulması haktır. Heva ehli ve onların
yardımcılarına kendilerinin batıllarının ortaya çıkarılması ve insanların
kendilerinden sakındırılması ağır gelir. Bu yüzden üzerinde oldukları bâtılın
açıklanmasını istemezler. Bazı insanlara bu bâtıllarını süslerler ve
onlar da bunlara tabi olurlar. Batıl ehli buna bir de çirkin bir hata daha
eklerler. İlim ehliyle münakaşa edip, cevabını alınca delillere ikna
olmadıklarını söylerler. Avam arasında buna: “Özrü kabahatinden beter” derler.
Bu kimselere nasıl
davranılacağına gelince; bu kimseler de bid’at sahibidir ve onlara da hecr
(darılma ve alakanın kesilmesi) uygulanır. Bu kimselerden sakındırılması ve
onlarla cedelin terk edilmesi gerekir. Nitekim selefin buna benzer kimselere
karşı eskiden beri sürdüregeldikleri tutum budur.” (el-Ecvibetu’l-Eseriyye Ani’l-Mesaili’l-Menheciyye
(s.82)