El-Elbani rahimehullah dedi
ki: “Biz Müslümanın, Müslümanların imamlarından bir imamın mezhebine tutunarak
din edinmesini ve bununla Allah’a yakınlaşmaya çalışmasını iki sebepten ötürü
uygun görmüyoruz:
Birinci sebep: Çünkü bu bir din edinmedir. Ben taklid demiyorum, buna dikkat edilmesini umarım! Ben bunu taklid olarak görmüyorum. Hatta bazen taklid, büyük âlimler için dahi zaruret olabilir. Lakin ben diyorum ve tekrar ediyorum ki din edinmeyi taklid olarak görmüyorum! Yani insan dininde mezhebinden başka bir şey bilmeden başlıyor, peki mezhebi nedir? Babasının mezhebi! Bu kişinin bir Sünnî, bir Şiî, bir Zeydî veya bir Kadiyanî olması arasında fark yoktur. Bu din edinmedir, taklid olarak görmüyoruz! Çünkü Allah Azze ve Celle müşrikleri babalarını taklid etmeleri sebebiyle kınamıştır.
Lakin bizler her Müslümana Allah Tebarek ve Teâlâ’nın vacip kıldığı şeyi vacip görüyoruz. Eğer bir âlimse kitap ve sünnetten alır, eğer bir âlim değilse bütün âlimlerden istifade eder. Sadece bir âlime bağlanmaz. Ben bildiğiniz gibi bir Hanefî idim. Bu ortamda genel halk hatta seçkin şeyhler dahi bu şekilde yaşıyorlar. Avam geliyor, şeyhlerden birine bir mesele soruyor, onlar da: “Mezhebin nedir?” diyorlar, “Hanefiyim” deyince Hanefî mezhebine göre fetva veriyor. Şafiî’ye de Şafii mezhebine göre. Eğer mezhepleri araştırmışsa bu şekilde fetva veriyor, aksi halde herhangi bir mezhebe göre fetva veriyor.
Sen hangi mezheptensin? Çünkü onlar mezhepleri bilmezler. Âlime vacip olan Allah ve rasulünün söyledikleriyle fetva vermesidir! Bu geniş bir meseledir. İmamlar nereden alıyorlar? Onların Allah’ın kitabından ve Allah’ın rasulünden aldıkları doğrudur. Lakin her imam ve bu imamın her aldığı meseleyi kitap ve sünnetten almakta isabetli olduğu doğru mudur? İsabetler çoğaldığında dini hükümler çelişiyor! Belki de bugün meşhur olan bir misal verelim:
Kadının eline dokunmak abdest bozar mı? Bu meselede iki veya üç görüş
vardır: bozar, bozmaz ve şehvetle dokunulursa bozar diye… Vucuttan kan çıkması
meselesi de var… Bu konuda da üç görüş vardır: Az ya da çok kan çıkması mutlak
olarak abdesti bozar, bu Hanefi mezhebidir. Şafii mezhebine göre kan az ya da
çok olsa da mutlak olarak abdesti bozmaz. Hanbeli mezhebine göre ise çok kan
çıkarsa bozar, az çıkarsa bozmaz. Şüphesiz bunlar imamların hepsinin de içtihad
ederek söyledikleri görüşleridir… Lakin birbirlerine çelişik olan bu üç görüş
semadan bir vahiy olabilir mi? Bu imkansızdır! Çünkü Allah Azze ve Celle
kitabını şöyle nitelemiştir:
“O Allah’tan
başkası tarafından olsaydı elbette ki onda pek çok çelişki bulurlardı.” (Nisa 82)
Tek bir meselede birçok ihtilafın/çelişkinin varlığı, bu ihtilafın Allah Azze ve Celle’den olmadığının delilidir. O halde bu ihtilaf nereden geliyor?
İmamların içtihadında isabet edene iki ecir, hata edene bir ecir vardır. Bu yüzden biz insanın bir mezhebi taklid ederek din edinmesini uygun görmüyoruz. Çünkü ikinci bir mezheb bu meselede bu kimsenin sahiplendiği mezhepten daha doğru olabilir.
Kendilerine Vahhabiler denilen Necdîler cemaati akide bakımından asla
eleştirilmezler lakin mezhep edinme bakımından bazı fertler dışında diğer Müslümanlar
gibidirler. Nitekim her mezhepte dini kitap ve sünnet ışığında araştırıp, kitap
ve sünnetten bildikleriyle fetva veren alimler vardır. Bunlar da her beldede
çok azdır. Lakin ümmet veya mıntıka
gibidirler. Daha doğru mana mıntıkadır. Necid’li Hanbelî’dir, Türk Hanefîdir,
Fas’lı Malikîdir, Suriye, Ürdün ve Mısırlı olanlar bölge bölge Hanefi veya
Şafiidir. Lakin Necdiler cemaati aleyhinde kitap ve sünnete dayalı akideleriyle
Müslümanların âlimlerinin çoğunluğuna muhalefet etmeleri sebebiyle birçok
iftiralar yapılmıştır… Birçok meselede az önce zikredilen durumdadırlar. Onlar
Allah Azze ve Celle’nin kullarını güçleri yettiğince Kuran-ı Kerim naslarından
mükellef tuttuğunu söylemiyorlar! Onlar Allah’ın itaat edenlere azap etmesinin
ve isyan edenlere sevap vermesinin mümkün olduğunu da söylemiyorlar. Bu kelam
alimlerinin çoğunun söylediği şeydir!..
Link: